29 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 31 OCAK 2021 Bİ DÜNYA İNSAN Fotoğraf: Cumhuriyet Pazar Kırk yıl binlerce insanı ağırladı Herkesi doyuran adam öldü Ö lmüş meğerse. Eve kapanmışken daha çabuk haberdar oluyorum dünya ahvalinden diye boşuna inandırmışım kendimi. Geç duydum ölüm haberini. İlginç bir adamdı. Tuhaf anlamında söylemiyorum. Cesaret isteyen onca projeyi hayata geçirmiş, inançlarını sonuna adar savunmuş olması yüzünden de ona ilginç dediğim yok. Bunu çağına saygılı sorumlu her insan yapar çünkü ya da yapmalı. Bu adam “açık eve” dönüştürdüğü evinde tam kırk yıl boyunca binlerce insanı “akşam yemeğinde” ağırlamış, bunu belki de benzerleri arasındaki en uzun sosyal sorumluluk projesine dönüştürmüştü. Nasıl ilginç bulunmaz? GÖRÜLMEMİŞ ISRAR Amaç yoksulları doyurmak desem, pek öyle değildi. Paranız olmasa da giderdiniz akşam yemeğine ama katılımcıların çoğu gittiklerinde küçük miktarda bağış yaparlardı çünkü. O paralar da başka projelere harcanırdı. Neydi o zaman böyle yapması diye düşündüğümde, “herhalde” dedim “yaşadığı toplumda pek de sık rastlanmayan ‘ikram kültürünü’ yaygınlaştırmaktı amacı”. Çok sevdim bu tespitimi. Herhalde öyle olmalıdır çünkü tam kırk yıl boyunca insan ağırlamak sadece hobi olamaz. O “kültür” yerleşti mi yerleşmedi mi bilemem ama her şeyin kolayca eskitildiği günümüzde bir tutumda ısrarlı olmak neymiş bu adamda görürdünüz. Jim Haynes’tan söz ediyorum. EN BÜYÜK PIŞMANLIĞI “Serbest cinsellik” için verdiği müMUSTAFA K. ERDEMOL cadeleden bilir çoğu kişi onu. Ama sadece bu yanıyla bilmek, tanımak büyük eksikliktir kuşkusuz. ABD doYanlış hatırlamıyorsam Fatih Sultan ğumluydu. 1950’lerin sonunda yaşadığı İskoçya’nın Edinburgh kentinde ilk karton kapaklı kitapların satıldığı bir kitapçı açmıştı. Ama ne kitapMehmet yemeklerini çı? Sohbete, kahve, çay içmeye geçenlerle dolup taşan bir mabetti burası adeta. 1962’de Haynes Traveryalnız yermiş. “Zatımdan başkasıyla se tiyatrosunun kurulmasında da etkili oldu. Henry Miller, Norman Mailer, Mary McCarthy, William Burroughs başta olmak üzere edebiyat dünsofraya oturmam” yasının ne kadar devi varsa onların da katılımıyla ilk Edinburgh uluslararası kitap festivalini de düzenleyen dediğini yazarlar. Haynes’tir. 1969’da Hollanda’da Amsterdam’da Suck dergisinin kurulmasına da yardım etmiştir. Cinsel özgürlüğün savunucusu kabul edilmesine yol açan girişimi budur. Ailesi ABD’den Venezüella’ya taşındığında 13 yaşındaydı. Liseden sonra kalktı ABD ordusuna yazıldı ama ilk büyük pişmanlığıdır bu kendi ifadesiyle. Babasının kenJim Haynes disine verdiği bir öğüt vardır ki bayıldım: “Biri için güzel bir şey yaptığında hemen unut. Biri senin için güzel bir şey yaptığında bunu asla unutma”. Böyle yetiştirildiği içindir ki en büyük erdemi hoşgörülü olmasıydı. Yaşadığı mali zorluklar nedeniyle 60’lı yılların ortasında Londra’ya taşındı. Orada da bir mekân yarattı, herkesin gelip kendini gösterdiği, hangi dalda iyiyse onu sergilediği bir mekan. David Bowie, John Lennon, Yoko Ono da gelenler arasındaydı, düşünün. Gelirken ama kendi iskemlenizi getirmek zorundaydınız, koltuk vs. yoktu mekânda çünkü. 1969’da Paris VIII Üniversitesi’nde bir yıllık misafir öğretim görevlisi olarak çalıştı. Paris’te komşularından biri Samuel Beckett’ti. PAZAR SOFRASI Jim Haynes, yüz binlerce yabancıyı (abartılı bulmayın doğrudur bu) Paris’teki evinde her pazar akşam yemeğinde ağırlamıştır. Yerliler, göçmenler, gezginlerden oluşan her ulustan insanlardı bunlar. Bugüne kadar ağırlananların sayısının 150 bini bulduğu söyleniyor. Ocağın üzerinde son derece doyurucu bir yemek olurdu. Yabancılarla bağlantı kurmanın yolunu açan kişidir. Küresel barış/özgürlük yanlısı biri olarak ulusal pasaportları ciddiye almayışını anlayabilirim. İsteyen herkese, gerçek bir pasaporttan ayırt edilmesi imkânsız olan “dünya pasaportları” üretmesi de hoştur. Küresel barıştan/özgürlükten yana birine yakışır elbette. O pasaportlar o kadar inandırıcıydı ki, kimileri sınırları onlarla geçmiştir derler. Pandemi, yakınlarının yalnızlığı sevmediğini söyledikleri bu iyi adamı da vurdu. Covid 19 kısıtlamaları yüzünden ziyaretçi sayısı azaldı haliyle. 6 Ocak’ta ölmüş meğerse Haynes. Oğlu Jesper “bütün hedefi tüm dünyayı birbiriyle tanıştırmaktı”, “Neredeyse başardı” diyor. Yanlış hatırlamıyorsam Fatih Sultan Mehmet yemeklerini yalnız yermiş. “Zatımdan başkasıyla sofraya oturmam” dediğini yazarlar. Fatih’le, benzerlerini böyle kaydeden tarih Haynes gibilerini de yazar, “sofraya tek oturmayan biri” olarak. İster Fatih gibi ister Haynes gibi davranın, Montaigne’in dediği ne kadar doğrudur: “Kral da, dilenci de aynı iştahla acıkırlar”. Bu “eşitliği” her anlamda eşitliğe çevirme kavgasında olanlara saygı, sevgi elbette. Haynes’a da. “Kendime aşırı güveniyorum diyemem ama bir şeyi yapmak istersem cesaret ederim. En kötü ne olabilir? Başarısız olursun ne olacak. O başarısızlık da başka bir şeye yol açar. Korkmuyorum başarısız olmaktan. Bonkis’in vereceği bir mesaj varsa da o bu olmalı. Yapmak lazım ne istiyorsan. Denemek lazım. Korka korka hayat geçmiyor. ELMAS YAYLA Yedi bölümlük mini dizi Bonkis’in yaratıcısı Deniz Tezuysal: Korka korka Deniz Tezuysal’ın yazıp oynadığı, her bölümü 15 dakika olan BluTV dizisi Bonkis, geçen hafta yayına girdi. Tezuysal’ın kendi hayatından süzerek yazdığı senaryoda, kadınlık hallerine dair pek çok trajikomik hikâye var. Bir kadın olarak izlerken, “anlatılan bizim hikâyemiz” dememek elde değil. Dizinin başkarakterinin adı da Deniz. Deniz’in en yakın arkadaşını ise Vildan Atasever oynuyor. hayat geçmiyor Deniz, (aynı gerçek Deniz gibi) mimarlığı bırakıp açtığı kafesi “Bonkis”i ayakta tutmaya çalışırken aşk, flört, aile, para gibi konularda başına gelen “felaketlerle” de boğuşuyor. Kafede umutsuzca müşteri bekleyişleri, bir anda kendisini eski sevgilisinin nişanının ortasında buluvermesi, anne ve babasından borç isteme provaları gibi pek çok “komik” olay yaşıyor. Tezuysal’a iki Deniz’in hikâyesini sorduk. YIL OLMUŞ 2021, ERKEKLIK NE YA? “Bir şeylerin değişmesi için önce biz kadınların kendimizi değiştirmesi lazım. Biz kendimizi özgür bırakmalıyız, bize dayatılan kalıplardan u BluTV’de başlayan diziniz Bonkis’i izlerken “Anlaçıkmalıyız ki çevremiz de bize ayak uydurmak zorunda tılan bizim hikâyemiz” diye düşündüm. Kısa ama vurucu kalsın çevre de değişsin. Kimsenin o şunu dedi bunu deifadeler var kadın olmaya dair... Nereden toplandınız bu di, ayıp bilmem ne bu kalıplara çok fazla takılmadan, neyi hikâyeleri? kendileri için uygun buluyorlarsa neyi doğru buluyorlarİyi bir gözlemciyim. İnsanlarla sohbetimden kalanlardan sa onu yaşamaları gerekiyor diye düşünüyorum. Kimsenin böyle bir şey çıktı ortaya. Deniz karakteri ile çok alakam ne dediğine bakmasınlar. Özgürleştikçe kadınlar dünyayok. Ben yedi yıllık evliyim, altı yaşında bir oğlum var. Ben yı değiştirme yeteneğine sahip, bu bir gerçek. Dünyayı biz böyle olmasam nasıl bir hayat sürerdim diye düşündüğüm değiştireceğiz. Yıl olmuş 2021 erkeklik ne arkadaşlar? Bışeyler Deniz’le ilgili bu hayalleri kurmama rakın bunları bıktık.” sebep oldu açıkçası. Hep şunu diyorum: O bir paralel evren Deniz’i. Kadınlar üzerindeki standart baskılar bana da farklı türlü sira9 YIL SONRA yet ediyor. Her türlü baskı var anne babadan, etraftan... Bunları anlatmak hoşuMIMARLIĞI BIRAKTI ma gidiyor. “2015’te çocuğum dünyaya geldiğinde bir u İki Deniz arasındaki diğer farklar nesene izin aldım kaçış o kaçış, tüydüm” diyor. Başka hikâyeler var tezgâhında. Başka bir dizi ler? O evli değil, çocukprojesi üzerinde çalışıyor. Yeni dizisinde oynamayacak! suz... Bonkis’te oynamasına herkes karşı çıkmış, yönetmen Emsunuz ki köleye dönüşüyorsunuz. Tamam projenin teslimi gecikmesin ama biz ölelim mi yani. Ne para var, her hafta ödeme bekle... Bunun sonu yok dedim, doğum yaptıktan sonra tüydüm! u Kafe Bonkis’i de sormak istiyorum. Kafe açmak zor mu? Dizideki Deniz’in bir re Erdoğdu hariç. Şimdi geri dönüşlerden oldukça mem Ortak olduğumuz arkadaşım şeyi yapmayı kafasına nun. Oyunculuğun çok zor olduğunu söylüyor: “Deneme Öykü’nün (Karayel) bir hayaliydi, koyduğunda içinden ge arzum var. Bir arkadaşım ‘bir yıl konuşmasak aradığımda birlikte yapalım mı dediğinde delen hırsı ve inadı tama doktor oldum diyeceksin diye korkuyorum’ dedi. (Gülüyor) neyeyim dedim. Bir senedir evde men kendimden kattıSeviyorum, bir şeylerin peşine takılıp gitmeyi, uğraşmayı.” oturuyordum. Sonra bambaşka bir ğım şey. İkimiz de çok hikâyenin içinde buldum kendimi. inatçıyız. Ben biraz daha makul temkinli korkak O aksiyon yazma isteği uyardırdı. 2016 yılıydı açtığımızda, yaklaşık bir insanım. O Deniz’in gözü kara, per şeyi yapabilir. Biraz üç senelik bir maceraydı... Çok zor bir iş. İlk sene ellerim cık deli bir arkadaş kendisi. Benim yapmaya cesaret edeme paramparça oldu bulaşık yıkamaktan. O iş mutlaka size kayeceğim çok şeyi o düşünmeden yapıyor. DOĞURDUKTAN SONRA TÜYDÜM! lıyor! Ve insanların bu kadar kaprisli olabileceği ölsem aklıma gelmezdi. Neler neler! u Biraz anlatsanız... u Yazarlığa ne zaman adım attınız? Milyon çeşit insan varmış. Kimseyi memnun etmeniz İTÜ mimarlık mezunuyum. Üniversiteden beri edebiyat mümkün değil. Birinin çok beğendiğini diğeri kafanıza ataklüpleri, blog yazarlığı gibi şeylerle çok ilgiliydim. Sonra biliyor. 1012 saat ayaktasınız, alışveriş, derken eleman gelmimarlık yapmaya başladım, savrula savrula gece gündüz mez, dükkânın açılmasına beş dakika kala arar “hastayım” çalışıyoruz. İşi bıraktıktan sonra ben ne yapmak istiyorum der. Yataktan atlar, çocuğu sırtlar koşarsın dükkâna, kependiye sorunca yazarlık yapmak istiyorum dedim. 30 yaşımı gi kaldırmayla boğuşursun... Pandemi öncesi dükkâna alıcı geçmiştim... Kendi kendime hikâyeler yazıyordum. Bartu çıkınca iyi ki kapattık yoksa iflas ederdik. Ben de yorulmuşKüçükçağlayan, arkadaşım, “Bu yazdıklarını senaryoya dö tum... Diziye de başlamak üzereydik... nüştürsene” dedi bir gün. Çalıştım, gece gündüz demeden... u Bırakmanız büyük cesaret aslında... Sekiz buçuk hamileydim. Hasankeyif’teki mağaraları otele dönüştürme projesinde çalışıyorduk... Karnım burnumda, gece dörtlere kadar iş, “ne yapıyorum ya ben” dedim. Öyle KAFE AÇILMAZ ARTIK, PEYNİR KAÇ LİRA OLDU? u Para kazanamadınız mı hiç? Üç senenin sonunda ne zarar ettim ne de kâr. Bir sürü eğlenceli hikâyem oldu. Hiç pişman değilim. bir sisteu Nasıl hikâyeler mesela? min içiİlk açarken ruhsat için belediyeden geldiler, “tamam” deBonkis dizisinden ne giri yip gittiler. Bir ay sonra bir zabıta geldi, “sizin bir tuvaletiyor niz var.” Koşturdum belediyeye. Yasa değişmiş, çift tuvalet gerekliymiş. Bir hafta kala depoyu tuvalete çevirdik. O kadar komikti ki ne gideri var ne başka bir şeyi. O tuvaleti yapışımızı asla unutamam, ruhsat alamayacağız diye... u Kafe ortamı dışarıdan çok güzel görünüyor. Tezgâhtan bakınca nasıl? Mesela bazıları “hoş geldiniz” deyip ilgilenince rahatsız oluyor, bazısı ilgi istiyor. Çok acayip, ne yapacağınızı bilemiyorsunuz. Ters ters bakıp geçip oturan oluyor. Biz bir noktadan sonra salmıştık (gülüyor.) Kafe açılmaz artık, isteyen de varsa otursun oturduğu yerde. Ben açtığımda beyaz peynirin kilosu 35 liraydı, bir buçuk senede 75 sene çıktı. Biz o kadar zam yapamayız ki. Aynı paraya satmaya çalışıyorsun, kahvenin çekirdiğe 50 liradan 120 liraya çıktı... u Aileniz ne dedi yeni yolu çizdiğinizde? Bir tek annem “mimarlığa dönsen mi acaba” diyor: “Eski ofisin belki eleman arıyordur.” Anne diyorum, “Şaka mı yapıyorsun.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle