Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
16 GÖRÜNÜM A. Celal BİNZET 30 Aralık 2011 Cuma 391 Bitti Diye... ılın en uzun gecelerinin kuşattığı günlerdeyiz. Geçtiğimiz yıl tam da son gününe denk gelmişti. “Biten Yıl İçin Eksilme” diyerek, iç dökümüne benzer bir yazıyla veda edilmişti eskisine. Bu sözcüklerle başlanan yazı biraz bencilce bir duygunun dışavurumu olarak okunmalı. Ne de olsa 52 haftalık sürece yayılmış birbirinden ayrı sanat etkinliklerini aynı rakamların sınırladığı tarihin içinde düşünüyorduk. Bitti diye sevinilen bir dönem, aslında yaşamımızı kemiren görünmez bir kavramın içten içe benliğimizi kuşatmasından başka bir şey değil. Ve bu kuşatmanın yalnızca o sayılı günlerle sınırlı olmadığını biliyoruz. Üstelik, yazılanlar kadar, hatta daha da fazlasıyla sergilerin ortasında geçiriyoruz yaşamımızı. O etkinliklerin, yılsonuyılbaşı diye bir ayrıma gitmediğini söylemeye gerek var mı? Dediğim gibi, bizim düşüncelerimizin yapay bir zaman sınıflandırması gerçeği var orta yerde. Stefan Zweig, o eşsiz anlatısı “Dünün Dünyası”nda zamanı öyle güzel tanımlar ki, hem oradaki anlatımın kendisi hem de oradan yola çıkarak yaşamın uçuculuğu büyüler sizi. Kimi zaman içimize kapanarak yaptığımız iç hesaplaşmaları üşüşür bilincimize. Toplumu saran ürkü yanında, kırık duygular, terk edişler ve nereye varacağı belirsiz günler sarar ortalığı. Bunların tümü, üst üste çekilmiş fotoğraf görüntüleri gibi belleğimizde yerini alır. Önceleri duyumsanmayan ağırlığı, geçen zamanla birlikte kendini daha çok açığa vuracaktır kuşkusuz. Çeki taşı gibi kara bir şeyler oturur içimize. Onca yükün ağırlığına karışan havanın kirli grileri sarar ortalığı. Bu gri gökyüzü altında saklanmış Ankara’nın kendini ele vermeyen renkleri kim bilir nerelerde gizlenmiştir? Uzak kış köşelerinde pencere önlerine konmuş güvercinlere atılan ekmek kırıntıları doğaya dönük yüzümüz olur hepimizin. Sonsuz gökler altında rastlantıyla bir araya gelen kişiler ve nesnelerin o ana kıstırılmış görüntüleri ancak sanat aracılığıyla kalıcı olacaktır. O kişiyle ötekinin rastlaşması, bir saçın birkaç dakikalığına da olsa esintiyle savrulmasını gözlerimizin önünde sabitleştirmek sanatın dokunmasıyla gerçekleşir. Gökteki bulutun, kırılan dalın, bulvarda yürüyen insanların, pencere önünde oturup beklemenin coşkusu ya da ayrılıkların ince hüznü renklere dönüştükçe daha bir canlanır, çıkar ortaya. Kısa süreliğine var olan onca nesnenin bir araya gelmesi, sanat yapıtına yansıdığında değişmez bir gerçeklik olacaktır artık. Bitti diye sevinilen zamanın götürdüklerini, kayıplarını anarken, kış Ankarası’nın kirli grileri içinde aralanan bir kapıdan sızan mavi umutsuzluklarımızı silip atıyor şimdi. Aydınlığın onunla geleceğini bilmek ve ona uzanabilmek zor olsa bile güzel. Bölünmeden sürüp giden zaman gibi, kesintisiz akan günler gibi... Y NKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pir Sultan Abdal Şenlikleri sırasında, 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nin yobazlar tarafından kuşatılıp yakılması sonucu yaşamını yitiren doktor, şair Behçet Aysan anısına düzenlenen “Behçet Aysan Şiir Ödülü”nü bu yıl Tozan Alkan’ın “Sana Şehir Gelecek” isimli eseri kazandı. Yazar ve çevirmen Erdoğan Alkan’ın oğlu olan Tozan Alkan, 1963 yılında doğdu. Galatasaray Lisesi’nin ardından Boğaziçi Üniversitesi İşletme Bölümü’nde okudu. İstanbul Üniversitesi Yabancı Diller Bölümü’nde öğretim görevlisi olan şairin aynı zamanda çevirileri de bulunuyor. “Şiirlerini yoğun ve dingin söyleyiş ile insancıl bir öz üzerinde temellendirmesi” nedeniyle oybirliği ile Alkan’a verilen ödülün seçici kurulu; Doğan Hızlan, gazetemiz yazarları Cevat Çapan, Zeynep Oral, Turgay Fişekçi, Ali Cengizkan, dilbilimci Emin Özdemir ve şair Ahmet Telli’den oluşuyor. ‘BehçetAysan ŞiirÖdülü’ Tozan Alkan’ın A YaseminSeyhan’ın empresyonistsergisi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Ressam Yasemin Seyhan’ın “Kar Resimleri” adlı yağlıboya resim sergisi Öte Sanat Galerisi’nde Ankaralı sanatseverlerin beğenisine sunuldu. Sırça Yaşamlar Derneği bünyesindeki Ankara Sanat Odası’nda resim öğretmeni olan Seyhan’ın sergisinde empresyonist tarzda 31 adet resmi yer alıyor. Seyhan, çok sayıda davetlinin katıldığı serginin açılışında “Hayatla ilgili yaşadıklarım, yaşayacaklarım var. Resimlerimde iç dünyamı anlatıyorum” diye konuştu. Sergi 7 Ocak 2012 tarihine kadar gezilebilecek. Aydın Köymen YazıYarışması başvuruları ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Kavaklıderem Dayanışma ve Güzelleştirme Derneği’nin ikincisini düzenlediği Aydın Köymen Yazı Yarışması için başvurular başladı. “Yaşadığımız Toplumsal Dönüşümün Gerçekleri” temalı yarışmanın bilgi ve şartnamesi derneğin Güniz Sokak, 12/4 Kavaklıdere adresinden edinilebiliyor. Yarışmayla ilgili detaylı bilgiyi de 426 02 06 telefon numarasından almak da mümkün. Yarışmanın son başvuru tarihi 12 Mart 2012. AbdullahBaştürk İşçiEdebiyatıödülleri ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Abdullah Baştürk İşçi Edebiyatı Ödülleri Cumhuriyet Kültür Merkezi’nde (CKM) sahiplerini buldu. İbrahim Dizman’in eski DİSK Genel Başkanı ve milletvekili Süleyman Çelebi’nin hayatını ve mücadelesini anlattığı “Emeğe Adanmış Bir Yaşam”, Süreyya Köle’nin “Yakası Kürklü Yeşil Parka” ve Muzaffer Oruçoğlu’nun “Grizu” adlı kitapları ödül aldı. CKM’de gerçekleştirilen etkinlikte Dizman ve Köle kendi kitaplarını anlatırken, Oruçoğlu’nun romanını ise Prof Dr. Gürhan Fişek anlattı. Çelebi’nin de katıldığı etkinlik, yazarların kitaplarını imzalamasıyla sona erdi.