Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Cumhuriyet Ankara 220 /19 Eylül 2008 ANKARA ANKARA Tâlat HALMAN Çabucak çözersek bir giz’i O, hemen tiksindirir bizi. 19. yüzyılın Amerikalı kadın şairi Emily Dickinson’un sözü bu. Doğru, biz tüm insanlar, kolay çözülen muammaları hor görürüz, nefret ederiz onlardan. Bugün, ülkemizde bu sözün doğruluğu bir kez daha ortaya çıkıyor. Utanç verici olaylar açıklanınca iğreniyoruz elbette. Ama, keşke onların ne idüğünü hemen kavrayamasak. Kötülükler, hiç değilse bir süre muamma olarak kalsa. Öğrenir öğrenmez anlamasak rezaletin ayyuka tephen Kinzer, Amerika’nın Türkiyemizdeki en başarılı muhabirlerinden biriydi. Berrak ve bilgilendirici bir eser de yayımladı: “Crescent and Star: Turkey Between Two Worlds” (Ay Yıldız: İki Dünya Arasında Türkiye). Kinzer diyor ki: “Atatürk, Türkiye’nin ‘yurtta barış, cihanda barış’ı uygulamasını istiyordu. Yurtta barışı gerçekleştiremeyen Türkiye başka ülkelere barış getirmeye hizmet etmeyi başarıyor. Bu anlamda, Türkiye Birleşik Amerika’nın tam tersi. Amerika özyurdunda barışı gerçekleştirdi ama, ülke dışında boyuna savaşların içinde.” Kinzer haklı... Keşke Amerikan sisteminde savaşçılığın bir kapitalist suç olduğunu da belgelese. ABD’deki Institute of Expertology (Uzmanlık Bilimi Enstitüsü) adlı kuruluşun CEO’su Christopher Cerf ile Başkanı Victor Navasky’nin bu yıl kitap olarak yayımladıkları bir rapor var. Uzmanların nasıl yanıldıklarını açık seçik kanıtlıyorlar. Irak Savaşı ve sonrasında Amerikalıların yaptıkları harcamaların toplamı 500 milyar doları aştı bugün. Oysa 2002’de ve 2003’te bazı ünlü uzmanlar demişti ki: “Irak çok zengin bir ülkedir. Muazzam petrol rezervleri var. Ken AKKARA Murdar Muamma çıktığını. İsnatlar, doğru mu, iftira mı; yaşanan tarih mi, yoksa uygulanan tahrif mi? Kulaktan kulağa bize gelenler, basında okuduklarımız, medyada izlediklerimiz “acaba gerçek mi?” diye sorabilsek... Körü körüne lehte veya aleyhte olanlar bir yana, düzgün insanlarımız artık sezgiyle biliyorlar, iktidar muhterislerinin ve malcanlılarının her türlü hileye, yalana, tahrife tenezzül edebileceğini. Elbette, aslı astarı olmayan nice haberler dolaşıyor ortalıkta. Onlara inanamamak gerek. Ama, suçunu inkâr edenler de âşikâr... Suçu kesin görünenler, bazen aklanıyor. Dokunulmazlıkların arkasına sığınanlar var, zaman aşımı ile kurtarılanlar, akıl almaz beraetler vs. vs. Eskiden de yolsuzluklar vardı ama, öyle benzer ki, Cumhuriyetimizde, yolların en geniş ve güzel olduğu dönemde, en yaygın ve yaman yolsuzlukları yaşıyoruz. Berbat işler o kadar olağan oldu ki rezaletleri kanıksadı çoğumuz. Artık yalan haberlere bile inanmak işten değil. Ahlâkı sarsılan bir toplumda gerçekler de sarsılır ya da saklanır. “Doğru düzgün bir ihale” diyen olursa vatandaşlar gülüyor o hâle. Dürüstlüğün çöküşünde işte böyle bir trajikomik illet var. Yolsuzluklara ilişkin “esrar perdesi” âdeta “ehveni şer” bugünlerde. Ne yazık ülkemize ki bu olaylarda giz bile yok. Rüşvet olaylarını işitince “acaba mı” diye soran yok artık. Bir bakışta insanlarımız tümden görüp çabucak anlıyor. Ve bizi zaten öfkelendiren skandallardan büsbütün tiksiniyoruz hemen. İlhanLütem’e Övgü Ç S Kinzer’in Hakkı “Herhangi bir müdahalenin masrafları çok düşük olacaktır.” (Glenn Hubbard) “Irak’ta muazzam kaynaklar var, bunlar Irak halkınındır. Bu bakımdan, Irak yeniden kalkınmasının malî yükünün büyük kısmını kendisi üstlenebilecektir.” (Ari Fleischer) “Yeniden yapılanma içinde elde çok para vardır, bunun Amerikalı vergi yükümlülülerinin cebinden çıkması gerekmez. Irak halkının özvarlığıyla başlar bu.” (Paul Wolfowitz) Hepsi, resmî görevlerde bulunan uzmanlardı bunlar. Yaman yanılgılara düşmüşlerdi. Kamuoyuna yanlış bilgiler aktardılar. ABD, Irak’a saldırmasaydı, sebep olduğu yıkımlardan sonra, onarım ve kalkınmaya yardım etmek durumunda kalmasaydı, o 500 milyar dolarla kendi ülkesinde ve dünyanın dört bucağında ne mükemmel yatırımlar ve hizmetler gerçekleştirebilirdi. Savaş cinnet olmayı sürdürüyor. Tanrı, dünyayı sorumsuz politikacıların ve sorunlu uzmanların şerrinden korusun. Ankaramız da, yanılan politikacılar ve yanıltan uzmanlar yüzünden sarsıntıya uğramaz inşallah. ok değerli bir hukuk profesörünü ve insan hakları yöneticisini kaybettik. İlhan Lütem çalışkan bir bilgindi. Uzun yıllar Birleşmiş Milletler Genel Merkezi’ndeki bir insan hakları bölümünün başkanlığını yaptı. Örnek bir aile babasıydı, sağlam bir dost, ömürboyu ülkesine ve uluslar topluluğuna hizmet vermiş bir aydın. Güzel konuşur, güzel yazardı. İlkelerinden hiç şaşmazdı. Tarihimizde kendisine önerilen bir bakanlığı kesinlikle kabul etmemiş çok az kişi vardır. Prof. Dr. İlhan Lütem onlardan biriydi. 1971 Martı’nda, Nihat Erim Başbakan olur olmaz, New York’a telefon ederek Dışişleri Bakanlığı’na onu getirmek istediğini söylemişti. Rahmetli Lütem’in anlattığına göre, bir hayli ısrar da etmiş. Kendisi kabul etmemekte direnince Büyükelçi Osman Okyar birinci Erim hükümetinin Dışişleri Bakanı olduydu. İlhan Lütem, o iyi ve parlak insan, nur içinde yatsın. Ankara’yaAğıt 1 di ülkelerinin yeniden kalkındırılmasını finanse edebilirler. Bunu yapacaklarına eminim.” (Richard Perle) “Irak’taki bir savaşın olası iktisadi etkileri az olacaktır. Herhangi makul bir senaryoya göre, olumsuz etkiler, iktisadi kazanımlara göre, gayet küçük kalacaktır.” (Lawrence Lindsey) “Birleşik Amerika’nın yüzmilyonlarca dolar harcayacağını düşünmek bile mümkün değildir; hatta on milyonlarca dolar harcamamız bile düşünülemez.” (Kenneth Pollack) 930’lu yıllarda 1940’lı yıllarda, özellikle okul öğrencilerine söyletilen bir Ankara şarkısı vardı. Şimdiki öğrenciler galiba bilmiyor, söylemiyor. Şarkının güftesi şöyle bir şeydi: Ankara, Ankara, güzel Ankara, Seni görmek ister her bahtı kara, Senden yardım umar her düşen dara, Yetersin onlara, güzel Ankara. Zorluk çeken vatandaşlar devlete, hükümete güvensinler diye, yeni kuşaklar iyi bir geleceğe bel bağlasınlar diye, canlı bir ritmle güzel sözleri bir araya getiren bir şarkı. Artık geçmişte kaldı. O zamanın ülküleri ve umutları mı? Geçmiş ola! Bir aklı evvel, memlekette olup bitenleri düşünerek, Ankara şarkısını, şakacıktan, bugüne uyarlamış. Diyor ki “Bu yeni güfte, eski besteye uygun... Şarkıyı yeni sözlerle aynen söyleyebilirsiniz.” Ankara, Ankara, berbat Ankara, Sana koşar gelir her kara para, Sen yardım edersin madrabazlara Ve kurban gidersin düzenbazlara. Derler ki nice kentin dibi kara: Hangisininki Ankara’dan kara? Seni soymak ister her düşen dara: Yetersin onlara, berbat Ankara. Kavuşsunlar diye bol bol oylara, Bedavadan kömür dağıtanlara; Vurgun vuranlara, tüm soysuzlara, Bankanın içini boşaltanlara, Velinimet onlara, berbat Ankara. 19