28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

24 GÖRÜNÜM A. Celal BİNZET 31 Aralık 2010 Cuma 339 Yazarımız Acar, Ankara’nın dününü ve bugününü anlattı Biten Yıl İçin Eksilme ugün, yaşayıp geçtiğimiz yılın son günü. Doğada böyle bir zaman kavramı olmadığını biliyoruz. Ne günlerin adları ne de yılın başlangıç ve bitişi gibi bilgiler bizlerin ortaya attığı yapay bölümlemelerden başka bir şey değildir. Olsun ama. Bizim için yaşamak biraz da bu ayrımların içine doldurduğumuz anılar toplamı demektir. Bu nedenle, çoğunlukla yeni yıl için umutlar, beklentiler üzerinde durulurken, geçen zamanın belleğimizde bıraktıkları unutulmak hanesine yazılır. Yalnız güzel anılar değil, ölümler, ihanet ve kırgınlık dolu ayrılıklar da açtığı yaralarla içimizdeki yerini alır. Aslına bakılırsa ölüm ve ayrılık kavramları birbirini izleyen, biri ötekiyle kolayca yer değiştiren durumdan başkası değildir. Kimi kez ayrılık ölüm gibidir. Ölüm de ayrılığın bir başka türlüsü. Bu durumda unutmanın en kestirme yolu, yeni yıla bakar gibi yaparak oyalanır olmaktır. Yaşam, bu arada, kendi yolunda ilerler durur. Ancak hiçbir şey eskisi gibi olmaz artık. Unutulmayan, asla unutulmaz olur. Sanat, işte bu unutulma olgusunu tersine çeviren en kalıcı eylemlerin başında geliyor. Sanatçının yaşamını etkileyen önemli durumların tanıklıkları, o süreçte yarattığı yapıtlarına gizlenmiştir. Hangi duygusal durumda, nasıl bir dokunuşla ortaya koyduğu boya katmanı, anlatmaya çalıştığımız duyguların tümünü sarıp sarmalar. Bu anlamda, 24 Aralık günü 96 yaşında kaybettiğimiz Ferruh Başağa’yı anmak gerekiyor. Soyut resmimizin büyük ustası, dinmek bilmeyen enerjisiyle kendi geçmişini kuranların başında geliyor. Birkaç yıl önce bir gazeteciyle yaptığı söyleşide sergi açmak için 100 yaşına randevu verdiğini söylemişti. Bu, onun geleceğe olan inancının, içindeki umudun nasıl diri kaldığının işaretiydi. Boyanın, saydam yansımaları üzerine üçgenlerle örülü dünyasını bırakıp gittiğinde yaşadığı yıl da bitme noktasına ulaşmıştı çoktan. Böyle bir durumu yaşayan bir başka sanatçımızı, benzer yazgısı nedeniyle anmadan geçmek olmaz. Fikret Muallâ, içinde yaşadığı toplumla arasındaki uyuşmazlık nedeniyle iki kez kopma noktasına varır. Birinci dönem 1920’den 1927 yılına değin sürecektir. 1927’de döndüğü yurdunda, beklentilerinin gerçekleşmemesi üzerine (sözgelimi, Akademi’yi birincilikle bitirip devletten görev istemesine karşın, Maarif Vekâleti’nin kendisine önerdiği görev, alanıyla ilgisiz, Ulumu Diniye Müderris Muavinliği olacaktır.) bu kez dönmemek üzere kopar yurdundan. Türkiye’den ayrıldığı gün, tam da 1938 yılının 31 Aralık gününe denk düşer. Yeni yılla, yeni bir toplumda, sevdiklerinden uzakta, bilinmeyenlerle dolu bir süreçte karşılaşır sanatçı. Ölümüne değin geçecek bu zaman aralığının öyküsü bilindiği için, burada ayrıca anlatmaya gerek yoktur. Sanatla örülü yaşamlar için zaman bambaşka anlamlar içerir. O, geri gelmeyecek anılar toplamı bellekteki ulaşılmaz yerini alırken, yeni yılın eşiğinde durmanın buruk sevinci herkesi karşılar. Umut tükenmiyor olsa da artık biraz daha eksiğiz… B A ‘Ankarabedevileşiyormu?’ ra’nın Seymenleri ve büyük bir kalabalık Dikmen sırtlarında Mustafa Kemal Paşa’yı büyük gösterilerle ve sevgiyle karşıladılar. Ankara’ya geldiğinde kendisini karşılayan Seymenlerin ‘Vatan uğrunda ölmeye geldik Paşam’ sözü Mustafa Kemal Paşa’yı etkilemiş ve Ankara lediye yönetiminin yerinde olsam, pergelin sivri ucunu Ulus’ta Atatürk Anıtı’na koyar, geniş bir çember çizer, bu dairenin içini kültür ve sanat dünyası ile doldururum” diye konuştu. Acar konuşmasını “Bırakın Ankara’nın geleceği hakkında bilgelik taslamayı, günümüzde dünkü Ankara’yı bile arar duruma gelmedik mi? Şöyle kendinize bir sorun bakalım. Ankara ‘medenileşiyor’ mu ‘bedevileşiyor’ mu? Ne dersiniz?” sözleriyle noktaladı. Etkinlikte, Acar’ın konuşmasının ardından sanatçı Hasan Yükselir, “Kuvva Türküleri” adlı bir dinleti gerçekleştirdi. Panelde konuşan Çankaya Belediye Başkanı Bülent Tanık da “Cumhuriyet tutkunlarına seslenen” bu toplantıları sistematik hale getirmeyi düşündüklerini belirterek şöyle konuştu:“Sahip çıkmak zorunda olduğumuzu düşündüğümüz değerlerimizi korumak, onları bir sonraki kuşaklara taşımak için sıklıkla bir araya geleceğiz. O birlikten doğacak sinerji ile geleceğimize dönük umutsuzlukları kıracak, yeni aydınlıkları ortaya çıkaracak buluşmaları gerçekleştireceğiz. Bugünün özel bir anlamı var. Atatürk’ün Ankara’ya geldiği bu günü gönlüm ister ki yılın ilk günü yapayım, 27 Aralık’ı sanki yılbaşı gibi dünyaya kabul ettireyim. Ulu Önderi saygıyla anıyorum.” NKARA (Cumhuriyet Bürosu) Gazetemiz yazarı Özgen Acar, Ankara’nın salt tarihiyle değil, keçisiyle, şarabıyla ve kedisiyle de çok ünlü bir kent oldğunu dile getirdi. Acar, “Kültür ve Turizm Bakanlığı ile akıllı bir büyükşehir belediye yönetiminin yerinde olsam, pergelin sivri ucunu Ulus’ta Atatürk Anıtı’na koyar, geniş bir çember çizer bu dairenin içini kültür ve sanat dünyası ile doldururum” dedi. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurcusu Yüce Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 91. yıldönümü nedeniyle, gazetemiz ve Çankaya Belediyesi’nce ortaklaşa gerçekleştirilen etkinlikte, yazarımız Özgen Acar, Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde “Ankara’nın Dünü, Bugünü, Yarını” başlıklı bir söyleşi gerçekleştirdi. Ankara’nın tarihinin çok eskilere dayandığını belirten Acar, “Ankara; ister bir kent, ister bir il olarak ele alınacak olursa; ne dünkü bir kent, ne de dünkü bir ildir” dedi. Ankara’nın salt tarihiyle değil, keçisiyle, şarabıyla ve kedisiyle de çok ünlü bir kent olduğunu dile getiren Acar, kentin Ulusal Kurtuluş Savaşı’ndaki önemine de değindi. Acar sözlerini şöyle sürdürdü: “Atatürk, 27 Aralık 1919’da, yani 91 yıl önce, ‘Heyeti Temsiliye’ üyeleri ile Ankara’ya geldi. Anka halkına bağlanmıştı...” Acar konuşmasında ayrıca, Atatürk’ün Ankara’yı en başından beri başkent yapmak istediğini, bunun için de haklı gerekçeleri olduğunu vurguladı. ‘Bakan’ın yerinde olsam...’ 23 Ekim 1923’te Cumhuriyetin kurulması ile Ankara’da kentsel bir planlama için yabancı uzmanların, yerli ve yabancı mimarların ve heykeltraşların göreve çağrıldığını anlatan Acar, o tarihten itibaren de kentin baştan aşağıya Atatürk’ün ileri görüşlülüğü ile adım adım kültürsanat, ticaret ve sanayi kenti haline getirildiğini belirtti. Ancak bugünlerde kentin bu amaçtan hızla uzaklaştırıldığını anlatan Acar, “Kültür ve Turizm Bakanlığı ile akıllı bir büyükşehir be Yaşam koçunuz Yeni yıl önerileri YAŞAR ATEŞSOY yasaratessoy@yahoo.com Yeni bir yıl daha başlıyor. Yeni yıla kendimize anlayışlı yaklaşmakla başlayabiliriz, örneğin... Potansiyelimizde var olan gücü ve fırsatları fark etmek... Bu güç ve fırsatları geliştirip daha da güçlendirmek olabilir ilk işimiz. Şöyle bir bakalım kendimize: I Bugün, kalbimiz 10 bin 389 kez attı. I 23 bin 040 kez nefes alıp verdik. I 124 metreküp havayı ciğerlerimize doldurduk. I Bir kilo ağırlığında yemek yedik. İki litreye yakın su içtik ve yarım litre ter çıkarttık. I 450 tonluk enerji ürettik. Ortalama 4 bin 800 sözcük konuştuk ve 750 kasımızı çalıştırdık… Peki, kendimizi geliştirdik mi? İkibinonbirin ilk gününden başlayarak, bu sorunun doğru yanıtını kendimize vermektir, kendimize anlayışla yaklaşmanın anlamı... I Karıkoca isek; birbirimize anlayışla bakabiliriz. Aramızdaki bağın özünü görebiliriz; özdeki sevgiyi, saygıyla güçlendi rebiliriz... İki ayrı insanı bunca zamandır “biz” halinde tutan değerlerimizi daha da güçlendirebiliriz.. I Annebaba isek; çocuklarımıza daha bir anlayışla yaklaşıp, onlarla aramızdaki kapattığımız pencereleri açabiliriz. Getirdikleri karnelerindeki notlardan, kirlettikleri eşyalardan daha önemli, daha özel ve daha değerli oldukları anlayışımızı ışıklandırıp, yüreklerine yansıtabiliriz. I Öğretmen isek; çocukların sabah okula gelip karşımıza oturmalarını, sorulara verecekleri yanıtlardan daha önemli görebiliriz. Bunu hissettirebilir, onların sığmadıkları sıralarda bir zamanlar bizim de aynı duygularla oturduğumuzu anımsayabiliriz... I Öğrenici isek; annebabalarımızın özveriyle bize sağladığı olanakların ayırdına varabiliriz. Sorumlululuğumuzu duyumsayarak düzenli, çok ve verimli çalışmamız gerektiğini... Ve bize en çok da “başarmanın” yakıştığını anlayabiliriz. I Amir isek; öncelikle bize bağlı çalışanların da “insan” oldukları anlayışımızı daha da geliştirebiliriz. I İşçimemur isek; emeğimizin karşılığını, ürettiğimiz değerlerle alabildiğimizi, daha kaliteli ve daha verimli üreterek anlatabilir, anlayabiliriz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle