Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 21 HAZİRAN 2020 u CAN BONOMO: Ezginin Günlüğü çocukluğumun en önemli gruplarından biri, ‘‘Yağma Yağmur’’ şarkısı da hayatımdaki özel şarkılardan biridir. Her dinlediğimde beni çok duygulandırır. Hayatımın birkaç yerinde bana eşlik etti. Eşimle de çok sevdiğimiz bir şarkımızdır. Bu projeye dahil olduğum için çok memnunum. u KARSU: “Seni Düşünmek Güzel Şey’’i söyledim. Nâzım Hikmet’in şiirinden bestelenmiş bir şarkıyı söylemiş olmak beni çok mutlu etti. Klibi Amsterdam kanal caddelerinde çektik, elimizi kolumuzu sallayarak... Toplam 5 kişiydik: Kameraman Serhan Efe, çellocum Celia Tores, annem ve babam. Fakat pandemiden dolayı 2 kişiden fazla dışarıda buluşmak yasaktı. Hiçbirbirimizi tanımıyormuş gibi, 1,5 metre mesafe tutarak caddeleri dolaştık. u MELEK MOSSO: Ezgi nin Günlüğü’nün hemen hemen her şarkısını dinlemeyi severim. İnsanın ruhunu iyileştiren ve kalbine dokunan bir esinti gibidir bütün şarkıları. Söylemeyi en çok sevdiklerimse Ebruli, Kanto, Delice Zeytin ve Eksik Bir Şey, aslında sıralamakla bitmez... Ezginin Günlüğü sanatçı duruşuyla hepimizin önüne ışık tutacak yegâne gruplardan. Albümde olmaktan onur duydum. u FIKRI KARAYEL: Böyle bir teklif almak benim için şans. Grubun en sevdiğim şarkılarından Düşler Sokağı da müsait olunca karar vermekte zorlanmadım. Bence Ezginin Günlüğü naif sözleri ve melodileriyle hepimize güzel zamanları çağrıştırıyor. İnanıyorum, ben ve diğer sanatçı arkadaşlarım, bu güzel şarkıların nostaljik duygulardan daha fazlası olduğunu anlattık. Ezginin Günlüğü gerçek duyguların ne kadar kalıcı olduğunu gösteriyor bizlere. Ezginin Günlüğü’nün mihenk taşı Nadir Göktürk’le yeni albüm ve biraz da Babalar Günü Hayat kısa kuşlar uçuyor HİLAL KÖSE Ezginin Günlüğü’nün (bence) babası Nadir Göktürk, “Ben en çok, bir işi, bir türlü bitirememeyi dert edinirim. En sevindiğim şey de bir işi sonlandırmak. Yani meydana çıkarmak” diyor. Albümün son klibi Karsu’dan. “Klip yayımlandıktan sonra YouTube trend listesinde görünce tabii ki çok sevindik” diyor. Ezginin Günlüğü’nün dinginleştiren, varsa hamurunuzda bilgeleştiren, en umutsuz anlarda yardıma koşan, elinizi hiç bırakmayan şarkıları yeni bir albümde toplandı. Günümüz kuşağının çok yakından takip ettiği genç müzisyenler o şarkıları yeniden yorumladılar. “40 Yıllık Şarkılar” albümü, belki biraz sandık kapağı açmak gibi... Grubun ustası, kurucusu Nadir Göktürk’le yeni albümden, 60’lara uzandık... Şiirli, sözlü, sohbetimize buyurun... u 40 yıl deyince insan bir durup düşünüyor, nasıl geçti bunca zaman diye. Albümümüzün, aradan geçen bunca yıla rağmen şarkılarımızın eskimemiş olduğunu bize hatırlattığı için, bizi çok mutlu ettiğini söyleyebilirim. Şarkılarımızı yepyeni yorumlarla dinlemek tabii ki ayrı bir duygu... İlk dinlediğim zaman da aklıma ilk, Cemal Süreya’nın “Hayat kısa, kuşlar uçuyor” dizeleri geldi. Gerçekten de zaman çok hızlı akıp gidiyor ama şarkılarımız bir anlamda uçmaya devam ediyor... GELMEMİŞ AN İÇİN FERYAT ETME u Geçmiş muhasebesi yapar mısınız yoksa anı yaşayabilen biri misiniz? Geçmişin muhasebesini yapmamak olmaz, çünkü geçmiş, bir anlamda, bizim özel mek tebimizdir... Öğrendiğimiz her şeyi geçmişe borçluyuz. Öğrendiğimiz şeylerden biri de zaten anı yaşamaktır. Yani bunlar birbiriyle çelişmez. Ben gene bu sorunuzun cevabını bir şiirle vermek isterim, Ömer Hayyam’dan: “Geçmiş günü beyhude yere yâd etme Bir gelmemiş an için de feryad etme Geçmiş, gelecek masal bütün bunlar hep Eğlenmene bak, ömrünü berbat etme” u Ezginin Günlüğü dağılmadı ne mutlu. Başarının sırrı ne size göre? Bence belli bir müzik anlayışının olması, dünyaya, hayata bakışı ve çizgisinden hiç ödün vermemiş olması buna neden olmuş olabilir. Öncelikle sözü önemseyen, hem Anadolu hem de dünya müziğinden beslenen müzik anlayışı, piyasanın dayattığı müzik biçimlerinden uzak durması, önemli bir özelliğidir grubun. Elbette ki zaman ve eleman Fotoğraf: Caner Bilgin Anne karnından beri Can Göktürk Nadir Göktürk değişiklikleri grubun renginde birtakım değişiklikler sağlamıştır. Ama bunlar ana karaktere etki etmez. u Müziğinizi nasıl tarif edersiniz? Şiirler vazgeçilmezimizdir. Ama şiir güzel diye rastgele bir müziğin üstüne onu oturtmak da hiç bizim işimiz değildir. Hayata bakışımızsa, savaşsız, sömürüsüz bir dünya özlemidir.. u Grupta sizin yeriniz ayrı. Siz nasıl yorumlarsınız grup içindeki konumunuzu? Dönüm noktanız neydi bu günlere gelmede? Grup içindeki elemanlardan herhangi biriyim ben. Tabii ki en başından beri grupta olmam ve her anına tanıklık etmiş olmam bi raz ayrıcalıklı bir durum... Fakat insanın tecrübelerini başkalarına anlatmasından çok, insanların kendi tecrübelerini kazanması daha önemli. Ben olmasam da bu grup devam edecektir. Hiçbirimizin bu dünyaya kazık çakacak hali yok. Vallaha, hayat o kadar garip ki... Grubun dönüm noktası hikâye... İçinde yaşadığımız dünyadaki dönümler daha etkili oldu sanıyorum. Bir bakıyorsunuz televizyon çıkmış, bir bakıyorsunuz internet peydahlanmış. Tabii teknolojideki bütün bu değişiklikler hızla bize yansıyor. Mesela ilk albümlerimiz plak olarak basılmıştı, kaset, cd, dijital ortam falan derken gene plak u CAN GÖKTÜRK: Ben tabii anne karnı da dahil olmak üzere Ezginin Günlüğü’yle içli dışlı olduğum için babamla aynı grupta müzik yapmak da benim için yemek yemek, su içmek gibi... Aslında ben farkında olmadan kulak eğitimine çoktan başlamışım, üç tekerlekli bisiklete binerken grubun neredeyse tüm provalarını dinlemişimdir. Daha sonra tabii beni müzik kursuna ve sonrasında da ortaokulda konservatuvar sınavlarına yönlendiriyor ailem. Belki de tabii dünya bir ressam kaybetmiştir, çünkü üç tekerlekli bisiklete binerken kafamda hep ressam olmak vardı (gülüyor). çıktı falan. Ve bu arada dinleyici kuşakları değişti... HAYALLER BAŞKA BAHARA u Bir söyleşinizde ‘Özlersem 60’ları özlerim’ diyorsunuz. Neyini özlersiniz o yılların? 60’larda gençliğimi yaşıyordum, belki de odur özlediğim.. Ama bir de başkaldırı vardı bütün dünyada sisteme karşı... Kim bilir, belki de o umut, dünyayı değiştirmeye çalışma, gelecek beklentilerinin çok güzel olmasıdır bunun sebebi...Şimdi hayallerimiz bitti mi derseniz, hayır ama başka bahara kaldı.. uSahneye çıkmamak peki? Sahne bizim için en sıcak mekândır. İnsanlarla, müziğimizle ve kendimizle buluştuğumuz bir mekân... Şimdi evlerden birtakım yayınlar yapılıyor ama hiçbir zaman sıcak buluşma ortamının tadını vermez. İnsanların birbirinin nefesini hissetmeleri lazım... u Grupta Can Göktürk’le müzik yapıyorsunuz. Babaoğul müzik yapmak dışardan bakınca herkesin özeneceği bir birliktelik. Sizce nasıl? Can zaten müziğin içine doğdu sayılır, her şey doğal seyrinde gitti. Aslında baba ve oğulun aynı mesleği icra etmesi çok doğal. Eskiden marangozun çocukları da doğal olarak marangoz olurdu, çiftçiyseniz çocuklarınız da çiftçi olurdu... Uzay bilimcilik falan icat edilmemişti daha... Can da küçük yaşta başladı müziğe yakınlaşmaya... İşini iyi yaptığı sürece, elbette ki durumdan memnun olurum. Cehaletin saltanatı ve Murtaza 1 Siyasetçilerin cehaleti aldı başını gidiyor. Bir de buna danışman terörü eklendi. Sosyal medyada görünmeyi kariyer sanan siyasetçiler, yanlarına güvenilir danışmanlar alarak imaj sağlamaya çalışıyorlar. Meclis koridorlarında danışmanların nasıl kibirle caka sattığını işin içinde olanlar bilir. Kasaba usulü siyaset maalesef ülkenin gerçeği! Her vekilin iki danışman hakkı var, genellikle bunu feodal ilişkilerle ya da çıkar çerçevesinde kullanıyorlar, bazısı “kişi kendini bilmeli” düsturuna uygun okuryazar birini alıyor yanına. Vekiller yazı yazmayı bilmedikleri için, bu iş için danışmanlara güveniyorlar. 2 Danışman ne yapar? Konuşma metni hazırlar, bilgi notu sunar, sosyal medya yönetir, bazen de programları ayarlar. Çoğu zaman vekilin gücünü ondan fazla kullanır. Aslında vekil olmak isteyenlere daha adaylık aşamasında sınav yapmak lazım; mesela “ğ” nerede kullanılır sorusuna yanıt veremeyen aday olmamalı. Ya da düz çizgisiz dosya kâğıdına adını soyadını yazabilmelidir vekil. Bence bunu yapabilecek olan azdır. Denemesi bedava. Kolay değildir yamulmadan cümle kurmak. 3 K itap okuma meselesine gelince durum daha acıklı görünüyor. Yaşam boyu okumamış olanları boldur vekillerin. Lafa gelince mangalda kül bırakmaz Nâzım’dan girer Orhan Kemal’den çıkarlar. Çoğunun iki cümlesi varsa üçüncüsü yoktur. Kasaba kurnazlığıyla iş götürürler. Soru sorsan, hemen gözleri danışmanı arar. Bu da Orhan Kemal nışman dediğin de “zamazingo” sözcüğünün hakkını veren kişidir. Her işi görür(!) Oysa yaşam deneyimi yoktur çoğunun, entelektüel düzeyse tartışmalıdır. İşte bunların elinde oyuncak olur vekil. Elbet istisna vardır. Dedim ya istisna işte! 4 Özgür Özel “Bekçi Murtaza” gibi isimler istermiş hepimiz için. Özel akıllı biri, doğrusu eğer kitabı okusa Murtaza’yı istemek şöyle dursun, topuklarına vurarak kaçardı ondan. Özel, İçişleri Bakanı Soylu’ya kafa tutmuyor mu? Oysa Murtaza tam da Soylu’nun isteyeceği türden biri. Der ki bekçi Murtaza: “Ankara’da Devlet hem da Hükümet, yukarda Allah, burda da ben.” Yani AKP’nin tam aradığı tip. Murtaza damarlarında Ko lağası Hasan Bey’in kanı dolaşır diye övünç duyar. Atlar düşmanın üstüne gözünü budaktan sakınmadan. İyi de ortada savaş yoktur, neyin vatan görevidir bu? Çevresinde herkes alaya alır Murtaza’yı. Kraldan çok kralcıdır o. Koca grup başkan vekili, siyasetin yeni yıldızı nasıl yapar bu hatayı? Çıkıp Soylu dese ki: “Sayın Özel’e teşekkür ediyoruz, biz de Murtaza gibi bekçiler yetiştireceğiz” diye ne olacak? İşte danışman terörü dediğim bu. Özgür Özel dese: “Yahu ben kitabı okumadım, danışman yanılttı beni” toplumun gözünde nice olur hali? Üstelik danışmanlar sırdaştır; bu hatayı yaptıranı kovsa, o kişi de bülbül gibi şakısa ne olacak? 5 Diyeceğim sadece “zübükler” değil başa bela olanlar, aynı zamanda cahiller de risk taşıyor. Üstelik koca meclisi, hükümetleri, genel başkanları bu danışmanlar yönetiyor. Güçlerini tahmin bile edemezsiniz. Basın danışmanı denen kişilerin konuşmalarına baksanız şaşar kalırsınız. Kimle, ne konuşulacağına, nasıl yanıt verileceğine bunlar karar veriyor. İçlerinde arkadaşlarını belediye başkanı yaptıranlar bile var. Üstelik hiçbir sorumlukları da yok. Peki, neden güçlü danışmanlar? Çünkü vekiller, başkanlar okumuyor, yazmayı bilmiyor, dünyadan haberleri yok. Üstelik danışmanları seçen o başkanlar, vekiller, kendilerinden daha yetenekli, parlak isimleri de yanlarında istemiyorlar. Genellikle kalitenin bunca düşük olmasının nedeni bu yönetici zaafı! 6 En azından “yalnız” yazmayı bilmek zorunda değil mi vekiller! “Yanlız” ile “yalnız” farkını ayırt edemeyen birine memleket veriyorsunuz! Başbakanlığın kapısına kilit vuran Binali Yıldırım gülerek “g”nin hangisine üst çizgi konur diye bilemeden ömür geçirdi. Her göreve de geldi. Çünkü onu seçenler, göreve getirenler de muhtemelen aynı dertten mustarip. Diyeceğim; AKP’nin “Yeliz” takma adlı Ahmet Hamdi Çamlı’sı ile ilerici(!) vekiller arasında mesafe pek kısa! 7 Murtaza’yı Orhan Kemal şöyle anlatır: “Çalıştıkları için Cenabı Allah’ın bol bol verdiği sevgili kulların asfalt caddesine çıkacaktı. Üstlerdi onlar. Onlara karşı sözü yoktu. Onlar sabahlara kadar oturabilir, oyun oynar, kahkahalar atar ya da çalgı çalabilirlerdi. Yoktu ekmek düşünceleri. Sonra onlar bilirlerdi Allahlarını da peygamberlerini de. Bunun için de Allah’ın sevgili kullarıydılar. Arka sokaklarda oturanlar “muzır vatandaşlar” Allah’ın sevgili kulları olsalardı, onlar da oturur, keyif çatarlardı böyle köşklerde apartmanlarda.” Murtaza kendini devlet zanneden, güçlüden, zenginden yana olan biridir. Kurallara sıkı sıkıya bağlıdır ama hangi kurallardır bunlar, kime karşı konulmuştur. Yani ortada ticarileşmiş bir din, sömürülen milliyetçilik vardır ve elbette zalimdir Murtaza! Üstünden korkar, altındakini ezer. Acı olan şudur: Özel, dönek siyasal İslamcı, cahil bir gazetecinin(!) köşesine malzeme olmuştur. Acaba Orhan Kemal bugün kalem oynatsa bu danışman terörünü, cehalet iktidarını nasıl yazardı? ENVER AYSEVER KURŞUNKALEM En azından “yalnız” yazmayı bilmek zorunda değil mi vekiller! “Yanlız” ile “yalnız” farkını ayırt edemeyen birine memleket veriyorsunuz! Başbakanlığın kapısına kilit vuran Binali Yıldırım gülerek “g”nin hangisine üst çizgi konur diye bilemeden ömür geçirdi.