24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 Haziran 2011 Cuma 362 17 ÖyküDalı 3.Ödülü ÖYKÜ ÜÇÜNCÜSÜ Özlem nur içinde yatsın rahmetli” diye koltuklardan bahsederdi. Bunu yaparken de koltuğun koluna hafifçe, düzenli bir ritimde vururdu. Büfe ile koltuklar arasındaki mermer sehpa, sanki geçişi zorlaştırmak için oraya konmuştu. Üzerindeki pahalı bir kristal vazonun içinde yapma çiçekler dururdu. Salonun zeminini ise Balıkesir’in şu ünlü Yağcıbedir halılarından biri süslerdi. Yoğun kırmızı ve yeşil kullanılmıştı halıda. Duvarda ise ahşap, süslü bir saat; Atatürk’ün çerçevelenmiş bir fotoğrafı, bir de Nesibe Hanım’ın gençlik fotoğrafı asılı dururdu. Büfedeki fotoğraflar ise Nesibe Hanım’ın yalnız olduğunu bağırıyordu resmen. Hep kardeşlerinin, onların torunlarının, komşuların çocuklarının fotoğrafları dururdu özenle cilalanmış raflarda. Neden diye sorarsanız, hiç evlenmemişti Nesibe Hanım. Ama asıl özlemini çektiği şey bir kocadan ziyade bir çocuktu. Bazen kendi kendine “Ah ah, ne olur benim de olsaydı?” derdi. Evlat sevgisini, ana olmayı hep merak etmişti. Görmüş geçirmiş bir kadın olmasına rağmen bu konuda çok cahildi. Bu yüzdendi çocuklara olan düşkünlüğü. Evin balkonuna çocukların topu mu kaçtı, çocuklar almaya geldiğinde onlara bir şeyler ikram etmeden yollamazdı. Limonata, lokum, şeker, bazen de kek. Ya da şu anda yeğenine yaptığı gibi bir şeyler örerdi onlara. Birden telefon çalıyormuş gibi geldi Nesibe Hanım’a. Göz ucuyla eski manyetolu telefona baktı. Hayır, telefon çalmıyordu; ama Nesibe Hanım birilerinin aramasını istiyordu. Birileri onu arayınca içindeki o beton gibi ağır yalnızlık biraz olsun hafifliyordu. Hava kararmaya başlamıştı. Güneş yavaş yavaş kayboluyordu. Bahçedeki çocuk sayısı da azalmıştı karanlık bastırınca. Ağır ağır yerinden kalktı ve fotoğrafların dizili olduğu rafın yanına gitti. Her bir fotoğrafı, tek tek, dakikalarca inceledi. Gördüğü her çocukta durakladı ve bir an için o çocuğun kendi çocuğu olduğunu düşündü. Anne olmanın getirdiği o sorumluluk bilincini, endişeyi, sonsuz şefkati, kendi canından olanı kendinden daha üstün tutmayı ve bir annenin içinde doğabilecek tüm o duyguları bütün ŞİİR DALI ÜÇÜNCÜSÜ YATAN OTURANA SÖYLER Yatan oturana söyler, Oturan ayaktakine... Ayaktaki alır, Oturan aracıdır... ŞİİR ÜÇÜNCÜSÜ ELİF IŞIK KEPİR Ankara Atatürk Lisesi 9. sınıf öğrencisi Elif Işık Kepir, henüz 16 yaşında. İlköğretimini, Ankara İl Genel Meclisi İlköğretim Okulu ile Teğmen Kalmaz İlköğretim Okulu’nda okudu. Kitap okumayı çok seviyor. İlkokuldan beri halkoyunları oynuyor. Bunun yanı sıra Elif, müziğe de meraklı. Dört yıldır gitar dersi alıyor. Altı yaşında bir kızkardeşi var. esibe Hanım yarısı bitmiş süveteri havaya kaldırıp incelemeye koyuldu. Yok yok. Biraz daha uzuncaydı yeğeninin oğlu Esat. Kışın görmüştü çocuğu en son. “İnşallah çok boy atmamıştır, yoksa boşa gider bunca yün” diye düşündü. Sandalyesini biraz daha yaklaştırdı pencereye. Apartmanın önündeki küçük, bahçe lafını hak etmeyen birkaç metrekarelik toprak parçasına baktı. Çocuklar nasıl da büyük bir keyif içinde oynuyorlardı. Yazık, garipler hiç gerçek bahçe görmemişlerdi ki hayatlarında. “Ah ah” diye iç geçirdi Nesibe Hanım: “Bizim zamanımızda böyle miydi?..” Sonra aniden hatırlamış gibi süveteri örmeye devam etti. Müze gibiydi Nesibe Hanım’ın evi. En azından mahalle çocukları öyle derdi. Eskilerden kalma kahverengi elli altı ekran bir televizyon, duvarı boydan boya kaplayan kiraz ağacı büfenin ortasındaki açıklığa yerleştirilmişti. Koyu yeşil, kolları aşınmış kadife koltuklar salondaki en heybetli eşyalardı sanki. Nesibe Hanım bu takımı atmaya kıyamaz, eve gelen her çocuğa “Bunlar baba hatırası, İDİL CAN Tevfik Fikret İlköğretim Okulu öğrencisi İdil Can, edebiyata meraklı. Enbüyüktutkusukitapokumak.Bunun yanı sıra piyano çalmayı ve film izlemeyi de seviyor İdil. Geçen yılokultakımıilebirlikteFLLAnkara Elemeleri Projesi’nde birincilik elde etti. 2007’de de Ankara İlkokullar Cimnastik Şampiyonası’nda şampiyon oldu. 2008 ve 2009’da karma ebru sergilerine katıldı. annelerden daha yoğun yaşadı. Yeleğinin cebinden küçük gülkurusu rengindeki, beyaz oyalarla işli mendilini çıkardı ve gözlerini kuruladı. Pencerenin yanındaki köşesine tekrar kuruldu ve oda şişlerin birbirine çarpınca çıkardığı küçük tıkırtılarla doldu. Elif Işık Kepir Hiç isteyen olmazsa, Ve ayakta kimse yoksa, Kimse almasa su, Kalkan da olmaz. Ayakta olsa, Oturan da yoksa, Yatan alır suyu, İsterse canı... Oturan varsa, Ayakta yoksa, İstenirse su, O getirir suyu... Hiç isteyen olmazsa, Oturan kimse yoksa, Kimse istemezse su Kalkan da olmaz... Hiç isteyen olmasa, Yatan kimse yoksa, Kimse almasa su, Kalkan da olmaz... Hiç kimse olmazsa, Hiç kimse de yoksa, İsteyen de olmasa, Kalkan da olmaz... N İdil Can ‘Ayrımyapmamayıöğrendim’ SEVİL ARINAN Öğrenciler halkoyunuyla sosyalleşti ANKARA Busenur Özcan, bu eğitim yılının başında, eski okulundan ayrılıp Peyami Safa İlköğretim Okulu’nun 8. sınıfına geçtiğinde ciddi uyum sorunu yaşadı. “Şımarık” bir yapıya sahip olduğu için arkadaşlarıyla iletişim kurmada sıkıntı çektiğini söyleyen Busenur, “Okuldaki halkoyunlarına katılmam, beni çok değiştirdi. Sosyalleşmeye başladım, eksiklerimi kapattım. Tabii disiplinli olmayı da öğrendim” diyor. Busenur yalnız da değil. Halkoyunları sayesinde kendini aşan diğer öğrenciler arasında Fadime Arıduru ve Melike Güler de var. ‘Kızerkek ayrımı yapmıyorum’ Fadime halkoyunlarına başlamasıyla birlikte yaşamının nasıl değiştiğini “Arkadaşlarım arasında kızerkek ayırımı yapmamayı öğrendim. Karşımdakine insan gözüyle bakıyorum. Önceleri okulumuzdaki erkek öğrencilerle konuşurken, ‘Yanlış anlaşılır mıyım?’ diye düşünürdüm. Korkup, çekinirdim. Ama şimdi çalışmalar sırasında erkek arkadaşlarla el ele, kol kolayız” sözleriyle anlatıyor. Melike de ona katılıyor ve “Okul dönemim süresince arkadaşlarımla birçok anı paylaştım ama halkoyunlarıyla birlikte daha farklı şeyler yaşamaya başladım. Hepimiz sosyalleşttik, değiştik. Kendimizi ifade etmeyi öğrendik. Sıkıntılarımızı unutup, gülümsedik, mutlu olduk” diye konuşuyor. Öğrencileri halkoyunlarına yönlendiren öğretmenlerden Filiz Güngör, Peyami Safa İlkokulu’nun bulunduğu Altındağ’ın, Ankara’nın varoş sayılabilecek semtlerden biri olduğuna dikkat çekiyor. Çocukların duyusalbedensel ve psikomotor (ruhsal nedenler ile yapılan bütün hareket ve davranışlar) gelişimine katkı sağlamaya çalıştığını söyleyen Güngör, “Çocukların oyun gücünden çok eğlenmelerini ön planda tutuyorum” diyor. Güngör, şöyle devam ediyor: “Örneğin Altındağ çevresinde kızlar kızlarla, erkekler erkeklerle arkadaş olur. İşte biz halkoyunları eğitimi sayesinde bunu kırdık. Topluluk karşısında kendisini ifade edemeyen öğrenciler, değişim yaşadı. Aralarındaki takım ruhu, iş bölümü arttı. Birbirlerine insan gözüyle bakmayı öğrendiler. Hatta erkek çocuklardan ‘Artık kız arkadaşlarımızla sohbet edip, şakalaşıyoruz. Sorunlarımızı da paylaşabiliyoruz’ sözlerinin işittim. Çok memnunum.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle