Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 315/16 Temmuz 2010 4 önemli rol oyuncusu Fetih tablosunda ‘FatihSultan’ Kitapçıklarını ‘Hırsız Saksağan’mı Aşırdı? sefik@kahramankaptan.com / www.kahramankaptan.com Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN öz verdiğim üzere, bu hafta sırada 1. İstanbul Uluslararası Opera Festivali’nin açılış temsili var. Ama önce haylidir tartışılan “Opera şehre iniyor” kavramına değinmek istiyorum. Pek çok kişi, “Ne yani, ilk defa mı opera izleyeceğiz, zaten kentte değil miyiz?” biçiminde tepki gösterdi. Oysa, kentte oturan her insan “kentli” değildir. Büyük kentlerimizde kırsal geleneklerini taşıyıp, yaşamı köydeymişçesine kentte sürdüren büyük kitleler var. Kimi sosyologlar, büyük kentlerimiz için “büyük köy” tanımlamasını yapıyorlar. O reklamın hedefi de, kentte zaten opera izleyen kısıtlı sayıdaki dinleyici kitlesi değil, operayla tanıştırılmak istenenlerdi herhalde. Bir “farkındalık” yaratılmak istenmiş olmalıydı, sanırım en azından “kavramsal” olarak bir ülke büyüklüğündeki İstanbul’da yaşayanların bir bölümü bu reklamlar sayesinde “opera”nın varlığından haberdar oldu... Bu festivalin başlatılmasının, İstanbul’un “lafta” değil, gerçek anlamda bir “kültür kenti” olabilmesine çok önemli bir katkı olduğunu da vurgulamak gerek. Gelelim prömiyer temsiline... Şef Antonello Allemandi atağını yapıp trampet ilk ölçüleri çalmaya başladığında irkildim. Tanrım, bu G. Rossini’nin “Hırsız Saksağan” operası uvertürünün girişi değil miydi? Birkaç saniye sonra emin oldum, hemen arkamda oturan bariton Mesut İktu’ya dönüp “Hırsız Saksağan” diye fısıldadım, başını sallayarak onayladı! Peki, başka bir uvertürün, Rossini’nin “II. Mehmet/Maometto Secondo” operasının girişinde işi neydi? En iyisi bekleyip izlemek, görmekti. Ele aldığı operalara farklı yorumlar getirmesiyle tanınan rejisör Yekta Kara, bakalım başka hangi sürprizler hazırlamıştı? S BAŞARILI BİR MEHTER MONTAJI Hırsız Saksağan uvertürü seslendirilirken, sahnede de eflatunlar içinde temsilî Bizanslılar dolaşıyordu. Sonra esas opera geliştikçe, dük Cesare Della Valle’nin özgün librettosunda Osmanlı’nın Venedik kuşatması ve Nagroponte’nin düşüşü (1476) içinde cereyan eden aşk öykü Fatih, Paolol’nun burnunu sürtüyor sünün, İstanbul’un fethine (1453) taşındığını anladık. Eh, ki Bellini’nin “Fatih portresi” gibiydi. Ancak, sesi yeöykü fetihte geçer de “Mehter” olmaz mı? Kentin düşü terli volümde değildi, biraz pes kaldı, sonuç olarak sahşünden sonra uzaklardan Mehter sesleri gelip, ardından nesi sesinin önünde algılandı. Bizde, bu partileri söyleorta kapı açılıp Genelkurmay Askeri Tarih Müzesi’nin “ni yebilecek pek çok değerli basso var. Anna’da Perihan zamî” Mehter Takımı, önlerinde komutanları “çorbacı Nayır Artan ses olarak “harika”ydı, gerek “üçlebaşı” Bando Yarbay Mustafa Uğur Akten olduğu hal me”lerde, gerek final sahnesindeki aryasında alkışı hak de tüm görkemiyle sahneye yürümez mi? İstanbul Cemil etti. Ama yeniden verdiği kiloyu geri aldığını, rejinin geTopuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nu dolduran izleyici alkışı reği diz çöktüğü sahnelerde kalkmakta zorlandığını görbastı. düm. Değerli sopranomuz dünya sahnelerinde aranır bir II. Mehmet operası, özgün Napoli versiyonuyla 80’li şancı olabilecek sesyorum kapasitesine sahip. Umarım yıllarda İstanbul’da Gürçil Çeliktaş rejisiyle sahnelen fiziksel durumu handikap oluşturmaz. Anna’nın babası mişti. Ama adı başta olmak üzere, Yekta Kara’nın yap Paolo’da Ankara’nın genç tenoru Murat Karahan, ilk tığı tümüyle farklı bir çalışmaydı, dolayısıyla buna rahatlıkla kez başrollerden birinde prömiyer gecesi sahnedeydi. Ge“dünya prömiyeri” denilebilirdi. Kara, uvertürü rek yorumu, gerek sahnesiyle başarılı oldu, hanesibulunmayan operanın başına aynı bestecinin ne yeni bir artı yazdırdı. Opera tarihinin “panbir başka operasının uvertürünü yerleştolonlu mezzoalto”larından biri olarak düNayır ve Kovacs tirmiş, bunu konuyu taşıdığı Bizans şünülerek karakterize edilmiş komutan Konstantinopolisi’ndeki saraykale Calbo’da, İstanbul’un genç mezzosu atmosferini yansıtmak için kullanNesrin Gönüldağ da başarılı bir permıştı. Araya yerleştirdiği Mehter ise formans gösterdi. Condulmiero’da ise konunun hem görsel, hem müzikbariton Serkan Bodur, entonasyon sel olarak Türk bağlantısını güçlü sorunu yaşayarak kısa rolünde ses olabiçimde vurgulamasını sağlamışrak bekleneni veremedi. tı. Mehter’in kullanıldığı bölme, Müzik, “Hırsız Saksağan” uverRossini’nin kendi müziğinde Türk türü hariç, güzel icra edildi. Uvertüraskeri müziğinden etkilenerek yazde kornolar ve öteki bakır üflemeli çaldığı bölümün hemen önüne konulgılarda sorunlar yaşandı. Belki de orduğu için bağlantıda ve geçişte hiç mükestra ağırlığı esas operaya vermiş ve zikal sorun da yaşanmadı. Herhalde Kauvertürü yeterince çalışma olanağı bulara’nın bu değişiklikleri cesaretle yapmamamışlardı. Koro çok düzeyli, temiz bir persında tam bir “Rossini uzmanı” olarak tanıformans gösterdi. Koroyu hazırlayan Gökçen nan şef Allemandi’nin de olumlu bakışının etkiKoray’ın ve koristlerin yapıta icra anlamında si olmalıydı. Fatih’i Mehter’in ardından kır bir at üzerinde önemli bir katkı koyduğunu söyleyebiliriz. sahneye alması, görkemi arttırdı, “fetih tablosu”nun “Rossini/Kara” yapımı Fatih Sultan Mehmet Operası, görsel etkisini güçlendirdi. gelecek yıl 18. Aspendos Uluslararası Opera ve Bale FesYekta Kara’nın rejisi için sahne tasarımını hazırlayan tivali’ne alınmalı, ardından 2. İstanbul Uluslararası OpeChristian Floeren, zaten taş sahne sayesinde oluşan do ra Festivali’nde yinelenmeli. Bu kez mekân Rumelihisarı ğal dekoru, trafik açısından rahatlatmak için alçak bir plat olabilir. Bu yıl saptadığım kimi eksikler de giderilir. Bunformla takviye etmiş, Türk tekstilinin geleneksel desen ların başında “izleyicinin yeterince bilgilendirilmemesi” ler taşıyan zengin perdelikdöşemelik koleksiyonundan geliyor. Prömiyer akşamı, yani “operanın şehre indiği zevkli bir seçimle yararlanmıştı. Harem sahnesi için de tül gece”, izleyiciye yarımşar dosya kağıdına çoğaltılmış perde ve Wolfgang Zoubek’in ışık çalışmasıyla gerek “konu” ve “kadro” kağıtları verildi. Bu iki kağıtta da, “yoli “gizem” yaratılmış oldu. Şanda Zıpçı’nın giysileri il rum” ve “yeni tasarım” konusunda hiçbir bilgi yoktu! Müginçti, renk ve kumaş seçimleri çağımızın yaklaşımları ziği tanıyanlar, yapıtın başına “Hırsız Saksağan”ın kona gönderme yapıyordu. Ancak tasarımda, o dönemde Os nulduğunu anladı ama ya tanımayan, bilmeyen, ya da ilk manlı’nın hiç kullanmadığı, ancak II. Mahmut’tan son kez opera izlemeye gelenler? Onlar radyoda bu müziği duyra yönelmeye başladığı “frenk işi” çizgiler ve başlıklar duklarında “Aaa, Fatih Sultan Mehmet operası bu” didaki tüyler, Mehter ve Yeniçeri ile biraz zıtlık oluşturu yecekler! Öğrenmeye yanlışla başlamış olacaklar. Eğitimyordu. Acaba stilistimiz “diyalektiği” sahneye taşımayı tanıtım bağlamında yeni izleyicileri düşünerek, sadece bu mı düşünmüştü? Ne düşünmüş olursa olsun, “tarihsel ger yapım için değil, tüm opera kitapçıklarında ve kast listeçeklere bağlı kalmak” diye bir koşul olmadığına göre, giy lerinde, seslerin niteliği de “AnnaSoprano”, “Fatih Sulsiler, sahnede özellikle kalabalık tabloların daha da gör tan MehmetBas” gibi yazılmalı... Gönül isterdi ki, izlekemli görünmesine önemli katkıda bulunuyordu. yiciye Rossini’nin bu operası üzerinde yapılan değişiklikler, getirilen yeni yorumun da açıklandığı, dört yapraklık YAŞATILMASI GEREKLİ BİR YAPIM da olsa yeterli bir broşür hazırlanabilsin, orada rejisör KaSahneüstüne gelince, Fatih Sultan Mehmet rolü için ra’nın da açıklayıcı bir yazısı olsun. Haydi işi şakaya vuMacar bas Istvan Kovacs getirtilmişti. Fizik olarak san ralım: “Yoksa kitapçıkları Hırsız Saksağan mı aşırdı?” 18