Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 299/26 Mart 2010 Atatürk’ün Öğütlerini Uygulayan Yabancılar, ÇocuklarıNasıl Yetiştiriyor? AMIS Koro ve Bandosu şefleriyle Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN sefik@kahramankaptan.com / www.kahramankaptan.com ocuklarının “solist” düzeyinde müzisyen olmasını isteyen ailelerle konuşurken, hep ileri sürdüğüm görüş şudur: “Gerçekten çok yetenekliyse ve kendisi de hevesliyse deneyin. Ama unutmayın ki, ülkemizin çok sayıda solistten önce, müzik kültürü olan, bir enstrümanı rahatlıkla çalabilen doktorlara, avukatlara, mühendislere gereksinimi var!” Bunun yolu da, ilköğretimden itibaren eğitimin çeşitli evrelerinde öğrencilerin müzikle iç içe olabilmelerinden, bizzat müzik yapabilmelerinden geçiyor. Örneğin koroları kurup eğitmek için niyet, zihniyet ve öğretmen dışında bir gereksinim bulunmuyor! Geçen hafta tanıklık ettiğim bir uluslararası festival konseri, bitirişte “bakalorya” diploması veren bazı pilot okulların, öğrencilerine müzik alanında hangi olanakları sunduğunu gözler önüne seriyordu. Bilkent Uluslararası Laboratuvar Okulu’nun ev sahipliğinde düzenlenen bu konserde, Avrupa, Ortadoğu ve Asya ülkelerinden öğrenci ve müzik öğretmeni olarak 400’ü aşkın kişi bir araya gelmişti. Kadın, erkek koroları ve üflemelivurmalı çalgılardan oluşan kocaman bir armoni mızıkası ya da bando! İkisi kadın üç profesyonel korobando şefi, piyanistler.. Japonu, Çinlisi, Hintlisi, Arabı, İngilizi, Fransızı, AMIS (Uluslararası Okullarda Müzik Birliği) kuruluşunun 35. Yıl etkinliği olarak Bilkent Konser Salonu’nda bir araya geldi. İki gün provalar ve Ankara gezileri, üçüncü gün konser... Organizasyonda ev sahibi olarak önemli pay Bilkent Uluslararası Laboratuvar Okulu’nun müzik yöneticisi Andrew Ditgenn’in... Üstelik bu festival konseri üçüncü kez Ankara’da yapılıyormuş, ben ilk kez haberdar olup izleyebildim. Ditgenn, ciddi, ilgili bir müzik adamı, koro ve orkestra şefliği de yapıyor, üstelik o da “damat”... CSO’nun birinci keman grubu üyelerinden Jülide Yalçın’ın eşi. Aslında bu konsere gitmemin esas nedeni, AMIS’nin genç bestecimiz Turgut Pöğün’e (d.1977) ısmarladığı koro ve bando için parçanın dünya prömiyerinin yapılacak olmasıydı. Ama profesyonelce çalıştırılmış koro ile pırıl pırıl çalma başarısı gösteren mızıkanın seslendirdiği öteki parçaları dinlemekten, salondaki enerjiyi hissetmekten, gençlerin gözündeki olumlu pırıltıyı gözlemekten büyük keyif aldım. Üstelik bir prömiyer beklerken, ikincisiyle de karşılaştım. Yıllardır Dubai’de müzik öğretmenliği yapan Paul Myer Hopkins’in bu konser için özel olarak bestelediği “Anatolian sketches/Anadolu desenleri”ni dinlerken, halk ezgilerinin çoksesli evrensel ortama taşınması için mutlaka o yörenin insanı olmak gerekmediğini bir kez daha düşündüm. Ama Hopkins’in uzun yıllardır Arap kültürü etkisi altında olduğu da doğrusu yer yer hissediliyordu. Zaten Anadolu da biraz öyle değil mi? Pöğün’ün “Life /Yaşam” başlıklı parçası son derece yalın, ritmik, belli ki, çalacak olanların aslında müzikle de uğraşan lise öğrencileri olduğu dikkate alınarak yazılmıştı. İngilizce sözler, duyabildiğim kadarıyla birer cümle oluşturmuyordu, yaşama ait sözcükler tek başlarına kullanılmıştı. Müzikte de belirgin cümlelemeler yerine, bir veya birkaç notanın oluşturduğu motifler ya da grupçuklar Ç vardı. Bando ve koro hiç zorlanmadan yapıttaki düşünceyi ortaya çıkardı. Pöğün daha karmaşık bir beste yapsaydı, bando ve koro bunu da rahatlıkla seslendirebilirdi, çünkü o kapasiteye sahip olduğunu öteki parçalarda gösterdi. Klarnetçi ve saksofoncular müthişti... Kornolar da tertemiz üfledi... Bu lise öğrencileri ilerde müzisyen değil, yapacakları üniversite öğrenimine göre çeşitli mesleklerde çalışacaklar, bir kısmı akademisyen olacak. Enstrümanlarını yeri geldikçe sevgiyle çalacaklar, müzik yapma ve dinleme sevgisini yaşatacaklar... Evet, Pöğün’ün parçasınının konu aldığı “yaşam”ın bir değerli parçasıdır, sanat, müzik, resim... Birden usuma, Mustafa Kemal Burak Marlalı Atatürk’ün İzmir Kız Öğretmen Okulu’nu ziyaretindeki sözleri geldi mealen... “Müzikle ilgisi olmayan yaratık insan değildir. Söz konusu yaşam insan yaşamıysa müzik mutlaka vardır. Müzik yaşamın neşesi, ruhu, sürekliliği, her şeyidir.” SAĞLAM KONTRBASÇI MARLALI Her dinleyicinin bir konserden beklentisi farklıdır. Kimi sevdiği bir yapıt, kimi merak ettiği solist ya da grup için gider. Kimine şef cazip gelir, kiminin çocuğunun o hafta “başkemancılık sırası” gelmiştir! Bu sonuncusu CSO için geçerli, çünkü hâlâ o sandalyeye birinci derece keman üyeleri sırayla oturuyorlar ve hâlâ başkemancı yardımcısı sınavının ne zaman açılacağı belli değil! Geçen hafta Rengim Gökmen yönetimindeki CSO’ya geniş bir dinleyici kitlesi “Piazzolanın piyanisti” diye bilinen ünlü tango piyanisti Pablo Ziegler Dördülü’nü dinlemek için gitmişti. Benim hedefimdeki solist ise kontrbasçı Burak Marlalı’ydı. Tiyatroya yıllarını vermiş Haldun Marlalı’nın torunu, CSO vurma çalgılar grubu üyesi Maral Marlalı’nın oğlu, daha onlu yaşlarından itibaren gelişimini izlediğim Burak (d.1980), benim oğullarımla yaşıt. Ankara Devlet Konservatuvarı’nda Tahir Sümer’in yetiştirdiği süper çocuklardan biri. Şöyle bir anımsıyorum da, en büyükleri Mehmet Sönmez şimdi CSO’da, Onur Özkaya Münih Oda Orkestrası ve Borusan’da solo kontrbasçı, Orçun Mumcuoğlu Bamberg Senfoni’de, Burak da Mahler Orkestrası’nın solo kontrbasçısı... Bu dörtlü on biron iki yıl önce Avrupa’da ödüller almış, müthiş uyumlu çalmışlardı. Yeteneklerini olumlu yönde geliştirdiler. Burak Marlalı, British Council’in yılın genç müzisyeni yarışmasının ödülü olarak gittiği İngiltere’den sonra Almanya’da yüksek lisansını tamamlayıp, önemli orkestralarda çaldı. Kontrbas için konçerto dağarı sınırlıdır. Geçen gelişinde Johann Baptist Vanhal (1739–1813) konçerto seslendiren Burak Marlalı bu kez, film müzikleriyle tanınan Nino Rota’nın (19111979) “Kontrbas ve Orkestra için Divertimento Konçertant”ını seçmişti. Elindeki 1800’lü yıllardan kalma büyük olasılıkla bir eski kiliseden çıkma İtalyan kontrbasın çok tatlı bir ses rengi var ama volümü biraz az. Nino Rota’nın yer yer solisti orkestrayla koşturması nedeniyle bu canlı yapıtın bazı bölümlerinde kontrbas orkestranın altında ezildi ama solo bölümlerde Burak Marlalı, yapıttaki ilginç ezgisel uygulamaları başarıyla yansıttı. Sağlam entonasyonu, dolgun tonu nedeniyle Burak’ı kutluyor, yurtdışındaki devamlılık çizgisi ve başarılarının devamını diliyorum. 18