Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 15 Nisan 2011 Cuma 354 ‘Ülkeyiderindenyaralayankadimbiröykü’ SELDA GÜNEYSU Aleviler ve Sünnilerden yola çıkan ‘kimlik çatışması’ ‘Saklı Hayatlar’da. Yönetmen Ünal: NKARA Tarihe “kara bir leke” olarak geçti Çorum katliamı. 1980 yılında, sağsol ayrımı temelinde, mezhep çatışması yüzünden Çorum ilinde yaşanan olayda pek çok insan can vermişti. Senarist ve yönetmen Ahmet Haluk Ünal, yıllar sonra “Saklı Hayatlar” filminde bu dramı dile getirdi. Vizyona girdiği tarihten itibaren binlerce kişinin izlediği filmde, Aleviler ve Sünniler üzerinden yola çıkarak, sıradan insanların yaşadığı “kimlik çatışmalarının yol açtığı trajediyi” aktardı Ünal. Kendi deyimiyle, “önyargıları kırmak” için... Senarist ve yönetmen Ahmet Haluk Ünal, aslında Ankaralı. Ancak İstanbul’da yaşamını sürdürüyor. Geçen hafta, Sosyal Yardımlaşma ve İletişim Derneği Ankara Şubesi’nin davetlisi ola A rak Ankara’ya, Kızılırmak Sineması’na geldi. Yurttaşlarla birlikte son filmi “Saklı Hayatlar”ı izledi. Ardından da bizlerin sorularını yanıtladı. Ünal, “Son günlerde hükümetin Alevi açılımı çokça tartışılıyor. Siz de bu tartışmalardan yola çıkarak böyle bir film mi çekmek istediniz?” şeklindeki sorumuzu, “Ben Alevi açılımı tartışmalarından önce böyle bir film çekmek istemiştim anca para bulabildim. Film, 1980 öncesi Çorum katliamından kaçıp, İstanbul’a yerleşen bir ailenin yaşamını konu ediniyor. Ama öncelikle önyargılara dair bir film bu. Önyargıları kırmayı amaç ediniyor” şeklinde yanıtlıyor. Genellikle bu tür konular hakkında, özellikle de kimlik öyküleri yazdığının altını çiziyor. Ünal, Türkiye’de, özellikle 1980 sonrasında herkesin kimlik çatışması yaşadığını ve kimliklerini inşa etmeye çalıştıklarını söylüyor. ‘Türksinemasıivmekazanıyor’ Ünal, son yıllarda Türk sinemasının büyük bir ivme kazandığına da vurgu yapıyor. Geçen yıl 38 milyon sinema bileti satışı gerçekleştiğini anlatıyor. “Bu çok ciddi bir hasılat, gelişme demek. Bir dönem Türk sinemasının kan kaybettiği konuşulurdu. Bu satışa sunulan biletlerin içinde çokça pay Türk filmlerine de düşüyor. Hasılatın yüzde 20’si Türk filmlerine gidiyor. Türkiye artık iç pazarda yüzde 50’leri yakalamış bir ülke” diyor. “Peki, aynı ivme neden tiyatro sanatında yakalanamıyor? Sonuçta tiyatro sinema sanatının bel kemiğini oluşturuyor” diye sorduğumuzda, şu yanıtı alıyoruz Ünal’dan: “Tüm dünyada böyle. Tiyatro bir kriz süreci yaşıyor. Natürmort duruma düştü. Görsellik öyle kuşattı ki dünyayı... Bu sıkıntı edebiyat dünyası için de geçerli. İnsanlar artık kitap okumuyorlar...” Ünal, “Saklı Hayatlar”ın yalnızca “bugünü anlatan bir film” olmadığına da vurgu yapıyor. 12 Eylül gençliğinin sol sempatizanlığını, gençliğin o dönemde ne gibi sıkıntılar yaşadığını ve nasıl aşklardan geçtiğini görmek isteyenler için de filmin ideal olduğunu belirtiyor. ‘Herkesbirgünkendizıttınadönüşebilir’ Film, 1980’de, Çorum’dan kaçıp, İstanbul’a gelen bir Alevi ailesinin, bir apartman dairesinde ev tutmasıyla başlıyor. Aile önceleri kimliğini saklıyor. Komşularıyla çok iyi diyalog kuruyorlar. Ancak sonra bir şekilde ailenin aslında Alevi olduğunu öğreniyor komşuları ve olaylar da bu şekilde gelişiyor. Herkes bir anda birbirini suçlamaya ve “ötekileştirmeye” başlıyor. Yönetmen Ünal’a göre film, “Ülkeyi derinden yaralayan kadim bir öykü” aslında. Bunun için insanların artık bu tür konuları beyaz perdede de görmek istediğine vurgu yapıyor, görüşlerini şu sözlerle ifade ediyor Ünal: “İnsanlar artık günümüzde kimliklerini deklare ediyorlar. Yani artık insanlar ben Kürdüm, Lazım, Çerkezim, komünistim, Aleviyim, Sünniyim diyebiliyor. Film salt Alevilerin katlandığı sıkıntıları anlatmıyor. Alevilerin de kimi zaman önyargılarla hareket ettiğini de vurguluyor. Yani ezilenin ezene başladığı bir süreç de anlatılıyor. Bu nedenle çok önemli bir film. Herkesin kendisine ayna tutmasının aracı. Çünkü herkes bir gün zıttına dönüşebilir. O nedenle ben herkesin bu filmi izlemesini ve kendini eleştirmesini istiyorum.”