29 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 OCAK 2021 ! Olacak O Kadar’ı bugün yapamazsınız Bülent Emrah Parlak: Mizah baskı altında değil, mizah yok! 5 “Ama siz aksaklıkları söylemenin yasak olduğu bir yerde mizahı nasıl yapabilirsiniz?” Fotoğraf: Cumhuriyet Pazar Sevilen oyuncu Bülent Emrah Parlak şu sıralar çok farklı bir yönüyle gündemde. İlk öykü kitabı “Kertenkele Savunması” okurla buluşan Bülent Emrah Parlak hayatın içinden çekip çıkarttığı karakterleri ve ince bir mizahın sürüklediği hikayeleriyle 2020’nin en güzel keşiflerinden biri oldu benim için. Onu oyuncu olarak çok beğenir ve severdim ama galiba yazar olarak daha çok seveceğim. İşin güzel yanı o da yazmayı çok sevmiş ve hemen yeni metinler için notlarını almaya başlamış. Biz de bu vesileyle Acıbadem taraflarında oturduğu sitenin bahçesinde bir araya geldik ve bir yandan sohbet ederken bir yandan da güzel havanın tadını çıkardık. Hemen biraz ötemizde küçük kızı da salıncakta sallanıp, arkadaşıyla oyun oynarken üstelik... Pandemi zamanı bu kadar keyif az bulunur nimet değil doğrusu. kertenkele hep izler u Biz sizi komedyen, oyuncu olarak tanıyoruz. Nereden çıktı bu yazarlık sevdası? Aslında ben de isterdim bunun dramatik bir hikâyesi olmasını ama çok basit bir hikâyesi var. Notlar alıyordum zaten, her yazma eylemini gerçeğe dönüştürmek isteyen insan gibi... Birkaç senaryo yazmışlığım da var, o da ayrı... İleride bir öykü kitabı çıkarma fikrim de vardı açıkçası. Ama bu yaklaşık bir 10 15 sene sonra yaparım diye düşündüğüm bir şeydi. Doğan Kitap’ta Tanıl Yaşar’la buluştuk bir gün, arkadaş olduk, dünya tatlısı bir insan Tanıl, o beni cesaretlendirdi. Sonra da editörüm Adalet Çavdar ile tanıştık, onunla da abi kardeş olduk... Sanki anlaşmışlar gibi, ikisi de birbirini tanımıyordu ama peş peşe aynı ay içinde tanıştım ikisiyle de ikisi de bana ‘neden yazmıyorsun, hadi yaz’ dedi. O sırada da pandemi girdi. Özel hayatın da bazı sıkıntıları olabiliyor zaman zaman, hadi bir deneyeyim diye başladım ve o dönem yazmak bana çok iyi geldi. Ve hızlı yazabildiğimi kalemimin bol kepçe olduğunu fark ettim, zaten belirli nüveleri olan bu altı öyküyü üç ayda bitirdim. u Her öyküde kertenkele motifi bir şekilde karşımıza çıkıyor. Bu sayede aslında öyküler arasında da bir bağ, bir geçişkenlik kuruyorsunuz... Neden kertenkele? Çocukluğumda daha çok görürdüm kertenkeleleri, duvarlarda, bahçede... Belki de çocukmüşfik hoca ile üniversite u Biz sizi ilk BKM’nin TV’deki programlarıyla tanıdık. BKM için bir okuldu der misiniz? Tabii tabii, üçüncü sınıftaydım BKM’den çağrıldığımda. Haliç Üniversitesi Konservatuvarı’ndaydım, bölüm başkanımız Müşfik Kenter idi. Biliyorsunuz oyunculuk meselesi hep ekol ekoldür... BKM apayrı bir ekoldü, konservatuvardan çok farklıydı, orası da bir eğitim veriyordu ama ikisi arasında çok büyük bir fark vardı. BKM daha geleneksele yakın, daha komedi ağırlıklı, diğer taraftaysa daha klasik bir eğitim sisteminden geçtik. Bizim zamanımızda gerçek bir okul gibiydi, birçok hoca vardı... Yılmaz Erdoğan, Demet Akbağ, Tolga Çevik, Bican Günalan... Ayrıca her hafta seminer vermeye gelen hocalar oluyordu, Altan Erkekli mesela... u Ben Çok Güzel Hareketler Bunlar’ı izlerken şunu düşündüğümü hatırlıyorum: Geleneksel komedimizde tüluat var ama sizin orada canlandırdığınız skeçler hep önceden yazılan parçalardı... Tüluat, doğaçlama ne kadardı o işte? Doğaçlama sadece skeç içerisinde herhangi uygun bir an olduğunda ya da bir aksaklık olduğunda başvurulan bir şeydi. Yoksa bizim skeçlerimizin hepsinin metni vardı. luğumuzda açık alanlar daha fazlaydı, daha çok çayır vardı, o yüzden görüyorduk. Kertenkele aslında kedi gibi köpek gibi zaman zaman karşımıza çıkan fare gibi, kuşlar gibi gördüğümüz bir canlıydı ama hiç önem vermediğimiz bir hayvandı bir yandan da. Kertenkelelerin bizi hep izlediğini, gözlediğini düşünürüm ben. Not tutuyorlarmış gibi gelir bana, hiç yaklaşmazlar ama yanı başımızdalardır. Çok korkarlar kesinlikle refleks olarak... Mesela kedi sevdirir kendini, fare bile bazen yanınıza yaklaşır, uyurken gelip kulağınızı kemirebilir... Kertenkele gelmez ama orada durur, bakar... Biraz ötelenmiş, itilmiş bir hali var gibi gelir bana. Onların başka türlü bir mücadele içerisinde olduklarını düşünürüm. Kişiselleştirdiğimde böyle bir anlam yüklerim onlara. Bir öyküde de onların mücadelesi ve savunulmasıyla ilgili bir şey var, o yüzden de Kertenkele Savunması koydum kitabın adını. gözlem yapmayı severim u İlk öykünüz Kod Adı: Kadriye Hanım... O kadar güzel ete cana bürünmüş ki... Tanıdığınız biri mi? Ferhan Abi’yi, Yılmaz Abi’yi şimdi anlıyorum. Ferhan Şensoy “Birinci mesleğim yazarlık” der. Çok büyük bir yazardır ama ti“Her acının içinde bir sevinç, yatroda da ekoldür Ferhan Abi. Bence yazarlık ve oyunculuk birbirini çok besleyen iki kol. her sevincin içinde bir acı, Çok gözlem yapıyorum, insanları, karakterleri, yürüyüşlerini, duruşlarını, bakışlarını incelerim... bu da toplumsal Neler düşündükleriyle ilgili tahmin eleştirinin ana merkezi.” yapmayı çok severim. Onun içinde annem de var, teyzem de var, tanıdığım bir sürü kadın da... Kadriye Hanım öyküsü çok ilgi gördü, kesin karar verdim, kadın öykülerine daha çok yer vereceğim kadın karakterlere. EMRAH KOLUKISA “Kertenkele Savunması” adlı ilk öykü kitabı Doğan Kitap etiketiyle çıkan Bülent Emrah Parlak ile Cumhuriyet Pazar için bir araya geldik ve mizahtan sosyal medyaya, tiyatrodan edebiyata uzanan keyifli bir söyleşi yaptık. Artık mazide kaldı u Öykülerinizde mizah da önemli bir yer tutuyor ama öyle sıradan bir gülmece yazmıyorsunuz. Örneğin 100’lük adlı öykünüzde Türkiye’de darphaneden çıkan ilk 100 liralık banknotun yolculuğunu anlatıyor ve ciddi bir toplumsal eleştiri yapıyorsunuz. Asıl amacınızın da bu eleştiriyi öne çıkarmak olduğunu söyleyebilir miyiz? Net, dolandırmadan cevap vermek gerekirse evet. Toplumsal eleştiri ve bunun yanında gelen mizaha hep ilgi duymuşumdur...Toplumsallık, çokseslilik, yaşamdaki nedensonuç ilişkisinin ideolojik yaklaşımla çözümü ya da çözümsüzlüğü mizaha hep bir kapı aralar... Her acının içinde bir sevinç, her sevincin içinde bir acı, bu da toplumsal eleştirinin ana merkezi. u Sizce Türkiye’de mizah baskı altında mı? Tabii, çok net baskı altında. Belki çok klişe bir şey söyleyeceğim ama mizah biliyorsunuz ki toplumun aksaklıklarından faydalanır, o aksaklıklar sayesinde kendine çıkacak bir yol bulur. Ama siz aksaklıkları söylemenin yasak olduğu bir yerde mizahı nasıl yapabilirsiniz? Ancak günlük parodi ya da kaba bir anlayışla... Çok daraltırsınız mizahın alanını. Ana damarlarını kopartıp bir şey çıkartırsınız ortaya ve bunun komik olmasını beklersiniz ama olmaz. Görüyorsunuz zaten televizyonlarda mizah kalmadı. Güldür Güldür ve Çok Güzel Hareketler dışında mizah yok, yapılmıyor. Onların da zorlandığını biliyorum. u Bazen mesela Güldür Güldür’de muhalif sayılabilecek bir espri ya da skeç yapıldığında sosyal medyada çok büyük yankı yapıyor, çok fazla paylaşılıyor... Tabii, özledi çünkü insanlar. Çok basit bir şey söyleyeyim bu konuda: Olacak O Kadar’ın herhangi bir skecini şu anda yapamazsınız. Konu kapanmıştır. Olacak O Kadar ne zaman yapılıyordu, bundan 20 sene önce. 2000 yılında, 90’larda yapılıyordu... Şu anda 2021 yılındayız ve ileri gitmemiz gerekirken nereye gitmişiz? Tamamen geriye gitmişiz. Mizah baskı altında değil, mizah yok! Tiyatrolarda bile neredeyse kalmadı, oraya kadar geldi iş. “İyi bir okur muyum? Yani iyi okur olmanın çerçevesini çok kitap okumakla çiziyorsak, yani ortalama biri kadar okurum. Ama kendimi bildim bileli severim okumayı. Edebiyatı çok severim ve takip etmeye de çalışıyorum.” camı kırınız u Sosyal medya bazen savaş alanına dönüyor... butonu yok! Savaş alanına döndürülüyor. Gerçek bir savaş alanı olması için birbiriyle mücadele eden iki u Pandemi sürecinde nasıl görütane yapının olması gerekir. Böyle bir şey yok. Burada yorsunuz tiyatroların durumunu? isyan eden ve sözünü söylemek isteyenlere karşı saldırmak Çok sıkıntılı. Ama tabii bütün için bindirilmiş hazır kıtalar ayarlanmış ve bunlar sizin üzerinize sektörler sıkıntılı, tiyatrolar da salınıyor, saldırtılıyor. Trol çeteleri var. Yoksa bir mücadele yok, bundan nasibini alıyor. Bu, bir zaten doğrunun karşısında kim durabilir? Siz doğruyu söylüyorsunuz kriz sonuçta ve daha da bir seve siz doğruyu söylediğiniz için size duble yalanla saldırıp, bir de bunu nesini doldurmadı. 10 ayda bir çeteyle sanki üzerinizde bir şey varmış gibi hissettirip sizi korkutmaya her şey batma seviyesine gelçalışıyorlar. Bunu çok net yaşayanlardan biri olduğum için, çok da sık diyse burada çok büyük bir yaşadığım için biliyorum, onlardan zerre kadar korkum da yok. problem var demektir. Bizim u Sivri bir yorum yaparken çekindiğiniz oluyor mu hiç? Sosyal büyük ve güçlü bir ülke olmedya paylaşımları yüzünden hakkında soruşturma açılan mamız gerekiyordu ve bunun çok insan var malum. koşulu da halkınıza, vatanOlmuyor... Çünkü adalet, eşitlik, özgürlük, daşınıza, meslek kollarına sademokrasi, doğa ve insan hakları, hip çıkabilmek ve belirli bir süemeksermaye ilişkisi konularında re kriz anında onları ayakta tutaiştirakçi fikirleri ideolojik olarak bilecek, yaşatabilecek kaynakları savunmanın sivriliği her zaman sağlayabilmektir. Hiçbir şey yapılaz gelir bana...Mesele sivri madı. Yapıldı denilen şeyleri de biliolmakta değil kör yoruz işte kimlere yapıldığını. olmakta. u Bazı tiyatrolar kapanmak zorunda kaldı Evet kapandılar, kapanıyorlar da hâlâ... Benim de tiyatrom var, salonum yok ama... Salonum olsaydı herhalde ben de kapatmıştım. Nasıl olacaktı, nasıl ödeyecektim? Kirayı nasıl ödeyeceksiniz, çalışanlarınıza nasıl maaş ödeyeceksiniz... Bu böyle olur mu? Bir kriz anında ‘camı kırınız’ diye bir buton olmaz mı? Yok. Ve çok normalmiş gibi. Vergi veriyoruz ama hiçbir şey yok. u Deprem vergileriyle yol yaptık diyebiliyorlar örneğin. Normal gelişmekte olan, parantez içinde ya da gelişmiş bir ülkede şu söylediğin bile büyük bir kriz sebebi. Burada “Onu geç abi” derler sana. u Siz de bir hayli aktifsiniz sosyal medyada... İnsanlar burada bir özgürlük alanı mı buldular kendilerine? Elbette, başka alan, başka mecra kalmadı ki... Sosyal medya da şu an gelişmekte olan bir şey. Onun da tarihinin parçasıyız, hepimiz. Bu bir sonuç ya da sebep mi, bilmiyorum. Sosyal medyanın kendi gelişim sebebi de aynı zamanda. Tabii insanların kendini ifade edecek yerleri kalmadı. Birkaç tane gazete dışında gazete yok mesela.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle