02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 28 MART 2021 Afrikalı berberin rap isyanı: Para yok iş yok T ürkiye’de müzik sektörünün ‘tek umudu’ olan rap’in bir anda polisinden ANIL YURDAKUL pek çok kişi tarafından aşağılandıklarını gördüm. Puyaka’nın “İş Yok Güç Yok” şarkısı için klip çekiyorduk, yaşkahvecisine kitle müziği lı bir kadın “İş yokse haline dönüşmesi, memleketinize gipara kokusu alan birtakım insanların Puyaka din” demişti mesela. Daha beteyapımcı kostümüyri, Puyaka ve Gale belgesel yapma nalı bir aileyle bearzularını da uyanraber sokakta çedırmıştı. Bir sabah kim yaptığımız telefonum çaldı sırada “S... yoksa ve ben de kendimi iş yok” türünden “Türkçe Rap” belmavi üniformageseli yapımı içinlı insanların sözlü de buldum. Untacizlerine maruz derground (yeralkaldık. tı) olmayan insan1985 yılında ları bulacak ve onGana’nın Libelarla röportajlar yaria şehrinde dopacaktım. ğan Seth TwuHer şeyi ucuza masi A.K.A Rokapatmaya çalışan meo Puyaka, Asyapımcılar bir yana hanti halkından. görüştüğüm çoğu Puyaka’nın klip genç müzisyenin rap’i sınıf atlamak çekme isteğini kabul ettikten sonra için basamak olarak görmeleri beni bir akşam evine gittik. Her şey dahil gün geçtikçe bıktırıyordu. “Dirty Du 1200 TL ödediği bodrum katında kız manyak” gibi aydınlatan, yol göste kardeşim (Puyaka’nın eşi) Nana’nın ren müzisyenleri her yerde bulmak hoş karşılamasının ve nefis yemeklekolay değildi. Üstelik tek bir siyah rinin ardından sohbete koyulduk. müzisyenle dahi röportaj yapmamışPuyaka’ya ilham kaynağını sortım. Afrikalı göçmen arkadaşlarımı dum tek ilham kaynağının hayalleriaradım. Puyaka adlı Tarlabaşı’ndaki ni gerçekleştirme cesareti olduğunu bir berberden söz ettiler. söylüyor. İki çocuk sahibi olan PuyaPuyaka’nın dükkânından içeri gir ka, onları kendi anne babasına emadiğim andan itibaren Türkiye’den net ederek geçen yıl İstanbul’a ayak uzaklaşmış Gana’ya gitmiştim. Twi bastığında Gana’dan farklı bir tabloyve İngilizce dillerini karışık kullala karşılaşmamış. Fakirlik, gecekonnan, eğlenmeyi son derece seven bu dular, geçtiği sokaklarda aldığı ölüm halk, fakirlikten ve işsizlikten kaça tehditleri... rak İstanbul’un en fakir semtlerinden “Neden İstanbul” diyorum TarlabaşıDolapdere civarına gelmiş Puyaka’ya. Başını öne eğiyor, düşüti. Kendilerine saygı göstererek ye nüyor, canı sıkılıyor. “Geçiş noktası rel dillerini öğrenen üç beş kişi hariç olarak düşündük İstanbul’u” diyor. Klip çekimi sonrası hep beraber. KAYBOLDUM VE AĞLAYARAK ABIMI ARADIM “P eki, hiç kayboldun mu?” sorusunu sorduğumda gülümseyerek anlatmaya başlıyor: “Kaybolmuştum, nereye gideceğimi ne yapacağımı bilmiyordum. Ağlamaya başlayarak abimi aradım. Bana bir adres söyledi. Taksiye binip abimin söylediği adresi taksiciye verdim. Taksici koca bir tur atarak taksiye bindiğim sokağın arka tarafında indirdi ‘Burası’ dedi ve benden 10 TL aldı.” 10 TL’lik dolandırılmanın ardından Puyaka bir daha da kaybolmamış. İstanbul’da ilk olarak Şişhane’de asgari ücretin altında gecegündüz demeden çalıştırılmış. İsmini söylemek zor gelmiş olacak ki “Ramazan” olarak çağrılmaya başlanmış. Ramazan aşağı Ramazan yukarı, “Hadi Ramazan”, “Çabuk Ramazan”, “Hadi çabuk Ramazan”... Puyaka’nın yardımınaysa “More Money” lakaplı başka bir Ganalı berber koşmuş. Dolapdere’deki dükkânında çalıştırmaya başlamış ve ardından Puyaka’nın kendi dükkânını açmasını sağlamış. Yüzünden eksik etmediği gülümsemesiyle çevresine pozitif enerji dağıtan Puyaka, çevresindeki herkesin yardım için aradığı biri. Mutluluğun tanımını “Kişinin değerlerine ulaşmasından kaynaklanan bilinç halidir” diye yapıyor. Politik bir rap müzisyeni olan Puyaka, parasını neredeyse kendisi için hiç harcamıyor. Masrafların dışında kalan parayla Aksaray’dan Eminönü’nden çocukları için kıyafet, ayakkabı alıyor Gana’ya gönderiyor. Her şeyin ateş pahasına yükselmesi, sokağa çıkma yasaklarını ihmal etme uğruna, mavi üniformalı insanlardan korkusuna rağmen çalışıyor, çalışıyor, çalışıyor. HADI, ÇABUK... Tüm bu zorluklara rağmen Gana’daki besteci (beatmaker) Ogee’den beste istiyor. Stüdyo aramaya başlıyor. Stüdyolar Afrikalıları istemiyor. En sonunda bir stüdyo buluyor. İlk parçasının ismi “HadiÇabuk.” Tüm göçmen ve mültecilerin Türkçe öğrendikleri ilk kelimeler olan “HadiÇabuk” patronların sömürüsünü anlatıyor. İkinci parçası olan “İş Yok Güç Yok” da Covid19 salgını sonrası yaşananları ve yaşadıklarını anlatıyor. Puyaka’nın iki şarkısının klibini de ben çektim. Ganalılarla konuşan bir beyaz olarak çevre esnafın dikkatini çekiyorum, temelsiz kuşku uyandırıyorum. Yine de bu zorluklar bir şekilde aşılıyor, çekimleri tamamlıyoruz. Ben “Dokror Nana” adını alıyorum. Ogee’den haber bekliyorum. Gana’ya gitmek için... Fotoğref: Mahmut Varol Pandemi ile yeniden şenlenen köylerde özgürlük var! Bacalar yeniden tüter oldu OLCAY BÜYÜKTAŞ Pandemi yalnız beyaz Türklerin yoğunlaştığı Bodrum, Datça ve Ayvalık’ı dolduracak değil ya Hozavit, Güneşli, Mürün ve daha niceleri, Bingöl Yayladere’ye bağlı pek çok köy de aldı pandemiden payına düşeni. Ö nceleri büyük kentlerde çalışıp emekli olanlarla yurtdışında çalışanlar yazları gitmeye başladı, bir zamanlar çeşitli nedenlerle terk edilmek zorunda kalınan köylere. Babadan kalma evlerin kapıları açıldı birer birer. Son yıllarda ekonomik durgunluğun artırdığı gidişler, pandemi ile zirve yaptı. Öyle ki “40 yıldır ilk kez şenlendi bu köyler, ilk kez kışın bacalar yeniden tüter oldu” diye tarif edildi. Unutulmaya yüz tutmuş işler hatırlanır oldu. Eskiden önemsenmeyen yiyeceklerin son yıllarda organik tüketime artan ilgiyle ekonomik bir faaliyete yol açmasıyla bambaşka bir yoğunluk gözlenir oldu, koca koca dağların ardındaki köylerde. Arazinin bol, ağacın çeşitli, toprağın verimli olduğu topraklar, çalışmayı sevmeyeni bile bir işin ucundan tutturuyor. “Geldiğimizde bostan ekiyoruz. Her şey ekiliyor, fasulyeden domatese, kabaktan reyhana, kavundan nohuta... Bir de çok meyve ağacı var. Meyvesi bol yerler. Dut, kayısı, erik, ceviz, elma, armut... Her şey var. Gücü olan topluyor, kurutuyor” diye anlatıyor Makbule Aslan. Kışlık domates konservelerimizden kuru elma, armut, duta kadar her şeyi burada kendi bahçelerinde yetiştirip getiriyorlar. Kurutulmuş patlıcandan domatese pestile akla gelebilecek pek çok şey... BAŞIMIZI KALDIRAMIYORUZ Gerçi bu rüya gibi görünen tablonun olumsuzluğu yok mu? Onu da Birinci Ocak anlatıyor: “Valla canım, kocam emekli olunca hep gelmek istiyordu. Yazları geliyorduk. Hava güzel, köyümüz güzel, ömrümüz uzar diye kandırdı beni. Gel gör ki burada başımızı duttan, pekmezden, hayvandan kaldıramaz olduk...” Ama böyle sitemli konuşmasına aldanmamak gerek Birinci’nin... O, o adını gerçekleştirmek ister gibi hem de keyifle yapıyor bütün işleri.. Dutlar silkelendiğinde, toplandığında, kaynatılıp, süzülüp pekmez yapılırken... İnekleri sağarken, yoğurdu mayalarken, hatta arılarla ilgilenirken yüzünde hep muzip bir ifade... Tamam, işler ağır ama burada birisinden hastalık mı kapacağım korkusu yaşamıyorlar. Yaptıkları şeyler ekonomi olarak ellerini rahatlatıyor. Kavurma, tereyağı yapıp İngiltere’ye bile gönderiyor Birinci. MASKESIZ HAYAT “Eskiden gelenler yazın kalır, kışlıklarını yapar giderlerdi. Bakma sen burada böyle konuşuyoruz ama hayat da o kadar zor değil. Sonuçta istersen yaparsın istemezsen yapmazsın. Ekmeği ister kendin pişirirsin ister sipariş edersin, kasabadan getirirler” diyen Birinci, salgın hastalıktan sonra özellikle, kanser, KOAH ve başka hastalıkları olanların köyde kaldığını anlatıyor. Eşi de şimdi köyde olan Birinci, çocukları yoklamaya geldiği İstanbul’dan bir süre sonra köye dönecek. “Çünkü; orası güzel valla, maske takmak zorunda değiliz. Zaten evler birbirine uzak. Herkesin bahçesi geniş, misafirliğe gitsen bile yan yana olmak zorunda değilsin... Erkekler İstanbul’da kahvelere gideceğine buralarda, tertemiz vakit geçiriyor fena mı...” diyor. Tavuk, hindi, dana, inek, arı ve bostanlar hepsi Birinci Ocak ve eşi Kemal Ocak’ın ellerinde hayat buluyor... Böyle güzel ekmekler de cabası... Makbule Aslan: Salgın öncesinde insanlar dönmeye hevesliydi, yavaş yavaş ev yapmaya başlamışlardı, çünkü şehirde hayat pahalı, geçim zor, hava pis, her yer çok kalabalık. İnsanın üstüne üstüne geliyor her şey.. Kışın olmasa da yazın vakit geçirirlerdi, şimdi kışın da kalmaya başladılar. Diyelim ki Elazığ üzerinden Karakocan, Yayladere’ye gittiniz... Pandemi nedeniyle kapalı olan Hasköy kaplıcasına giremeseniz de güzel bir kuzu kapama yiyebilir, Munzur’un kollarından birinin kenarında güzel bir gün geçirebilir, hatta mevsimine göre yüzebilirsiniz... Göller ve yüzer adaları ziyaret eder, son derece etkileyici şelale kenarında bir şeyler atıştırabilirsiniz....
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle