Katalog

6 25 AĞUSTOS 2019 ÖZNUR OĞRAŞ Gidin... görün...ÇOLAK u Uğur Yücel yollarda U ğur Yücel, tek kişilik gösterisi “Azınlıkta Kaldık” ile turneye çıktı. Bugün, Bodrum Kale’de izleyicisiyle buluşacak. 27 Eylül’de Hatay Sümerler Açıkhava Tiyatrosu’nda, 28 Eylül’de ise Adana Çukurova Ünviversitesi Açıkhava Tiyatrosu’nda sahneye çıkacak. u ENKA’da barış için müzik Müziği daha fazla çocuğa ulaştırma amacıyla çalışan “Barış için Müzik Orkestrası”, 27 Ağustos Salı günü saat 16.00’da dinleyicileri ile bir araya gelecek. Konser, 516 yaş arasındaki çocuklar için ücretsiz. u Don Kişot Ankara’da O ğuzhan Karadavut’un uyarlayıp yönettiği “Don Kişot Müzikali” bugün saat 18.00’de Ankara Kartaltepe Gösteri ve Sanat Merkezi’nde sahnelenecek. Müzikalde, Rüzgâr Odkan Kadem, Emir Kaan Akgül, Yahya Deniz Boztepe ve Songül Muslu rol alıyor. u Klasik müzik dinletisi İstanbul Oyuncak Müzesi “Baby Concerts”la klasik müzik konserlerine devam ediyor. Dört müzisyenin sahne aldığı konserde, küçük müzikseverler Grieg, Çaykovski, Vivaldi, Mozart, Bach ve Rossini gibi ünlü bestecilerin eserlerini dinleyecek. u mor ve ötesi Açıkhava’da V adi Açıkhava ağustos ayını mor ve ötesi konseriyle kapatıyor. Grup, 31 Ağustos akşamı saat 21.00’de sahneye çıkacak. 15u Karsu ile senfoni . Bodrum Müzik Festivali kapsamında 25 Ağustos, Pazar 21.00’de festivalin son akşam konserinde, caz festivallerinin vazgeçilmez isimlerinden Karsu, Tolga Taviş yönetiminde İzmir’in başarılı orkestrası Olten Filarmoni ile bir araya geliyor. u Aslı Gibidir, portreler sergisi K üratörlüğünü Kenan Bahadır Derre’nin üstlendiği sergi, 22 Ağustos22 Eylül 2019 tarihleri arasında açık. Sergide, Aylin Örücü, Begüm Telci, Buse Emiroğlu, Bülent Gürcihan, Çiğdem Boztaş, Eda Çığırlı, Emir Yasin Yağmurca, Esen Murat Güler, Güliz Baydemir’in de aralarında bulunduğu 20 sanatçının eseri yer alıyor. Seda Erciyes, 10:50 adlı teklisiyle sahnede ‘Bu sözler kendime Seda Erciyes, İstanbul’da gece yaşantısının müdavimleri, keşfetmeyi seven müzikseverler, R&B ve funk tutkunları için oldukça tanıdık bir isim. Bir yandan eğitimi ve iş hayatını devam ettirirken sürdürdüğü müzik yaşatısında Epic İstanbul etiketiyle çıkan 10:50 isimli ilk şarkısı ile önemli bir adım attı. Erciyes’le müzik yolculuğunu konuştuk. u Sanırım İstanbul müzik sahnesini takip eden birçok insan sizi tanıyor. Sizi izleme şansı bulamayanlar için kendinizi tanıtabilir misiniz? 2012’den beri bir yandan İstanbul Teknik Üniversitesi’nde mühendislik okurken bir yandan da müzikle ilgilenmeyi sürdürdüm. Çok değerli müzisyenlerle ve hocalarla birebir çalıştım. Mezun olduktan sonra ise bir yandan yazılım sektörünün önemli şirketlerinden birinde iş geliştirme departmanında çalışırken bir yandan da çeşitli mekânlarda ve etkinliklerde sahne aldım. Şarkı yazmaya devam ediyorum. u Neden caz vokaline ağırlık verdiniz? Başlarda çeşitli atölyelere katıldım, bu atölyelerden biri Elif Çağlar’ın Caz Vokale Giriş Atölyesi’ydi. Cazın uçsuz bucaksız ve zengin dünyasıyla Elif Çağlar sayesinde tanıştım ve caz müziğinin ne kadar eğitici, aynı zamanda özgür kılıcı olduğunu anlayınca su birikintisinden denize dalmaya karar verdim. Doğaçlama yapabilmek ve sesi enstrüman olarak kullanabilmek açısından caz vokal bana çok şey kattı. u Kendinize has bir sesiniz var... Bir vokal olarak amacım her zaman kendi rengimi bulmak oldu, benim de dinlemekten en çok keyif aldığım sesler kendine has vokaller, sesi kimliği olan hatırlatıcı’ vokaller. Kulak, ritim duygusu ve ses tınısı gibi özellikler belki doğuştan olabilir ancak sesi kullanabilmek ve istediğiniz yere evirebilmek, bol bol çalışarak ve zihinsel olarak kendini terbiye ederek ediniliyor diyebilirim. Hâlâ da o evreye varana kadar çalışmaya devam ediyorum. bunaldığım bir anda u İstanbul’da hangi mekânlarda sahne aldınız? İstanbul’da son birkaç yıldır genellikle caz barlarda ve özel etkinliklerde çalıyoruz. Arkadaşlarım Yiğit Avcı, Yiğit Can Öztop ve Fırtına Kıral ile Tamirane ve Soho House gibi mekânlarda sahne aldık. Cazın diğer disiplinlerle kaynaştığı R&B, soul, funk, hip&hop gibi tarzlar ekleyerek cazın günümüzdeki evrilişini ve değişik adaptasyonlarını dinleyicilere sunuyoruz. u Kendi şarkılarınızı yazmaya ne zaman başladınız? Şarkı yazmak şimdiye kadar benim için ufak fikirleri kenara, defterime, ses kayıtlarına not almaktan öteye gitmiyordu. Ancak onları toparlamam ve bir şarkıya dönüştürmem için yeterli birikim ve gerekli cesaret son iki senedir kendini gösterdi diyebilirim. u İlk tekliniz, 10:50 hem hayal kırıklığına uğramış hem de kendi başına güçlenmeye çalışan bir kadının hikâyesini anlatıyor. Bu şarkı nasıl ortaya çıktı? 10:50’yi zehirli, çıkarcı, bir tarafın duygusal olarak sömürüldüğü, tek taraflı yarar sağlanan ilişkiler için yazdım. Çok olağan, cinsiyetten bağımsız herkesin başına gelen bir duyguyu, kendi başımdan geçen haliyle anlatmak istedim. Sözlerini 2 sene önce, bir gece aynı duygulardan bunaldığım bir anda defterime karalamıştım ve o günden sonra da aynı sözleri kendime hatırlatıcı olarak kullandım. DEN İZ ÜLKÜTEKİN “Kandırılmaktan daha iyi yalnız uyanmak/ Kendi yatağım çok rahat, iştahım kapalı karnım tok / Yok, başka bahanen kalmadı, maskele, törpüle nefsini diyorum sana.” İlk teklisi 10:50 ilk müzik dünyasına merhaba diyen Seda Erciyes, bu sözleri duygusal anlamda sömürücü, tek taraflı ilişkilere karşı yazdığını söylüyor. Türkçe, duygular için muhteşem u R&B tarzına uygun Türkçe söz yazmanın herhangi bir zorluğu var mı? İngilizcede çok fazla tek heceli kelime olduğundan ritmik ve akıcı sözler yazmak pratik ve kulağın aşina olduğu bir kombinasyon. Zorlayıcı olduğu kısmen doğru ama bu, sınırları zorlamak ve Türkçe müziğe yeni tatlar katmak için muhteşem bir fırsat. Genel olarak Türkçe, duyguları dile getirmek için muhteşem bir dil. Şiirsel cümlelerle örselenmiş siyah kadın öykülerine karşı kayıtsız kalmak olanaksız Toni Morrison: Aşk asla sevgiliden daha iyi değildir ÖNDER EGE T oni Morrison epik dramların siyah kraliçesiydi. 6 Ağustos’taki ölümü benim için sarsıcı oldu. AfroAmerikalı işçi sınıfından bir ailenin kızı olarak 1931’de Lorain/Ohio’da dünyaya geldi. Folklor, hayalet öyküleri ve AfroAmerikan şarkıları üzerinde inşa edilmiş bir kültürde doğdu... Morrison’ın çocukken sevdiği yazarlar Dickens, Austen ve Tolstoy’du. Howard ve Cornell üniversitesilerinde okudu. Texas Southern Üniversitesi’nde iki yıl İngilizce öğretmenliği yaptı. 19571964 arası Howard’ta ders verdi. Evlendi, boşandı ve iki çocuk sahibi oldu. 1965’te başladığı Random House dergisinin hikâye ve öykü alanında ilk kıdemli siyah kadın editörüydü. Daha sonra New York Eyalet ve Princeton üniversitelerinde çalıştı, 2006 yılında emekli oldu... O ÖDÜLÜ ALAN İLK SİYAH Morrison’ın ilk kitabı The Bluest Eye (1970), beyaz güzellik standartlarına takıntılı ve mavi gözlere sahip olmak isteyen mağdur bir ergen zenci kıza ilişkin bir roman. Türkiye’de “En Mavi Göz” ismiyle yayımlandı. 1973’te ikinci romanı “Sula” basıldı. Sula’da iki kadın arasındaki arkadaşlık üzerinden hayatın dinamiklerini ve toplum içindeki kuralları, beklentileri ve dayatmaları inceledi. Sonraki romanı “Tar Baby”de dış görünüşü konusunda takıntılı olan çekici model Jadine ile onun âşık olduğu, siyahlığı ile barışık meteliksiz serseri Son’un dramatik ama tutkulu hikâyesini anlattı. Süleyman’ın Şarkısı (1977) bir erkek ağzından anlatılan folk şarkısı tadında bir kurmaca.Kurmaca alanında Pulitzer ödülü kazanan ve eleştirmenlerden büyük beğeni toplayan Belo vedSevgili (1987), kızını kölelikten kurtarmak için öldüren AfroAmerikalı bir köle kadının ger çek hikâyesine dayanır. Morrison 1993’te Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. Bu ödü lü alan ilk siyahi kadın yazar. Morrison’ın romanla rının ana teması siyah Amerikalılar ve on ların yaşanmışlıkla rıdır. Amerika gi bi adaletsiz bir top lum yapısına sa hip bir coğrafyada, Morrison’un karak terleri kendilerini ve kültürel kimliklerini bulmakta zorlanırlar. Siyahi olmak çoğu kimlikte kendiyle barı Toni Morrison şık olmamak sonucunu do ğurur, bu da romanlarındaki karakterlerin fırtınaların savurdu ğu sonbahar yapraklarına benzemesine yol açar. Morrison siyah insanın iç dünyasında ki gelgitleri öyle bir yansıtır ki, ruhunuza işleyen akıcı ve şiirsel üslubu, iç içe geçmiş olayların ör gü gibi işlenmesi, anlattığı hikâyelerin etkileyici ve kalıcı olmasını sağlar. Morrison, diğer siyahi yazarlardan farklı ola rak daha estetik, daha iyi ifade edilen ve öfke ile körlenmiş duygular arasında gidip gelen ki şiliklerin yer aldığı hikâyeler yazdı. Uzun, şiir sel cümlelerle örselenmiş siyah kadınlarla ilgi li hikâyelerine karşı kayıtsız kalmak elde değil. AfroAmerikalıların kitap okumayan kimseler olarak algılandığı bir dünyada, kitapları en çok bu insanlar tarafından okundu ve bu tür ırkçı ön yargıları kırdı. Paris Match Dergisi’ne verdiği röportajda şöyle diyordu: “Kesin olarak benim olan ama yine de önce AfroAmerikan gelenek lerine uygun, her şeyden önce de edebi olarak nitelendirilecek romanlar yazmak istiyorum.” Benim için en etkileyici Toni Morrison romanı, Sula’dır. Sula, Ohio’da yaşayan Sula ve Nel adında, kendi aileleri dahil hiç kimseye, hiçbir yere ait olmayan, yapayalnız, sevgisiz iki kız çocuğunun birbirlerini bulmalarını, hayata birlikte tutunmalarını anlatır. Bir de yalnızca cinsiyetin değil, ten renginin de ne denli büyük bir ayrımcılık sebebi olduğunu... Horlan mak, aşağılanmak AfroAmerikan olmanın doğal bir sonucudur. Trende binilecek kompartımandan yaşanacak yere, sosyal çevreye, kiminle beraber olunacağına kadar her şeyi renginiz belirler. Romanın kuvvetli kurgusu, iki ayrımcılık türünün görünür hale gelmesini sağlar; ırk ve cinsiyet. Morrison yazmaya başladığı dönem için her hikâyesinde baş kaldıran cesur adımlar attı. The Bluest Eyes da favorilerimden. Sonraki romanlarını da mümkün olduğunca okumaya gayret ettim. O, sisteme karşı mesafeliydi. Bu nedenle benim yazarlarımdan... Son sözü Morrison’a bırakalım: “Ne hissettiğimi hissetmek istiyorum, mutluluk olmasa bile”