Katalog
                    Yayınlar
                
                - Anneler Günü
 - Atatürk Kitapları
 - Babalar Günü
 - Bilgisayar
 - Bilim Teknik
 - Cumhuriyet
 - Cumhuriyet 19 Mayıs
 - Cumhuriyet 23 Nisan
 - Cumhuriyet Akademi
 - Cumhuriyet Akdeniz
 - Cumhuriyet Alışveriş
 - Cumhuriyet Almanya
 - Cumhuriyet Anadolu
 - Cumhuriyet Ankara
 - Cumhuriyet Büyük Taaruz
 - Cumhuriyet Cumartesi
 - Cumhuriyet Çevre
 - Cumhuriyet Ege
 - Cumhuriyet Eğitim
 - Cumhuriyet Emlak
 - Cumhuriyet Enerji
 - Cumhuriyet Festival
 - Cumhuriyet Gezi
 - Cumhuriyet Gurme
 - Cumhuriyet Haftasonu
 - Cumhuriyet İzmir
 - Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
 - Cumhuriyet Marmara
 - Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
 - Cumhuriyet Oto
 - Cumhuriyet Özel Ekler
 - Cumhuriyet Pazar
 - Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
 - Cumhuriyet Sokak
 - Cumhuriyet Spor
 - Cumhuriyet Strateji
 - Cumhuriyet Tarım
 - Cumhuriyet Yılbaşı
 - Çerçeve Eki
 - Çocuk Kitap
 - Dergi Eki
 - Ekonomi Eki
 - Eskişehir
 - Evleniyoruz
 - Güney Dogu
 - Kitap Eki
 - Özel Ekler
 - Özel Okullar
 - Sevgililer Günü
 - Siyaset Eki
 - Sürdürülebilir yaşam
 - Turizm Eki
 - Yerel Yönetimler
 
                        Yıllar
                    
                    
                
                    Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
                    Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
                    Sayfayı Satın Almak İstiyorum
                
            
                27 TEMMUZ 2025
6
Afife Jale’yi anarken 
960 senesinin soğuk bir yer verir. Kitapta Afife Jale sahneye 2.5 sene yaşayan Ahmet Fehim 
şubat gecesi... Kalamış-Fener çıktığı günü şöyle anlatır: Efendi, Kadriye Hanım ve eşiyle 
Caddesi’nden vapur iskelesine “Hayatımda mesut olduğum ilk burada tanışmış ve hadiseyi sonradan 
inen yolun sol tarafındaki gece... Sanatın ruhuma verdiği güzel Sevengil’e aktarmıştır. Ayrıca başka 
1 meyhanenin pencerelerinden bir sarhoşluk içindeydim. O piyeste bir tiyatrocu Necdet Mahfi Ayral 
cılız bir lambanın sarımtırak aydınlığı güzel bir son vardır, orada taşkın bir da “O devirde bir aktörün hanımı, 
ile tiz bir hisarbuselik dışarı taşar. Islık saadetle ağladım, ağladım. Sahiden sahneye çıkmak istemiş. Ama bir 
çalarak pencereleri okşayan keskin ağladım. Alkış, alkış, alkış... Perde Türk kadını bunu yapamayacağı için 
poyraz camdan zorla içeri süzülmeye TOLGA kapandı. Bana çiçek getirdiler. Ermeni ismiyle çıkmış” diye aynı 
gayret ederken kapı her aralandığında Muharrir Hüseyin Suat Bey kuliste kişiyi işaret etmiştir. 
AYDOĞAN
da gecenin ayazına şen kahkahalar bekliyormuş. Ben çıkarken durdurdu. Diğer yandan Gülriz Sururi 2003’te 
karışır. yayımlandığı “Bir An Gelir” adlı 
Alnımdan öptü. (...) İkinci hafta 
İşte Todori’nin meşhur meyhanesidir burası. 
‘Tatlı Sır’ temsil ediliyordu. Perde arasında kitabında sahneye çıkan ilk Türk 
İçeri girince anason kokusuna karışan mezelerin 
bir gürültü işittim. Bir polis gelmiş, beni kızının teyzesi Mevdude Leyla Refik 
o davetkâr iştah açısı kokusu müdavimlerini tevkif edecekmiş. (...) Hüseyin Suat Bey ile (Tepedelen) olduğunu iddia etmiş, 
karşılar. Pencere önündeki bir masada İbnürrefik Ahmet Bey onu lafa tutuyorlarmış. ispatlayıcı bir mektup ile belgeler 
kahkahalara karışan o hüzünlü hisarbuseliği Kınar geldi. Haber verdi. Orada genç bir erkek paylaşmıştır. Sururi’nin 
mırıldanır bir adam. Gözleri arkadaşım vardı. O elimden iddiasına göre 1919’da 
Afife 
dalar geçmişe ve düşünür sevdiği tutarak makine dairesine teyzesi Mevdude Hanım 
Jale
kadını... Dudaklarından dökülür indirdi. Oradan bahçeye Şişli Heveskarlar Kulübü 
bestenin o hüzünlü güftesi: çıkıp kaçtık. O zaman Tiyatro Şubesi’nin 
“Anladım sevmeyeceksin beni Üsküdar’da oturuyordum. temsillerinde “M.R.” 
sen nazlı çiçek/Hasta gönlüm Bir otomobille eve rumuzuyla sahne 
yine hicranını yalnız çekecek/ gittim. Ertesi hafta yine almıştır. Münir Süleyman 
Belki ruhum seni çılgınca 
Kadıköy’ünde Apollon’da Çapanoğlu ve Jeyan Ayral 
severken ölecek”. Odalık’ı oynuyorduk. (...) Tözüm de bu iddiayı 
Ve sonra ansızın düşer kafası Üçüncü perdeye kadar bir desteleyen açıklamalar 
gazete haricinde Afife’nin vefatını duyuran 
masaya... Verir son nefesini Ahmet Fehim şey çıkmadı. Meğer polisler yapmıştır. 
olmamıştır. 
ve Kınar Hanım
oracıkta. Ertesi gün gazeteler tiyatronun etrafını sarmışlar. 
HAZIN SONU
yazar: Çıkarken habersiz beni 
ZOBU, VEFATINI ANLATIYOR
Öte yandan Afife’nin son dönemi 
“Ünlü bestekâr Selahattin Pınar yakalayacaklarmış.” 
Vasfi Rıza Zobu da 1977’de “O 
parasızlıkla ve morfin 
Todori’de geçirdiği kalp sektesi O gece Afife kaçar, Kadıköy 
günden bugüne” adlıyla yayımlanan 
bağımlığıyla geçer. 
neticesinde ebediyete intikal etti”. İskelesi’nde yakalanır. Behzat 
kitabında şöyle anlatmıştır: 
Acılarla dolu yaşantısı 24 
Gözleri dalıp da düşündüğü Butak ve Ahmet Muvahhit’in 
“Zavallı Afife hastalandı. Yatağa 
Temmuz 1941 günü tedavi 
kadın elbette eski eşi Afife idi. araya girmesiyle polis müdürü 
düştü. Bacakları tutmuyordu. 
için yatırıldığı Bakırköy 
Tiyatro sahnesine çıkan Tahsin Bey ikna edilir ve Afife 
Şehzadebaşı camisinin Atatürk 
Ruh ve Sinir Hastalıkları 
serbest kalır. 8 Mart 1921 
ilk Türk kadını olarak bilinir 
Bulvarı tarafında (…) küçük harap 
Hastanesi’nde son bulur. 
Afife Jale. 10 Kasım 1918 günü Şehremaneti tarafından 
bir evin odasında tahta döşeme 
Ertesi günkü Cumhuriyet 
günü Behire, Memduha, Beyza, Darülbedayi meclisine 
üstüne serilmiş incecik perişan 
gazetesinde “İlk kadın 
Refika adındaki Türk kızları ile gönderilen emirname ile 
bir şiltenin üstünde küçük bir 
sanatkâr Afife’nin cenazesi 
Darülbedayi tiyatro topluluğuna Afife’nin tiyatrodan çıkarılması 
Ahmet Fehim
çocuk gibi büzülmüş yatıyordu. 
dün hemen hemen kimsesiz 
kabul edilir. 1920 senesinde Apollon istenir. Tiyatro meclisi bunu kabul 
Afife 
Mektuplarını alıyordum. Benden 
olarak kaldırıldı” başlığıyla 
Tiyatrosu’nda Hüseyin Suat (Yalçın) etmek zorunda kalır. 
Jale
Selahattin 
istekleri oluyordu. Arkadaşlarının 
okuyucuya sunulur. 
Bey’in “Yamalar” adlı oyununda rol alır. 
Pınar
PEKI ILK KIMDI? yardımını götürüyordum. Aktör ve 
Haberde hastane idaresinin 
1929’da bestekâr Selahattin Pınar ile evlenir. 
doktor olan Neşat Halil Bakırköy Akıl 
Öte yandan Refik Ahmet Sevengil aynı cenazeyi Darülbedayi’nin 
Afife, altı senenin sonunda Selahattin Bey’e 
Hastanesi’nin hekimlerindendi. Onunla karar 
kitabında Afife Jale’den önce başka bir Türk kaldırmasını beklediğini ancak defnetmeye 
zarar verdiğini düşünerek boşanmayı tercih 
verdik. Afife’yi Bakırköy’e naklettik. Aynı 
kızının sahneye çıktığını belirtir. Bunu da ünlü kimsenin gelmediğini, bunun üzerine hastane 
eder. Ama Afife’yi çok sevmiştir Selahattin 
hastanede vefat etti ve Kazlıçeşme Mezarlığı’na 
tiyatrocu Ahmet Fehim Efendi’den öğrendiğini yönetiminin cenazeyi defnettiği vurgulanır. 
Pınar. Onu morfin belasından kurtarmak için 
terk edildi.” 
ifade eder. Ahmet Fehim’e göre, İstanbul’da Ayrıca haberde defin işlemine sadece iki aktör 
çabalamışsa da başarılı olamamıştır. Onun için 
Evet, Afife Jale geçti bu dünyadan... Ne 
yaşayan bir kazaskerin kızı olan Kadriye ile birkaç gazetecinin katıldığını belirtilir. O 
şarkılar yazmış, bestelemiştir. Öyle ki sonradan 
Todori’nin Meyhanesi kaldı geriye ne de 
Hanım, konaklarında çalışan bir kişiyle evlenir. gün çekilen fotoğrafta bu kişilerin tiyatrocular 
evlendiği Seyyare Atıfet Hanım bile “En güzel 
Kocasıyla tiyatro yapmaya başlar. O yıllarda bir Behzat Butak, Sait Köknar ile oğlu Ergun Afife’den bir iz. Şimdilerde Kazlıçeşme’deki 
şarkılarını Afife için yazmıştı” demiştir.  
Türk kızının sahnede olması hoş karşılanmaz olduğu anlaşılır. mezarlıkta nerede yattığı belli değil... Ama 
SAHNEYE ÇIKIŞINI ANLATIYOR
düşüncesiyle de Kadriye adını “Amelya” olarak 26 Temmuz 1941 tarihli Akşam gazetesinde Selahattin Pınar’ın Afife’ye yazdığı o hicaz 
Refik Ahmet Sevengil 1934 senesinde değiştirir. Ahmet Fehim’e göre sahneye çıkan ise “Dört büyükle bir çocuktan ibaret olan şarkı hâlâ dillerde: 
yayımladığı “Yakın Çağlarda Türk Tiyatrosu” ilk Türk kızı Kadriye Hanım’dır. bu cenaze alayı” ifadesine durumun “hazin “Beni de alın ne olur koynunuza hatıralar/
adlı kitabında Afife Jale’nin sahneye çıkışına 1890’ların başında Ankara’ya yerleşerek ve düşündürücü” olduğu vurgulanır. Bu iki Dolanıp kalayım bir an boynunuza hatıralar”
Kültürün görünmez merceği: 
Dünyayı nasıl görüyoruz?
ayata her bakışımızda, farkında dilin zenginliği algısal farklılıklara da yol açabilir. 
olmasak da aslında gözlerimizden önce YAŞAM Karşılaştırmalı dilbiliminin kurucusu Alman filozof 
kültürümüzün merceğinden süzülür Wilhelm von Humboldt’un dediği gibi, “Her dil, 
GÜNLÜĞÜ
gördüklerimiz. Tıpkı bir ressamın toplumun kendi dünya algısından kendi bilgi ve 
H fırça darbelerinin kendi iç dünyasını deneyimini kullanarak söz eder.”
yansıtması gibi, içinde büyüdüğümüz toplumun Kültürün etkisi sadece yüzeysel kalmaz; düşünce 
değerleri, inançları ve deneyimleri de algılarımızı biçimlerimizi ve bilişsel süreçlerimizi de derinden 
şekillendirir, hatta kimi zaman çarpıtır. etkiler. Ülkelerin bütçelerini hangi alana ne kadar 
“Kültür, dünyayı görme biçimimizi kelimenin tam ayırdıklarını incelediğinizde hayata bakış açılarının 
anlamıyla değiştirir” tezi, bilimsel çalışmalarla her kültürel kodlarını da görmek mümkündür. Örneğin bir 
geçen gün daha da güçleniyor. Yeni yayımlanan bir toplumun teknolojik ilerlemeye verdiği değer, bilimsel 
araştırma sonuçları kültürün yalnızca düşüncelerimizi ÖMÜR araştırmalara ayrılan kaynaklarla belirlenebilir. 
değil, görsel algımızı bile derinden etkilediğini ortaya Farklı bir ülkeye hatta şehre gittiğinizde yaşadığınız 
TANYEL
Bu görsele baktığınızda ne görüyorsunuz? 
koyuyor. Bilim insanları, farklı kültürel geçmişlere “kültür şoku” aslında tam da bu algısal farklılıkların 
Bir dizi dikdörtgen mi, yoksa bir dizi daire mi?
sahip bireylerin aynı görsel uyaranları farklı bir sonucudur. Alıştığımızın dışındaki davranışlar, 
şekillerde işlediğini keşfetti. jestler, hatta iletişim biçimleri bile beynimizi yeniden 
kalibre olmaya zorlar. Batı ülkelerine ilk kez gidenlerin girdikleri 
DIKDÖRTGEN MI DAIRE MI?
tuvaletlerde taharet musluğu olmamasından dolayı yaşadıkları 
Coffer illüzyonu olarak tanımlanan ve bir dönem sosyal 
şok veya doğu ülkelerine ilk kez seyahat eden Batılıların 
medyada da çok konuşulan çalışmada ızgara şeklinde yerleşmiş 
bizlerin alafranga tuvalet dediğimiz yapıyı görünce yaşadıkları 
dikdörtgenler ve 16 daireden oluşan bir görselin farklı algılanışı bu 
şaşkınlık bunun klasik örnekleridir. ABD’de tüm insanların 
çalışmaya temel oluşturdu. ABD ve İngiltere’deki katılımcıların 
yolda birbirlerine selamı eksik etmemeleri ama sıra birbirlerine 
yüzde 97’si burada dikdörtgenleri gördü. Ancak Namibya 
yardım etmeye ya da yakın temas kurmaya gelince uzak durmaya 
kırsalından katılımcıların ise yüzde 96’sı daireler göründüğünü 
çalışmaları da sıkça duyulan durumlardır.
ifade etti. Üstelik her iki grupta diğer şekli görmekte zorlanıyor 
Bu deneyimler, kendi kültürümüzün bize ne kadar güçlü bir 
hatta hiç göremiyordu.
mercek sağladığını anlamamızı sağlar. Modern antropolojinin 
Araştırmacılar buna sebep olarak “marangozluk hipotezi” 
kurucusu kabul edilen Franz Boas’ın dediği gibi, “Kültür, başka bir 
olarak bilinen başka bir durumdan yola çıktılar. Batılı toplumda 
kültürle kıyaslanana kadar görünmezdir. Ancak bu görünmezlik, 
insanlar ağırlıklı olarak dikdörtgen mimariyle çevrili oldukları için 
onun gücünü azaltmaz; aksine, varlığını daha da içselleştirilmiş Namibya köylerinin yaşam alanı planlamaları 
algıları bu yöne ağırlık vermekteydi. Buna karşılık, Namibya’nın 
dünyaya bakışlarını da etkiliyor.
kılar.”
geleneksel köyleri ise dairesel bir hayvan ağılını çevreleyen 
GÖRME BIÇIMLERI
yuvarlak kulübelerden oluşmaktaydı. Hayata bakış daire kavramı 
üzerine kuruluydu. Hayatın karmaşık dokusunu anlamak, yalnızca kendi 
İnsan zihni, dış dünyadan gelen bilgileri işlerken pasif bir penceremizden bakmakla mümkün değil. Her kültürün kendine 
alıcı değildir. Aksine, bu bilgileri sürekli olarak yorumlar ve özgü bir “görme” biçimi vardır ve bu farklılıkları anlamak, hem 
anlamlandırır. İşte tam bu noktada da kültürün derin izleri kendimizi hem de dünyayı daha derinlemesine kavramamızı 
devreye girer. Dilimizden tutun da sosyal normlarımıza, estetik sağlar. Dünyanın tam bir resmini elde etmeye çalışıyorsak bizim 
anlayışımızdan ahlaki yargılarımıza kadar her şey, çevremizi nasıl sadece dikdörtgenler gördüğümüz bir yerde daireler gören bazı 
algıladığımızı belirler. Örneğin, bir kültürde güzellik olarak kabul insanlar olmasını da istememiz ve kabul etmemizle mümkündür.
edilen bir vücut tipi veya yüz hatları, başka bir kültürde tamamen Son söz olarak bu konuda daha derinlemesine bilgi edinmek 
farklı yorumlanabilir. isteyenler için E. Bruce Goldstein›ın “Bilişsel Psikoloji” kitabı, 
Bu sadece estetikle sınırlı değildir. Tehlike algımız, zamanı algı ve bilişsel süreçlerin kültürel etkileşimini anlamak adına 
yorumlayışımız, hatta renkleri nasıl adlandırdığımız bile kültürel zengin bir kaynak sunduğunu söyleyebilirim. Ve son ipucu; 
kodlarımızla şekillenir. Bazı kültürlerde “mavi” ve “yeşil” için tek Coffer ilüzyonunda daireleri görebilmek için lütfen dikdörtgenler 
bir kelime kullanılması, o renklerin algılanışını etkileyebilirken arasındaki sütunlara odaklanın.
İçinde bulunduğumuz kültürün şekillendirdiği hayata bakışı 
renkli bir mozaik haline getirmek elimizde.
otanyel@yahoo.com
            
    
