27 Kasım 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cumhuriyet Ankara 271/11 Eylül 2009 ANKARA ANKARA Talât HALMAN Sayın Melih Gökçek’e Dilekçe Sayın Başkan Gökçek: Dördüncü başkanlık döneminizin bitmesine dört buçuk yıl var. Beşinci bir dönem için aday olacak mısınız, olursanız yeniden göreve gelecek misiniz, bilmiyoruz. Yine de, bir kentin bayındırlığı ve belediye hizmetleri bakımından dört buçuk yıl, az bir süre değildir. Meram edilirse neler neler gerçekleştirilebilir. Elinizde, bu dönemi üstün başarılı hizmetlerle sona erdirmek, Ankara’nın geleceğine büyük eserler bırakmak bakımından bir hayli kaynak ve olanak var. Kaldı ki, bazı yaratıcı katkılar için muazzam yatırımlar ve harcamalar da gerekli değildir. İyi niyet, hayal gücü, azim ve özen yeter. Benim sunmak istediğim iki dilek, başkentin güzel bir geleceğe yöneltilmesi ile günümüz için, çok daha hayırlı yönetilmesine ilişkindir. İkisi de, mali yönden külfetli olmayacak. Hele ikincisi, sadece sizin ve üst düzey birkaç yardımcınızın haftada yarım ya da bir çalışma gününüzü alacaktır, o kadar. Şimdiki döneminizi taçlandırarak tamamlamak, “Güzel Ankara”yı yaratmak yolunda, sizden birinci dileğimiz şudur: AKKARA Güzel Ankara Kurulu lerinin hemen hepsi öyle sakil ki, tümüyle güzel olması artık düşünülemez. Olmaz olmaz demeyelim. Gayret edilirse belki olur. Sayın Gökçek iki girişimde bulunursa; Birincisi (adı farklı olabilir) “Güzel Ankara Kurulu”. Başında estetik anlayışı mükemmel Ankaralı mimarlardan (kimisi profesör veya Ankara tarihçisi) örneğin, Ragıp Buluç, Özgür Ecevit, Haluk Pamir, Yıldırım Yavuz... bulunmalı. Üyeleri “göz zevki” ve “göz vicdanı” kuvvetli kent plancıları, sanat tarihçileri, estetik uzmanları. Bu Kurul, belki 10 veya 12 Ankarasever değerli, gıllıgışsız, hizmet âşıkı insanımızdan oluşmalı. Başkenti güzelleştirmek azmiyle, idealist heyecanla çalışmalı. Önerilerini Büyükşehir Belediyesi ve başka Ankara belediyeleri iyi niyetle ve kararlılıkla uygulamalı. İkincisi: TEFTİŞ Özellikle Sayın Gökçek ile öteki başkanların düzenli olarak yürütmesini önerdiğim bir görev. Öyle benzer ki iş yoğunlukları ve toplantılar nedeniyle başkanların çoğu kendi odalarında ya da kapalı mekânlarda oturarak çalışmaktadırlar. Fildişi kulelerdeki odalarından törenler ve resmî ziyaretler ve seçim kampanyaları için çıkıyorlar, o kadar. Oysa, ayakta, yaya teftiş, gözetim ve denetim zamanı gelmiştir. Eski New York’ta La Guardia’nın, Kudüs’te Ted Kollek’in, Eskişehir’de Yılmaz Büyükerşen’in uzun yıllar yaptığı gibi “yaya teftiş”... Haftanın bir günü (hiç değilse yarım gün) Gökçek de, öteki başkanlar da kendi kendilerine teftişe çıkmalı; estetik düzenleme, güzelleştirme, belediye hizmetlerini düzeltme için gezmeli, gözlemlerde bulunmalı, kusur ve pürüzleri gidermek için neler yapılabileceğini saptamalı. Bu teftişlere “Güzel Ankara Kurulu”nun Başkanı ya da bazı üyeleri muntazaman ya da, hiç değilse bazen katılmalı. Ombudsman yasası veya yönetmeliği hâlâ çıkmadı. Keşke çıksaydı da, ombudsmanlar da kendi teftişlerini yaparak önerilerini sunabilselerdi. Ama, her hâlükârda, Büyükşehir Belediye Başkanımız ile öteki başkanlar, “Güzel Ankara Kurulu”nun yaratılmasını, Ankara uğrunda çalışmalarını canla başla yapmasını sağlamalı, desteklemeli, önerileri uygulamaya koymalıdır – ve böyle bir Kurul olsun, olmasın, dinamik bir teftiş düzeni kurup yürütmeli. Başkentimiz yavan ve çirkin olmaya müstahak değildir, “Güzel Ankara” olmaya lâyıktır. Sayın Gökçek, 2014’e kadar sürecek olan döneminde bu yolda önemli bir hamleyi gerçekleştirmek üzere “Güzel Ankara Kurulu” yaratırsa ve başkentin göze çarpan estetik sorun ve ihlallerini giderirse alkışlanacak, minnetle anılacak bir hizmet yapmış olur. “Güzel Ankara” düşlerimizden gerçeklere dönüşecek mi? GÜZEL ANKARA KURULU En başarılı dünya kentlerinin –bu arada Paris, Londra, New York, Barselona, Stokholm, Sidney ve başkalarının– belediyeleri, düzenli ve dinamik bir kent estetiği disiplini uygular. Bu, yasa ve yönetmeliklerle yürürlükte tutulan bir stratejidir. Bizim belediyelerimizde de, elbette, buna benzer çeşitli önlemler vardır. Ama, kentler, estetik uygulamalarında ne derecede başarılı olabilmiştir; bu, çıplak gözle bile saptanacak kadar âşikârdır. Paris’te ve başka pek çok metropolde, bina sahipleri, belediyenin koyduğu kurallara itaat etmek zorundadır. Kendi keyiflerine göre yapılar dikemezler, canlarının istediği renkleri bina cephelerine boyayamazlar, semtlerin mimari kişiliğiyle uyum içinde olmak zorundadırlar. Bizim Ankaramızda – özellikle yeni semt ve mahallelerin çoğunda çirkin renklerin curcunası var. Bazı münferit binaların cephelerinde bile çılgın boyaların cümbüşü, gözleri tırmalıyor. Hangi nedenlerle ise –sözüm ona demokratik özgürlük adına– müteahhitlere, inşaatçılara Belediye “onların kendi başına buyruk olması” için açık kart veriyor. Mimari üsluplarındaki keşmekeşi, bina cephelerindeki renk kargaşasını akıl almıyor. Uygar kentlerde böyle laubali düzensizlik yoktur, çünkü belediyeler laçka değildir. En sağlam demokrasiler, disiplini ve kontrolleri güçlü olanlardır. “Güzel Ankara”, Cumhuriyetin ilk çeyrek yüzyılının bir ülküsüydü. Yaygın olarak öğretilen “Ankara, Ankara, güzel Ankara” teranesi, bir düşü ifade ediyordu. Gerçekleşmedi. Ankara’nın başkent oluşunun 100. yıldönümüne kadar bu çok gecikmiş güzelleşmeyi sağlayabilir miyiz? Kentin pek çok yeri –eskiden hoşken– öyle çirkinleşti ki – hem de yeni kesim aygıdeğer, sevgideğer bir bestecimizdi. Klasik ve çağdaş Batı müziğinin (senfoni dahil) hemen her türünde başarılı yapıtlar yarattı: Oda müziği, opera ve baleler, konçerto, süitler, liedler, sahne müziği, sinfonietta v.b. “Gılgameş Operası”, Cahit Külebi’nin şiirsel librettosundan bestelediği o güçlü “Atatürk Oratoryosu” ve Hollanda’da oynayan “Van Gogh Operası”, uzun ve verimli kariyerinin üç doruğuydu. Türk Halk Müziği’ne besteci olarak ve 1971’den 1981’e kadar Ankara Devlet Balesi yöneticisi iken de, sonraki görevlerinde de önemli katkılarda bulundu. Dört başı mamur bir müzik ve kültür şahsiyetiydi. Heyecan verici, yaratıcı yaşamının nefis bir öyküsü, çok değerli Evin İlyasoğlu’nun birkaç ay önce yayımladığı “Mersin’den Yükselen Çağdaş Bir Ses: Nevit Kodallı” adlı eserdedir. S NevitKodallı ert, sağlam vatansever, gerçek Atatürkçüydü. Gelmiş geçmiş en parlak kurmaylardan biri, karizmatik bir şahsiyet. 27 Mayıs Devrimi’ni gerçekleştirenler arasında güçlü bir yeri ve nüfuzu vardı. Devrimin ardından emekli oldu. TSK’de devam etseydi belki 15 yıl sonra Genel Kurmay Başkanı olacaktı. Tabii Senatörlükte varlık gösteremedi. Halkevleri Genel Başkanı olarak yıllarca canla başla uğraştı. Devrimler bazen en değerli evlatlarını harcar. Ahmet Yıldız, çok daha büyük başarılara adaydı, lâyıktı. Nur içinde yatsın. M Ahmet Yıldız 19
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle