Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
6 12 TEMMUZ 2020 Haşırt Dı Bilekbord, Ke$ On The Teybıl! Usta tiyatro oyuncusu Zafer Algöz’ün kitaplarının isimleri bunlar. Ne anlama mı geliyorlar? Hayli matrak ve gerçek öyküleri var arka planında. İlki 19 baskı, ikincisi şimdiye dek 7 baskı yaptı, çok sevildi. İyi bir oyuncu olduğu kadar iyi bir hikâye anlatıcısı Algöz. Yıllarca arkadaş ortamlarında anlattığı hepsi gerçek bu hikâyeleri okurlarla paylaşması da çok yerinde bir karar olmuş. Hepsi onda iz bırakmış, oyunculuğuna işlemiş olaylar... Kitaplarından yola çıkarak Türk tiyatro ve sinemasının ustalarına ilişkin bir anılar geçidi sunduk sizlere. Her biri bir okul, hayatın içinden, sahnenin tozundan... Algöz, “Ülkemde tek bir oyuncuya imparator derim, Müşfik Kenter” diyor. “Özel tiyatroları çok zorlayan dinamikler var. Vergi, KDV gibi... Devletin bu yükü hafifletmesi lazım. Tiyatro, hele u Anlattıklarınız kimi zır neşe kimi kara baht kör talih misali memleketimden insan manzaraları... Yaklaşık 15 yaşımdan bu yana hep oyunculuk yaptım. İşim oyunculuk. Çok enteresan ve çok kıymetli insanlarla çalışmak, dost olmak, sohbet etmek imkânına sahip oldum. Bir mıknatıs gibi hep çektiler beni. Bu hikâyeler yaşanmış, gerçek insan hikâyeleri. Zafer Algöz’le anılar diyarından bir kuple... Matrak hisseler turne zordur.” u Sıra dışı insanlar hepsi de... Kesinlikle standart tiplemelerle ilgileri yok. Oldukları gibi yazdım o kadar ki çoğu var azı yok! u Yazdığınız sanatçılardan aşağı kalır bir yanı yok sizin anılarınızın da! Başıma gelenlerin bazıları resmen acayiptir! Bursa’da Erkan Can ile bir garibanın tabutunu omuzlayıp gömmüştük mesela, daha doğrusu zorunda kaldık, tabutu bir omuzladık diğerleri tüydü. Kaçamayan diğer iki kişiyle gittik mezarlığa. Bir çekimde atın üzerinden uçup çamura saplanmıştım çizgi filmlerdeki gibi. Roman mahallesinde başımıza gelenleri anlat anlat bitmez, ne aksiyonlar yaşadık... u Nasıl karar verdiniz yazmaya? Yazmayı biraz da başka bir gözle bakıp röntgenini çekmek olarak düşünüyorum. Bu hikâyeleri dost ortamlarında bana hep anlattırırlardı. Bazılarını mesela on yedi kere dinledikleri halde yine de anlatmam için ısrar ederlerdi. Biraz böyle başladı... Üçüncü kitabı sanıyorum sonbaharda çıkaracağız. u Çocukluğunuz kitaplarla geçmiş... Öyle. Çocukluğumdan itibaren ailemden okumaya ve tiyatro oyunculuğuna karşı hep destek gördüm. Her yaşımda o yaşa uygun klasikleri okuyarak büyüdüm. Mesela babamın aldığı en unutamadığım kitaplardan biri Molnâr’ın Pal Sokağı Çocukları’ydı. İçimde hepsi birer birer yer etmiştir. Oyunculuğumda da faydasını hep görmüşümdür. u Ya oyunculuk? İşin özü insanın kendisine dayanıyor her ne ararsan kendinde buluyorsun. Yerli yabancı tüm iyi oyunculuklara dikkat ederim. Benim için sinema dünyasının zirvedeki en büyük ismi Charlie Chaplin’dir. Robin Williams’a da ayrıca bayılırdım. O da birçok filmde çok farklı farklı karakterleri canlandırmayı başarmış, hamur gibi şekilden şekle girebilmiş bir oyuncuydu. Belli kalıpların oyuncusu değildi. Ben de elimden geldiği kadar öyle olmaya çalıştım. kumpanyası nEDEN İMPARATOR KENTER? Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük aktörüydü. Tek boyutlu bir oyuncu değildi Müşfik Kenter. Yerli oyunları da, yabancı oyunları da aynı ustalıkla oynuyordu. Kral olması gerekiyorsa kral, Hamlet olması gerekiyorsa Hamlet, Orhan Veli olması gerekiyorsa Orhan Veli oluyordu. Her kılığı ustaca giyiniyordu. Kalıplara tıkılmıyordu. Ablası usta Yıldız Kenter’in sadece kardeşi değil öğrencisiydi de düşünün. Orhan Veli şiirlerini seslendirmesine değinmek isterim. Sayesinde bir kuşağa Orhan Veli şiirlerini daha da sevdirdi, bilmeyenleri de haberdar etti yani. GAMZE AKDEMİR Algöz, Tutunamayanlar dizisinde u Yerel şiveleri de çok başarılı dillendiriyorsunuz... Bu konuda iyiyim çünkü devlet memuru bir babanın evladı olarak Kars’ta dünyaya geldim, ilkokulu Trabzon’da, ortaokul ve liseyi Bursa’da, konservatuvarı Ankara’da okudum. Devlet Tiyatroları sayesinde iki defa Türkiye’nin her yerine gittim, turne yaptım... Salkım Hanımın Taneleri’nde Niğde’den İstanbul’a gelen bir adamı oynuyordum. Niğde şivesini hiç bilmediğim için İstanbul’da Niğdelilerin gittiği bir kahve varmış, orayı bulmuştum. Niğdeli dört kişiyle oturup, elimde senaryo “Ben böyle bir adamı oynayacağım. Bu adam bu sözleri nasıl söyler” diye sormuştum. Birlikte saatlerce çalışmıştık. ÖZTÜRK SERENGİL’E RESTORAN KAZIĞI! u Normalleşme adımlarına ilişkin düşünceleriniz... Sonbahardan itibaren artık canlı performanslar, tiyatrolar, konserler yavaş yavaş hayata geçecek diye düşünüyorum. İkinci dalga gelebilir deniliyor umarım olmaz ama olursa hayat yine mecbur duracak tabii. Türkiye’deki tüm sağlık çalışanlarını alnından öpüyorum, hepsine helal olsun. u Haşırt dı Bilekbord’da Öztürk Serengil’in adını anmadan olmaz. O söz ona ait! O kadar orijinal bir insan çok çok azdır, çok çok az. Kitapta da yazdım bir Fransız restoranında denize karşı acayip kazık yemiş, o anısını anlatırken kullanmıştı o sözü. (gülüyoruz) u Size dönüşler nasıl oldu? Teksas’tan bir okur, kafe gibi bir yerde okumaya başlamış. Kahkaha atmaya başlayınca, o filmlerde gördüğümüz yarma gibi, kovboy şapkası olan, beyaz saçlı bir adam yanına gelmiş. “Bana bakarak ne gülüyorsun” demiş. Bizim genç “Sizin gibi bir şerif yazdı” demiş ve Google’dan Yahşi Batı’da canlandırdığım şerif karakterinin fotoğraflarını göstermiş. “Yoksa dayak yiyecektim abi” diye yazmıştı. u Sadri Alışık desem? Bunlar hakikaten Türk sineması için çok önemli insanlar, gerçek starlar. Sadri abi, inanılmaz yetenekli bir adammış inanılmaz. Tunç Başaran anlatmıştı, sürekli doğaçlama eklediği için yazarlarken “ya Sadri burayı zaten doldurur” derlermiş. Senaryonun önemli bir kısmını Sadri abi o anda yazıyor. Dublajda da usta öyle ki bazen de mahallede mesela bir yaşlı kadın var onu bile konuşurmuş Algöz, dört çocuk Sadri abi. Çok farklı enerbabası: “Eser, Fotoğraf: Deniz Özmen jisi olan bir adamdı, büyük ustaydı. Şarkı söyleyen, şiir bilen, edebiyat bilen, kompleksleri olmayan, sevecen, mert, dört dörtlük bir insan. Mesela ben Şener (Şen) abinin de kötü karakter oynadığını hatırlarım. Oyuncu budur! Bir Yaman Okay, Savaş Dinçel, Kemal Sunal işte oyuncu budur! u Kemal Sunal... 1992 yılı ilk televizyon deneyiminiz oluyor: Saygılar Bizden... Kemal (Sunal) abinin de, benim de ilk televizyon dizisi. Acayip heyecanlıyım “Abi nasıl olacak” diye akıl sorduğumda; “Oğlum ben de ilk defa dizi çekiyorum. Ne bileyim, ben senden daha heyecanlıyım” demişti. Dünya tatlısı bir insandı. Pek fazla konuşmazdı ama bana çok sahip çıkmıştı. Yanından hiç ayrılmazdım Kemal abinin. Orhan Çağman rahmetli, beni zengin, galerici bir genç sanıyor. Öyle söylemişler ki güya ben üste para vererek rol alıyorum üstelik yönetmene araba hediye edeceğimi vaat etmişim! Orhan Çağman tabii büyük usta, yılların oyuncusu böyle bir şeye doğal olarak sinir oluyor da oluyor. Bir şey demiyor ama ters bana karşı... Bana, “Aman sakın bozuntuya verme devam edelim” dediler. Bir gün sete bir araba getirildi işte benim güya yönetmene söz verdiğim araba. Yönetmen beğenmedi falan bu sefer yönetmene “Ne beğenmiyorsun mis gibi araba” gibisinden serzenişte bulunması da âlemdi. Türlü türlü şakalar yapıldı abimize. Elebaşımız da Kemal abi. u Güzelmiş... Kemal abi çok enteresan adamdı sete mesela o gün filmde giydiği kostümle gider gelirdi. Öyle bir takıntısı vardı. Orada mübaşiri oynuyordu mesela. Mübaşirin şapkası, kravatı, ceketiyle evine gider sonra da evden yine onu giyip gelir kİTAPLARI BİRAZ DA OTOBİYOGRAFİ Trabzon yıllarım, Ganita var, deniz, yaylalar, Havva ana, doğa mücadelesi var. Erzurum, Kars, ailem var. Bursa var ki çok önemlidir. Ortaokulu ve liseyi orada okudum, mahallem Çobanbey’den dört oyuncu çıktı: Ahmet Uğurlu, Mustafa Uğurlu, Hakan Güneri ve ben. Halam, Zeki Müren’in annesiyle aynı apartmanda komşuydu. Annem, anneannemi onlara götürürdüm. Zeki Müren’in annesi Hayriye Hanım’ı o zaman görmüştüm. di. Çok çok titiz bir insandı. Evhamlılığı dillere destandı. Seti erken bıraktırıp, gidip bir yerde kafaları dağıtmak isteyenler bir numara çekerdi Kemal abiye. İşte böyle beşer dakika arayla yanına gelir; “Abi biraz rengin solmuş sanki, iyi misin falan” der bir meraklandırırlardı. Birkaç kişi aralıkla benzer şeyi söyleyince evhamlanır, ciddiye alırdı Kemal abi. Ve set erken bırakılır, arkadaşlar da muratlarına ererlerdi. u Cem Yılmaz ile nasıl bir uyum sağladığınızı anlatır mısınız? Bir başka kankalık da sizlerin ki... Scorsese de hep De Niro’yla çalıştı, Tarantino da ekibini değişmiyor yani. Biz Cem Yılmaz’ın arkadaşıyız, eşiyiz, dostuyuz eyvallah ama bizim de işimiz oyunculuk sonuçta. Tevazuda bulunamayacağım iyi de oyuncular olduğumuz için Cem de bizlerle çalışmak istiyor. ‘EUGENE’İ EVERECEEM!’’ u İlk nasıl tanıştınız? AROG’da çalışmaya başladık. Sonrasında dostluğumuz devam ettiği için daha çok proje üretmeye başladık. AROG’u Afyon’da çekerken Cem dedi ki; “Bir kovboy filmi yapsak. Ve kovboy kasabasında herkes Şener abinin babası Ali Şen’in oynadığı Anadolu kurnazı şivesiyle konuşsa.” O anda birisi o şiveyle “Eugene’i evereceem” dedi, bir diğeri “Yetti gari at üstünde haytalıh ettiğin it oğlu it” dedi. Güle oynaya filmin çatısı oluşmaya başladığını hissettik. Sonra da Cem dedi ki; “Abi ben bir süre kaybolacağım, ben bunun üzerine biraz çalışayım.” Hakikaten kısa bir süre sonra da senaryoyu yazıp getirdi. Ülkemizde 155 tane kovboy filmi yapılmış ama hiç böylesi yapılmadı yani. rol alıyor. Son oyunlarından biri Vahşet Tanrısı. Can Yılmaz’la Burada Olan Burada Kalır adlı gösterileri var. En son Yenikapı’daki Park Et Seyret etkinliğinde sahne aldılar. “Dünya sosyal aktiviteler için çareler arıyor. Koronavirüs kontrol altına alınana dek böylesi organizasyonlar dönemi başlıyor. Mesafeli seyirci kavramı da canlı performansı etkiler. Canlı iş seyircili olmalı, tiyatro seyircisiz olmaz” diyor. Sinan, Tuana ve Ilgın. Kendi hayatlarını kurdular. Hepsinin kendine ait bir imparatorluğu var.” dede haydar bey “Rahmetli dedem Erzurumlu Kemani Haydar Bey. Erzurum’dan İstanbul’a gelip, Tepebaşı Gazinosu, Kristal Gazinosu’nda Zeki Müren’ler, Hamiyet Yüceses’ler, Müzeyyen Senarl’ar gibi kadrolara çalmış. Kadri Şençalar yakın dostu olmuş. O dönemlerde sanatçılara hünerlerine göre takma bir soyadı verilirmiş. Dedeme de senin soyadın Telhüner olsun demişler.” Tanrıdan diledim... “Dedemin bildiğim kırk üç eseri var resmi olarak telif hakları ailemizce korunan. “Şafak söktü yine Suna uyanmaz”, “Tanrıdan diledim bu kadar dilek” mesela. “Tanrıdan diledim”i askerde Erzincan’da yazıp bestelemiş. Askerlik dört yıl, İkinci Dünya Savaşı’ndan dolayı. Türkülerini özellikle de “Şafak söktü”yü seslendirmeyen kalmamış.” korona günleri “Tedbirimi alıp zaman zaman çıkıyorum tabii ama çoğunlukla evdeyim. Kitap okuyorum, film, belgesel izliyorum. İster istemez ayak uydurduk sürece ama elbette tatsız... Parasız yatılı okumadan avantajlıyım. Lale hanıma evde hep yardımcı olurum. Temizlik de yapıyorum, çamaşır da yıkıyorum.” Yazının tamamı PAZARTESİ cumhuriyet com.tr’de