22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 9 AĞUSTOS 2020 Öylesine gitme özlemi N ormalde yalnızlıktan sıkılan bir yapıda değilimdir. Hatta severim bir ölçüde yalnızlığı. Hatta insanın düşünebilme yeteneği nedeniyle evrendeki en yalnız canlı olduğunu ve çevresi ne kadar kalabalık olursa olsun aslında temelde değişmeyen bir yalnızlığa mahkum olduğunu düşünürüm çoğu zaman. Gel gelelim bu korona salgını AKSAK DÜNYA sürecinde mecburi yalnızlıktan mıdır nedir, sıkıldım. Öyle şımarıkça bir sıkıntı değil ama bahsettiğim. Küçücük, gözle görünmeyen şeyin yarattığı bu zorun ALPER İZBUL @teorisyen luluklardan sıkıldım çoğunluğumuz gibi. “Dışarı çıkalım, bir yerlerde oturalım” desen arkadaşına, buluşsan bile diken üstünde oturuyorsun gittiğin mekânda. HHH O nedenle şu sıralar diyorum ki salgın bitse de arabaya atlayıp öylesine gitmeye başlasam. Arabam yok ama olsun, bulunur... Mesela teypte, Queen’den “The Show Must Go On” çalsa. Evet, benim için hâlâ teyp o müzik çalan şeyler. Neyse... Yol tabelaları nı görsem, ne renin adını beğenirsem oraya sap sam. Gitti ğim yerde Freddie Mercury kimseyi tanımasam, ka lacak yer sorsam bana salaş bir pansiyon gösterseler. Arabadaki küçük çantam la pansiyona yerleşsem. Sonra çıksam bu bilmediğim yerde bilmediğim bir sa laş meyhane bulsam. Kolay kolay kim senin uğramadığı bu yerde hiç tanımadı ğım insanlarla iki tek atıp siyaset dışın da sohbet etsem. Mesela hayvancılıktan, tarımdan ne bileyim balıkçılıktan falan konuşsak. Bulunduğum yer neresiyse oranın ilginç hikâyelerini dinlesem. HHH Sonra gidip yatsam, sabah kuş, ho roz, inek, köpek sesleri, koyun çanları ile uyansam. Tek katlı salaş pansiyon da odamın önündeki dökük ve bahçeye inen merdiveni olan balkona çıkıp de rin derin temiz havayı çeksem ciğerle rime. Derken yeni demlenmiş çayla gü nün ilk sigarasını içip ardından pansi yoncunun verdiği köy peyniri, yumur ta ve domatese yumulsam. Sonra küçük çantamı alıp yine arabaya binsem, üze rinde adını beğeneceğim bir yer olan yeni bir tabelaya kadar yola devam et sem... Ve bir süre politikaya, siyasi par tilere, liderlere, Ayasofya’ya, Libya’ya, Suriye’ye ve tabii ki koronavirüse dair hiçbir şey duymasam. İş dünyasının ihracat şampiyonu futbola çabuk ısındı Kadına yönelik şiddetin tavan yaptığı bir coğrafyada yaşıyoruz. Gün geçmiyor ki bir kadın katledilmesin; kimi eşi, kimi sevgilisi, kimi oğlu, kimi babası, kimi de kardeşleri tarafından yaşamdan koparılıyor. ARİF KIZILYALIN Ve böyle bir ortamda bizim toprakların ‘eril’ sporu futbolda bir kadın kulüp başkanlığı yaptı geride kalan 8 ayda; hem de amatör kümede falan değil, kurtlar sofrası Süper Lig’de geçti direksiyona. Tribünde kadın devrimi de yaptı! K ayserili iş insanı Berna Gözbaşı, şu sıralar buruk bir mutluluk yaşıyor. Çünkü kasasında 5 kuruş yokken üstlendiği Kayserispor başkanlığında, Kayserisporluların yüzünü yere baktırmadı. Takım TFF’nin 21 takımlı lig uygulaması ile Süper Lig yürüyüşüne devam etti. Özetlenecek bir maraton değil Berna Gözbaşı’nınki. Örneğin gergin bir maç sonrası şeref tribününde yakın arkadaşları ile tartıştı, deplasmanda takımının hakkını yedirmemek için restini de çekti. Hatta herkesin sus pus olduğu haftalarda, “Kayserispor’un alın teri hepimizin onurudur” diyerek masaya yumduğunu da vurdu. Öyle ki, Süper Lig’de küme düşme kaldırılması kararının altında imzası var diyorlar. Yorum yapmıyor ama “hayır” da demiyor. Düştüğü halde ligde kalan Ankaragücü’nün ve Malatya’nın da bir teşekkür borcu var sanki Berna Gözbaşı’na! “Nasıl bir sezondu” sorusuna gülerek yanıt verse de belli ki çok zorlu günler, haftalar, aylar yaşamış. Pandemi döneminde futbolcuları sahaya çıkmaya nasıl ikna ettiğini etrafındakiler anlatıyor. O sadece “Bir şeyler yaşandı” demekle yetiniyor. Ama ısrarla Türk futbolunun da diğer sektörlerde olduğu gibi ‘kadın eli’ne ihtiyacı olduğunu söylüyor. “Spor birleştirici bir sosyal etkinlik, işin içinde kadın olunca etki artıyor. İçerideki maçlarımızı pandemiye kadar festival havasında oynadık. Son maçta hakem hatası ile yenilip küme düşecektik ki, Kulüpler Birliği Vakfı’nın aldığı pandemi kararını TFF uyguladı ve Kayserispor ligde kaldı” diyor. KADIN YETENEĞİ FARK EDER u Kayserispor’un başkanı kimliğinizin dışında önemli bir iş deneyiminiz var. Portekiz’den Afrika’ya, Londra’dan İspanya’ya iş yapmışsınız, bu kimliğiniz kulüp başkanlığında avantaj oldu mu? BRN yatak ihracat şampiyonuydu. Kendi markamızı yarattık, büyüttük, cesurca adımlar attık, dürüstçe çalıştık. DEIK İcra Kurulu’nda sayman üye olmanın yanı sıra Türkiye Portekiz İş Konseyi Başkanlığı da yaptım. Bildiğiniz gibi Portekiz dünya futbolunun en önemli ülkelerinden biri, iş yaptığım 70’in üzerindeki ülkenin birçoğu futbolla yatıp futbolla kalkıyor. Aslında futbolun hep içindeydim. Dünya genelinde iş yaptığımız, görüştüğümüz kişilerin ciddi bir bölümü Süper Lig’de ilk kadın başkan olduğumu duyunca beni arayarak tebrik etmeye başladılar. Telefonlarım Berna Gözbaşı neredeyse 24 saat durmaksızın çalıyor. Bu da elbette bizim için bir avantaj. u Geçmişe dönersek futbola ilginiz ne zamandan beri var? Türkiye’de yaşayıp futbolla ilgili olmamak mümkün değil, özellikle iş dünyasında bir yerlere geldiyseniz ve yaşadığınız kent Kayseri ise girdiğiniz ortamlarda mutlaka futbol sıklıkla konuşuluyor. Lise ve üniversite yıllarında iyi bir basketbol oyuncusuydum. Sporun heyecanını, verdiği enerjiyi çok iyi bilirim. Sonra Kayserispor’da çalışmalarım oldu, Kayserispor’un marka değeri, pazarlama ve diğer konularda yönetimlere destek verdim, yöneticilik yaptım. Ardından ‘Başkanlık’ teklifi gelince de görevi kabul ettim... u Başkanlık gibi bir hayaliniz var mıydı? Bir kadın olarak sıfırdan başladığım iş yaşamında özellikle ihracatta gösterdiğim başarı doğal olarak ilgiyi üzerime çekiyordu. Bana “Kayserispor’da sana ihtiyaç var” denildiğinde ilk etapta biraz şaşırdım... Başkanlık koltuğuna oturduğum gün, bu işin tam zamanlı bir görev olduğunu gördüm. Profesyonel yaşantımdaki tecrübelerim de avantaj oldu. u ‘Kadın Başkan’ Türk futbolunda ne tür değişimlere neden olur? Kadınların futbola ilgisi arttıkça genç yete neklerin da artacağına inanıyorum. Çünkü kadın, yeteneği olan kişiyi daha önce fark eder. u Kadına yönelik şiddet için de bir adım olabilir mi kulüp başkanlığınız? Kadına şiddet kadının toplum içerisinde aktif olmasıyla azalabilir. Güçlü, kendini ifade edebilen, iş dünyasında yer alabilen, kendi ayakları üzerinde duran, eğitim alan kadınlarımızın sayısı artarsa kadına şiddet azalır. Her yıl 500 civarı kadın şiddet olayı nedeniyle ülkemizde yaşamını yitiriyor, bu söylediklerim gerçekleşsin iddia ediyorum hayatını kaybeden kadın sayısı belki de bitecektir. u Tribün gerginliği de azalır mı kadın başkan, yönetici sayesinde? Araştırmalar şirket yönetimlerine kadınlar girdikleri zaman bir düzen, disiplin geliyor. Bunu futbolda gördüm. Tribünler için de geçerli. Ben buna sonsuz inanıyorum. u Hedefleriniz neler? Şimdi tehlike hattından uzaklaşan, bir daha bu endişeyi yaşamayacak bir Kayserispor için çalışacağız. Altyapıyı güçlendireceğiz. İleri derecede kurumsallaşıp gelecekte sorun yaşamayan bir kulüp yapısını ortaya koyacağız.İngiltere, Fransa, Almanya’daki gibi sistem üzerine kurulu bir kulüp çıkarmak istiyoruz... Aslında kadınlar tribünde olmak istiyor K ayserili memur bir ailenin tek kızı olarak, Çanakkale’de doğuyor. 9 Eylül Üniversitesi İşletme Fakültesi İngilizce İşletme Bölümü, Kayseri Çinkur’un ihracat birimindeki iş deneyimi, sonrasında Londra Metal Borsası’nda “Uluslararası Finans, Metal Ticareti, Futures& Options” konusunda eğitimi onu iş hayatının önemli bir karakte ri yapıyor. 2001’de kurduğu BRN Danışmanlık ve Dış Ticaret Limited Şirketi ile bölgesinde ihracata açılmamış birçok KOBİ’yi dış pazara taşırken, Ortadoğu, Doğu ve Batı Afrika pazarlarında aktif çalışıyor. Paketleme yöntemi ile dünyadaki rakiplerini geride bırakan BRN yatak ise 60 ülkeye açılıp rekor kırıyor. Bir seneyi şöyle özetliyor: Türkiye genelinde kadınlardan o kadar çok tebrik mesajı aldım ki şaşırdım. Aslında kadınlar tribünde olmak istiyor ama önyargılardan dolayı bunu gerçekleştiremiyor. Ben inanıyorum kısa sürede kulüp yönetimlerine çok sayıda kadın üye olacak. Tribünlerdeki kadın sayısı bir hayli artmıştı pandemiye kadar. Ben sanki bunu ateşleyen bir kişi oldum. İki iyi yürekli yaşlı insandan alınacak çok ders var Küçük bahçede atılan insanlık turları K aptan Tom Moore, İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma bir gazi. Covid 19 pandemisiyle mücadeleye katkı amacıyla kendince bir şeyler yapmak isteyip, 100 yaşındayken üstelik, evinin arkasındaki kü ki salgın kurbanlarına dağıtılacak. Başlarken amacı sadece bin Sterling toparlayabilmekti. Daha fazlasını başarmış olmasından elbette mutlu. Choudhury’nin kendini İngilizler sevimli göstermek gibi bir derdi yok. Bunları aşmış biri çünkü. lar varsa yaptıklarını, her zaman umdukları gibi yaklaşılmıyor onlara. Çabaları sahte bulunuyor. Geçenlerde bir bölgemizde çıkan yangını söndürme çalışmalarına katılan bir Suriyeli’nin “Türkiye için canımı veririm” dediği bir video paylaşıldı sosyal medyada. çük bahçesinde bağış karşılığı tur attı. Sonuçta 33 1957’de geldiği İngiltere’de İngiliz Edebiyatı oku Altına yazılan yorumlar utanç vericiydi. “Git ülken bin Sterlin toplamayı başardı. Yürümekte zorluk çe yan bir entelektüel, çok iyi dizelerin sahibi bir şa de öl”, “keşke o yangında geberseydin” gibi son de ken biri olarak yaptığı elbette çok ama çok önem ir o. Yaşadığı yerde ait olduğu toplumun da lide rece nefret içeren ırkçı ifadelerdi yazılanlar. Söz ko liydi. Toplum çok sevdi Kaptan’ı. Kampanyası adı ri durumunda. Yani çoktan kabul görmüş bir figür nusu göçmen sadece insani duygularla hareket etmiş na açılan hesaba para yağdı zaten. Yaptığı işin önemi şurada: İngiltere’de baş olabilir pekâlâ. Hastalıklı “vatan sevgisi” insani duy daha sonra. Kraliçe’den şö ta Müslümanlar olmak üzere tüm göçmenler get guları göremeyecek kadar kibirli bir tutumdur. Bİ DÜNYA İNSAN valyelik nişanı bile aldı. Kaptan, bize toplumsal da yanışmada, ileri yaşın da fi Tom Moore Choudhury tolaşmış durumda. Bu İngiltere’nin pek övündüğü “çokkültürlülük politikası”nın en olumsuz sonuçlarından biri. Kendilerini ilgilendirmediğini dü İngiltere’de de var böyleleri elbette. Büyük bir ailenin farklı coğrafyalara dağılmış kolları bunlar çünkü. Irkçılığın tuhaf bir “enternasyonalizm”i ziki engellerin de bir önemi şündükleri konulara duyarsız olmakla eleştirilirler var. Birbirlerini sevmemeyi de kapsayan, kendi olmadığını gösterdi. Sorum luluk duygusunun, insanın ömrünün son demlerinde bi MUSTAFA K. le canlı kalabildiğinin örne ERDEMOL ği de oldu. Toplumda hiçbir bireyin önemsiz olmadığını da bir kez daha Kaptan Tom sayesinde anlayabildik. Oturduğu koltuğundan kalkıp, bedensel zorlukların izin verdiği sınırlar içinde bahçesinde tur atarak, is tenmesi halinde toplumsal seferberliğe nasıl katkıda bulunulacağını da öğretti doğrusu. Bu elbette kendisine duyduğu saygıyla ilgiliydi. Kendisini bir birey olarak hâlâ toplumun işine yara yacak biri olarak görmek başkaları için de çok cesa retlendirici bir tutum. Son nefesine kadar insan yararlı işler yapabilir. Örneği Kaptan Tom Moore’dur. KİMSE DİĞER YAŞLIYI FARK ETMEDİ Ama biri daha vardı. Kaptan Tom’dan 1 yaş büyük, 101 yaşında biri. O da bahçesinde tur atıp Covid19’la mücadelede kullanılmak üzere bağış topladı. Miktarı Kaptan Tom’unkinden hayli fazlaydı üstelik: 170 bin Sterlin. Bu yaşlı adam İngiltere’de, Londra yakınlarındaki St. Albans kasabasında yaşayan Bangladeş asıllı Müslüman Dabirul İslam Choudhury’di. Bahçe turunu Ramazan ayında, oruçluyken de sürdürdü. Topladığı para hem Bangladeş hem de İngiltere ile elliden fazla ülkede genellikle göçmenler. Doğruluk payı var elbette. Choudhury bu inanışın doğru olmadığını gösteren az sayıda örnekten biri. Ama hiçbir medya organı, sözlü ya da yazılı, Choudhury’den, o muhteşem çabasından söz etmedi. Ta ki İşçi Partisi lideri Keir Starmer’in Twitter’da ondan övgüyle söz ettiği ana kadar. Bu sessizlik elbette çok utandırıcıydı. Göçmenlerin yaptığı buna benzer girişimler, hep, bir göçmenin topluma kendini kabul ettirme çabası olarak görülüyor. Özellikle emeküretim sürecinde yer alan hiçbir emekçi ayrıca kendini kabul ettirme çabası içinde olmamalı bana göre. Eğer iddia edildiği gibi “kabul görmek için” yapan lerinden olmayanlara “düşmanlık enternasyonalizmi” bu. Türkiye’de İngiltere’de de “aynı tip”tir bunlar. Choudhury iyi bir insan. Onunla dünyayı algılama, yorumlama nihayet yaşama konusunda galaksiler arası mesafeler kadar uzaklık var aramızda. Ama bir önemi yok bunun. Küçücük bahçesinde attığı “dayanışma” amaçlı adımlarının takipçisi olmama engel değil tüm bunlar. Kendi kendime “iyi insan” sıfatını yakıştırdığım düşünülecek şimdi ama fena biri değilimdir bildiğim kadarıyla, o nedenle söylemekte bir sakınca yok; “iyi insanlar” aynı yolu yürürler. Kaptan Tom’ a da şair Choudhury’ye de selam olsun.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle