Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 244/6 Mart 2009 ANKARA ANKARA Talât HALMAN iyasetimiz, “gazap çağı”nı yaşıyor. İktidar ve muhalefetten hırçın tavırlar, haşin demeçler, karşılıklı hakaretler, gözlerimizi ve kulaklarımızı tırmalıyor. Liderler yorgunluktan ötürü, benzeri az görülmüş bir gerginlik ve kızgınlık içinde. Eskiden de, sadece seçim kampanyalarında değil, TBMM’de ve kamusal alanlarda politik didişmeler olurdu. Bu acıklı yaşantı yeni değil, günümüze özgü değil. Bu tür amansız ve çirkin kavgalar, demokrasi deneyimimizle yaşıttır. Gırtlak gırtlağa olmasa bile hırgürden yıllarca vazgeçmeyen partizan liderleri az mı gördük? El sıkışmayanlar, uzaktan bile selamlaşmayanlar, birbirlerine surat asanlar, kaba sözlerle kırıcılık AKKARA Gazap Karşısında Azap S yapanlar, eski deyimle “galiz” saldırılarda bulunanları hâlâ hatırlıyoruz. Terbiyedışı söz ve hareketler, sağduyulu ve iyi niyetli insanlarımız için üzücü oldu en çok. Belki horoz döğüşlerini seyretmekten zevk alanlarımız var ama kavgacılar şunu iyi bilsin ki, halkımızın çoğunluğu, liderlerin didişmesinden utanç duymaktadır. Çünkü, halkın istediği, demokrasinin yıpranmaması ve istikrarın pisi pisine bozulmamasıdır. Liderler şunu unutmamalı: Birbirlerine reva gördükleri haşinlik, aslında millete haksızlık ve saygısızlıktır. Öfkelenmek, elbette, beşerî ve çoğu zaman anlaşılabilir, mazur görülebilir bir tepkidir. Ama, öfkeye yenilmeyip hâkim olmak, zorunlu bir erdem. Hele öfke, toplumda sarsıntılar ve gerginlikler yaratacaksa... Hırs, siyasal yaşamımıza egemen olan bir ejder. Ne kadar ilginçtir bu Arapça kökenli sözcük, dört anlama geliyor bizim kullanımımızda: 1 Şiddetli arzu 2 Tutku 3 Açgözlülük 4 Öfke Bu dört anlam da, birbirleriyle sımsıkı ilişkili. Dördü bir arada gidiyor, birleşik bir kişilik yaratıyor adeta. Bir siyasal tanım bu – adeta bir tanı (teşhis). Liderlerimiz hırsa mahkum düştü. Ne var ki, şu sırada, bizde öfke, çığrından çıkarak, “gazap” haline geldi. Meydanlar hakaretlerle çınlıyor, inliyor. Liderler şunu kabul ederlerse belki huzura kavuşuruz: Aralarındaki gazap, halka azap çektirmektedir. Sakinleşmeli, nezakete geri dönmelidirler. Ve şunu göz önüne almaları gerek milletin memleketin demokrasimizin hayrı uğruna: Siyasal çatışmalardan, yumuşak eleştiriden, nezih hicivlerden, nazik uyarılardan daha etkili silah yok gibidir. Sert saldırı, vurulandan çok, vuranı yaralar. Canlı Yayın Televizyonlarda, özellikle hafta sonları, izleyicilerin en yoğun olduğu saatlerde, birdenbire yayın kesiliyor, bir parti lideri – genellikle AKP Genel Başkanı– siyasal amaçla, hemen her sefer, bir yerel seçim konuşması yapıyor. Bazen bir saat süren, ara sıra bir saati aşan bir konuşma. Ne kadar ilgi çekici olursa olsun, normal programın kesintiye uğratılması, bir konserin heba edilmesi, bir belgeselin öğretim veya aydınlatma amacına ulaşamaması doğru değil. Canlı yayın, bir yetkilinin acil bir durumda, özellikle bir kaza haberi vermek ya da bir afet veya tehlike konusunda bilgilendirmek üzere yapacağı bir uyarı için kesilir. Bir seçim söylevi –hele yerel seçimler içinse– yayın kesmek için meşru bir neden değildir. O kentlerin her biri saygındır ama, Denizli’de, Batman’da, Kayseri’de yapılacak belediye başkanı seçimleri hakkında bir söylevi bütün Türkiye niçin baştan sona izlemek zorunda bırakılıyor? Bu, iktidar partisi için iltimas gibi bir propagandadır. Böyle söylevler, canlı yayın olarak tümüyle değil, parça parça ana haber bültenlerinde verilebilir ancak. Demokratik ülkelerde, bu tür yerel seçim konuşmaları, Cumhurbaşkanı, Başbakan veya Bakanlar tarafından verilse bile (hatta onlar tarafından verildiği için) ulusal televizyonlarda yer almaz. Çünkü haksız bir rekabet, muhalefete karşı adaletsiz bir hareket sayılır. Bizde, benzer bir anlayışla, canlı yayınların yeni bir düzene konulması zorunlu olmuştur. İktidar propagandası tarzında yayınlara demokraside yer verilmesi yanlıştır, yakışıksızdır. Yunus Emre Türk Kültür Merkezleri unca ulusal sorun ve devasa bir uluslararası bunalım sırasında, bir müjde sevindiriyor insanı: Türkiyemizin dünyadaki birçok büyük kentte “kültür merkezleri” kurmak projesi gerçekleşiyor. Devlet desteğiyle kurularak yarı bağımsız bir vakıf kurumu halinde çalışacak. Vakıf Genel Müdürlüğü’nün adı, Yunus Emre Araştırma Merkezi... Ankara’da, Ulus’ta eski Dışişleri (sonra PTT) binasında faaliyet gösterecek. Türk hümanizmasının büyük aydınlığı ve şiirimizin ilk dehası Yunus Emre’nin adını taşıyacak olması heyecan verici. Yurtdışındaki kültür merkezlerinin de “Yunus Emre”ye adanmış olması ne güzel. B Kültürümüzü ve sanatlarımızı yabancı ülkelere tanıtmak, oralarda yaşayan vatandaş ve soydaşlarımızın kültürel bağlarını canlı tutmak ve Türk kökenli çocuklara eğitim vermek üzere çalışacak Yunus Emre Türk Kültür Merkezleri hayırlı uğurlu olsun. Başka ülkelerin benzer kuruluşları, uzun yıllardır aynı tarzda etkinliklerde üstün başarılar kazanmıştır: Fransızların Alliance Française’i, İngilizlerin British Council’i, İspanyolların Cervantes Enstitüsü, Almanların Goethe Enstitüsü, İtalyanların Istituto Italiano di Cultura’sı ve Avusturyalıların Österreich Enstitüsü vb. Özellikle dil, eğitim, konferans, sergi, konser, tiyatro ve film etkinlikleriyle varlık gösteren bu merkezler, kendi kültür ve sanatlarına büyük hizmetlerde bulundular. Bugün de çoğu, mükemmel çalışmalar yapıyor. Kimisi, bulundukları kentlerde en popüler sanat merkezleri olmuştur. Bizde, binlerce kişi yabancı dil bilgisini bu merkezlerin dil öğretimi programlarından edinmiştir. Yeryüzünün dört bucağında açılacak olan “Yunus Emre Türk Kültür Merkezleri” bir vakıf olarak kuruldu. Başına, Vakıf Genel Müdürü unvanıyla, çok değerli, genç ve dinamik bir bilim adamı getirildi: Prof. Dr. Ali Fuat Bilkan, TOBB Üniversitesi’nin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nün Kurucu Başkanı ve Fen Edebiyat Fakültesi Dekanı. Yurtiçinde ve yurtdışında deneyimli, başarılı çalışmaları ve yayınları var. Sağlam bir kuruluş yaratarak Türkçemize, kültür ve sanatlarımıza önemli hizmetler gerçekleştireceğine eminim. Yunus Emre Türk Kültür Merkezlerinin, 2010’lu yıllarda ve uzun on yıllar boyunca, dünyanın pek çok büyük kentinde ve o kentlerin bulunduğu ülkelerde, Türk yaratıcılığı şimdikinden çok daha fazla tanınacak, izlenecek, sevilecek. Benim yarım yüzyıllık bir umudum ve hayalim gerçekleşmiş oldu. Alkışlıyorum Yunus Emre Vakfı’nı ve merkezlerini... Ali Fuat Bilkan 19