02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

7 TEMMUZ 2019 Cep Sahne, korolarıyla yurtdışındaki pek çok festivale katılıyor Büyüleyici olan birlikte söylemek Polat, “Bu dönem başlayacak çocuk atölyesinde müzik, drama, resim ve dans çalışmalarımız olacak. Cep Sahne olarak Van’da ilkokul öğrencileriyle müzik yapacağız, konser vereceğiz. Yurtdışı programlarımız var. Chorvus ile Avusturya’ya, Simurg ile İtalya’ya, Ychoros ile Belçika’ya ve Procne ile Ukrayna’ya gideceğiz” diyor. Herkesin şarkı söyleyebileceğini düşünmemiştim, Haluk Polat’la tanışana dek. Polat, Cep Sahne’nin hem kurucusu hem de vokal eğitmeni. Tam olarak on korosu var! Müziğe lise yıllarında başlamış. İlk korosunu üniversite öğrencisiyken kurmuş: Boğaziçi Üniversitesi Rock Korosu. Bilgi ve Boğaziçi üniversitelerinde müzik dersleri vermiş. Prodüktörlük yapmış. Anadolu’nun pek çok yerinde çocuklarla müzik çalışmış. Ses Mühendisliği Enstitüsü’nde ders vermeye devam ediyor. Biz kendisiyle çalıştırdığı korolar özelinde konuştuk. Polat, “Boğaziçi’nde okurken zamanımı müzik kulubünde geçiriyordum. Orada öğrendiklerimi Cep Sahne’de yaşatmaya çalışıyorum. Müziğin birleştirici, iyileştirici, çokkültürlü, çokdilli, çoksesli yapısını her zaman gündemde tutmak gerekiyor” diyor. u Cep Sahne fikri nasıl oluştu? Müzik okulu açmak hayalimdi. Candan Erçetin’e “Bir müzik okulu açalım. Hayatın boyunca sahnede mi olacaksın” diye sordum. O da “güzel bir fikir” dedi. Uzun süre bu mekânı aradık. Ben, müzik markam We Play için küçük atölyeler yapmaya başlamıştım. Cep Sahne’ye 2530 kişiyle başladık. Zamanla insanlara şarkı söylemenin ve birlikte şarkı söylemenin iyileştirici gücünden bahsettik. Onları ikna ettik. Festivallere, yarışmalara, konserlere çıkmaya başladık. Kulaktan kulağa yayıldı. ÖNEMLİ OLAN İSTEMEK u 10 farklı koroyu nasıl çalıştırıyorsunuz? Benim işim bu. Cep Sahne’de şu an 200’ün üstünde vokal öğrencisi var. Procne, en çok çalıştığımız kadın koromuz. Chorvus var; kargalarımız. Güvercinler, gündüz gelen ev hanımları ve emeklilerden oluşuyor. Papağanlar da aynı. Akşam çalıştığımız ve işe biraz daha fazla zaman ayıran kadın koromuz Simurg. En profesyonel kadın koromuz Procne ama Simurg da o yolda ilerliyor. Serçeler, lise ve üniversite öğrencilerinden oluşan küçük ve seçme bir topluluk. Onlarla hem müzik hem de çokseslilik üzerine çalışıyoruz. Sakalar, benim Boğaziçi Üniversitesi’nde ders verdiğim sınıfta birlikte çalıştığım öğrencilerim. u Grup isimleri neden kuş ismi? İlk kargayla başladık. Karga benim Boğaziçi’nde müzik kulübünde koro yönetirken koristlerime taktığım bir isimdi. Sebebi de şuydu; önemli olan sesimizin güzelliği değil, önemli olan aklımızı kullanarak müzik yapma isteği. Sesimizin gerçekten hiçbir önemi yok. Önemli olan doğru bir şekilde şarkı söylemek, şarkı söylemeyi istemek. u Korolar kaç kişilik? Haftada kaç saat çalışıyorsunuz? En kalabalık koromuz şu an Chorvus, 35 kişi. Procne, 24, Martılar 32, Serçeler 10 kişi. Herkes uyum sağlayabileceği korolarda çalışıyor. Çalışma saatleri de değişiyor. Ychoros haftada 10, Procne 6 saat çalışıyor... uKatılımcıları nasıl seçiyorsunuz? Korolarımız şarkı söylemek is teyen herkese açık. Cep Sahne’de vokal atölyelerimiz var. Atölyelere bel Pınar Karadeniz Haluk Polat SİNAN DAŞPINAR li bir süre devam ettikten sonra, korolarımızın seçmeleri oluyor. En az iki, üç ay atölyeye katılıyorlar. Burada önemli olan insanların kendilerini müzikle ifade edebilmeleri. Herkesin profesyonel müzik eğitimi alması zaten mümkün değil, alması da gerekmiyor. Şarkı söylemek isteyen herkesi mutlaka bir koroda barındırıyoruz. çokkültürlü toplum için Candan Erçetin ve Haluk Polat’ın 2015 yılında kurduğu Cep Sahne, 200’ü aşkın vokal öğrencisiyle, korolar cenneti. Müziğe ilgisi olan herkes bu sahnede şarkı söyleyebilir. Karga sesli olsalar bile! u Ychoros, diğer korolardan daha farklı. Neden? Ychoros, 1996’da Boğaziçi’nde kuruldu. O yıl “Renkler” adlı bir albüm yayımladı, sonra dağıldı. Cep Sahne’de koro müziği ile uğraşmaya başlayınca Ychoros’u tekrar kurduk. Ychoros, benim durduğum noktanın müzik yansıması. Ben çokkültürlü, çokdilli, çokrenkli bir dünya istiyorum. Bunu müziğimle hayata geçirmek istedim. Ychoros, tekrar bir araya geldiğinde Anadolu’nun farklı kültürlerinin, dillerinin müziklerini söylemeye başladı. Balkanları içine alan Kafkasya’ya kadar ulaşan çok büyük bir coğrafyanın tüm etkilerini müziğimizle hissettirmeye çalışıyoruz. u Türkiye’de yaptığınız işin karşılığını görüyor musunuz? Hiçbir pişmanlığım yok, iyi ki Türkiye’deyim. Türkiye değişik bir dönemden geçiyor, yaklaşık 2530 yıldır böyle. Özellikle bunun son 17 yılı tek bir iktidarla geçti ve o iktidarın bütün olumsuzluklarını özellikle 2000’li yıllarda genç olanlar yaşadılar, yaşamaya da devam ediyoruz. Umarım bir toplumsal değişim kısa süre içerinde kendini gösterir. u Toplumsal sorunlarımızı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bence en önemli şey çokkültürlü, çokdilli, çok renkli toplum yapısının gittikçe tek tipleşmesi, tek kültürleşmesi. Ülkede çok ciddi sorunlar var; kadın hakları, insan hakları, çocuk hakları, hayvan hakları ihlalleri var. Bunların her biri aslında çözülebilecek meseleler fakat bu iktidarın bakış açısıyla çözülmesi güçleşen noktalar haline geliyor. Ama ne olursa olsun müziğin birleştirici, iyileştirici, çokkültürlü, çokdilli, çoksesli yapısını her zaman gündemde tutmak gerekiyor. Ychoros’unda, Procne’nin de esasında yapmaya çalıştığı şey bu. u Ya kadınlar? Bence temel sıkıntı toplumda kadınının işlevini geri plana atmış olmamız. Kadının bastırılması çoksesliliği de olumsuz yönde etkiliyor. 10 koronun içerisinde herhalde toplasanız 20 erkek var. 200’e yakın kadın koristle çalışıyorum. Kadın sesinin öneminin farkındayım. u Çok büyük bir coğrafyanın müziğinden söz ettiniz. Ne tür duygular hissettiriyor size o ritimler? Özellikle halk şarkılarından, türkülerden hep bu top rakların hüznünü alıyorum. Ritmi ne kadar hız lı olursa olsun, melodik yapısından kay naklı bir hüzün var. Ben o hüznü vermeyi, hissetmeyi ve hissettir meyi çok seviyorum. Özellik le ağır tempodaki türküler, ağıtlar çok etkileyici. Onları çoksesli enstrümanları kul lanarak düzenlediğiniz za Arzu Değer man ortaya çok keyifli işler çıkıyor. Türküler, halk şar kıları bu topraklardaki hüznü Teni Yeşiltepe ve sevinci çok iyi yansıtıyor. Bu topraklar yüzyıllardır hüzünlü. Hüzünden ve acıdan kaçış yok. Procne’nin üç altosu... u Teni Lorin Yeşiltepe (23): İtalyan dili ve edebiyatı mezunu. We Play çalışanı. “Kendimi bildim bileli şarkı söylemeyi seviyordum. Cep Sahne karşıma çıktı. Bir ay öğrenci vokal atölyesine katıldım, sonra Procne’ye geçtim. ‘Teni, hayal et 30 kadınla şarkı söyleyeceksin’ deselerdi, kaçardım. Ama şimdi güven hissediyorum. İyi hissediyorum kendimi. Çok fazla renk var, bu renkler çok güzel bir yansıma sağlıyor bize, bir bütün olduk, özlüyoruz birbirimizi...” u Arzu Değer (45): Güzel sanatlar mezunu. Sahne tasarımcısı. “Benim kız kardeşim Cep Sahne ilk kurulduğu zaman başlamıştı. Büyük bir zevkle anlatıyordu. 70’ler atölyesi vardı. Ben de öyle başladım, tek sesli olarak. Sonra Haluk hocamız Procne’ye davet etti. Burada olmak, çoksesli olmak, Haluk Polat’la çalışmak heyecan verici.” u Pınar Karadeniz (45): Avukat. Hukuki tercümanlık yapıyor. “Ortaköy’de yaşıyorum. Müzikle ilgili arayışlarım vardı, tam o sırada sosyal medyadan Cep Sahne’yle ilgili bilgiler gördüm. Bir uğradım, o gün bugündür buradayım. Procne, babalarının zulmüne uğrayan iki kız karde şin duasından doğuyor. Mitolojide o kızlardan biri kırlangıç, biri bülbül oluyor. Biz kırlangıç olan Procne’yiz. Yaşlarımız, mesleklerimiz, hayat birikimlerimiz, inançlarımız çok farklı ama bir aradayız” diyor. Karadeniz, toplumsal sorunlara dair farkındalık oluşturmaya çalıştıklarını da anlatıyor: “Kuşadası’nda verdiğimiz bir konserde kadına şiddet konulu bir organizasyonda yer aldık. En son Mersin’de korolar festivalinde çocuk istismarı üzerine farkındalık yaratıcı bir dokunmamız oldu. Elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.” Fotoğraflar: Yasin Akgül / İHA 3 Yaşamaya var mısınız? Mucizeler ona inananlar içindir Hayatta bazı anlar vardır, dönüm noktası sayar zi. Ama birdenbire bir mucize oluverir... Belki de bu yüzden onu sorgu sınız. Böylesi an lar, sarsar, koca lar en beklenmedik man gözlerle ba zamanda çalar ka karsınız. Bir rüya pınızı. Her şeyden, nın içinde bile faz en çok da kendi GÜLŞAH ELİKBANK lasıyla mükemmel nizden vazgeçti olan bu şey, ger ğiniz zamanlarda çekten sizin başı hatta. Bu belki de yaşamın si nıza mı gelmiştir? Yoksa bu ze, daha gidilecek yeni yol hayatın size atmaya hazırlan lar, alınacak yeni yaralar var, dığı yeni bir kazık mıdır? Ya deme şeklidir. Yaşamın dili da hayalleriniz yine sağ gös ni öğrenmek için epey hırpa terip sol mu vuracaktır? lanması gerekir insanın. Bir Kalbinizin büyüsünü aklı kaç küçük kesikle çıkılmaz nızla bozmak istersiniz böy bu maceradan. le vakitlerde. İnsan elinin MUTLULUK UZAKTA BİR ÜLKE ADI değdiği her şeyi yok etmeye muktedirdir ne de olsa. Bazen size rağmen hayatta ka Tam da bir veda şiiri yazar lır ama o mucize. Adına ne ken, gelir bulur o umut de derseniz deyin, tam karşınız nen canavar insanı. “Mutlu da durmaktadır. Mutluluğa luk uzaklarda bir ülke adıydı bir adım kala... O adımı ata sanki, tam gidecekken, uyan bilecek misiniz, bilemezsi dığım. Her sabah varlığına niz. Dizleriniz titrer, gözle yeniden inandığım, her gece rinizi kapamaya korkarsınız; yolunu yeniden kaybettiğim” ya kaybolursa sizin bakma diye son bir cümle düşerken dığınız o kısacık anda? Asıl hayat sayfanıza, kalbiniz ye korkunuz başkadır gerçek niden çarpmaya başlar; şaşar te. Her mucize sizden bir de kalırsınız. ğişim talep eder karşılığın Bilirsiniz aslında mucizeler da. Tek gerçek hikâye bede yalnızca ona inanan insanlar lini ödediğinizdir, diye boşu içindir ama artık bir mucize na söylenmemiştir. Ödene bekleyecek takatiniz bile kal cek bedele razı mıdır o sar mamıştır. Hayat, insanlar, tu sılmaz egonuz? Hiç çabala tulmayan sözler, birlikte yü madan, gözyaşı dökmeden, rünemeyen yollar, en çok da sonu belirsiz o yollara düş gözlerinizin içine bakıp sarf meden; hangi sonsuz mutlu edilen yalanlar yormuştur si luğa talip oluyorsunuz? KARANLIKTAKİ IŞIK Korkuyorsanız, yol yakınken dönmenizi tavsiye ederim. Döneceğiniz yerde, sizi bekleyen az çok bellidir. Bir mucizeyse içinde birçok bilinmeyen gizlemektedir. Gerçek yolculuk, eve dönüştür; diyen yazarlar bunu bilenlerdendir. Kalbimiz, yuvamızdır. İnsan kendi kalbinin zehrini emmeden, sağ çıkamaz bu yolculuktan. Zehir, çeşitlidir. Ömür boyu damardan az az zerk edilmiştir. İnsan ruhu işte böyle böyle kirlenmiştir. İnsan kalbine sevmeyi unutturan hangi çalınmış zamandır? İnsanın elini kolunu böylesine zapt eden nedir? Dudaklardan dökülen sözlerle, atılan o adımlar neden hep farklı saatleri vurmaktadır? Kalbin bildiğini akıl kimden gizlemektedir? Mutsuzluktan nefes bile alamazken, suçu insan neden hep bir başkasında aramaktadır? Ya hakkını vereceksiniz bu yaşamın ya da sonsuza dek susacaksınız. Karanlık yalnızca cesurların yolunu aydınlatır. Korkan bir yürek, kendi küçük mağarasında bir kahraman beklerken, kapıyı çalan yalnızca ölüm olacaktır. Ölmek herkesin kaderi ama yaşamak öyle mi? Önce kendinize bir şunu sorun: Var mısınız hakikaten yaşamaya, bir mucize kapınızı çaldığında onu içeri buyur etmeye? Kendi içinizdeki sırra onunla varmaya... Değilse, bırakın mucizeler onları hak edenlerin olsun.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle