Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 284/11 Aralık 2009 Aida, Zafer sahnesinden OperaBale veTiyatroda ‘BalıkBellekli’ 60.YılKutlaması sefik@kahramankaptan.com / www.kahramankaptan.cokm K Yans malar Şefik KAHRAMANKAPTAN endimize yönelttiğimiz eleştirilerden biri de, “balık bellekli bir toplum” olduğumuzdur! Yani her şeyi çabucak unutan, araştırmayan, sorgulamayan önüne sunulanla yetinen insanların oluşturduğu bir toplum! Bu benzetme, Devlet Opera ve Balesi ile Devlet Tiyatroları’nın 60. kuruluş yıldönümünün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın da katılımıyla kutlandığı özel gala gecesi çıkışında usuma geldi! Çünkü belleğim beni 2004 yılındaki 55. yıl galasına götürüvermişti. 55. yıl galasının ana teması, uygulama ve detay projeleri hazırlanmış, inşaat ihalesine hazır yeni Ankara operabale yapısı olarak seçilmişti. 55. yıl için çıkarılan özel kitapçığın büyük bir bölümü yeni operaevine ayrılmış, maket, perspektif plan ve kesitleri bile kitapçıkta yer almıştı. Tarihçenin anlatıldığı özel belgesel filmin son bölümünde yeni Ankara Operaevi tanıtılarak, “Yeni Operamızı istiyoruz” yazısıyla bitirilmişti! Seyirciler coşkuyla dakikalarca alkışlamışlardı. Bu sahneyi yaşayan, konuyu kimlerin hangi gerekçelerle ve nasıl unutturup iptal ettirmeye çalıştığını bilmeyen “normal bir vatandaş” ne düşünür? Herhalde “60. yıl kutlaması yeni operaevinde yapılır” diye düşünmez mi? la’nın müzikleriyle “This is Your LifeBu sizin hayatınız” adlı tango ağırlıklı dans tiyatrosunu sahneye taşıdı. Bunlar kurumların repertuarında bulunan, dekoru, giysisi, tekniği hazır yapıtlardan seçilmişti. Bakanın bu itirafından sonra düşündüm, elde hazırda devam eden Adnan Saygun’un “Kerem” operasından bir bölüm kullanılabilir miydi? Tiyatro, Hz. Ali’nin katledilişini yansıtan bir sahne yerine, tercihini başka nasıl kullanabilirdi? Bale, acaba daha klasik bir sunum yapamaz mıydı? Bu sorulara öyle de, böyle de yanıtlar bulunabilir! Ama bence Aida’nın “Zafer” sahnesi isabetli bir seçimdi, eski yıllarda Üzeyir Hacıbekov’un Azeri opereti “Arşın Mal Alan”ı izlediğini anımsadığım Cumhurbaşkanı Gül ve eşinin, görkemli evrensel bir yapıtın en ünlü ve kalabalık sahnesini izlemelerini de bir kazanç olarak gördüm. Hatta, muzipçe “Birkaç korist, sahneden orkestra çukuruna düşse de, Sayın Cumhurbaşkanı, bu sahnenin ne denli küçük, dar olduğunu locadan bile algılayabilse, böylece yeni bina projesine belki sıcak bakar” diye düşünmedim değil! Hatta bir de “Keşke” geçirdim kafamdan... nada kutluyor olacaktık. Ama Günay, “yeni bina” konularına hiç girmemeyi yeğledi. Nitekim, hazırlanmış kitapçıkta da bu konudan ne bahis vardı, ne de bir istem, hatırlatma belirtisi... Yapıtlar rafta bekletilmeyecek Bakan Günay’ın “kendi derin duygu dünyamızdan gelen, kendi kültürümüzden gelen, yerelden ulusala ve evrensele tatlar taşıyacak olan eserler üretme ve onları sahneye çıkarma konusunda derin bir seferberlik başlatma” sözünü de şöyle anlamak istiyorum. Demek ki, yeni, düzeyli opera ve bale yapıtları üretilmesi için siparişler verilecek, yarışmalar açılacak, bestecilerin bu işlere özendirilmesi için sipariş ve telif ücretleri arttırılacak, üretilen yapıtlar rafta bekletilmeyecek! Tabii bu arada, amatörce bazı iyi niyetli girişimler de “yerelden evrensele” sloganıyla sarmalanıp “balık bellekli izleyiciye” yutturulmaya kalkılmayacak! Bu konularda, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nün yeni yapılanma sürecinde, Genel Müdür Rengim Gökmen’in bazı çabaları olduğunu biliyorum. Bakan Günay’ın sözlerini de bu çabalara kişisel değil kurumsal anlamda “siyasal destek” olarak kabul etmek, “finansal desteğin” de ardından geleceğini düşünmek istiyorum. 60. yıl kutlamasında, yadırgadığım bir uygulamayı da paylaşmakta yarar var. Gecenin programında sadece iki besteci ile bir oyun yazarının adları vardı. Bu yapıtları acaba kimler sahneye koymuştu, izlediğimiz sahnelerdeki başlıca rolleri kimler oynuyordu? Orkestrayı yönetenler kimlerdi? Kartona basılı programın arka yüzünü çevirip arandım, boştu!. Yâni tören boyunca övülen “sanatçı”nın adı yoktu! Balkondan gördüğüm ve seslerinden tanıdığım, Aida’nın ikinci perdesinden “Zafer” sahnesindekileri bari ben aktarayım sizlere. Aida Nilgün Akkerman, Radames geçirdiği rahatsızlık nedeniyle uzun bir aradan sonra yeniden sahneyle buluşmasına sevindiğimiz tenor İhsan Ekber, Mısır Kralı Re bas Mithat Karakelle, Mısır Prensesi Amneris mezzosoprano Sim Tokyürek, Habeş Kralı Amanasro bariton Eralp Baydar, Ramfis bas Sabri Karabudak’tı. Sahne tasarımı ve giysiler Savaş Camgöz’e aitti, orkestrayı da koro şefi Alessandro Cedrone yönetti. Sergei Terechenko’nun koreografisini Deniz Çığ uyguladı. Reji Vincenzo Grisostomi Travaglini’ye aitti. Koreli koreograf Young Soon Hue Simon’ın çağdaş dans tiyatrosunda ise ikili dansı Sanem ErgülenBahri Gürcan çifti yaptı, anlatıcı ise DT oyuncusu Sabri Özmener’di. Konuklara sunulan 60. yıl kitapçığının arasına, her temsilde olduğu gibi, yapıtın yaratıcı ve oyuncu kadrosuna yer verilebilirdi. Köşk’ün programında yoktu Gazetelerde İtalya Cumhurbaşkanı’nın, her yıl iki yabancı cumhurbaşkanını La Scala’da opera galasına davet ettiğini, bu yıl 7 Aralık için çağrılanlardan birinin Gül çifti olduğunu okumuştum. Böylece tarihî, görkemli bir yapıyı da görme ve üç gün öncesiyle kıyaslama olanağı bulabilirlerdi ama Köşk’ün programında böyle bir yolculuk yer almadı. Dönelim, Bakan Günay’ın konuşmasına: “60 yılda kültür ve sanat mekânlarını geliştirme konusunda çok fazla mesafe alındığını söyleyemeyiz. Hâlâ biz büyük kentlerin, büyük merkezlerin küçük salonlarına sıkışmış vaziyetteyiz. Şimdi yeni bir dönemin başındayız. Biz bir yandan dünyada evrensel olarak bilinen sanat eserlerini, geleneksel, modern, klasik eserleri en başarılı biçimde kendi sahnelerimizde icra ederken, bir yandan da kendi derin duygu dünyamızdan gelen, kendi kültürümüzden gelen, yerelden ulusala ve evrensele tatlar taşıyacak olan eserler üretme ve onları sahneye çıkarma konusunda derin bir seferberlik başlatma aşamasındayız. Mustafa Kemal Atatürk’ün sağlığında sahnelenmek için hazırlanmış olan oyunları, operetleri, senfonileri düşünürsek, Onun yürüdüğü yolun devamının bizi böyle bir noktaya sevk ettiğini hep beraber sanıyorum ki hissedeceğiz.” Doğrusu Günay’ın “mekân”larla ilgili olarak söylediği “sıkışıklık” saptamasına katılmamak elde değildi. Mustafa Kemal Atatürk’ün ölümünden bir yıl önce, 1937’de mimar Bruno Taut’a Ankara için 1500 kişilik bir operaevi çizdirdiğini anımsadım. Atatürk 38’de ölmeseydi, biliniz ki bu bina yapılmış ve biz de yıldönümünü o bi Beş yıl gibi uzun süre geçti Ama heyhat, ellerin projesi, ihalesi, yapımı dahil koskoca binaları tamamlayıp, kralların, kraliçelerin hazır bulunduğu törenlerle hizmete sokabildiği beş yıl gibi uzun bir süre geçmişti aradan... Bu kez 60. yıl töreninden gene sergievinden bozma, “Büyük Tiyatro” diye de adlandırdığımız eski operaevinden “kanter” içinde çıkıyorduk! Çünkü bu bina tek merkezden ısınır, yakmazsanız, incecik giysilerle esintili kulislerde bekleşen sanatçılar üşür, onları üşütmeyecek kadar yaktığınızda, bu kez salonda, balkonda oturan izleyici elindeki program kitapçıklarını yelpaze yapıp “havale geçirmeden” törenitemsili atlatmaya çalışır! Bazı temsillerde izleyici telef olmasın diye yan pencereleri açarlar, bu kez de dışardaki trafiğin tüm sesi içerde, orkestraya efekt olarak karışıverir! Acaba Sayın Cumhurbaşkanı’nın oturduğu locada hava durumu nasıldı, o da binadaki bu çarpıklığı hissedebildi mi? Belleğimizde iz bıraktı Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, “irticalen” yaptığı konuşmada “Sevgili” diye atıfta bulunduğu Atatürk’ün sanata ve sanatçıya büyük önem verdiğini anımsatması, içerik ve binalar konusunda söyledikleri belleğimde iz bıraktı. Örneğin, “Bir şeyi itiraf etmem gerekiyor ki 60. yıldönümünde bence biraz daha farklı bir içerik görme hakkımız ve beklentimiz vardı” sözleriyle acaba Günay, tam olarak neyi kastediyordu? Ankara Operası bu törende, Giuseppe Verdi’nin Aida operasının, şan, sahne tasarımı, müzik ve balenin bireşimine örnek oluşturan “Zafer” sahnesini oynadı. Tiyatro Ali Berktay’ın Kerbela oyununun 1. perdesinden “Taziye” sahnesini canlandırdı. (Hoş gazeteler bunu Zatiye diye yazdı! Herhalde ajans yanlış geçti, bu da aynen gazetelere yansıdı!) Bale, Astor Piazzo Nice yıllara... İki kurumun genel müdürleri Rengim Gökmen ve Lemi Bilgin, törende konuşmayı replikler halinde birlikte yaptılar. İki kurum yeri geldikçe sanatçı alışverişi gerçekleştiriyor, dayanışma gösteriyor. Tek sorun, şu bina yokluğunda DT’nin haftada iki gün Büyük Tiyatro’yu kullanmaktan vazgeçmek istememesiydi. Kutlamadaki dayanışma görüntüsünden sonra, umarım bu da çözülür. Ama esas olan, hem opera, hem tiyatro, hem de CSO için yeni bina gereksinimlerinin süratle giderilmesidir... Opera, bale ve tiyatroya nice 60 yıllara... Gül ve Günay, eşleriyle fuayede 18