29 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

31 OCAK 2021 “Ben o kadının sesiyle kendime ses verebildim. Belki başka bir kadın başka birinin sesi olacak. Bu bir zincir. Ne kadar ses çıkarırsak tacizciler tecavüzcüler artık yaşam alanı bulamayacak.” 5 Sevdiği polisiye yazarlar Patricia Highsmith, George Simenon, Gillian Flynn. “Highsmith’i okurken katile üzülürsün” diyor. “Türkiye şu anda kadın meselesi yüzünden topal. Biz sürekli dönüp dolaşıp kadın bedenini anlatmaya çalışıyoruz, kadınların aslında insan olduğunu, hakları olduğunu... Türkiye daha iyi bir ülke olabilirdi, İspanya gibi bir başarı hikåyesi...” Gazeteci yazar Elçin Poyrazlar, son polisiyesi Ecel Çiçekleri’nde kadın cinayetlerine odaklanıyor Çatlaklardan ışık sızıyor Elçin Poyrazlar’ın dördüncü polisiyesi Ecel Çiçekleri, Doğan Kitap etiketiyle önümüzdeki hafta raflarda olacak. Poyrazlar, ‘domastic noir’ türündeki romanında, kurguyla gerçeğin iç içe geçtiği, soluk soluğa bir maceraya ortak ediyor okurlarını. Arka planda Türkiye’de her geçen gün artan, ‘cins kırımı’na dönüşen kadına yönelik şiddeti işliyor. Hikâye hızlı bir tempoda akarken Emine Bulut’un kızının “Anne lütfen ölme” çığlığı ile sarsılıyorsunuz, cinayeti çözmeye çalışan polislerden Suat Zamir’in kadınlığı ile yüzleşmesine, travmalarıyla hesaplaşmasına tanık oluyorsunuz. Aslında tam tamına bir feminist polisiye kaleme almış Poyrazlar. Kadının çoğu hikâyede hep kurban olarak işlenmesine itiraz ediyor. O ‘intikam romanı’ diyor ama bence bir duyarlılığın romanı. Poyrazlar, Madrid’de yaşıyor. Bir ayağı hep Türkiye’de. ODTÜ'de İşletme okudu. Üniversite sonrası gittiği Avrupa’da 24 yılı devirdi. Akademiye devam edecekken, Brüksel’de ekonomipolitika doktorasını yaparken gazeteciliğe başladı. Cumhuriyet’in Brüksel ve Washington DC temsilciliğini yaptı. İki çocuk annesi. İngiltere’deki Polisiye Yazarlar Birliği üyesi. Sisli bir İstanbul akşamüstünde buluştuk. Hem yeni kitabını, hem ifşayı, biraz da ülkeden uzak olmayı konuştuk. TANRILIĞA OYNAMAK BU u Yeni kitabın Ecel Çiçekleri’yle başlayalım mı? Ecel Çiçekleri, kadını merkeze alan domastic noir dediğimiz bir polisiye türü. Klasik polisiyelere baktığında genellikle kadınların hep vahşet nesnesi, zavallı, kurban, erkekler tarafından kurtarılması gereken varlıklar olduğu mesajı verilir ya da ‘femme fatale’dir, yani fettan, kötü, erkekleri cinayete teşvik eden, aklını çelen kadınlar olarak resmedilir. Özetle polisiyede sürekli erkek karakterlerin başat olmasından, kahramanların hep erkek olmasından rahatsızdım. O yüzden yazarken kadın karakterleri öne çıkarmayı seviyorum. u Kadınları kurban olmaktan çıkarıyorsun... Bu kitabın fikri ne zaman doğmuştu peki? Kadının kurban olarak gösterilmesine ters bakıyorum. Kurban olan da bir noktadan sonra kendi gücünü toplayıp kaderini değiştirmek için ipleri eline alabilir diye düşürüyorum. Çok tüyo vermeyelim kitapla ilgili ama üç önemli kadın var. Biri polis, diğerleri de polisin peşinde olduğu kadınlar. Bu kadınlar hem kendi geçmişleriyle hem de onlara yöneltilen suçlarla, yaşadıkları travmalarla hesaplaşıyorlar. Bir intikam romanı. Fikir aslına bakarsan Türkiye’den doğdu. Ben polisiyede bugünün romanını yazmaya çalışıyorum. Bugünün dertleri bir kadın olarak beni çok rahatsız ediyor, bir taraftan da cinayet kurgusu hastalığım var. HAYATINI KURTARMAYA ODAKLANIYORSUN u Yaşadığın saldırıyı açıklamaya nasıl karar verdin? Başka kadınların konuşması bana büyük güç verdi. Benim başıma 2015 yılında geldi, o sırada yurtdışına çıkmaya hazırlanıyordum. Ama Türkiye’deki adalet sistemine güvenmediğim için suç duyurusunda bulunmadım. Çünkü silahın namlusunun bana döneceğini adım gibi biliyordum. Hep travmamı bastırıyormuşum. Gece sokağa çıktığımda arkama bakıyorum. Tekrar başıma bir şey gelir mi korkusu u Nasıl bir saldırıydı? İş görüşmesi bahanesiyle beni ofise çağırdı, ortamı hazırlamak için ofisi boşaltmış. Kapıyı da kilitledi. Birden bire saçma sapan imalarda bulunmaya başladı, gitmeye kalktığım an beni fiziksel olarak engellemeye çalıştı, taciz etti. Bağırış çağırış kapıyı açtırdım, çıktım... İnsan şoka giriyor. Panikle camdan kaçabilir miyim diye düşündüğümü hatırlıyorum. Hayatını kurtarma moduna giriyorsun. SIZ ANLAYANA KADAR u Regl tartışması da yaşandı geçen hafta ülkede... Ortaçağ’ı yaşıyoruz gibi hissediyorum bazen. Eğer bedenimizi sorgulamayı bırakmazsanız, dönüp dolaşıp size reglimizi, gebeliğimizi, doğum yapmamızı, menopozumuzu anlatacağız, eğer sıkıldıysanız kabul edin geçin. Biz siz anlayana kadar anlatmaya hazırız. u Romandan gerçek hayata çok fazla fırlatıyorsun okuru. ‘Bu roman değil’ dediğim çok an oldu, sonra ustaca kurguya geri döndürüyorsun. Kitabın bir kısmında gerçekle kurguyu birleştirdim. Baş kahraman Suat Zamir adında bir kadın polis. Onun da kendisini kadınlığı üzerinden sorgulamalarını okuyoruz. Geçmişinde travmaları var, kadın polis olmanın zorlukları, sınırları var, ayrımcılık ve bir nevi sözlü taciz var. ISTESEM BU KADARINI KURGULAYAMAZDIM u Suat Zamir çok başarılı bir polis ama diken üstünde. Teşkilat içindeki kadın erkek ayrımını ve bir kadın olarak var olma kaygısını izliyoruz Suat’ın. Bazı bölümleri de kadın cinayetleri için hazırlanan anıt sayaçtan aldım. Suat Zamir’in kadın cinayetleriyle ilgili olayları araştırdığı bölümler de gerçek olaylar. Tabii kurgu gerçek dışı ama kadınların başına gelen pek çok olay aslında o kadar vahşi ki ben otursaydım, öyle kuramazdım mesela. İnsanın eli gitmez. u Yaşadığımız hayat kurgulardan çok daha vahşi… Evet maalesef... Mesela Pınar Gültekin davası, insanın tüyleri diken diken oluyor. Önce öldürüyor sonra yakıyor, sonra üstüne beton döküyor. Bu inanılmaz büyük bir nefretin, kendine hak görmenin, tanrılığa soyunmanın sonucu. Polisiye yazmamın en önemli nedenlerinden biri de bu. Neden insanlar birbirini öldürür sorusu. Bu aslında tanrıyı oynamaktır. “Ben senin hayatına son veriyorum.” demektir. Ama bir şeyler değişeçek Hilal. Mutlaka. Bir isyan beklemiyorum ama bazı şeyleri sürekli bağırarak, ses çıkararak, dürtükleyerek değiştireceğiz, en azından çoçuklar için. u Harekete geçmek çok zor. Evet zor, ifşa dalgasında da gördük. KADINLARIN ÜSTÜNE BASA BASA u Neden açıklayamıyor kadınlar tacizi, tecavüzü ? En önce hata bende diye düşünüyorsun. ‘Ben yanlış mesaj verdim.’ Öyle programlanmışız çocukluktan itibaren, ‘eğer kuyruk sallamazsan kimse sana bir şey yapmaz.’ Bu yanlış önerme kadınları duvarların içine hapsediyor. Oğlan çocuklarına ‘bu saatte çıkma, dar kot giyersen tişörtünü üstüne çıkar, gece orada ne işin vardı’ gibi şeyler söylenmiyor. u Şikayetçi olsalar bile yargıdan sonuç çıkmıyor... Bütün taciz ve tecavüz vakalarında kadınların ihbar etmemesinin en önemli nedeni sistemi çok iyi bilmeleri, çocukluklarından itibaren hep kendilerinin suçlanması. Erkeğin taşıması gereken yükü kadınlara yüklediğiniz zaman kadınlar yıllarca bu travmalarıyla yaşıyorlar. Sürekli korkuyorlar. Bize sürekli ‘erkekten korkun’ denmiyor mu? Bir kadın açık konuştuğu zaman da önce kendisi sorgulanıyor. u İfşaya katılanlara ‘o isimleri linç ediyorsunuz’ tepkisi gelmişti bir de... Linç nedir biliyor musunuz? Linç, Sivas Madımak’ta yaşanandır. Onlarca kişinin yakılarak öldürülmesidir. Bence zaten erkekler kadınların üstüne basarak yükseliyor. 20. yüzyılın tümüne baktığınızda, 21. yüzyıl biz kadınlara daha yeni şeyler verecek bence çünkü ses çıkarıyoruz sadece erkek olduğu için başarı sağlayan milyonlarca erkek var. Sadece kadın olduğu için ne kadar başarılı olursa olsun işe alınmayan önü tıkanan... Biz de bunu yaşadık medyada. Evlenmeyi düşünüyor musun? Çocuk yapacak mısın? Bu sorular bize de sorulmadı mı? u Sönümlendi mi şu an ifşa dalgası? Hiçbir şey başladığı ateşle devam edemez. Sosyal medya duyurmak için, örgütlenmek için, ilk atış için önemli ama bunun bir yapıya dönüştürülmesi lazım. Kadın sivil toplum kuruluşlarının rol alması önemli destek adına. Bu yapı hangi düzeyde olur bilmiyorum ama çalışmalar olduğunu görüyorum. [email protected] adlı adres var. Söndüğünü düşünmüyorum. İlk okuduğu polisiye Agatha Christie ama hangi kitabı onu hatırlamıyor: “Çok etkilenmiştim, 10 yaşındaydım. Sonra hastalık oldu polisiye...” ADALET YOKSA KURBAN NE YAPMALI? u 24 yıldır yurtdışındasın. Hiç sorguluyor musun bu kararı bugünlerde? Çok sorguluyorum, pandeminin de etkisi var. İnsanın belli bir yaştan sonra köklerine dönme gibi bir dürtüsü oluyor. İki kimlikli gibi hep arafta yaşıyorsun. Ya o araf benim memleketim olacak ya da bir zaman sonra ‘artık dönüyorum’ diyeceğim. Ama fırsatı olana yurtdışında eğitim, kariyer kesinlikle öneririm. Vatanını uzaktan görmek sağlıklı bir perspektif sağlıyor, bazen içerideyken bir körleşme yaşıyorsun. u Bir İngilizle evli olmak nasıl peki? O çok soğukkanlı, ben de fevri bir insanım, Akdenizliyim. Çatışma çıkınca o soğutuyor. Biliyorsun evlilikte mantık da çok önemli... (gülüyor) Dostluk da gerekli tabii. Ama çok zor. Şöyle zor, mesela çocuklarımla Türkçe konuşuyorum ama bana İngilizce yanıt veriyorlar. Bazen İngiliz çocuklar yetiştirdiğim hissine kapılıyorum! u Kitaba dönecek olursak, en çok nerede zorlandın? Özellikle kadın cinayetlerinin detaylarını, fail erkeklerin ifadelerini okurken, araştırırken çok zorlandım. İnsanın kanı donuyor vahşetin derecesini gördükçe. Sistematik bir katliam. Adalet yok. O zaman da insanlar ben kendi adaletimi sağlarım diyebilir bu daha da büyük bir kaosa neden olabilir. Belki de romanımın ana sorusu bu; devlet adalet sağlamıyorsa kurban ne yapmalı? Fotoğraf: Vedat Arık HILAL KÖSE Poyrazlar, #meToo hareketine katılıp yıllar önce yaşadığı cinsel tacizi açıklayan edebiyatçı kadınlardan biri. “Şu an sinema, medya, akademi, tıp dünyası ya da özel sektörde yüzbinlerce taciz vakası var ve kadınlar hayatları mahvolmasın diye açıklamıyorlar. İfşa dalgası bir fişek atışı gibi oldu. Kendini Tanrı zanneden erkeklere bir uyarı fişeğiydi” diyor. PEYtcuaRacmmozŞmhınEau.tımrMrni’ydıeBet.E
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle