Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 TEMMUZ 2008 CUMA Mert bir aydın, mükemmel bir gazetecidir. Umutlarımızı ve iyimserliğimizi güçlendiren bir kalem. Sevecen, sevimli kişiliğiyle eşi dostu büyüler. Terbiyesi bu kadar samimi ve doğal insan azdır. Aile babası olarak hepimize örnektir. Faziletli yaşamın simgesidir. Ahlakı böyle sağlam kaç kişi var ki? Bu olay, ülkemiz için yüz kızartıcı. Adalet yüzümüzü ağartacak diye umutluyuz. Lânet olsun en iyi insanlara reva görülen kötülüklere. Birgün gericiliğin kâbusu sona erecek Akılcılık er geç egemen olacaktır. Yok yere, yanlış nedenlerle yıpratmalara yargı engel olsun, yeni Türkiye hak ve hukukun, özgürlüğün zaferlerini kazansın. oplumları seciyesizler ve seviyesizler, acıklı durumlara düşürür. Kendi çıkarlarını her değerin, her erdemin üstünde tutan “bedhahlar”ın işlediği affedilmez günahlar vardır. Bunların bazıları, sıradan kişilerdir, bazıları makam ve ünvan sahibidir. Neyse ki toplumu yücelten erdemli, dürüst, vefakâr iyiler çoğunluktadır. Onlar sayesinde bir toplum er geç kurtulur, huzur bulur, eninde sonunda mutlu olur. Türkiyemizin bugünkü kâbuslarından uyanarak aydınlığa ereceğine inanıyorum. Ancak, korkarım, bu gerçekleşinceye kadar, hiç değilse yakın gelecekte bizi başka kâbuslar bekliyor. Ülkemiz, neler gördü, geçirdi. Yazıktır milletimize. Çünkü, iyi niyet ve dirayet sayesinde önlenebilecek olan vahim durumlar, ilerlememizi geciktiriyor... Bazen geri adımlar atılıyor... Toplumun mutluluğuna sekte vuruluyor. 2008 yazı, ulusumuz için kaygılandırıcı, üzücü bir dönem... Bir yandan şer kuvvetleri ve siyasal rezaletler bizi perişan ediyor... Bir yandan da nice kişiler ve kurumlar, canla başla çalışarak iyi işler yapıyor, yakın ve uzak geleceğe güvenimizi artırıyor. T ANKARA Talât Halman ANKARA AKKARA Bir YazOrtası Rüyası Mustafa Balbay Güzellikler de var Şu sıralarda hepimize teselli ve derman olacak, iyi insanlarımızın kötülere yenik düşmeyeceğine inancımızı güçlendirecek güzellikler var. Nasıl sevinmez insan? Opera ve Balemiz, 60. yılını kutlarken, Aspendos’ta, Bodrum’da, Ankara’da, İstanbul’da... Zengin opera, bale, modern dans etkinlikleri sunuyor ve sunacak. Ne mutlu Türkiyemize. Bize benzer nice ülkelerde böyle bir sanat görkemi yok. Biz, musikinin, icra sanatlarının en güzellerini yaşıyor ve yaratıyoruz. “Hürriyet”in 60. yıl treni, Akbank Çocuk Tiyatrosu’nun cânım etkinliklerini götürüyor Kars’tan Edirne’ye kadar. Ve İstanbul’da, Ankara’da, İzmir’de, Antalya’da, başka illerimizde düzenlenen mükemmel festivaller... Sivil toplum örgütlerimiz, çevreyi korumak, eğitimi ve sağlığı güçlendirmek, kültürümüze ve sanatlarımıza yardım etmek için enfes çalışmalar yapıyor. Çirkin olayların acıları içindeyiz ama ülkemizde nice güzellikler de var. Onlarla avunuyoruz, seviniyoruz. Ülkemizin mutlu geleceği belki de sivil toplum örgütlerinin gönüllü gücüyle gerçekleşecek. ürk seçmenlerinin yüzde 47’si, şimdiki iktidarı, isteyen kızlar üniversitelere türbanla girip ders alsınlar diye göreve getirmedi, ülkede siyasal istikrar uğruna seçti. Ülkemizin çözmeye çalışmak zorunda olduğu sounlarla uğraşılsın diye... Tüm milletin kalkınması, sosyal refaha kavuşması, çok daha yüksek bir yaşam düzeyine çıkarılması için... Gel gör ki; iyi niyet ağır bastığı takdirde ülkemiz bugün huzur içinde olabilecekken, sorunlara rasyonel çözümler aranabilecekken... Kargaşaya sürüklendik. Türban konusunda birkaç kesimde hassasiyet bulunduğu, özgürlük adına üniversitelere türban empoze edilirse yaman bir tepki gelebileceği biliniyordu, apaçık görülüyordu. Nitekim, önceki hükümet döneminde, aynı parti temkin ve teenni ile davranmış, türbanizm ideolojisini baş tacı etmemişti. Her şey geçen yılın genel seçimlerin T den sonra altüst oldu. İktidar, muazzam çoğunluğunu memlekette istikrar ve kalkınma uğrunda kullanabilirdi. Oysa türbana hizmeti tercih etti sorunlar çıkacağını bile bile. “Önce türban... Ardından başka adımlar atılacak şeriat düzenine doğru” gibilerden korkular yaratıldı. Bunca erk, bunca yetki, pek az demokratik toplumda pek az partiye nasip olur: İktidarın tümü. Mutlak yetki. Katıksız erk. Eski deyimle “mutlakiyet.” Sınırsız denecek kadar geniş iktidar, ülkeyi ihya edebilirdi. Olmadı. Mutlak erk yüzünden, kimi zaman vahim hatalar işlenir, liderlerin basireti bağlanabilir, iş işten geçtikten sonra fena halde pişman olacakları kararlar alırlar. Üniversitelerde türban özgürlüğü için değer miydi bunca keşmekeş yaratmaya? Sistemi sarsmaya? Milletin başına bunca dert açmaya? Ve kendilerine bu kadar zorluk ve sıkıntı çıkarmaya? Mahale Baskısı B aşlıktaki “mahale”de dizgi yanlışı yok. “Mahalle” değil bu. Ayrı bir terim: “mahale.” Anlamı? Arapçadan dilimize gelmiş de çoğu olumsuz birkaç anlamda kullanılmıştır: Hile, tuzak, savaş hilesi, entrika, kurnazlık, desise, marifet, yetenek, iktidar, erk... Acaba ünlü bir sosyal bilimcimizin uydurduğu terim “mahalle baskısı” değil de “mahale baskısı” mıydı? Kendisi, eminim, “mahale” sözcüğünü bilir. Ülkemizde yüzyıllardır “mahalle kavgası”, “mahalle beyi”, “mahalle tavrı”, “mahalle karısı”, “mahalle çocuğu”,“mahalle dilberi”,“mahalle çapkını” gibi deyimlerimiz, hep olumsuz anlamlarda kullanılagelmiştir. Günümüzde bunların hepsi kol geziyor: Külhanbeyleri, terbiyesizler, hayasızlar, pis zamparalar, ayak takımları, kabadayılar, kavgacılar, ağzıbozuklar, haytalar... Saymakla bitmiyor. Ünlü sosyoloğun kastettiği, bu türlü aşağılıklardan gelen baskı mı? Belki... Yok, “mahale baskısı”ndan söz ediyor ise asıl bunda haklıdır diyebiliriz. “Mahale”nin anlamlarına bakalım yine. Asıl o şerlerin yaptığı baskı berbat. “Mahalle baskısı” ehveni şer... Düşünün, siyasal ortamımız ve yaşamımız, nasıl da hile kumkuması... Tuzaklarla dolu... Baştan aşağı entrika... O güçlü tek kelimeyle “mahale.” Yazık millete, memlekete, yıllardır “mahale baskısı” altında perişan yaşıyoruz. 19