Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
1 MART 2020 7 Hep güldürdü ama kendisi hiç gülmedi, neredeyse her gece ağladı, içinde evlat acısı vardı Küçük dev kadının hikâyesi Geleneği bozmayacak ve Adile (Adela) Naşit, namı diğer Adile Teyze ile ilgili pek çok yazının girişine benzer bir girişle, Cumhuriyet gazetemizdeki arkadaşlarımı Gülen Gözler mutsuz yaşadı.” Kaybettiği oğlu Ahmet’inin acısı nı, ülkenin tüm çocuklarıyla kurduğu sıcacık muhabbetle dindirmeye çalışır. Her fırsatta Darülaceze’deki çocukları ziyarete gider. 1979’da, zın isimlerinden bir seçme yaparak Türkiye Korunmaya Muhtaç Ço başlayacağım... Aykut, Özgür, Mü cuklar Vakfı’nın kurucuları arasında nevver, Elif, Alper, Ozan, Hilal, Ha yer alır. 1981’de TRT’de masallar kan, Gamze, Özge, Öznur, İpek, Ali, anlattığı, unutulmaz Uykudan Önce Bahadır, İlknur, Sibel, Hazal, Kay ile artık herkesin Adile Teyzesidir. han, Mehmet, Emine, Figen, Ayça, Bir nesil onun masallarıyla büyür. Sami... Uykudan Önce’de, kuzucuk Sayısız mektup alır çocuklardan, larına bu isimlerle de seslenmedi mi hepsini tek tek okur. Bir gün bir ço Adile Teyze! Malum, bir kuşak te cuk adı hiç okunmadığı için gizli levizyonların başına az kilitlenme ce bir mektup yollar. Annesinin onu di ve isimlerinin okunmasını pür dik sürekli dövdüğünü, babasının olma kat az beklemedi. Onun oyunlarıyla, dığını yazar. “Sen benim adımı söy filmleriyle büyüyen, sıcaklığını iç lersen, tek mutluluğum bu olacak” selleştiren ve onu kaybettiği gün acı der. Adile Naşit iki hafta boyunca ların en büyüğünü yaşayan çocuklar onun adını okur. Çocuğa bir teselli olarak bu yazıyı yazmak boynumun mektubu, annesine bir nasihat mek borcuydu diye düşünmem en çok da tubu yazıp gönderir. bundandır. Sinemada ismini gerçek anlamda Hiç başrol oynamasa da fiziği ve duyurması ise filmlerde yoğun ola 1.54’lük boyuyla yıldız sisteminin rak rol aldığı 1970’li yıllarda, Mü dışında bir “antiyıldız” olan; Halit nir Özkul, Tarık Akan, Kemal Su “çarpık bacakların ve bücür Akçatepe: “Bir nal, Kartal Tibet, Ertem Eğilmez gi boyunla asla başarılı ola gün arabadayız. Kartal bi isimlerle çalışmaya başladıktan şAryKmtvçdblgrBby“gşvAçtlşmTarraDaeaiaeuaieeaKıtroeiuaaeiemineOpöyodakkreayşnBB1AmybNSgln“Eeyü“kBHsu,lzzirla7aaaKöyallaaoeŞradkdNNı’Bfeçsae“naetkin.YadpbblenzellıieüeHrüdmşrOoriauanlıynAdlnolidFaagiNsmimhıçkeloıemAe.rtştan”aıyaassldlaseeeüiça.mrsmiEraadAzııpriN”uynVurnitniliiokkdtNskyrş,ıieniknuıöb’eiKTenç,itnıazrcğieaapoen’dliigddastalilcAhbunnfşeidilrM’irdlAyuSSiaşYnaieyenbiumjiineü.kenierküŞainyintnŞçviladidetsIeNny,ludçıs1sniksedıdaebtaYeliHerinrtalÖüe”übaekar9dyertlhre.iYerahilkoli,eemOska.ğyeraeb3ıahdmiırnz1Aztyztan,lodber,şdaArigıni0ikacaea9m”:nireıyNbşklenantkiııüıtn’aarrsdu4ğonnrimtuAtmadiadknnıa.Nezodnpleoliderr4aztlteeryaieerAelnu’Iodrbcuıoibua’dsyeÇsbdslnŞaolruKtriaİasüşeenğieraieitaıtdsotşiteÇryrrr.dauşanka,Akuttç.aıioecöiaicb.i’ıgres1ıakuyyIdAnmnanNğıyueakmün4LnidkuoaıcdbryitsomntzeeıenaüedtarayotaIuinnTaacl,avrçnĞe’enıçekaclSr.dfryıbilt’iyaoiçlşuaioe.kuyetm‘KİddeeyaAIalıaaockYİkkyMraasdKtlınaaaşanmvuricinigbstiutrikdMyomnbapararıuikhyH”içötlnknyaoadlriülttatrreılaKteslaıcaıaNda.koasaatyüdbekybİaTAAaurlhbuAnraetnktstüreındç’aiiıı,ldifa’ütrıdlkrdu’rnS,dıbaeaimnl.kiğ.drroiladı‘tirenealaiolıiEk,heeesteryçykdaıkyoAıAunrsirçvurı.ibıcı,zbagyylAraallblhoosöyaaayrrzrDlvnaOcdkTAlzğlhsdiıauıpnarıeırynrimaaıynaeaüoıesrlailrröğCüropadA2ulkınnaasşaıimğiaa.m’epulneyççlnaeıiv0efğgnmrnuüIdSaidnnlşyaoiGeeinaA,lnseSceainnneatibıbodirrmaryylo1geketlçmöbadeu.Ibkf1uıinaeknglaarÖ9üyTatY,nrrnilii‘nTikai6rtaai!dtana6ynledkNrd‘ğüagtaıüzea’iblLymleEtpn6aöıaHöairsdiilirbglpGraniAbn“rtkmk’laAıçnzryasaıaÜaeşaynaGde‘kkriiia,ıavhzekişnznyaçyadıradltlsntda.mSeameaeAaı,ipecueyeyoarınuhctşçpep’ıArıtedkleelketnyadr.ıaarıagitltdearidyonHerei1e,rrYıidişnvgikouryasydra5rltbk.eNiaiaaarilioeniretarAiarbrurrkpdktarrr.,BkEdrıoila.lzaaudsçskıbıogaİeıl.rkiiımDtğirds,.iotyr,nerıld.nıbKotTkı,ue‘ol’ycoapEmsoSamKbösiooemnlnğıaolyniaaaflröurübnraagltianK,nnana’oaepkdmudyetaydAyddd,ancareKıldar“itogooleakbaıeaeökpçlmeİtikkklsdeelalslkdirkök.lmcllısıtiuiuoayısluüeekbraaehytiieİrkdyaislkan.r.darn”mauokrmrnebtabAaeoor.,AiiitiŞinroilkykitlailninrkmyynlrak1ükehybeğoubİuo,daş.eoedaaaö0rn’naomaaCşlfuedslsotnOrle’çdpaeap0adömorğromut’daşlsvceeıet,.eiğer’fığal’aşoMıananteşdnöadıkyrnu,acrnryarielaüb.mkısnyeerlknnyojüeaear!dllbncdntırohigTüeeakeiarbenaevcşnüğainfrdS“rNrBAElyMğ“iAlrdamloraiioaiöimŞaBuo,eıeiklnnealamnr,bklrÇ“aT“eiymidkdtğranööğ:üişl’rztta“BduptHeürİarşyıeuuRiüoaluiztpıydi.aymİ”lAlailktirtzronliecCinlamşşe’ıkliTiZnsmiyşzdareıeçesinuylidtbtktan.ptlnuiirlaerKaepab’ootuuiekeıiinmialkAtdninirfdrmleakakrenşDirslaHbAhaeoiıbiAkyiltu”itrrrıkleşhrçrğndamramaugakAnaaeeatAa,ç.ğaileaaaiaiesm.ırnrtmaorrğadpb“lyuBkensneı.iR.sbtolnçabeÇerdknlıMıeıatorandias‘Satlmrlpea.kiasmıSteOuasFaısöuetrsrdiıtfei”oşPlaGdkl”.iaety”ıçr”yyıarrıaairysdelanbnrukoivnro.,esGfıeontoön(hrinjçbueieılemrrtirık11rf“rilyzIfaaagaknate.adnpiuiirnd.l,9BD9ıloatrlfniügcine”ecliNemylsÖı77nkçrabodıaerennzanuraıos4e6ianoiaraonisilzazidnmırrkzail)öyrişly“clc’livsas”akesilaiimnıFdadAşuüafniokeemtınnnornsiöyi’ünnaickarlbnidlanmelni1”eyibımahölgdlbm”,mndina“nnmteüu,9dyivdlü,ialöiidıHdşukHeksgeriiünlan7şöeıientk“ynaznloiguaFiiğml,eüetdrmülda5aalfA,yvlinyedısrnöeaiuüybnegaalıynnrfe’ç.ehetrsazdheğasdzhsi.rttmeedeüBuaaıissrgişzeaıükıltaübüaıımnrsdGiçniicnlnııilN.eımüitzliArüsrikzrhvae“rzahısgnadmr:Hd“,.agünarynterSAaaaıkeaadiüasbKüzoü“zdıkrümdkrtloyasaeınbyAilöisatnielA;l,mooleaiedlımrrlpua’aüaelmyndfeaatnzlğdndaeındğigyaaaie”koeanaidtceıimnlil”lrreeee,. Muammer Karaca, kabul eder. kü Tiyatrosu’yla içeri alıyoruz. Böyle Paris’e ti ama o bilindiği Gencecik yaşında yaşlı kadın rolleri İzmir’de turnede olan kadar devam ettik.” gibi her dakika kah ni oynar başarıyla Adile Naşit. “Masif İs Adile Naşit, elim habe kahalar atan, neşe içinde kemle” adlı oyunda Gülriz Sururi’nin re rağmen sahneye çıkar. O mutlu bir insan değildi. Sade 65 yaşındaki annesini canlandırdığın gün doğum günüdür, bir daha asla do ce çevresindekileri mutlu etmeye çalışan da 25 yaşındadır. Oyunu izleyen Anado ğum günü kutlamaz. Oğlunun cenazesine bir insandı.” lu Film’in sahibinin dikkatini çeker. Gö gelmek için bindiği uçağa da bir daha hiç rüşmeye çağrılır. Gittiğinde kapıyı Hü binmez. Acısını şöyle anlatır: SON REPLIĞI GERÇEK OLDU seyin Peyda açar ve sonrası şöyle gelişir: “Biz ana, baba, çocuk değildik. Üç dost 11 Aralık 1987’de, 57 yaşında yaşama Peyda: “Kimi aradınız?” Naşit: “Beni ça tuk. Güzel bir arkadaştık. Ölümüne hazır veda eden Adile Naşit’in son filminin son ğırtmışsınız.” Peyda: “Bir yanlışlık ola lamıştık biraz kendimizi... Sahne korkunç repliği bire bir gerçek oldu: “Sevenlerim cak biz oyundaki 65 yaşındaki kadını ça bir oyalanma oldu benim için...” Yeğe beni hep gülerek ve neşeyle hatırlasın...” ğırmıştık!” ni Necip Naşit Özcan’a göre insanları gül Öyle de hatırlandı, hatırlanacak. Kocaman Genç Adile, iki kez evlenir; ilk eşi, oğlu dürmeye devam etse de bir daha asla aynı yüreğini, hele ki şen kahkahasını unutmak Ahmet’in babası olan Ziya Keskiner’dir. olamaz: “Oğlunu kaybettikten sonra hep ne mümkündü! Anısına saygıyla... Yazmama vesile olan, Sibel Öz’ün kısa süre önce kaleme aldığı İletişim Yayınları’ndan çıkan “Oyuncu Yeşilçam Yıldız Sisteminde Bir AntiYıldız: Adile Naşit” kitabı. Öz, Naşit’in ezber bozan yükselişini, ailesini ve dönemini ele alıyor. GAMZE AKDEMİR SES DERGISI’NE 1980’DE NE DEDI? “Ağlamaya bayılırım. Öylesine çabuk boşalır ki gözümden yaşlar, ben bile şaşırıyorum. Bir olay bir başkasını anımsatıyor ve bir zincir halinde yürüyüp gidiyor kafamın içinde olaylar. Kafamın bir köşesine sıkışmış, atamadığım, söyleyemediğim olayları anımsar ağlayıveririm.” “Çok güzel bir kadın olmak isterdim. Hiç kendimden memnun olmadım. Giydiklerimi yakıştırmam. Makyaj yaparım, galaya gitmek için, ‘Aman ne olmuşsun’ desinler, gözlerim dolar, koşar yıkarım. ‘Acıyorlar, iltifat ediyorlar’ diye. Denize giremez oldum. Dehşetli utanıyorum.” YÜREĞIMDEN BIR ŞEY CIZLIYOR “Kızgınlığımı açık açık belli etmiyorum. Ama, kırılıyorum. Örneğin, tiyatroda akşama kadar elleri donarak yerleri süpüren çocuğa “Haydi git de bir paket sigara al” deyiverenlere sinirlenmemek olası değil. Yüreğimin içinden bir şey cızlayıveriyor.” “Ölmek en büyük korkum. Aklıma getirdiğim an her tarafım titriyor.” (Babaları Naşit Özcan, 1938 yılının 10 Kasımında, çocuklarının karşısına ilk defa gözleri yaşlı çıkar ve Atatürk’ün öldüğünü söyler. Adile daha 8 yaşındadır. Korkusu oradan kalma.) MEĞER KESİN DİYORLARMIŞ Münir Özkul: “Fuar serüvenimiz... Kabak onun başına patladı ama benim yüzümden. Evlenmeye karar verdim, hiç de param yoktu. Bizim her şeyimiz Marko Paşamız, Ertem Eğilmez’e gittim. ‘Evlenmek istiyorum, param yok, bir çare bul’ dedim. Dedi ki ‘Adile’yle fuarda şov yapın, para kazanırsın.’ Sadık Gündüz bir şeyler yazdı, çıktık sahneye, konuşuyoruz on beş dakika. İşaretler falan yapıyorlar bize. İyi bir şey oluyor zannediyoruz. Eller kollar, işaretler yapıyorlar yine. Meğer çok uzatmışız, kırk dakika falan olmuş. Halbuki bize kesin diyorlarmış.” O gün geldiğinde bence en büyük sorun bu olacak Korona’nın düşündürdükleri B elki size garip gelecek, belki de “Aaa ben de öyle” diyeceksiniz, bilemiyorum. Ama küçükken, yani 1314 AKSAK DÜNYA Diyelim ki büyük yıkım akşam saat 8’de oldu, mesela 9’da dirilmiş olacak mıyız yoksa saatin 12 olmasını falan mı bekleyeceğiz? Ya da karar verici yaşlarımdayken kıyameti düşün ler, “Ooofff şöyle bir hafta 10 düğümde “Böyle bir şey olacak gün dinlenelim şunlar olmadan, sa umarım ben de görürüm” di sonra diriltiriz” mi diyecek? Ki ye geçirirdim içimden. Hani tek normaldir böyle demeleri de. başıma öleceğime “Hadi hep beraber, hobaa” diye ölmek de daha çekici geliyor gibi. Hâlâ da bu ALPER İZBUL @teorisyen Sonuçta binlerce yıldır en ilkelimizden en modernimize hepimizin derdi başka oldu ve hep olacaksa görmeyi isterim de da sine şahit oldular, uğraşıp dur ha erken sanki. Ama galiba za dular. Biz şurada 3 kişiyle uğ ten çok da zamanımız kalmadı. Yani her an raşsak canımız çıkıyor, kim bilir nasıl yor “sur” üflenebilir gibi geliyor bana. gundur onlar da. Söz vermemiş olsalar hiç Peki, diyelim ki oldu bu... Yani evren, ga diriltmezler belki de. Neyse uzatmayayım, laksi, dünya falan hepsi üflenen surla birlik bence bir süre dinlenirler, sonra diriltirler. te yok oldu. İşte ondan sonra ne olacak aca Peki, sonunda koptu kıyamet ve dirildik on ba? Sonuçta kıyamet aslında ayakta durmak ların takdir ettiği bir saatte ya da günde. Ta anlamına geliyor. Yani olacak yıkımdan çok bii tarih boyunca sayısız kuşak yaşadığına gö dirilişi anlatan bir kelime. re milyarlarca insan dirilecek demektir. Dü şünsene Sırat Köprüsü’nün önündeki kuyruğu. Gerçi bir kısmı muaftır sınavdan, köprüden geçişten belki diyeceğim de sonuçta bu konseptte başlangıç Âdem olarak belirlendiğine ve Âdem de peygamber olduğuna göre, kimse için Sırat’tan kaçış yok gibi görünüyor. Sonuçta sanırım Âdem ilk “kandırılan” aynı zamanda. Kandırıldığı için de cennetten dünyaya sürülen. Yani Tanrı acımamış “kandırıldım” diyene, basmış anında cezayı. Bak şimdi aklıma ne biçim şeyler geldi, neyse, dönelim Sırat Köprüsü’ne. Umarım sadece tek köprü değildir, en az birkaç köprü vardır. Yoksa bitmez o geçişler... Köprünün girişi, mesai günü tam iş çıkışında ani bastıran bir kar yağışının ardından Boğaz’daki köprülere giden yolu mumla aratır valla... Sonuç olarak gün geldiğinde ortalık karışacak demektir ama ben yine de tüm sürece tanık olma taraftarıyım. Zaten insanlık bu hızla giderse, gelişmeler böyle devam ederse çok da uzak sayılmaz gibi geliyor bana. DURUP DURURKEN Durup dururken bir deli rüzgâr savurur uzaklara Zülfü Livaneli’nin Doğan Kitap’tan yeni çıkan Abidin Dino’nun desenlerinin olduğu “Gökyüzü Herkesindir” adlı şiir kitabından. Durup dururken bir garip hüzün abanır omuzuna Derken bir sevda bir deli tutku âşık olursun durup dururken Nefret ederler düşman çoğalır yalan söylerler durup dururken Şafak sökerken alırlar seni voltadasındır durup dururken Davullar çalar borular öter bir dostun küser durup dururken Sürgün olursun yurdundan uzak türkü söylersin durup dururken Durup dururken bir savaş çıkar bombalar patlar insanlar ölür Durup dururken yüreğin ağrır sarhoş olursun durup dururken Şiir yazarsın düşmana inat bir şair ölür durup dururken Durup dururken durur yüreğin ölüverirsin durup dururken Zülfü Livaneli