02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 Her şey geçiyor, bir şey gerçekleşmeden 1 T im Parks “Kader” adlı romanında “Işık ne kadar parlak olursa, ifşaa5 P aul Virilio’nun etkileyici çalışması “Enformasyon Bombardımanı”nda tın imkânsızlığının da o kayaptığı yerli yerinde saptama dar aşikâr olduğu geçiyor aklımdan, in ile “HİÇBİR ŞEY GERÇEKLEŞMEsan ne kadar açık seçik görürse, muam MEKTE, HER ŞEY GEÇMEKTEDİR. ma o kadar kaçınılmaz olur” diyor. Par “Elektronik optik bugün küreselleşen lak olanın göz alıcı olduğu, körlük ya bir öngörünün ‘arama motoru’ halinderattığı yeni bulgu değil. İngiliz yurtta dir” der. Aynı kitapta Kafka’dan alıntı şı İtalya’da yaşayan yazar, içinde buyapıyor yazar: “Sinema göze üniforma lunduğu ikirciklikleri, tuhaf sayılabile giydirir.” Yani? Bunca görselliğin varcek olayları zekice bir kurguyla sunu lığı aydınlatma işi görmek yerine köryor. Modern dünyada artık öykü aktar leşmeyi sağlıyor. Bu oranda çevrimiçi mak adına kurmaca yazmanın yersizli yaşam ki bugün kaçınılmaz halde tek ğini düşünüyorum. Yazıya gereksinim duymamız öykü ya da oyun arzusundan güdüsünden kaynaklı değil. Hızlı akan dünyada durmaya/yavaşlığa gereksinimimiz var. Bunu bilinçli bir şekilde tercih etmesek de, kitaplar saygınlığını sürdürmeye devam ediyor. tipleşmeyi sağlıyor. Bencilliğin önünü açarken, boyun eğmeye neden oluyor. Kariyerist hal tam da liberal bir durum her koyunun kendi bacağından asıldığı düzeni besliyor. Bilgi çağı yerini bilişim çağına bırakırken, doğru tarifle “yanılsama 2 P arks, yazarlık işinin artık bir tür “star/ yıldız” olma vaaçağı” yaratıyor. Cehaletin kutsandığı, derinlikten uzak yaşamlar. Virilio bu durumu özetliyor: di sunmasıyla, yapıtın yeri“Öyleyse, her şeyi bine yazarın kendini inşa etlen ve her şeyi gören opmesinden/satmasından söz açıyor. Yazarlığın kariyer halini alması zenginlik, ENVER AYSEVER KURŞUNKALEM tik malzeme tarafından yarım yüzyıldan bu yana sürdürülen diktatörlüşöhret vaat etmesi elbette ğe ne demeli? Üstelik bu yapıtın düzen içinde tutunması zorunluluğunu da doğuruyor. Garip bir çelişki; düzene muhalif söylem geBilgi çağı yerini bilişim çağına optik malzeme tıpkı herhangi bir totaliter rejim gibi, bizleri birey olduğumuzu unutmaya teşliştiren metinler de bu bağlamda kodlanıyor. Parks’ın sözleriyle: “Kültüre mahsus yayıntı ve dil virtüözlüğü artık birer engel kabul edilirken bazı stratejilere ise olumlu bakılıyor; çağdaş sinemanın sıkıcı ortak dili olan özel efektlere benzer, “edebi” ve “yaratıcı” oldukları derhal anlaşılan son derece görünür mecazların kullanımı, yazarı “dünya barışı için çabalayanlar” arasına yerleştiren bir siyasal duyarlılığın ön planda tutulması. Bu nedenle, bir Rushdie ya da Pamuk’un abartılı fantastik araçları daima bırakırken, doğru tarifle “yanılsama çağı” yaratıyor. Cehaletin kutsandığı, derinlikten uzak yaşamlar. vik etmektedir.” 6 Birey olmakla bencillik arasındaki ayrım ortadan kalkıyor. Kişi bunca enformasyona sahip olmasına karşın kendine özgü görüş oluşturamıyor. Edindiği onca veriyi nasıl kullanacağını bilemiyor, bunu çözmek için anahtar gereksinimi duyuyor. Zaman darlığı çeken, dolayısıyla soluksuz olan kimse sürüye katılıp, güruhun parçası oluyor. bunun farkına varmaması için çevre belirli bir liberal duruşla bir arada Tim Parks renkli, pek aydınlatılmış halbulunuyor, çündedir. Hiçbir kü Borges’in dedikonuda yeterinği gibi, çoğu kişinin ce zamanı olmayan estetik duygusu o kadar kimse, sadece “maluzayıf ki okudukları eserleri mat” sahibi olarak vazideğerlendirmek için başka ölçütyeti idare edebileceğine ikna lere güveniyorlar.” olmuş haldedir. Peki, bu kanaatler na3 Sosyal medya ya da popüler araçlarla uydurulan bilgi(!) entelektüel kültür yaratmıyor. O mecraların kahramanları uçucu olmasına karşın, geniş kesimler için kanaat önderi, pusula işlevi üstleniyor. Yazı, her şeye karşın buna direniştir. Her insanın farkında olmasa bile entelektüel gereksinimi vardır. Bunu kolay yollarla karşılamak için hap bilgilere, yeni tür cemaatlere başvurur. Hap bilgi pazarı kişisel gelişim kitapları başta olmak üzere kişiye düşünce derinliği varmış duygusu/sanısı yaratır. Edebi ölçütünü yitiren romancı ile bu türden kitapların yazarları sıl oluşacaktır? Yaşadığımız karmaşaya yön veren araçlar, iktidarın doğal uzantısı olarak yaşamımıza girmektedir. Bir ürünü tanıtmak amaçlı yapılan eylem, ürünün ne olduğunu unutmuş haldedir. Şimdilerde “siyasal iletişim” denen gevezelik, olsa olsa bu işe yarar. Herhangi bir parti ya da aday “ürün”dür; ancak bunu satmak için kurulan denklem, “ürün”den daha önemlidir. Bundandır ki siyasi partiler adayların kim olduklarından ziyade reklamcılarına önem vermektedir. Siyasetsizlik siyasal tutum olmuştur. Ölçüt ortadan kalkınca sadece algı ile düzen varlığını sürdürür hale gelir. arasındaki mesafe hayli azalmıştır. 4 Bu tür boşluk duygusunu dolduran –modern mezhepler hakikatin üstünü örtmeye yarar. Adına “arınma”, “farkındalık” denen bu inanç biçimleri “aşkınlık” hissi verip, “hakikat” arzusunu ortadan kaldırır. Bu aşınma hakikat arzusu yitimi okuryazar çevreyi içine alır. Felsefe gereksinimi şu ya da bu biçim7 “H ız” hemen her şeyden daha önemli hale gelir bu süreçte, artık kimsenin düşünerek seçim yapması söz konusu değildir, sanat eseri karşısında da bu kadar zamanı yoktur. Dizilerin on dakika altına düşen içeriklerle sunulması, ileti gönderen insanın yanıtı beklerken bir başka sosyal mecrada gezinmesi, epostanın ömrünü tamamlamış olması hep bunun göstergesidir. Bu türden bir ortamda yade karşılanmış kişi elbette eğitimli zara/romancıya gereksinim var mıdır? dir kolay av haline gelir. Türlü uyaParks; rıcılarla, düşünmesine fırsat verme“Edebiyat festivalleri, finalistler ve ödülden bombardımana tutulur. Solukler, okumalar, seminerler, onursal mevsuz çalışma arzusu, havuç olarak su kiler, dersler ve elbette yazmakla geçen nulan kariyer koltukları göz kamaş ömrün ardından, profesyonel yazarın nitırır; duygu uyuşur, düşünce rafa hai başarısı edebiyat külliyatının içinde kalkar. Klasik müziği derinlemesi yer almaktır. Ancak günümüz yayıncıne duyumsamak, içindeki fikri anla lık kültüründe, yavaş bir eleme sürecimak için emek vermek yerine, hızlı nin sonunda uzak geçmişten bizlere mikonuşan ve hareketli ritimlerle kişi ras kalmış külliyatlara benzer güvenilir yi avutan gürültüye benzer müzik(!) bir külliyat elde edilebileceği fikri saçile edebiyata ihanet eden roman ay madır. Gelecekte çağımızın külliyatı kını yerdedir. Bu tür roman yazarı say lığında boy gösterecek olan şey, büyük gınlığı(!) liberal/piyasacı düzene ölçüde başarılı pazarlama, kendini tanıhizmet ederek kazanmıştır. tım ve salt tesadüfün sonucu olacaktır.” 24 OCAK 2021 Heykel sanatında Avrupa açık hava müzesi gibi Çıplak Papa’dan rögardan çıkan işçiye Imperia tayfun iŞbilen [email protected] Walter Benjamin, Kafka eserleri için şöyle der: Kendi metinlerinin yorumlanmasına karşı akla gelebilecek tüm tedbirleri almıştır.... Yorumcunun elini boşa çıkaracak sağlam duvarlar örmüştür. Kafka H erhangi bir kentimizin en işlek noktasına anıtsal boyutlarda, yarı çıplak bir fahişe heykeli dikmeye kalktığımızı hayal edelim. Ortalığın nasıl karışacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Almanya’nın Konstanz kentindeki ‘İmperia’ heykelinin önünde ister istemez bunu düşünüyor insan. Heykel sanatı açısından Avrupa kentleri açık hava müzesi gibidir. Kentlerin meydanlarından caddelerine, binaların çatılarına kadar her yerde birbirinden güzel heykeller görmek mümkündür. Bunlar arasında oldukça sıra dışı eserler de vardır. Bugün bunlardan bazılarını birlikte keşfedelim istedik. çok sayıda skandal Yazımıza Konstanz’dan girmiştik. Hâlâ gölün kıyısındayız. Limanın hemen yanı başındaki İmperia heykelinin yüksekliği 9 metr, ağırlığı 18 ton. Heykel, kaidesinin üzerinde dönüp duruyor. İmperia, yaşadığı dönemde asilzadeler ve din adamlarına hizmet veren bir fahişeymiş. Heykelde kollarını yana açmış şekilde gösteriliyor. Bir elinde kral diğer elinde papa var. Hem papa hem kral çırılçıplak şekilde İmperia’nın elinde oyuncak olmuşlar. Bu heykel, Konstanz kentinde 15. yüzyılda gerçekleştirilen Katolik konsiline tepki olarak 1993 yılında dikilmiş. 4 yıl devam eden bu konsil boyunca kente gelen kilise babaları fahişeleri hiç boş bırakmamışlar. Çok sayıda skandal yaşanmış, pek çoğu örtbas edilmiş. Konsilin sonunda ise dinde reform yapılmasını isteyen Praglı Jan Hus ve öğrencisi Jerom diri diri yakılmış. Jan Hus’ten esinle sonraki durağımız Prag olsun. Eski Yahudi mahallesinde İspanyol sinagogunun önündeki Franz Kafka heykeline gidelim. 4 metre yüksekliğinde bronz bir heykel bu. Heykelde iki adam var. İri olan adamın kafası, elleri ve ayakları yok. Ufak tefek olan ikinci adam, iri olanın omuzlarında oturuyor. Walter Benjamin, Kafka eserleri için şöyle der: ‘Kendi metinlerinin yorumlanmasına karşı akla gelebilecek tüm tedbirleri almıştır... Hem farklı yorumlanma potansiyelini yüksek tutmuş hem de söz konusu yorumcunun girebileceği kanallardan ilerlemesini engelleyecek ve onun elini boşa çıkaracak sağlam duvarlar örmüştür’. Kafka’nın heykeli de tam ona yakışan bir eser olmuş. Gelen bütün ziyaretçiler heykeli farklı yorumluyor. Benim yorumuma gelince; iri kafasız adam Kafka romanlarında sıradan insanın hayatına karabasan gibi çöken bürokrasiyi, küçük adam da bu kafasızın onu nereye sürükleyeceğini bilmeden çaresizce bekleyen sıradan insanı temsil ediyor. Biraz da Avrupa’nın güneyine gidelim. Şimdiki durağımız İspanya Bilbao. Kentin ünlü Guggenheim Müzesi’nin önündeyiz. Japon sanatçı Fujiko Nakaya’nın ‘Sis’ heykeli taş, bronz ya da mermerden değil, buhardan! Buhar her seferinde dağıldığı için ‘heykeli’ sürekli yeniden üretmek gerekiyor. Bu nedenle bir makine düzenli aralıklarla havaya buhar püskürtüyor. Buhar her püskürtmede farklı biçimler aldığı için, ortaya yeni bir eser çıkmış kabul ediliyor. Bu açıdan bakıldığında üstat Nakaya, dünyada en çok heykel yapan sanatçısı unvanını da taşıyor. Rögardan çıkan işçi Guggenheim, Sis heykeli Kaytaran adam Danimarka halk öykülerinde denizkızlarının yanı sıra ‘denizerkekleriyle’ ilgili öyküler de anlatılır. Bunlardan ri görmek mümkün olmuyor. Son durağımız Slovakya’nın başkenti Bratislava olsun. Bratislava’da günlük yaşama renk biri, bir denizerkeğine âşık olup, çok sayıda küçük, sevimli heykel onunla denizde yaşamaya başlayan vardır. Ancak bunlardan en bilineAgnete’in öyküsüdür. Agnete, sev ni, kentin de sembolü haline gelgilisiyle denizin altına giderken ai miş olan ‘Cumil’ ya da ‘Çalışan lesine haber vermez. Çoluk çocu Adam’dır. Cumil, iki sokağın keğa karışır. Günün birinde ailesisiştiği bir noktada rögar kapağından ni ziyaret için yeryüzüne döner. Fa kafasını çıkarmış sokaktaki insanlakat yeryüzünde zaman, denizaltırı izleyen sempatik bir işçidir. Esena göre hızlı akmaktadır. Bütün ya re ‘Çalışan Adam’ ismi verilmiş olkınları ölmüştür. Yazarheykeltraş sa da aslında ‘kaytaran adam’ deSuste Bonnen Agnete ve çocukmek daha doğru olur. Zaten Cumil, larının heykellerini yapar ve onla kendisiyle fotoğraf çektirmeye çalırı Kopenhag’ın kanallarından birin şan turistlerle o kadar meşguldür ki de suyun altına yerleştirir. Fikir ori bundan sonra tekrar kanallara inip jinal ama çoğu zaman kanal suyu çalışmaya devam etmesi zor görünnun bulanıklığı yüzünden heykelle mektedir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle