Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
3 ARALIK 2023
6
Cuma günü vizyona giren ‘Ölümlü Dünya 2’nin yönetmeni Ali Atay yapımın ardındaki derin yaklaşımını bizimle paylaştı
Bazı seyircileri de rahatsız eden bir durum ama farklı bir mizah
anlayışı olduğu çok belli.
dEniz ülkü TEkin
Evet, orada farklı bir matematik var. Çünkü insanlar
diyor ki “Şakamız bu, bunu aldık, tamam” ama ben
undan beş yıl önce ilk filmi
‘Bir an
şaka yapmıyorum orada. Durumun kendisi zaten öyle.
gösterime girdiğinde bol aksiyon
O durumun içinden çıkabilmenin başka bir formülü
içeren bir komediydi “Ölümlü
yok. Seyirciyi güldürmek için kurduğum bir an değil o.
Dünya”. Zaman, değerine
Saatlerce aynı durum içinde kalabilirler de.
Bdeğer kattı ve filmi ikincisi
u Bu biraz da günümüz komedisinin gerekliliklerinden biri.
heyecanla beklenen bir seriye dönüştü. Her
Bu bir alışkanlık tabii canım. “Şakayı aldık güldük
sahnesi incelikle işlenmiş bir kara komedi,
bile şaka
geçtik” filan... Üstüne basarak, inatla söylüyorum: Şaka
denilebilecek ama türlere de sıkıştırılmak
yaptığımız bir an bile yok! Yapıyorsak bile birisi kötü bir
istemeyen bir film “Ölümlü Dünya 2”. İlk
şaka yapıyordur, yanındaki karakterler gülmüyordur ona.
filmde olduğu gibi yine kamera arkasına
geçen Ali Atay’la “Ölümlü Dünya”
düşündükleri bu değildi
evreninden yansıyanları konuştuk.
yapmıyoruz’
u Onu şöyle ayırt edebilir miyiz, senaryoyu düz
u Heyecanlı mısınız?
okuduğunuzda gülünecek bir şey yoktur ortada ama kafanızda
Heyecanlı mıyım bilmiyorum. Film
canlandırdığınızda çok komik olur.
seyirciyle buluşacağı için başka türlü bir his
Evet. Biz ilk film öncesinde bunun sıkıntısını
var. Merak diyebiliriz. Tiyatrodan da alışkın
yaşadık. Birçok insan okudu ama anlamadı filmi. Çıkan
olduğum bir şey. İlk oyunumu hep seyircinin
sonuçtan sonra tekrar konuştuğumuzda “Düşündüğüm
ne tepki göstereceğini izleyerek oynarım.
şey bu değildi” tepkileriyle karşılaştım. Ben alıştım
Aynı şeyi yaşıyorum.
bu durumlara. Söylediğin şey o kadar doğru ki. Bizim
u Filmin pik noktaları çok başarılı. O açıdan
yaptığımız bir mizah türü ise onu çok güzel açıklayan bir
seyirciyi etkileyecektir.
ifade oldu. Bence herkesin yüzde yüz gülerek izleyeceği
Ona çok dikkat ettim daha
bir film değil “Ölümlü Dünya”.
senaryo yazım aşamasında
Öyle bir niyetim de olmadı. Benim
‘aks’tan kopmayarak o pik
ilk filmi yapma nedenim şuydu:
noktalarına ulaşabilmek çok
“Art-house seven de benim gibi her
önemli. O yüzden destek
türü seven de oturup izlediğinde bir
alabileceğim ne varsa
karşılık alabilecek mi” sorusunun
kullanmaya gayret ettim.
yanıtını arıyordum. Ölümlü
Örneğin müzik.
Dünya’yı bir sürü festivalin açılış
filmi olarak seçtiler. Bu beni o kadar
u Filmin müzik listesi çok iyi.
mutlu etti ki. Yapmak istediğim şeye
Açıkçası çok beğendim.
yaklaşmışım. Bir film, filmdir ve
Hiç mütevazı
bunu biz ayrıştırmışız, “art-house
davranmayacağım, santim
sinema, mainstream” filan diye.
santim “an”lara uygun
Gerek yok. Bir art-house sinemayı
müzikleri aradım, eskileri kazıyarak. Her
neden yüz binler izlemesin?
şarkıyı her yere koyamıyorsun, bir dili var.
Hatta bir metronomu... Bu, teknik olarak
u Ölümlü Dünya neden beş yıl sonra geri döndü?
tarif edebileceğim bir şey değil hissi olarak
İlk filmde bütün karakterleri öldürmüştük ama o kadar
yaklaşabileceğim bir şey. Doğru şarkı bir
tatlı olduklarına kanaat getirdik ki kıyamadık. Sonu
sahneyi olması gerektiği yere taşıyabiliyor.
aceleye gelmiş bir final gibi durur. Onun nedeni biraz o,
şahane bir kıyım vardı hepsinin ölümlerini gördüğümüz.
u Müzikler aracılığıyla Yeşilçam’la bağlantı
Ölürken canı ekmek isteyen bir Serbest, öbürünün
kurma hissi de var filmde.
başka bir çilesini göre göre ölmelerini izleyecektik ve
Yeşilçam vurgusu yaptığım her işte var.
ona da gülecektik aslında. Biraz sıkıntılı bir süreçti ama
O filmlerdeki “ansambl” duygusu vardır ya
göze almıştık, vazgeçtik. Biraz zaman geçti, “İkincisini
onu çok severim. Mümkün olduğunca bire
yapalım” talepleri geldi. Biz de oturup hikâye kuralım
bir dokunuşlar yapmayı çok seviyorum.
dedik. Bir sürü yerde toplandık, teknelere gittik, otellerde
Çünkü orası da tiyatrodan gelen bir üsluba
kaldık... Senaryodan önce uzun uzun muhabbet ediyoruz.
sahip. Benim de kurmak istediğim dünyalar
Bir cümle bulup bir an bulup hepimizi ortak anda
hep öyle.
etkileyen bir şey gördüğümüzde onun peşine düşüyoruz.
Acıyl A bAş etmek için
O zaman hikâye şekilleniyor. Pandeminin ilk yazında sete
Oyuncu Ali Atay vs.
çıkacaktım, her şey ayarlanmıştı ama sonra istemedim
u Bazı komediler, kökenlerinde çok acı öykülere sahip
pandemi zamanı sete çıkmayı. Çünkü bu aynı karavanın
oluyor. Ölümlü Dünya da biraz böyle bir film.
içinde beraber takılarak, konuşarak olacak bir iş. Maskeler,
Buradaki en acı hikâye hepsinin her an
yönetmen Ali Atay
testler... Öyle bir sürece girmek istemedim.
ölebileceği gerçeği. Bakış açını doğru
konumlandırırsan bu çok sinir bozucu
u Oyuncu ali atay, yönetmen ali atay’la çalışabilir miydi?
Mükemmel bir soru. Bunu ben de soruyorum kendime, “Ben kendimle çalışabilir bir mizaha dönüşebilir ki ben bu
miydim” diye. nuh Tepesi’nin yönetmeni Cenk Ertürk şunu demişti: “Seninle çalışmak, durumlarda -adrenalinle birlikte
ateşle oynamak gibi. Sağın solun belli değil.”ç ok fazla şey düşünüp, tuhaf bir
bir gülme hissi gelir ya- oralardan
konsantrasyonla, anlık tekniklerle karaktere ulaşmaya çalışmak yönetmen için
nasıl bir şey çıkarabiliriz hissi beni
çok yorucu. Ben böyle bir şeyle mücadele edebilir miydim? Evet zaman zaman
heyecanlandırıyor. Hayatımızın her
edebilirdim, hoşuma giderdi, işime yarardı. çünkü karakter için titizlenerek çalışırım
evresinde mizah var, cenazelerimizde
genelde. Ben kendimi çekiyor olsam yönetmen olarak beni biraz yorabilirdim.
bile. Mizah acıyla baş edebilme durumu.
u Yönetmen ali atay’la çalışmak kolay mı? Doğru durumu bulduktan sonra ekstra
O daha kolay. Monitörün başındayken beklediğim tek şey, ikna edilmek.
bir şaka yapmana da gerek yok. Doğru
çünkü dediğim dedik birisi değilim. Emin olmayı sevmem. “Burayı böyle
konumlandırmaları yapıp seyirciyi ikna
yapalım” dediğimde, “Böyle yapmak istemiyorum” diyen birini
edebilirsen hiçbir şaka yapmana gerek yok.
severim genelde. Tamam konuşalım, nasıl yapmak istiyoruz
Bizim filmimiz için de çok geçerli bir durum.
burayı ve neden? ikna olmaya hazırım ve ikna olup
u Filmde bazı sahneler kesilebilecekken
üzerine başka şeyler de ekleyebilirim.
uzun sürüyor. Bu da bir zaman sonra sinir
bozukluğuyla birlikte gülme isteğine yol açıyor.
Dünyanın en önemli sorunlarından biri olan göçmenliğe yönelik Avrupa merkezli bakış açısını kıran bir film
Bir Göç Öyküsü: Io Capitano
frika sinemasının öncüsü, kadar da kolay- gidemez diyor Garrone ve kıtlık veya başka sosyopolitik sebepler değil.
Senegalli yönetmen Ousmane “Io Capitano”nun harcına da bu mayayı Yalnızca “Avrupa’nın onları ve şarkılarını
Sembene, “Mandabi” (1968) karıştırıyor. beklediğine” ilişkin çocuksu yanılgıları...
isimli filmini halkının çoğu Gerçekten de bu hayal, ailelerinden gizli
Avrup A’nın ‘norm Al’i
AFransızca anlamadığı için Wolof çıktıkları yolculukta Seydou ve kuzeni
Garrone’nin, Gomorra’dan ve hatta
dilinde çekmek ister ve böylelikle ilk kez bir Moussa’yı büyük bir trajediye sürüklüyor.
Pinocchio’dan aşina olduğumuz “gençler ve
Afrika dilinde film yapılmış olur. Senegal’in Şarkıcı olma düşleri çöl tozuna, inşaat
tradejiler” konuları ise Io Capitano’da göç ve
1960’da Fransa’dan
çamuruna bulanıyor, Nijerya’dan Libya’ya,
küreselleşme olgularıyla birleşiyor. Avrupa’nın
bağımsızlığını
İtalya’ya, insan tacirlerinden mafya işkence
aY’a SEYaHaT
“normal”i haline gelen göç facialarına iki
kazanmasının ardından evlerine değin dehşet verici bir hayatta
gencin yolculuğu üzerinden dikkat çekici bir
sömürgeciliğe, kalma savaşına evriliyor. Sürreel bir üslupla
yorum getiriliyor. Çünkü Garrone’nin “Io
bağımsızlığını kazanan betimlenen çöl sahnesinde önce çocuklukları
Capitano” ile yaptığı klişeleşmiş beyaz adam
toplumlarda yaşanan sonra da masumiyetleri “uçup gidiyor”.
bakışından çok uzak ve tam da bu yüzden
kimlik bunalımlarına Ailelerini dinlemedikleri için yaşadıkları
Senegal’de, Wolof dilinde ana karakteri
ve bunun sınıflar arası pişmanlığa çare olamayan “bir melek”, fiziksel
Seydou’nun alabildiğine normal yaşamıyla
farklılıklarına ana acılarına da merhem olamıyor. Kat ettikleri
Garrone, yıllar önce Sembene’in bıraktığı
başlıyor. Annesi ve kız kardeşleriyle yaşadığı
karakterinin yaşadığı her mesafeyle yaş alıyorlar fakat geleceklerine
bayrağı devralmak için yürekli bir girişimde
kulübede açılan film süslenen, peruklar
“küçük” bir sorunla,
yönelik duydukları ümitten de vazgeçmiyorlar.
Başak Bıçak
bulunuyor ve filmini yalnızca -büyük oranda-
takan, danslar eden, şarkılar söyleyen ailenin
Fransa’dan “gelemeyen” Garrone’nin sırrı, böylesine kahredici bir
Wolof dilinde çekmekle kalmayıp Sembene’in
gündelik yaşamının, “yerleşik göç eden aile”
bir havale ile Kafkaesk sorunu tabulaşmış eleştirilerden uzağa
basakbicak
anlatısını tamamlıyor. The Guardian’a yaptığı
imgesinden ayrıştığını kanıtlıyor böylelikle.
bir bürokrasi üzerinden götürebilmesi ve “biz-onlar” anlayışının dışına
@gmail.com
açıklamalarda, “Gençler, kendi yaşlarından
Elbette modern yaşamın sunduğu olanaklara
çarpıcı bir yergi sunan çıkarak iki gencin gelecek tasavvurlarını drama
insanların Fransa’dan kolaylıkla Senegal’e
büyük oranda uzaklar ancak kadrajın ilettiği
Sembene’in meselesinin dozu dengeli bir öyküyle bütünleyebilmesinde
seyahat ettiğini görüyor ancak onlar aynı şeyi
özü bellidir: Bir zamanlar sömürgesi olduğu duyguda belki bir parça umutsuz ama yine yatıyor. Ve bunu yaparken ölümün ensesinde
yapamıyor” diyen yönetmen, bu bakımdan
Fransa’dan Senegal’e para, o kadar da kolay de mutlu görünüyorlar. Pek tabii her genç beklediği o ünlü bedeli Seydou’nun gözlerine
Sembene’in Mandabi’siyle analojik bir bağ
gelmez. Fransa’dan insanlar gelir, kolonyalizm gibi sosyal medyada gördükleri yaşamlara gömüyor, gencecik bir yüreğin çarpıntısını
gelir ama havale, bir türlü gelemez. kuruyor. Tıpkı Sembene’in anlattığı gibi imreniyor ve şarkıcı olmanın tek yolunun duymamıza olanak tanıyor. Sanırım “Io
Fransa’dan insanlar gelir, para gelemez Avrupa’dan geçtiğini düşünüyorlar ancak
“İtalyan Sinemasıyla Buluşma” kapsamında Capitano”yu iyi kılan, işte o küçücük kalbin
gösterilen “Io Capitano”nun yönetmeni Matteo ama Senegal’den “para” gider, insanlar -o gitmek istemelerinin nedeni tek başına savaş, finaldeki atışı...
Fotoğraf: Vedat arık
Puanım: 7/10