Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
8 Modern tarikatlar ve zavallı bedenler 1 Düzen; bu tüketim çılgınlığı altında lı sorusu da ayrıca yanıtlanmalı. Bilimciler bu konuda sıkı kurallar koyuyor, ancak ezilen insanları yarayaşam deneyimi, yaş, tan belli yaşı aşanlacinsiyet terapist seçira söz gelişi âşık olma mi konusunda bence hakkı vermiyor. Tıpkı kişiyi etkiliyor. Teradayatılmış güzellik gibi “aşk” için de reçeENVER AYSEVER pist “bilge” değil belki, ancak en azından te söz konusu. Yaşın, KURŞUNKALEM yaşama dair temel boyun posun, medekaygıları, sorunsalları ni halin, derken sosyal konumun uygun olacak buna! Örneğin altBen mektup çağından taşımalı. Ekranlarda sunulan terapist kişiler yanıltımışına gelen bir kadının arzulu olması suç sayılır. Dahası, eğer kadın çevreyi umursakalmayım bir yanıyla. Kimseye ahlak cı. Onlara tanrısal güç atfetmek, tasavvufa özgü, bence saçma sapan sözlerin kişiye iyi masa bile nihayetinde sevişmek için eş bulmak derttir. Genç debekçisi olacak halim yok. geldiğini uydurmak büyük aldatmaca. Terapist iyi roman okuru ğildir, geleneksel güzellik kalıbının dışına çıkmıştır çoktan, üstelik kimi davranışlaAncak bunca karmaşık denklem içinden olmalı mesela. Birçoğu yazarlığa soyunuyor ve pek başarılı değiller, o ayrı. 5 S rkdyögvyiçnııaaoleiekçşsEdrhçtrmaüemş.aearnıtkYrglelıbşlaeşebeieaiin.rknrisgfyrıeOlokteiriaeekbc.nağyrdğsiitHelısklieialoina,yıarislkidçzoamamiaiaçişşoynnhvaaikldnv.almrat,ııoaalrğdsdknrapeıeekiılmm?unmıidysıera?ltoMmraaneankaşldmrodleuaalmiaanmkylıddsaectgmoığeuşpanrmliekaelum.ra;kçılgneıidddzaiulkenrln,uemdmryddiüoeiellirayreçthrüreiiaıinnl.kyçesHldlaarıeielnlenmtıaolaşlardaemnlu,yremtl.drnyasaınıBaekuakkcıuyçzkziiadrtvnalılıaıuunteökbyknaykıltearedçalnüen, 2 Son zamanlarda iki biçimde sorunlarını aşmaya çalışıyor insanlar; terapiye gidiyorlar, kendilerini ğersizleşme endişesi de buna eklenince içinden çıkılmaz hale dönüyor her şey. Yazık ki düşünsel olarak zavalanlamak için bir yandan da çöpçatan lı halde toplum; sanattan, edebisitelerine başvuruyorlar. Üstelik bu yattan, felsefeden keyif almayı bilsiteler birbirine layık kimseler bul miyor yığınlar. Zaten söz ettiğimak için çıtayı yükseltmişler. Bazı miz kesim okuryazar çevre; modası yabancı dil bilmek, üniversite me ya uyuyor, ucuz romantik komedizunu olmak gibi koşullar arıyor üye ler izliyor, tek siyasal cümlesi ololmak için. Çevremde yalnızlıktan mayan standup’lara gülüyor, mobunalmış, çıkışsız sevdiğim insanlar da olan berbat kitaplar okuyor ve var. Bir tanesi bu sitelerde benim üç son dönem pek öne çıkan şapşalladört fotoğrafıma rastlamış. Bilmem ra özgü transandantal etkinliklere iş görüyor mu? “Ben kadın” takma katılıyor. Bu guru işleri, Uzakdoadıyla, fotoğrafımı kullanan adamla iletişime girsem, sonra da buluşsak güzel bir komedi olur sanırım. Aslında sosyal medya hızlı tanışmayı, çabuk kavuşmayı, kolay yatak arkadaşlığını ve de çarçabuk vedayı vaat ediyor. Kabul edersen. Ha, ileri taşıyanlar da var elbette, ancak genel kabul bu yönde. 3 Çok kişiden bu konuları işitince öğrendim ki artık bu yolu küçümsemek doğru değil. Hele de korona günlerinde, insanlar yan yana gelemezken bayağı kullanışlı hale gelmiş. Bir de “evlilik şirketleri” var. Bastırıyorsun parayı, seni iyice tahlil ediyorlar, ardından uygun üç kişiyle tanışma olanağı sağlıyorlar. Yalnız koşul net: Fingirdemek yasak, illa evleneceksin! Ücret çok olunca havaya gitmesin diye zaten mecbur hisseder insan kendini. Diyeceğim, bilişim çağı ilişkileri değiştiriyor. “Romantizm nerede” diye soran olursa, herhalde bunun da kendine özgü olanı vardır. Mesela yazışırken kalp emojisi göndermek, şarkı yollamak gibi. Nedense sadece cinsellikle anılan bu yerler, bambaşka biçimde, yalnızlığa da çare oluyor. 4 T erapi meselesi karmaşık, bir süredir “oto analiz” üstüne okuyordum, farklı kaynaklara yöneldim ve yazar için faydalı buluyorum. Ancak bunca uzun yolculuğa çıkmak kolay mı, emin değilim. Acele çağında, herkes bir an önce kendini anlamak isterken nasıl olacak bu iş? Kaldı ki terapist kimdir, hangi özellikleri taşımağu törenleri, içe dönmek falan gibi zevzekliklere artık gülmüyorum; ha Cübbeli cemaatine girmişsin ha böyle birinin peşine takılmışsın... Bazısı: “Sarılalım” diyor, bir sürü okumuş yazmış, sözde eğitimli kişi de bu yolla yaşamı keşfediyor. 6 Yaşı ileri diye sevişme arzusundan utanan kişinin durumu üzer beni veya bedenini beğenmediği için bikini giymekten vazgeçen kimse. Kadın ya da erkek, genel geçer estetik dayatması karşısında yeniktir. Üstelik arzusu karşısında çaresiz kimse, çoğu zaman bunu hekime de anlatamaz. Ereksiyon olamayan erkekler eczaneye gidip hap isterken hep: “Bir arkadaşım için” diyormuş. Eczacılar bilir de susar. Neden bir kadın kondom isteyemez mesela? Ne ereksiyon olamamak suçtur, ne de evinde kondom bulundurmak isteyen kadın suçludur! 7 Her ekran bize mükemmel vücutlar sunuyor, onlara öykünürsek ayvayı yeriz, kaldı ki o bedene sahip olmak için onca çile çeken kadın, erkek kişilerin de ciddi analistlere gereksinimi var; üstelik, genellikle içine beyin konması unutulmuş bu bedenler bir zaman zaman sonra sıradanlaşıyor, hatta tiksinti uyandırıyor. Bir de yaşlılık var elbet, zaman akar, ileri yaşta cebine başka hiçbir özellik koymayan bu görkemli vücutlu gençler ne halt eder acaba? Romantik komedi türü icat edeni de tanrı bildiği gibi yapsın. Gerçi bu konularda sınavı pek iyi değil ama, neyse... Ahşap evler zamana direniyor. 18 EKİM 2020 İstanbul’un gezmekle bitmeyen, tarihe, kültüre ve midevi zevklere doyuran kadim semtlerinden Samatya ve Yedikule. Biri nerede sonlanıyor, diğeri nerede başlıyor kestirmesi güç. Tarihi yapılar ile ahşap köşklerin modern apartmanlarla omuz omuza verdiği sokaklarda yürürken, Yedikule’ de buluveriyorsunuz kendinizi. Fotoğraflar: Erhan Yalazan Samatya ve Yedikule’de hafta sonu gezisi Samatya ve Yedikule arasındaki sokaklar yakın tarihin tanığı olan evlerle dolu. Rumeli demiryolu yapımı sırasında gelen Almanlar için yapılan Yedikule Alman Mektebi, Fransız demiryolu işçilerine tahsis edilen, ancak günümüzde Süryani cemaatinin kullandığı katolik kilisesi, eski Rum kiliseleri, Surp Anarad Hığıtyun Katolik Ermeni kilisesi ve okulu tek tek kesiyor yolumuzu... 1 asır önceyi hayal etmek LALEHAN UTKAN lalehan70@ hotmail.com Rumca Psomation (kumluk) kelimesinden gelir Samatya’nın adı. 50’lilerin sonuna kadar, plajıyla ünlü, İstanbul halkının denize girdiği, günbatımında saati 5 kuruştan sandal kiralayıp, keyif sürdüğü bir yer. Evliya Çelebi (XVII. yy) “gözle görülemeyecek kadar ince ve beyaz’’ olarak bahsetmiş Samatya’nın kumundan: “Frengizistan ve İstanbul’un tüm mücevher, saat ustaları bu kumu kullanır...” Tarihi Yedikule Tren İstasyonu, insan seslerine ve tren düdüklerine hasret yıllardır. Samatya ve Yedikule, 1872’de seferlere başlayan atlı tramvaylara kadar ulaşımın zor olduğu ve bu yüzden pek de tercih edilmeyen bölgeler olmuş. Y edikule Kapısı’ndan çıktıktan sonra, artık İstanbul’da değilsiniz; en azından, Bizans devrinde yaşasaydınız olmayacaktınız.Eski İstanbul’un surlarına yaslanmış, şehrin uç noktasındaki bu semtler “bu haftasonu ne yapsam” diyenlerin ilk adreslerinden hâlâ. Biz de Samatya ve Yedikule’ye çevirdik rotamızı. “Gitsem ne görürüm ki” diyenler için de bu kadim semtlerden bahsetmek istedik.İmparator Konstantinus’un kurduğu ve Roma İmparatorluğu’nun yeni başkenti olan Nova Roma şehrinin sınırları, Samatya’da son buluyordu. Konstantinus’un annesi Helena’nın yazlık sarayı sebebiyle, mahalle Helenaiani olarak adlandırılmıştı. V. yüzyılda İmparator II. Theodosius surları batıya çekerek sınırları genişletince de şehrin içinde kalan bir mahalle olmuştu. Surp Kevork Kilisesi INCE VE BEYAZ KUMLARI 1950’lerin sonunda Kennedy Caddesi olarak bilinen sahil yolu yapılana dek, “lebi derya”, yani denizin dudağında yaşamış olan bir semt burası. Samatya Meydanı’na yakın 4 Rum Ortodoks kilisesi, Rumların daha çok sahil kesiminde yaşadığını doğruluyor. 1955’teki 6/7 Eylül olaylarına kadar, balıkçılık ve meyhanecilikle geçimini sağlamış Samatyalı Rumlar. Surlara yaslanmış Kuleli Meyhane’nin son barbası Vasili’nin sandığından çıkan 1641 tarihli bir ferman, Samatya meyhanelerinin tarihinin kanıtı gibi. Nitekim tarihi kaynaklar, 1921 Eski tren köprüsünün altı. 1950’lerin sonuna doğru denizle bağlantıısı koparılmış Samatya’nın. O dönemde yıkılan sadece Osmanlı camii sayısı 114.. toplanan bütün moloz kıyı şeridine serilmiş ve çift gidiş geliş sahil yolu inşa edilmiş. Samatya halkı da koparılmış çok sevdiği denizinden. yılında 53 meyhaneden bahsediyor Samatya Meydanı’nda. Fetihle birlikte yerleşen Ermeni cemaati ise daha çok kumaş baskı ve boyama işleriyle anılır olmuş. Piskopos Hovagim’i burada yerleştirerek manastırı ErSahil yoluna açılan eski tren köprüsünün altında du meni cemaatine vermiş. 1641 yılında, Kumkapı’ya tarup, 1 asır öncesini hayal etmek zor olsa da gözümüzü şınana kadar patrikhane kilisesi olan manastır, Surp kapayarak surları döven dalgaların sesini duymaya ça Astvadzadzin ( Meryem Ana) adıyla anılmış. 1887 talışıyoruz. Rum meyhanelerinden gelen çalgıların ses rihli günümüz kilisesi ise doğunun çok sevilen Kapaleri, meydanda koşturarak taze balık almaya çalışanla dokya asıllı azizi Georgios’a adanarak Kevork adını rın seslerine karışıyor. Surların üzerine asılarak kuru almış. Bahçesindeki Bizans devri ayazması duruyor. maya bırakılan çirozlar, kızgın güneş altında parlıyor. Bu ayazma sebebiyle Osmanlı halkının bahşettiği Sulu Ermeni kumaşçıların boyayıp astığı yazmalar denize Manastır ismi de... Samatya’da yaşayan az sayıda Erdoğru uçuşa uçuşa, rengârenk kuruyor. Orient Express meni cemaati Surp Kevork Kilisesi’nin de bulunduğu geçiyor tarihi demiryolundan, bir an durakladığında, Marmara Caddesi ve yakınında oturuyorlar. yemek vagonunda İstanbul’u seyreden şık hanımlar göze çarpıyor. TÖREN YOLUNDA OTO TAMIRCILERI Anılardan kurtulup, Orgeneral Nafiz Gürman Tarihi Yedikule İstasyonu, 1912 Balkan Harbi sıCaddesi’nin üstüne doğru ilerliyoruz. Surp Kerasında, cepheden getirilen yaralı askerlerin indivork Kilisesi eski bir Bizans manastırı olan Panagia rildiği istasyon olması açısından da öneme sahip. Perblebtos’un kalıntıları üzerine kurulmuş. Manastırın Kazlıçeşme’den yerüstüne çıkan Marmaray işlemeye kurucusu, Bizans İmparatoru Romanos Argyros. Karı başladığından beri kullanılmıyor. Hiç olmazsa nostalsı Zoe, sevgilisi IV. Mihail ile birlikte onu öldürünce jik bir iki seferi hak eden bir istasyon... bu manastıra gömülmüş. Fetihten sonra Fatih Sultan İstanbul’un en erken tarihli yapılarından biri olan Mehmet, Bursa’dan getirdiği ilk Ermeni cemaatini ve Studios Basilikası’na uğruyoruz. Uğruyoruz dediysek yanlış anlaşılmasın, geriye kalan 4 duvar. V. yüzyılda Batı Romalı Studios’un yaptırdığı manastırdandan Samatya Aya Yorgi Kilisesi kalan, manastırın Vaftizci Yahya Kilisesi’ne ait olan çevre duvarları. Günümüzdeki manastır yaşantısının temel kurallarını belirleyen, fetret devrinde Yıldırım Beyazıt’ın rehin şehzadelerinden Kasım Çelebi’ye yuva olan Studios Manastırı 4 duvardan ibaret. Biz de önünden yürüyüp, 1600 yıllık derin sessizliğinde bırakıyoruz onu. Mahalle kedilerinin, olmayan surların, manastırların, Osmanlı camilerinin gölgesinden yürüyerek İstanbul’un bitttiği yere geliyoruz; Yedikule Kapısı’na. Karşımız Kazlıçeşme Marmaray İstasyonu. Fatih’in sesini duyuyoruz. Bizans’ı kuşatan ordusuna su ararken kaz sürülerini görüyor. Şehir düşünce, suyu bulduğu noktaya yaptırdığı ilk çeşmeye, kendisine suyun kaynağını gösteren kazların adını veriyor. Yanıbaşında Osmanlı’nın salhane ve debbağhaneleri. Kesilen etler Yedikule Kapısı’ndan geçirilip Kasap Yolu’nu takiben şehre dağılıyor. Bizansın Altın Kapı ve Mese Caddesi burası aslında. İmparatorun zafer alayı ile şehre girdiği, törenler eşliğinde, beyaz atı üzerinde Ayasofya’ya yürüdüğü yol. Şimdilerde oto tamircileri var imparatorun tören yolu üzerinde...