16 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

“ Siyah beyaz fotoğrafta siyah tona göre pozlayacaksın, beyaz tona göre yıkayacaksın. İki rengi de griye yaklaştırman gerekiyor ki siyahta da beyazda da detay ve zenginlik olsun...” 4 TEMMUZ 2021 6 Fotoğraf sanatçısı Tahsin Aydoğmuş, Ayasofya’daki ışığı takip ederek başladığı fotoğraf yolculuğunu anlattı AYÇA HAN Karanlık odanın büyüsü Fotoğrafçı otoğraf çekmeye ortaokul yıl- Tahsin larında eline geçen Kodak Aydoğmuş, marka bir makineyle başla- yan Tahsin Aydoğmuş, uzun yok olmaya F yıllardır baskı için kendi ka- yüz tutmuş ranlık odasını kullanıyor. Eğer özel bir me- karanlık oda rakınız yoksa benim gibi 20’lerinin sonun- da olanlar için pek de aşina olunan bir yön- geleneğini tem değil. Bir filmin banyodan geçtiği bütün yıllardır aşamaları görmek, doğru renk tonları yakala- sürdürüyor namadığında sabırla tekrar tekrar denemek, kendi ellerinle bastığın fotoğrafa heyecan- ve “İçinde la bakabilmek inanılmaz bir deneyim. Bilen- öğrenme lerin sayısının gittikçe azaldığı, zaman, emek ve elbette maddi olanaklar gerektiren karan- hevesi olan lık oda yöntemini kullanmayı ısrarla sürdü- herkese, ren Aydoğmuş’la buluştuk. Aydoğmuş’un özellikle de küçücük bir karanlık odası var. Odanın bir tarafında fotoğrafları yıkamak için kullandı- gençlere ğı tezgâh, diğer tarafında da agrandizör (bir kapım sonuna çeşit ışık geçirmeyen projeksiyon aleti) yer alıyor. Pencere ışığı tamamen engelleyecek kadar açık” şekilde siyah perde ve bantlarla kapatılmış. diyor. Ben de ilk fotoğrafımı söyleşimiz sırasında, kırmızı ışıklı o karanlık odada bastım. İsteni- len ton yakalanamadığında bütün işlem yeni- den başlıyor. Biz de doğru tona ulaşmak için 5 ayrı deneme yaptık. Değdi elbette. HER ŞEY AYASOFYA’DA BAŞLADI HAYALİM BİR Tahsin Aydoğmuş, fotoğraf çekmeye FOTOĞRAF memleketi Malatya’da başlıyor. Mahalledeki MÜZESİ arkadaşlarının kendi aralarında yaptığı futbol SONRA NE nu Ayasofya’ya borçluyum. Orası bana göre di. Ayasofya ile ilgili turistik bir yayının ka- müsabakalarını çekiyor önce. Karanlık oda- dünyanın en muhteşem anıtı. Çalışırken ca- pağında kullanmak için aldı fotoğrafı ben- da fotoğraf basmayı da ilk defa o yaşlarda OLACAK? “Benim bir hayalim nım sıkıldığı zaman ara sıra kendimi dinle- den. Kitap elime geçtiğinde o kadar mutlu bir arkadaşının çalıştığı fotoğraf stüdyosunda var. Ege’de bir meye gidip bir köşede otururdum, hem ziya- oldum ki herkese gösterdim. Arkadaşlarım öğreniyor. O günleri anlatırken gülümseye- aranlık odada fotoğraf bas- arazide fotoğraf retçileri izlerdim hem de Ayasofya’ya bakar- inanmadı benim çektiğime (gülüyor).” rek “Çektiğim o fotoğraflara bakınca kendi “K mayı öğrenmek isteyen her- mekânı yapmak. dım. Ayasofya’nın her mevsim, her saat ışı- kendime ‘Vay be Tahsin Aydoğmuş nereden kese gönülden kapım açık. Benim ‘EYVAH BEN KAZANDIM!’ Tabii maddi gücüm ğı inanılmaz değişkendir. Fotoğraf ışıkla ya- nereye...’ diyorum. Bir gün fotoğrafçı olaca- odamı ve agrandizörümü kullanabilir- Yıllarca hayran olduğu Ayasofya’nın fo- elvermiyor artık. Bu zı yazmak, fotoğrafçılık da ışıkla kendini an- ğım aklımın ucundan geçmezdi...” ler A’dan Z’ye her şeyi anlatırım. Kim- arazide bir müze, toğraflarını çeken Aydoğmuş, 1990 yılın- latmaktır. O mekân bir fotoğrafçı için büyü- Elinde fotoğraf makinesiyle mahalle arka- yasallarda da destek verebiliyorum da sadece Ayasofya fotoğraflarından olu- bir kütüphane, bir leyicidir.” daşlarının peşinde dolaşan Aydoğmuş, lise- ama kâğıtlar pahalı olduğu için ken- söyleşi salonu ve şan “Fotoğraflarla Ayasofya” isim- Aydoğmuş’un fotoğrafçılığa yi bitirdikten sonra İstanbul’a geliyor üniver- dilerinin getirmesi gerekiyor. Şu anda li ilk sergisini de çok sevdi- bir karanlık oda olan merakı, Ayasofya’da ça- site sınavlarına girmek için. İzmir’de fen fa- kâğıt bulmakta zorlanıyorum... Ana- kurmak istiyorum. ği Ayasofya’da açıyor. Ve lışmaya başladıktan bir- kültesini kazansa da cebinde otobüse binecek log ve dijital sistem paralel gitsin is- Makinelerimi, sonra da ödüllü bir fo- kaç yıl sonra tekrar can- parası olmadığı için üniversite okuyamıyor. terdim. Ama bu olamıyor. Film de ar- kitaplarımı, toğrafçı oluyor. İn- lanıyor. “Işıkla tek- Kültür müdürlüğünün açtığı memuriyet sına- tık butik oldu. Çok nadir birkaç firma deneyimlerimi giltere’deki bir ya- nik donanımı buluş- vına giriyor ve 1979 yılında Ayasofya Müze- kaldı. Diyelim ki film buldum, elimde paylaşabileceğim yınevinin Anthony turmanın yollarını si Müdürlüğü’nde göreve başlıyor. negatif var taramam lazım ama tarayı- bir mekân isimli fotoğraf- Ayasofya açtı. 85 “İçeriye girince nevrim döndü. ‘Ben nere- cı cihazı üreten firma üretim yapmıyor olsun, insanları çısına hazırlana- yılında Praktica ye gelmişim’ dedim. Ayasofya beni aldı gö- artık. Yarın film ve kimyasalları üreten buluştursun cak İstanbul kita- marka bir fotoğraf türdü. Şunu söyleyebilirim, 25 yıl orada me- firmalar da durursa ne olacak? Ben istiyorum, umarım bı nedeniye ken- makinesi aldım ve mur olarak çalıştım ama bugün Türk fotoğ- şu anda kendi kimyasallarımı kendim bir gün olur...” ti gezdiriyor. ilk fotoğrafları- raf dünyasında belli bir yere sahipsem bu- üretiyorum aldığım tozlarla...” mı da Ayasofya’da Ballantine’i konu- şuyorlar. Anthony çektim” diyor. İlk fotoğrafların- şakayla “Sakın o ya- mız gerçek oldu’ yazmış. 96 yılında, 17 bin rışmaya katılma, ben da çok başarılı ola- fotoğraf arasında, Seyahat ve Macera katego- mamış. Tanınmış Türk bir İngilizim, Ballanti- risinde büyük ödülü kazandım.” ne de bir İngiliz markası, fotoğrafçılar geldiği za- man onlara sorular sorma- o yarışmayı ben kazanaca- KARANLIK ODADA BİR GÜN ğım” diyor. O da “Ben kazana- ya başlamış. “Bazıları elinin ter- Aydoğmuş, 2003 yılında emekli olduğun- siyle itiyordu ‘Öğrenip ne yapacaksın?’ cağım” karşılığını veriyor. da yıllardır hayallerini süsleyen karanlık 1995 yılında Faruk Akbaş’ın kurdu- diye. Ben de öğrenmek için inat ettim” söz- odasını kuruyor. Büyük bir talihsizlik sonu- leriyle anlatıyor yaşadıklarını ve şöyle de- ğu Fotoğrafevi ile birlikte Nepal’e gidi- cu karanlık odayı su basınca 20 yılda çekti- vam ediyor: yor. Hindistan’ın Amritsar kentindeki Al- ği binlerce fotoğrafı çöpe gidiyor. “Evlat acı- “Rahmetli üstadımız Aydemir Gökgöz’ün tın Tapınak’ı ziyaret ediyorllar. Orada dua sı gibiydi” diyor Aydoğmuş. Kredi çekip bir ‘Bütün Yönleriyle Fotoğrafçılık’ isimli bir eden bir Sih’in fotoğrafını çekiyor ve “İşte oda daha kuruyor. “Laboratuvarda bastırdı- kitabı var, ki Türkiye’de o dönem fotoğrafçı- bu” diyor ve yarışmayı kazanıyor o fotoğraf- ğımda hiç mutlu olmazdım sonuçlardan. Şu lık üzerine yayınlar şimdiki gibi fazla değil, la: “Londra’dan yanıt zarfı geldiğinde kazan- anda hem renkli fotoğraflarımı hem de si- bir tane kitap vardı. O kitabı okudum ve pra- dığımı gördüm ve Ayasofya’nın ortasında yah beyaz fotoğraflarımı kendim basıyorum. tik yaptım. Bir gün bir tane Ayasofya fotoğ- ‘Eyvah ben kazandım!’ diye bağırdım. Ant- rafı çektim ve baskısını alıp masamın üzeri- hony benim kazandığımı bir dergide görmüş, Atölyemde yıkıyorum filmi, fotoğraflarım ne koydum. Bir arkadaşım görüp çok beğen- o sayfayı bir mektupla bana yolladı, ‘Şaka- muhteşem oluyor.” Hak etmediği bir lakap uydurdular ama diğer Nalan kurtardı onu bundan Akrep değil Nalan... Sadece Nalan dının unutulmasında, bilinçli olarak dirgediği algısına yol açan o laka- met Tanrıkulu’na şunları MUSTAFA K. sessiz kalması da etkilidir belki ama söylüyordu Mayıs 2016’da: ba destek vermiş olduk ona “Ak- ERDEMOL “zaman”ın bir suçu yoktur. Kendisi- rep Nalan” diyerek. Neyse ki o “MLSPB’den Akrep Nalan di- ne 12 Eylül cuntacılarının taktığı o sevimli şarkıcı, üstlendiği ya da ye bir genç kadın vardı. Hür- Alakabın, son derece sevimli bir şar- ona magazincilerin taktığı o la- riyet gazetesinde hakkında o kıcının sahiplenmesi sayesinde kendisini unuttur- kapla Nalan’ı unutturuverdi. Bu- kadar yazı çıktı ki yok ‘otuz kişi öldürmüş, kırk kişi muştu Nalan Gürateş. Onu unutmayanlar, toplum- öldürmüş’ falan. Tahliye etti mahkeme. Kenan Ev- gün kime sorsanız Akrep Nalan sal mücadeleler tarihimizdeki önemini bilen dostla- kimdir diye o şarkıcının adı ge- ren, 1. Ordu Komutanı Haydar Saltık’a soruyor, ‘Na- rı, sosyalist solun türlü gruplarına mensup, uzak, ya- sıl tahliye edersiniz’ diye. Hâkim İskender Tepebaşı lir akla hemen. Nalan Gürateş için kın yoldaşlarıydı elbette. bir nefret duygusu uyandırsın di- da -MLSPB hâkimi- diyor ki, ‘Efendim iddianame- de öldürmeyle ilgili bir suçlama yok ki. Sadece ör- ye kullanılan Akrep, şarkılarına ğı için Akrep Na- Nalan Gürateş ‘ÇİRKİNDİM, ÖFKELENDİM’ güt üyeliğinden bir suçlama var. 3.5 sene yatmış za- bayıldığımız şimdiki Akrep Nalan’da, akrebi bile lan adını da takı- Cuntacıların gönüllü sözcülüğünü yapan dönemin ten. Verilecek cezayı karşılamış, tahliye ettim’. Bu- mutlu edecek sevimli bir kimliğe dönüştü. verdi aynı gazeteler. Onun hiç istemeyeceği bir bi- malum gazetelerinin hakkında en çok palavra uydur- nu hemen Kenan Evren’e iletiyorlar ve o, ‘Yav bu çimde “büyüttüler” onu, büyük görülmeye ihtiya- ‘YAV NE KADAR ÇOK ŞİŞİRİYORLAR’ duğu bir genç kadındı Nalan. Ona ait olduğu iddia edi- gazeteler ne kadar çok şişiriyorlar her şeyi’ diyor.” cı olmamasına rağmen. “Polis bir kızla baş edemi- len şu satırları yıllar geçti (aklımda kaldığı kadarıyla) Devrimci mücadeleye başladığı kasabasında geçir- Nebi Barlas anlatıyor bunu. Nalan Gürateş’in avu- yor” başlıklı kışkırtıcı haberler yapıldı hakkında. unutamamışımdır: “Aynaya baktığımda yüzümü çok di son zamanlarını. Bilebildiğim kadarıyla sosyal ça- katıdır. O “gazeteler”, o “gazeteciler” yaranmak için Efsane onu kolay hedef haline getirecek denli bü- çirkin görüyordum. Sokağa çıktığımda herkes şu kız lışmalar içinde oldu hep. “Nefret” ettiği iddia edilen mabadını yaladıkları cunta şefinden o cümleyi duy- yütüldü. Bunun polise tek yararı 12 Eylül’den son- ne kadar çirkin der gibi bana bakıyordu. Babam çok toplumuna karşı sorumluluklarını yerine getirmeye duklarında da aldırmamışlardır emin olun. Düşükle- ra “büyük bir eylemciyi” ele geçirerek böbürlen- alkol alırdı, gece eve geldiğinde annemi döverdi, ders- çalıştı. Umarım yakınları, arkadaşları, yoldaşları onu rin kanı kırmızı değildir, yüzleri kızarmaz. me şansını bulması oldu. Polisin anladığı anlam- lerimi veremeyip okulumdan da atılmıştım. Benden konuşturmuş, anılarını yazmasını sağlamıştır. Yaa! “Yav bu gazeteler ne kadar çok şişiriyorlar da değil ama bir mücadeleci kişilik olarak elbet- nefret eden halktan intikam almak için önce devrim- “Önüne geleni öldürdü, 30, 40, onlarca kişiyi, her şeyi” değil mi? Papa II. Jean Paul, Ağca adlı te büyüktü. ci, sonra eylemci oldum, vurdum, kırdım, öldürdüm.” çok sayıda polisi de öldürdü.” Günlerce bunlar ya- bir faşist tarafından vurulduğunda, Mehmet Barlas HEPİMİZ HATA YAPTIK Güç sahibi olmak akıl sahibi olmak anlamı- zıldı gazetelerde. Sonra ne oldu peki? Eşini, karde- adlı bir gazeteci o sıralar “başyazarı” olduğu gaze- na gelmez. Gençlere “yoldan çıkmış genç” örne- Katılın ya da katılmayın, mücadelesinin bağlıla- şini işkencede kaybetmiş bu yiğit kadına da gün- tedeki yazısına, darbeyi savunmak için, başta İtal- ğini vereyim derken gülünç olmuştu cuntacılar. lerce işkence yapıldı. “Çirkindim, topluma kızgın- rındandı. Uydurulduğu gibi topluma değil, sınıf ay- ya olmak üzere Batı’ya mesaj da içeren şu başlığı İnanmak isteyenlerin dışında akıl sahibi kimse bu rımına tepkisi vardı. Mensubu olduğu hayli sert si- dım” demeden direndi. Cuntanın mahkemesine çı- atmıştı: “Bizi anlıyor musunuz?” sözlere inanmamıştı. Kaldı ki hiç de çirkin olma- kardılar. En ufak bir şüphede solcuları yıllarca ceza- yasi yapı içinde sürdürdüğü kavgası bu temel üze- Darbeyi sanki askerlerle beraber yapmışçasına yan, hayli güzel genç bir kadındı Nalan. Çirkinli- rinde şekillenmişti. Topluma öfkeye izin vermeyen ya mahkûm eden, işkencede alınmış ifadeleri kabul “bizi” diyen, darbecilere yaranmak için “her şeyi ği (!) yüzünden “toplumdan nefret edip devrimci bir sınıf bilincine sahipti her devrimci gibi. Ben de eden cuntanın mahkemesi, direnen bu kadını ona şişiren” o “gazeteci”yi gördükçe kimin aslında ak- olan” Nalan’a, polis kaynaklı bir tüyodur, sözüm aynı hatayı yaptım tabii, ona yakıştırılan/yapıştırılan yüklenen suçların kanıtı olmadığı için tahliye etti. rep lakabını hak ettiğini daha iyi anlıyor insan. ona eylemlerde hep Akrep marka silah kullandı- lakabıyla andık onu hep. İnancını sadece silaha in- Avukat Nebi Barlas, Tükenmez dergisinden Ni- Nalan Gürateş’e saygıyla... Fotoğraf: Vedat Arık Bİ DÜNYA İNSAN
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle