26 Haziran 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 Kaçırmayın EMRAH KOLUKISA Okan Bayülgen, “Zamanı değiştirebiliriz . Belgeselde de ‘Zaman biraz durgun görünüyor onu biraz kıpırdatalım’ diyoruz. Mesela tiyatro bunu yapıyor, zamanı değiştiriyor....” diyor. 28 MART 2021 Fotoğraf: Cumhuriyet Pazar u Arter’de yeni sergi Emre Hüner’in yarı kurgusal bir senaryo metni etrafında şekillenmiş yeni üretimlerinden oluşan [ELEKTROİZOLASYON]: Bilinmeyen Parametre KayıtDışı başlıklı kişisel sergisi Arter’de başladı. Küraotörü Aslı Seven olan sergide mecralar arasında dolaşarak ilerleyen, doğaçlamaya dayalı, performatif bir üretim sürecini yansıtan heykeller de yer alıyor. u DKTT’den yeni albüm Dolu Kadehi Ters Tut yeni albümü “DKTT” ile çıkageldi, iyi de etti. 10 şarkının yer aldığı albümde yıl içinde çıkan “Islansın”, “Yangın” teklileri de yer alıyor. Şarkıların söz, müzik ve düzenlemeleri Mürsel Oğulcan Ava&Uğurhan Özay’a ait. u ‘Malmkrog’ MUBI’de Dünyanın en prestijli sinema dergilerinden Cahier du Cinema’nın 2020’nin iyi 10 filmi arasında gösterdiği “Malmkrog” 3 Nisan’dan itibaren MUBI’de izleyiciyle buluşuyor. 70. Berlin Film Festivali’nde Encounters bölümünde yarışan filmin Rumen yönetmeni Cristi Puiu, En İyi Yönetmen seçilmişti. u Sahneden naklen ‘Teftişör’ T iyatroadam’ın bol ödüllü oyunu “Teftişör” 31 Mart akşamı Moda Sahnesi’nin Sahneden Naklen etkinlikleri çerçevesinde izleyiciyle buluşuyor. Gogol’ün “Müfettiş” adlı eserinden uyarlanan oyunun başlama saati 21.00. Biletler modasahnesi.com adresinde. u Ahtapotun Rüyası yeni çıktı Y azar Barış Müstecaplıoğlu’nun yeni romanı “Ahtapotun Rüyası” okurla buluştu. Doğan Kitap etiketiyle çıkan romanda Barış Müstecaplıoğlu, bağlı olmakla bağımlı olmak arasındaki ince çizginin üzerinden geçerken okuru bir kez daha fantastik edebiyatın zihin açıcı dünyasına davet ediyor. u Yeni dizi: ‘The Serpent’ En son “The Mauritanaian” ile Altın Küre’ye aday gösterilen Tahar Rahim’in başrolünü üstlendiği BBC dizisi “The Serpent” 2 Nisan’da Netflix’te izleyiciyle buluşacak. Gerçek olaylardan hareketle çekilen 8 bölümlük dizi 1970’li yıllarda yaşamış katil ve dolandırıcı Charles Sobhraj ile sevgilisinin Güneydoğu Asya’da işledikleri suçları konu alıyor. Doğum günü olan 23 Mart’ın öğle saatlerinde buluştuk Bayülgen’le. Yağmurlu ve rüzgârlı bir İstanbul gününde, Mecidiyeköy’deki Dada Salon Kabaret’in sarı sıcak salonunda kahveden pandemiye, “Mutluluk için en çok ihtiyacımız olan insanlar” dediği sanatçılardan İstanbul Sözleşmesi’ne uzanan bir sohbet Okan Bayülgen, kahve belgeseliyle karşımızda Saatsiz olur gerçekleştirdik. AYÇA HAN Okan Bayülgen, kendi hayatından izler taşıyan kahve belgeselini buluşturdu izleyiciyle. “Göz Açıp Kapayıncaya Kadar” isimli belgesel, Bayülgen’in gözünü açtığı an zihninde dolaşan şu cümlelerle başlıyor: “‘Mutlu muyum’ sorusu bir tuzaktır, insanın kendi kendisine tuzak kurmasıdır. Ağaçlar, kuşlar, sincaplar gibi böyle soruları kendi kendimize soramasak daha iyi olur.” kahvesiz olmaz O kan Bayülgen ve Selin Atasoy’un birlikte yazdığı Göz Açıp Kapayıncaya Kadar belgeseli YouTube’da yayında. Bayülgen, kendi kahve alışkanlığı üzerinden yola çıkıyor, konunun uzmanlarıyla çok keyifli kahve sohbetleri yapıyor. Bayülgen, “Kahve bizim mutlu alışkanlığımız. Birçok yönü var; insanları bir araya getiriyor. ‘Dur kalkma’ demek için, ‘Gel’ demek için, ‘Seni özledim’ demek için bir neden. Törensel yanı var, felsefeyle edebiyatla ilgili... Magazin yönü var. Başka, kahve içenler ne yapmış? Balzac ölmüş, Mozart kahve sayesinde bu kadar çok eser ortaya çıkarabilmiş, Goethe kahve tiryakisiymiş. Belgeseli çekerken ‘Acaba bütün bu dünya, aslında kendi hayatımız kahve ile ilişkilendirilerek nasıl anlatılır' gibi bir yaklaşımımız vardı” diyor. u Belgeselde izlediğimiz Okan Bayülgen’in kahveyle yaşadığı gerçek ilişki değil mi? Kısa uyku, bol kahve... Benim hiç 8 saatlik uzun bir uykum yok. Çok yorgun, perişan olmam lazım uzun bir uyku için. Ve uzun bir uykudan uyanınca, yıllar sonra vücudumu çözerek uyandırmışlar gibi geliyor. Saatsiz yaşadığım için sürekli evin içinde dolanıp, sürekli kahve içip sonra 1520 dakika ya da bir buçuk saat bir uyku uyuyup sonra tekrar kalkıp yine bir şeylerle ilgileniyorum. Herkes bana uykucu diyor bu arada. Çünkü bir yerde otururken ‘bir dakika “Ben uyumaya gidiyorum” deyip 10 dakika uyuyup geri dönüyorum. DEPRESYON IHTIYAÇ... u Belgeselde hep uyanık kalmalıyım diyen Okan Bayülgen var. Bir sonraki anı planlamak zorundayım. Satranç oyuncusu gibi davranmak zorundayım. u Peki, ya tembellik hakkınız? Bütün bir gün hiç kalkmadan yatmak gibi mesela. O iyi bir şey ama o tam bir depresyon. Diyelim ki bir haftanın bir günü fırsat buluyorsun ve tam bir depresyona giriyorsun, depresyon ihtiyaİSTANBUL SÖZLEŞMESİ GERİ GELECEK, BAŞKA ÇARE YOK B ayülgen, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını sorunca şunları söylüyor: “İstanbul Sözleşmesi ile ilgili iktidar ve halk ya da halk ve halk, LGBTİ+’yı ilgilendirecek maddelerde anlaşamıyorlar. Bu tartışma şöyle ya da böyle bütün dünyada yapılıyor, yapılacak. Ben tamamen İstanbul Sözleşmesi’nden yanayım, ben tamamen LGBTİ+’yı ilgilendiren bölümlerle ilgili olarak, LGBTİ+’dan yanayım. Bugün zamanın değişimine ayak uyduran birinin başka türlü düşünmesi zaten mümkün olamaz. Objektif nasıl bakabilirim diye düşünüyorum, bazıları bazı maddelerden korkuyorsa bu ancak bir araya gelerek, konuşarak, düşünerek, akademik, medyatik toplantılarla, tartışmalarla çözülür. İnsanlar birbirlerini ikna etmek zorundalar. Politikacılar bütün dünyada insanlar yararına ya da insanlar aleyhine kanunları, kuralları politik olarak yaparlar ve bundan aslında hiç politik olmayan insanlar etkilenir, mesele bu. Politika iyi değildir zaten. Politikacılar bütün dünyada, bütün özgür ülkelerde dahi hep geriden gelirler, başka çare yoktur. Ufuk açan insanların daha özgür olması, daha çok haklarla donatılması konusunda başı çeken politikacılar olmamıştır. Toplum dinamikleri onları değiştirecektir, onların da başka çareleri kalmayacaktır. Oy alamayacaklardır bu değişiklikleri yapmazlarsa, bu kadar basit. İstanbul Sözleşmesi öyle ya da böyle tekrar geri gelecek, başka çare yok. Daha da iyi prensiplerle geri gelecek.” cı da var aslında. Hepimiz yıkılmak zorundayız, bir insanın hayatında her şeyin güzel gittiği bir zaman olamaz ve o kandırmacadır zaten. “Her şey o kadar güzel ki falan filan...” Demek ki intihara doğru gidiyorsun aslında içten içe. u Filme nasıl tepkiler aldınız? Arçelik için çektiğimiz bir film. Çok sakin bir film, hiçbir şey olmuyor filmde hakikaten... Her taraftan bir görsel şölen sunulurken, bütün YouTuber’lar, Instagram fenomenleri, reklamcılar artık bırak dakikaları saniyeler içine sıkışmışken... Bir dakikaya bile tahammülleri yok insanların. Biz bir şeyi uzun uzun, tatlı tatlı nasıl anlatacağız? “O zaman iyice sakinleştirelim” dedik. Bu ihtiyacı gördüm. Aksiyon o kadar overdose haline gelmiş durumda ki filmin ilk 10 saniyesinde 20 kişi ölüyor, sonraki 10 saniyede bir 500 kişi daha, bütün arabalar çarpışıyor, uçaklar düşüyor falan filan. Artık buna boşa dönen motor, yatak sarmış motor diyorlar. Bizim filmdeki sukunet iyi gelmiş olabilir. u Siz kahveyi nasıl içiyorsunuz? Sade Türk kahvesi, espresso içiyorum. Sonra çok koyu ve acı şeyler içmekten sıkılıp sütlü kahveler istiyorum. Latte filan gibi şeyler istemiyorum, aromalı, şuruplu şeylere falan meraklı değilim. MARUL SABUNLADIM u Depresyondan bahsettiniz ya az evvel. Pandeminin ilk anlarını sorayım, nasıl başa çıktınız? Tabii bir iki kere marul sabunlamışlığım var ama çok değil. Başlangıçta kabareden arkadaşlarımla, müzisyenlerle, oyuncularla, sanki bizim dışımızda bir şey varmış gibi şöyle konuşmalar yapıyordum: “Bunu bir fırsat olarak değerlendireceğiz ve yeni oyunlar sahneye koymak için, kitap okumak için kullanacağız. Hep kabarede toplanacağız.” Sonra bu randevuları iptal ettim tabii... Zaman zaman çalıştık, vakalar artınca herkes evlerine kapandı. Şimdi de provalarımız var ama saat sınırlaması olursa bizim bu işi yapmamıza imkân yok. u Zorladı mı mekânları ayakta tutmak? Evet, hem Bodrum’da hem burada. Ek çalışma ödeneği aldık, ek çalışma ödeneği yeterli değil. Dolayısıyla ben başka işler yapıp onları bu işlere yatırıyorum. Hepimizin kaderi budur, “Tiyatro açtım zengin oldum” diyen hiç yoktur, “Tiyatro açtım battım” diyen çoktur. u Pek çok genç tiyatrocu evine döndü, küçük salonlar kapandı, insan mesleğinden soğudu... Bizim mutluluk için en çok ihtiyacımız olan insanlar oyuncular, yazarlar, müzisyenler, besteciler, icracılar ve her krizde onlar sahipsiz kalıyorlar. Zaten sahipsizler. Biz zaten bir adrese bağlı, bir müdüre, her türlü müdüre ya da devlete bağlı çalışan insanlar değiliz, olmak da istememişiz. Ama bütün toplumlar bu insanlara ihtiyaçları olduğunu bilirler. İntihar ediyor çoğu müzisyen. E peki, ölsünler, neye benzeyecek hayat? Külçe külçe altınları üst üste koy, her gün kalkar sayarsın işte. Hakikaten kurumların sahip çıkması lazım. Ama asıl bir şey yapması gereken tabii ki bakanlıklar, Kültür Bakanlığı başta olmak üzere. u Hayata bakış açınız farklılaştı mı pandemi nedeniyle? Bu konuda fikrim 89 yaşından beri hiç değişmedi. Dünya b..k gibi bir yer, hayat da güzel değil. Zaten böyle bir şaşkın olamam ki onu güzelleştirmem gerekiyor kendim için, sevdiğim insanlar için. Bu bir çaba istiyor. Yoksa bir sincap olarak doğmuş olurdum, ağaçtan ağaca koşardım. u Ülkede fırtınalar kopuyor, sonra sakinleşip yenilere hazırlık başlıyor... Z kuşağı bu işleri değiştirecek, politikacıların kendilerine doktrinlerden söz etmelerine aldırmayacak. Başka bir ajanda, bambaşka bir gündemle politikacıların karşısına çıkacak ve diyecek ki “Bana bu konulardan söz et, ya da söz etme dinlemeyeceğim seni” bu kadar basit.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle