28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 321/27 AĞUSTOS 2010 UGSO Berlin’de Alman Dinleyicinin Beğenisini Kazandı... Besteci Cetiz, Başkemancı Küden’e teşekkür ediyor. sefik@kahramankaptan.com / www.kahramankaptan.com Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN ençlik Orkestraları Derneği tarafından her yaz oluşturulan Ulusal Gençlik Senfoni Orkestrası’nın Berlin Konzerthaus’da “Young Euro Classics” festivali çerçevesinde şef Cem Mansur (d. 1957) yönetiminde verdiği konseri, oradaki provası dahil izledim. Magazin basını ağzıyla öyle “fethetti, salladı” gibi tanımlamalar kullanacak ya da elde edilen sonucu tek kişinin adına bağlayacak değilim. Ama kültürlü Alman dinleyicinin de beğendiği, izlencedeki yapıtlarının çoğunun iyi çalındığı, uzun alkışa değer bir konser yaptı UGSO... Konserden önce, üst balkondan, Alman besteci Manfred Trojahn (d.1949) tarafından festival için bestelenmiş “Akşam caddeleri” başlıklı bir bakır üflemeli çalgılar parçasının seslendirilmesi sözkonusuydu. İki korno, iki trompet ve bir trombondan oluşan beşli bu parçayı o denli sallantılı, uyumsuz, entonasyona dikkat etmeden seslendirdi ki, Alman dinleyiciden gülüşmeler, homurtular yükseldi. Demek ki, bu parçanın seslendirilmesi bir “formalite” olarak görülmüş, yeterince çalışılmamıştı. Neyse ki konser izlencesi başlayınca, dinleyicinin ilk andaki “eyvah” tepkisi, memnuniyete dönüşmeye başladı. M. De Falla’nın, “Üç Köşeli Şapka” süitinden üç dans, parlak biçimde icra edildi. G (d.1941) ile psikologdüşünüryazar Dr. Gündüz Vassaf’a (d.1946) bir “saygı” gösterisi olarak adamış. Yapıt, kayıttan dinlediğim Tonhalle icrasına göre biraz daha yüksek (forte) seslendirildi, daha ilk ölçüden itibaren yapıtın ruhunda yer alan hafif (piano) bölümler tam olarak yansıtılamadı. Ama yapıt, bütünlüğü ve kendi akışı içinde seslendirildi, bir öğrenci orkestrasından da zaten daha fazlası beklenemezdi. Sırada Fransız izlenimci besteci C. Debussy’nin “Bir perinin öğle sonrası” başlıklı parçası vardı. Bu yapıtta şef Mansur değişik bir yorumu yeğlemiş olmalıydı, çünkü özellikle flüt dışındaki tahta üflemelilerin hayli pes kaldığını, yapıtın iç dengesinin yer yer bozulduğunu hissettik. Ama ardından Ulvi Cemal Erkin’in, orkestralarımız için adeta ikinci bir ulusal marş haline gelen “Köçekçe”siyle konserin ilk yarısı parlak biçimde kapanmış oldu. Dünyanın değişik köşelerinde olduğu gibi yapıt, gene büyük ilgiyle karşılandı. İYİ BAŞKEMANCI KÜDEN İkinci yarı ise RimskiKorsakov’un “Şehrazad” başlıklı ünlü senfonik şiirine ayrılmıştı. Elde edilen sonuç mükemmele yakındı. Şef Mansur’un ve yüklü keman soloları seslendiren Başkemancı Hande Küden’in (d. 1992) özellikle bu yapıt için hayli hazırlandığı anlaşılıyordu. Çukurova Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda, ülkemizdeki iyi keman hocaları arasında yer alan Kazan Tatarı Dania Kainov’un öğrencisi olan Hande Küden, Şehrazad sololarında olgun bir solisti aratmayacak teknik yeterlilik ve düzgün tonlarla, Alman dinleyiciden uzun alkışlar aldı. Mansur, bunca alkışa yanıt olarak seslendirilecek “bis” parçasını da Alman besteci Wagner’den seçerek hazırlamıştı. Tipik bir Wagner müziği olan Lohengrin Operası’nın parlak üçüncü perde prelüdü, yapısına yakışır biçimde, Şehrazad’a gösterilen tezahüratın da verdiği itici güçle seslendirildi. Dinleyicinin bir bölümü ayakta alkışladı gençleri... Konserin dinleyicileri arasında pek az Türk vardı. Yetkin piyanistimiz Emre Elivar, Almanya’da lisansüstü çalışmalara başlamak üzere dil öğrenmeye gelen genç harpçi Beste Toparlak, Hür Berlin Üniversitesi’nde de ders veren ODTÜ’den Prof. Hüseyin Bağcı rastladıklarım arasındaydı. Berlin Büyükelçiliği elçimüsteşarı İskender Okyay da, yardımcılarıyla birlikte gayet “mutlu” bir biçimde ayrıldı salondan. Değerli müzikbilimci Dr. Erdoğan Okyay’ın oğlu olan, iyi derecede piyano çaldığını bildiğimiz İskender Okyay, konser günü prova öncesi orkestrayı büyükelçilik rezidansında ağırlayarak, gençlere bir “dönerayran partisi” verdi. CETİZ’İN YÜRÜYÜŞÇÜSÜ Ardından, halen Columbia Üniversitesi’nde doktora çalışmalarını sürdüren, önceki yapıtlarıyla yeni kuşağın iyi bestecisi olma yolunda gittiğini kanıtlayan Mahir Cetiz’in (d. 1977), dünya prömiyeri iki yıl önce Zürih’te David Zinman yönetiminde Tonhalle Orkestrası tarafından yapılan, daha sonra Londra’da BBC Orkestrası tarafından seslendirilen “Nightwalker/Gece Yürüyüşçüsü” adlı yapıtı Berlin’de ilk kez seslendirildi. Bu aynı zamanda festivalin her yıl düzenlediği yarışmada da değerlendirilecek parçaydı. Cetiz’in değişik müzik ögelerini birbiriyle iç içe kullandığı, anlatısındaki bölümleri kesintisiz olarak bağladığı bir tarzı var. Bu 12 dakikalık parçada da, grupları, orkestrayı “adı gibi” kullanan Mahir, yapıtı Oscar ödüllü Japon animasyonmanga ustası Hayao Miyazaki İstanbul Mimar Sinan üniversiteleri devlet konservtuvarlarıyla, Bilkent Üniversitesi MSSF ve Yaşar Üniversitesi Konservatuvarı’ndan 1721 yaş arası öğrenciler yer alıyordu orkestrada... UGSO’nun ilk nüvesinin nasıl oluştuğunu gayet iyi anımsıyorum. Bir müziksever ve toplum gönüllüsü olan Yelda Nehan Özmutlu Bursa’da küçük yerel destekçilerin finansmanıyla ilk “çocuk orkestrası”nı oluştururken, beklemediği engelleri kimi konservatuvar müdürlerinden görmüştü! Ama o deneyim başarılı olmuş, daha büyük ve sürekli sponsor arayışı içindeyken, herhalde “marka değeri” açısından kendi adını kullanmak isteyen Doğuş grubu, bu fikrin üzerine Doğuş Çocuk Senfoni Orkestrası’nı inşa etmişti. Özmutlu’nun bu kez “kurumsallaşma” yolunda adımlar atarak “Gençlik Orkestraları Derneği”ni kurduğunu, derneği Avrupa Gençlik Orkestraları Dernekleri Federasyonu’na kabul ettirerek UGSO’nun müzikal yönetimi için Cem Mansur’u davet ettiğini, ilk kampın Uludağ Üniversitesi evsahipliğinde yapıldığını anımsıyorum. Kamp deyip geçmeyin, burada çalgı grupları, şeften önce kendi dallarında grup şefliği yapan usta müzisyenlerle çalışıyorlar. Bu yıl, kemanviyola gruplarını Ankara Opera Orkestrası başkemancısı Tayfun Bozok, viyolonsel ve kontrbas gruplarını İstanbul Opera Orkestrası viyolonsel grup şefi Şafak Erişkin, üflemeli sazlar gruplarını da Ankara Opera Orkestrası solo klarnetçisi Gültekin Ulutaş çalıştırdı. Bu yılki İstanbul ve Berlin konserleriyle ilgili projeye önemli katkıyı 2010 Avrupa Ajansı ile Sabancı Vakfı sağlamıştı. Sabancı Üniversitesi Gösteri Merkezi sorumlusu Nalan Aydın da, gidişdönüş dahil iki gün üç geceye sığdırılan bu turneyi gözlemci olarak izledi. Bizde, basının da kolaycılık içinde, girişimleri tek kişiye bağlama alışkanlığı vardır. Kurumlar, kuruluşlar gözardı edilerek “falancanın vakfı, filancanın orkestrası” gibi tanımlamalara gitmek yaygınlaşıyor. Oysa bu tür çalışmalar, günahıylasevabıyla tam bir takım çalışması işidir. Bu nedenle Berlin’de sağlanan sonuç için, öğrencilerden dernek başkanı ve yöneticilerine, destekçilerden şefe, tüm emeği geçenleri kutluyorum. KURUMSALLAŞMANIN ÖNEMİ Ulusal ve uluslararası gençlik orkestralarının esas kaynağı konservatuvarlar, müzik akademileri ve okullarıdır. Değişik okullardan seçilerek gelen öğrenciler, okullarındaki orkestra dersinin hayli ötesinde bir deneyimi elde ederler. Bu deneyim sadece kendi alanlarında değil, toplumsal ilişkiler, yabancı dilin kullanımı, değişik ülke ve kültürlerin tanınmasında da katılımcıya esaslı tortular bırakabilir. Bizim müzik öğrencileri de bazen kendi okullarının, bazen değişik müzik kurumlarının organizasyonuyla kurulan bu tür orkestralara katılıyorlar. Bu yılki kadroda Mersin, Adana Çukurova, Hacettepe, Bursa Uludağ, Eskişehir Anadolu, İzmir 9 Eylül, Edirne Trakya, İstanbul, Özmutlu ve Okyay’la sefaret bahçesinde Erişkin ve Ulutaş provada 18
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle