25 Aralık 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 15 TEMMUZ 2011 CUMA 2 N e do rele ğr re u “Kadın Eliyle Mozaik Tasarımı” projesi yurt dışına çıktı Berlin’de sergi açtılar MEHMET ALİ SOLAK İSK ile Kadıncık Vadisi, Çamlıyayla ve Ana ardıç İçel Sanat Kulübü’nün bu haftaki çevre, kültür etkinliği yine dolu dolu geçecek. Pazar sabahı başlayacak günübirlik gezide Çamlıyayla (Namrun), Kadıncık Vadisi ile Anaardıç ve çevreleri gezilecek. Gün boyu sürecek, renkli geçmesi beklenen gezi için İSK sorumlularının katılacaklara önerisi, yanlarına yeterli kumanyanın yanı sıra fotoğraf makinası ve kameralarını almaları. (0324 2381088) Osmaniye’de Şarlak Şelasi ve Çiftmazı mesire yeri Şarlak Şelalesi, Kadirli ilçesine 25 kilometre uzaklıkta, Kesiksuyu çayı üzerindedir. Ünü dünyaya yayılmış Manavgat Şelalesi’nin minyatürü gibidir. Çevresinde doğanın sunduğu bitki örtüsünün renk harmonisi de ayrı bir görüntü güzelliği sunar. Şelalenin çevresi piknik yapmaya elverişlidir. Çiftmazı Mesire Alanı ise Zorkun Yaylası yolu üzerinde, Osmaniye’ye 8 kilometre uzaklıktadır. Orman içi dilenme alanı ve mesire yeridir. Günübirlik piknik için gelenlere hizlet verecek kafeterya ve lokantası vardır. Çiftmazı’ya ulaşım, taksi ve minibüslerle sağlanmaktadır. ANIT AĞAÇLARIMIZI TANIYALIM... Yerel Adı.........:Çınar Latince Adı......:Platanus orientalis L. Yaşı..................:1000 Boyu.................: 25 metre. Taç Genişliği....:19.4 metre. Gövde Çapı......:3.25 metre. Yaşadığı Yer.....: Kırıkhan Dedeçınarı Köyü içi. ANTAKYA Avrupa Birliği Fonu tarafından desteklenen ve Antakya Esnaf ve Sanatkarları Kredi ve Kefalet Kooperatifi’nce açılan “Kadın eliyle mozaik tasarımı” projesi ön görülen eğitimini tamamlayarak ilk mozaik sergisini Almanya’nın başkenti Berlin’de açtı. Berlin merkezli Antik Antakya Derneği tarafından evsahipliği yapılan sergi, Berlin Başkonsolosu Mustafa Pulat’ın ve çok sayıda davetlinin katılımıyla gerçekleşti. Antik mozaikleri ile adını dünyaya duyuran Antakya’da mozaik sanatının yaşatılmasını hedefleyen proje kapsamında 80 bayanın 7 aylık çalışmaları sonucunda ortaya çıkardıkları eserlerden oluşan sergi, sanatsal yönünün yanı sıra yarattığı istihdamla da beğeni topladı. Berlin’de 5 gün izlenime açık tutulan sergide mozaiklerle birlikte, 19. yüzyıl ve 20. yüzyılın başlarına kadar ki döneme ait “Eski Antakya” resimleri de sergilendi. Antakya mutfağının favorilerinden tuzda tavuk olmak üzere özenle seçilmiş yemekler ve Antakya meşhur közde Tarsus çöreğini Havana yarattı künefesinin konuklara ikram edildiği açılışta konuşma yapan Antik Antakya Derneği Başkanı Nihat Sorgeç, “Tarihsel ve kültürel değerler arasında dünyanın en zengin yerleşim merkezlerinden biri olan Antakyamız, mutfak zenginliği ile de ziyaret edilmesi gereken bir kenttir” dedi. Sergide konuşma yapan Berlin Büyükelçisi Ahmet Acet ise, “Bugün Berlin için çok hoş ve anılacak bir gün olmuştur. Bu sergi sayesinde Antakya’nın güzelliklerini daha yakından tanıma fırsatı elde ettik. Sayın Nihat Sorgeç’in başkanlığındaki dernek sayesinde Antakya ve Hatay, Berlin’de gönüllere yer etmiştir. Daha önce dinleme fırsatı bulduğumuz Medeniyetler Koronuzu en kısa sürede yine Berlin’de izlemek isteriz, bu kadar birleştirici ve bu kadar barışçı başka bir oluşum yoktur” dedi. Antakya Esnaf ve Sanatkârları Kredi ve Kefalet KoopeKentlerin tanıtımında ya da adının duyulmasında çok sayıda unsur önemli rol oynayabilir. Bu bazen bir tarihi yapı, doğası, bazen de bir sanayi ya da tarımsal ürünü olabilir. Türkiye’nin en büyük ilçesi olan ve binlerce yıllık tarihi ve çok sayıda turistik yapıyı barındıran Tarsus’un bugünlerde adını duyuran bir başka ürün var: Tarsus Çöreği. Geçtiğimiz aylarda ülke çapında üretim ve dağıtım yapan bir gıda şirketi yeni bir ürün piyasaya sürdü. “Yeni buluş”, “yeni üretim” vurgusuyla tanıtılan bu ürünün geçmişi oldukça eski... En azından Tarsus ve Çukurova için böyle bu. Adı bile değiştirilmeden piyasaya çıkartılan bu ürünün, yani Tarsus Çöreği'nin mucidi, fikir babası Tarsus’un 60 yıllık işletmesi Havana Bisküvi, Gofret ve Pasta Fabrikasıdır. 1950’li yıllarda bisküvi, gofret ve pasta çeşitleri üreten Havana, bugün Türkiye’de Tarsus’un adını duyuracak bir ürün yaratmış ve ürün markasının yaratılmasına kaynaklık ettiği söylenebilir. İşte piyasaya yeni sürülen ve bölgede “Tarsus Çöreği” olarak bilinen susamlı, pastaçörek Havana Bisküvi Fabrikası’nın Türkiye’de ilk kez kendilerinin bulup imal ettiği üründür. Ne yazık ki, yeni diye piyasaya sürülen bu ürünün Tarsus Çöreği, onun ilk kez Havana Bisküvi, Gofret ve Pasta Fabrikası tarafından üretildiğini de biliyorlar, bu ilk susamlı pastanın da yaklaşık 60 yıl önce işletmenin kurucusu Ahmet Uyan’ın ürettiğinden haberdarlar. ratifi Başkanı Sabit Teksöz de, Avrupa tarafından desteklenen bu projenin devamı olarak Türkiye’nin ve dünyanın ilk mozaik köyünü kuracaklarını açıkladı. Niğdeliler “Otantik Halı Müzesi”ni istiyor “Olurumuzu almalıydılar” Havana Bisküvi, Gofret ve Pasta Fabrikası sahibi Ali Uyan bu konuda şunları söyledi; “Havana, gofret, tuzlu pasta çeşitleri, şekerli pasta çeşitleri, tüm kuru pasta çeşitleri, cezerye, lokum, şeker sucuğu çeşitleri üretilmekte ve fabrika satış mağazamızda satılmaktadır. Ayrıca 1950'lerden bu yana tescilli Havana ® markasıyla Türkiye'de ilk olarak susamlı pasta çeşidi, susamlı bisküvi çeşidi ve susamlı kare bisküvi çeşidi de tarafımızdan bulunup üretilmiştir. Bu susamlı pastanın yani Tarsus Çöreği'nin bir çıkış noktası var. Bu kendinden olan bir şey değil. Bunda bir mesleki ürün bilgisi ve deneyimi var, emek var. Bizim ürettiğimiz susamlı pasta Tarsus Çöreği'nin 60 yıllık bir geçmişi var. Türkiye’de bisküvi sektörünün önde gelen iki önemli isminden biri olan söz konusu gıda şirketinin menşei bize ait olan Tarsus Çöreği’ni bir marka haline getirmiş olması sevindiricidir. Bu hem bizim adımıza hem de Tarsus’un adının duyurulması ve tanıtımı açısından gurur vericidir. Ancak, şirketin kaynağı bizim olan bu ürün olan susamlı pastanın üreticisi olarak bizi de arayarak bilgi alışverişinde bulunabilir ve nezaketen olurumuzu almasını beklerdik. Bu bizi onurlandırırdı. Buna karşılık biz de onlara tecrübelerimizi anlatırdık.” Söz konusu şirket Tarsus Çöreği adlı yeni ürünüyle doğrudan Havana’yı anmasa da, bu işletmenin bulunduğu kentin adını vererek böylece hem Havana’nın ürününü teyit etmiş hem de bir tür teşekkür etmiş oldu. İşte bugün 60. yılını kutlayan Havana Bisküvi ve Gofret Fabrikası, Tarsus’un köklü ve yerel damak tadı sunan işletmelerinden biri olarak kente rengini eklemiştir. Uğur Pişmanlık NİĞDE (Cumhuriyet) Niğde’nin önemli ürünlerinden dokuma halının tanıtımı amacıyla 2002 yılında açılacağı belirtilen “Otantik Halı Müzesi” için bugüne dek harhangi bir çalışma yapılmaması konuyla ilgili kesimleri rahatsız ediyor. Müzenin açılmamasının kent ve halı tanıtımı için büyük kayıp olduğunu belirtenler, Otantik Halı Müzesi’nin Ak Medrese ya da eski bir Niğde Konağı’nın onarılarak açılabileceğini belirtti. Niğdelilerin yıllardır müzenin açılmasını beklediklerini belirten gazeteci yazar Ömer Fethi Gürer, yıllardır gündemde olan müzenin açılması için kenti sahiplenen herkesin konuya destek verdiğini söyledi. Müze düşüncesinin uzun yıllardır var olduğunu ancak ciddi şekilde 2002 yılında dönemin Valisi Refik Arslan Öztürk’ün girişimleriyle yeniden gündeme geldiğini anımsatan Gürer şunları söyledi: “O dönem, ‘Gelenek sel Niğde Halıları’ adı altında bir proje başlatıldı. Ayhan Şahenk Vakfı da katkı verdi. Valilik ve Halıcılık Birliği Müdürü Bilgenhan Harmanşah’ın da çabalarıyla önemli girişimler yapıldı. Proje kapsamında evlerde, camilerde, halıcılarda, kataloglarda vb. yerlerde çok sayıda halı incelendi, fotoğrafları çekildi. Bölge ait olduğuna karar verilen yaklaşık 100 halının kaydı yapıldı, desenleri çizilerek arşivlendi. Desenleri çizilen halılar dan birçoğu yeniden dokundu..” Projenin en önemli aşamasının açılması planlanan “Niğde Halıları Müzesi” idi. Ancak yıllardır bu müze açılmadı. Halılar birlik depolarında durmaktadır. Artık bu bekleme sona ermeli ve halı müzesi açılmalıdır. Halıcılık Birliği Mü dürü Harmanşah’ın yöreyi ve konuyu en iyi bilenlerden olduğunu kaydeden Gürer, “Müzenin kısa sürede Niğde’ye kazandırılması olasıdır. Vali, Belediye Başkanı ve kamu kurum ve kuruluş yetkilileri ile sivil toplum örgütleri ve Niğde sevdalıları konuyu sahiplenecektir” dedi. DEDE ÇINARI Kırıkhan yöresindeki ağaçların çoğunun yaşlı olduğunu söylemeye gerek yok. Sundukları görkemli görüntü, bir bakışta bunu anlamanıza yardımcı oluyor zaten. Dedeçınarı köyündeki çınar ise bunların en başatlarından biri. Yöre insanına sorduğunuzda da bunu kanıtlayan türden “Çoook, ama bu en büyüğü” yanıtını alırsınız. O yörede iseniz Dedeçınarı köyüne uğramadan geçmeyin. Köye varınca, köyün yaşlılarından yöreye, ağaçlara ait öyküler de dinler, sohbet edebilirsiniz. Bu sulak ve bereketli topraklar üzerinde yaşamını sürdüren görkemli çınarın, etrafındaki yerleşimler sonucu oluşan köye adını verdiğini biz de bu sohbetler sırasında öğrendik. Ana gövdesi üçe ayrılmış olan çınarın dallarından biri yıldırım düşmesi sonucu kopmuş ve ağacın içi boşalmış. Köylüler ağacın devrilip yıkılmaması için içini taşla doldurmuşlar. Bir köy evinin bahçesinde bulunan bu yaşlı çınarın yalnız yöre insanı tarafından bilinmesi, onu yalnız bırakıyor gibi. İşte size arkadaşlık fırsatı. Gidin, görün, Dede Çınarı'nı, onunla ister göz göze gelin, ister konuşun. Anamur tarihi ve kültürü çok eski yıllara dayanan önemli bir kent. Ama tarihi ve kültürel açıdan incelenip araştırılmış bir yerleşim birimi değil. Bu nedenle de tanınmamış, daha doğrusu tanıtılmamış. Anamur’un en bilinmeyen kültürel değeri bize göre “Barış” kavramının hep önde olması. Örneğin, 1960’lı yıllarda “Anamurium” antik kentinde yapılan kazı sırasında bir mozaik bulundu. İlginç bir mozaikti. Mozaikte, ortada bir meşe ağacı, ağacın sağında bir oğlak, solunda bir leopar vardı. Kazı heyetindeki uzmanlara bunun ne anlama geldiğini sormuştum. “Bu mozaik barışı simgeliyor” demişlerdi. Gerçekten bir ağaç, bir oğlak ve bir leopar niçin bir arada olabilirdi? Bu üçünün birarada yaşayabileceğini vurgulayan bir kompozisyondu kuşkusuz. Nitekim aynı mozaikten bir tane de Roma Müzesi’nde olduğunu söyleyen arkeoloji uzmanları da vardı. Çocukluğumda hiç unutmadığım bir anım vardır. Bir yaz günü Anamur’un Kükür köyü, Görpe mahallesindeyiz. Anamur’dan bir haber geldi. Biri, bir nedenle bir başkasını öldürmüş. Başta analarımız neredeyse yas tutacaklardı. Bir köyevi damının başında analarımızın her gün geç vakitlere kadar “Bir insan, bir başkasını nasıl öldürür?” konusunu tartıştılar. O güne kadar Anamur’da cinayet işlenmemişti. Anamurlu avukatlar yıllardır ilçede bir Ağır Ceza Mahkemesi’nin kurulması için çaba (Fotoğraflar: MUHAMMET GÜZEL) harcarlar. Ama bir türsüne bakar, ‘Acelen neydi a horolü beceremezler. Bir yerde Ağır Cezum, Silfke Ağır Ceza’da mahkeza Mahkemesi’nin kurulması için o men mi vardı?’ der ve evine doğru çevrede yılda en az 350 ağır cezayollanır.” lık dosya olması gerekiyor. YıllarBu kuşkusuz işin dan bu yana Anamur ve çevdesinşakası. Ama Anade ağır cezalık 350 dosya oluşamurlular yıllardan bu madı. Dolayısıyla da Anamur’da yana olduğu gibi ağır Ağır Ceza Mahkemesi de oluştucezalık suçlarda Sirulamadı. lifke Ağır Ceza MahKonuyla en çok ilgilenen rahmetli kemesi’ne gitmek zoAvukat Hüseyin Yalçın’ın şakayı rundalar. Yani Anaseven bir yapısı vardı. Araştırma mur ve çevresi, ağır için Adalet Bakanlığı’ndan gelen cezalık suçların işyetkililere şu öyküyü anlatırdı: lendiği bir yerleşim “Bir köy minibüsü, köyden geyeri değil. Cumhuriçerken bir horozu ezer. Şöfor hemen yet okurları bilirler. arabadan iner ve horozun bedelini Değerli Şairimiz Abdulkadir Buödemek ister. Horozun sahibi köylut’u da Silifke Ağır Ceza Mahkelü eliyle işaret ederek bedel almamesi’nde yargılanan bir akrabasını yacağını bildirir ve horozun ölü BARIŞ KENT ANAMUR ziyaretten dönerken trafik kazasında yitirmiştik 1985 yılında. Anamur Müzesi’nde bir plaket var “İskenderin Doğu Seferi” döneminden kalma. İskender, Doğu Seferi sırasında yetenekli, 40 yaşında birini komutan yapar. Bu komutan Suriye’deki önemli bir savaşı kazanır. İskender çok sevinir ve köle olan komutanı çağırır. Komutan’a; “Komutan, çok önemli bir zafer kazandın. Seni vatandaşlığa kabul ediyorum. Bundan sonraki ömrünü beğendiğin bir yerde geçireceksin. Nerede yaşamak istersin?” diye sorar. Komutan düşünmeden “Dünyaın en güzel yeri Anamur’da yaşamak isterim” der ve gerçekten de bugün Anamur’un mahallesi olan Kalınviran mahallesinde yaşar. 1974 yılında yapılan Kıbrıs Harekatı’nın adı bilindiği gibi “Kıbrıs Barış Harekatı” dır. Harekatın bilinmeyen yönlerinde Anamur önemli bir işleve sahipti. 1975 yılında Avukat Yalçın Kaya Kılıç’ın Belediye Başkanı olduğu dönemde bir festival yapıldı. Adı, “Anamur Girne Ortak Barış Festivali”ydi. Bu festival iki kez yapılabildi ancak. Çünkü sonra gelen yönetimler barış kavramının önemini bilenlerden oluşmuyordu. Aslında “Barış” kavramının öne çıkarılması, Anamur’un tanıtımı açısında çok önemli olabilirdi. Özellikle belediye yönetimine gelen her ekip kendi anlayışına göre değişik adlarla; güya festivaller düzenlediler. Birisi “Kültür ve Turizm Festivali” dedi ama etkinliklerde ne kültür ne de turizm vardı. Sonraki gelen de “Muz festivali”ne dönüştürdü. İki türkü sanatçısı, bir Türk müziği sanatçısı gelip meydanlarda türkü ve şarkılarını söyleyip gittiler. Kuşkusuz festivalin bir kalıcı yanı olmadı, olamazdı da. Hepsi bir yana, Anamur o barışçı tutumunu, o anlamlı kavramı halen yaşatıyor. Güngör Türkeli C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle