Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
14 NİSAN 2019 Geçenlerde seyrettim bu filmi. Geç kaldım size göre ama benim için tam zamanıydı bence. Zaten 3200 yıl önce olmuş olaylar. Agamemnon Yunan kralı. Diğer kralları da bayrağı altında toplamış. Hafif serseri kılıklı bir herif. Kardeşi de kral. İşte ne oluyorsa kralın kardeşinin karısı yüzünden oluyor. Truvalı vitaminsiz Prens Paris, Agamemnon’un kardeşinin karısını kaçırıyor. Kardeşi koşarak Agamemnon’a gidiyor, o da kahveden arkadaşları (diğer krallar) çağırıp Truva’ya kavgaya gidiyor. Kavga diyorum, çünkü şu anda Kurtuluş semti yaşayanlarıyla Kasımpaşa sakinleri birbirine girse daha kalabalık bir kavga olur. Neyse bunlar atlıyorlar kayıklara gidiyorlar Truva sahiline. Bir ara sabah içtimasında güneş denizin üstünden doğuyor ki, al sana filmin benim için bittiği yer. Neyse... Bunların arasında asi ruhlu, psikopat bir “Aşil” var. Aşil, krala falan da ters gidiyor. Sahile ilk yanaşan sandaldan atlayıp hemen oradaki tapınağı basıyor, Truva Kralı’nın yeğeni olan rahibe kızı da kaçırıyor. Sonra kızla yatıyor falan, tabii o böyle yapınca filmin sonunda Truvalılar da bunu topuğundan vuruyor. Truvalılarla şehri kuşatan Yunanlar epeyce bir süre savaşıyor. Bu arada Paris’in abisi Hector, yanlışlıkla bizim psikopat Aşil’in kuzenini öldürüyor. Aşil de tek başına şehrin kapısına gidip “Hectoooor, Hectooooor” diye bağırıyor. Bir kişi de çıkıp “Hector, yok. O taşındı buradan. Hector kim, tanımıyoruz” falan demiyor. Adam zaten psikopat, jiletlemiş her yanını, sen ne çıkıyorsun dışarı “delikanlılık” yapa TRUVA... cağım diye salak Hector? Çıkıyor işte. Çıktıktan 5 dakika sonra da Hakk’a (O zaman Apollon, Zeus falan) yürüyor zaten. Neyse uzatmayayım... Bu Truvalılar efendi insanlar falan ama bildiğin yobazlar. Ne kadar Tanrı varsa tutmuşlar koymuşlar tapınaklarına... Kâhin vatandaş sürekli “Tanrılar bizimle” falan deyip akıllarını alıyor. Zaten bu salaklıktan kaybediyorlar semti. Semt diyorum bak... Bir sabah bir kalkıyor bu Truvalılar, aha Yunan mu nan yok. “Denize döktük” falan diye seviniyorlar ki, bir bakıyorlar tahtadan bir at. Paris, vitaminsiz ama akıllı; “Yakalım bunu” diyor. Kâhin mi rahip mi neyse, o da hemen olayı Tanrılara bağlayıp “Bunu şehre alalım, yakmak falan çok günah” diyor. Kral da bunak. Afedersin kıçlarından ter aka aka çekiyorlar koca atı semtin meydanına. Sonra tabii zafer, içki falan derken sızıyor bütün semt. Bunlar sızınca da atın içine saklanan Yunanlar çıkıp alayını kesiyor. Semt de Yunan’a geçiyor. Tam bu sırada vitaminsiz Paris bizim psikopat Aşil’i okla topuğundan vuruyor. Zaten başka türlü yenilmez o psikopat. Vurulduğu yerin de bu topraklarda hâlâ bir mesajı var. Sonuçta Yunanlar Truva’yı alıyor, Hector, Aşil falan ölüyor. Film de bitiyor. 3 saat KurtuluşKasımpaşa kavgasından daha basit bir şeyi seyretmenin “keyfi” de sana kalıyor. O nedenle, boşverin filmi, Homeros’tan, Azra Erhat çevirisinden okuyun, hem destanı öğrenin hem de 3 bin yıl önceden gelen şiirsel bir dilin tadına varın. GÜNEL ALTINTAŞ u Vatanseverler Atatürk’ün; ötekiler, Deli Kadir’in peşinden gider. u Dinler kaşıdıkça kanar! u Bir kimse çünküyü çünki diye okuyor ya da söylüyorsa, onun dilini tiyatrocular sokmuştur. CUKlar Komedinin devrimci babası Şarlo 130 yaşında Dünyayı kahkahayla Komedinin devrimci babası, sinemanın tatlı serserisi Charlie Chaplin’in 16 Nisan’da doğumunun 130’uncu yı boyadı lı kutlanacak. Ölümüne dek hayatının en çileli dönemi 25 yıl yaşadığı İsviçre’de ne girdi. Bir süre sonra ba Cenevre Gölü yakınlarında bası alkolden öldü. Karde ki CorsiersurVevey’deki şi Sydney ile önce sokak Manoir de Ban’daki evinin larda yaşadı, sonra yetim önünde hemen her yıl, Şar hanede. Derken kardeşiy lo kılığına girmiş gencinden yaşlısına yüzlerce hayranı GAMZE AKDEMİR le bir dans topluluğunda yarı aç yarı tok çalışmaya ustanın doğum günü için bir başladı. araya geliyor. 1913’te Amerika’ya ayak basma Sinemanın devrimci babası, tat sıyla ilk kez bir şeyler iyiye gitme lı serserisi Charlie Chaplin (Char ye başladı. 1914’te “Kid Auto Ra les Spencer Chaplin) kolay bir ya ces in Venice”de kendisiyle özdeş şam sürmedi. Gezegenin en ciddiye leşen tatlı serseri “Şarlo” tipleme alınan komedi ustası olarak dünya siyle ilk kez beyazperdedeydi. Şar yı güldüren Chaplin’in yüzü çocuk lo, melon şapkası, bol pantolonu, luğu ve ilk gençliğinde ise hemen kocaman ayakkabıları, komik bıyı hiç gülmedi. ğı, sürekli çevirdiği bastonu ve sa yARI AÇ YARI TOK kar mizansenleriyle cümle âlemi Londra’da 16 Nisan 1889’da, yok sulluğun içine doğdu. Anne baba sı 3 yaşındayken boşandı. Annesiy le sahneye çıktığında henüz 5 ya şındaydı. Akıl sağlığını kay beden annesinin bir kli niğe yatırılmasıyla Siyah beyaz dünyayı kahkahanın, umudun, daha iyi bir gelecek ve barış düşünün renklerine boyadı! 7 Dünya genelinde özel film gösterimlerinin yanı sıra İsviçre’de üç yıl önce açılan Chaplin’s World Müzesi’nin etkinlikleriyle de Chaplin efsanesi yeni sinemacı ve seyirci kuşaklara aktarılıyor. gülmekten yıktı geçti! “Göçmen” (1917), “Macera cı” (1917), yönetmenlik kariyerinin de ilk önemli eseri “Yumurcak” (1921), “Bu filmle hatırlanmak istiyorum” dediği ve açlıktan ayakkabı yeme sahnesini tam 63 kere çektiği “Altına Hücum” (1925), tüm zamanların en iyi romantik komedilerinden “Şehir Işıkları” (1931), makineleşmeye manifestosu “Modern Zamanlar”ın (1936) da aralarında bulunduğu 60’a yakın filmde maceralarını canlandırdığı Şarlo, kendi hüzünlü anı ve gözlemlerinin ürünüydü. O kadar ki Şarlo’yu anlamak Charlie Chaplin’i tanımak demekti. TATLI SERSERİYDİ Oynadı, yönetti, yazdı, müziğini, yapımcılığını yaptı, işi mutfağında çocuk yaştan öğrendi. Hüznü kendi yaşamından, kahkahayı düşlerinden soğurdu. Siyah beyaz dünyayı kahkahanın, umudun, daha iyi bir gelecek ve barış düşünün renklerine boyadı! Tatlı serseriydi, kapitalizm karşıtıydı, devrimciydi, hümanistti. Eleştirileriyle ABD Hükümeti ile bazı lobilerin canını hayli sıktı. Çok geçmeden hakkında kapsamlı bir karalama kampanyası başlatıldı. “Göçmen”de bir ABD memurunu tekmelediği sahne ve “Altına Hücum”daki bazı sahneler komünizm propagandası olarak yorumlandı. “Modern Zamanlar”da hedefi kapitalizmdi. Büyük Buhran döneminde, fabrika işçisi olan Şarlo’nun aşırı iş yükünden hareketlerinin otomatikleşmesini ele alan filmde bir makine Şarlo’ya yemek yedirdi, çarkın dişlileri bedenini arasına aldı. Amerikan Rüyası’nı sorgulayan Chaplin, eleştirilerini “Büyük Diktatör”de de (1940) sürdürdü. Hitler’i kıyasıya eleştirdiği filmi sondaki dört dakikalık konuşma sahnesiyle de hafızalara kazındı. Almanya’nın Washington Büyükelçisi ile Hollywood Konsolosu daha çekim aşamasında filmi engellemeye çalıştı; sağcı dernekler tehditler savurdu. Chaplin 1942’de Almanya’ya karşı ikinci bir cephenin açılması gerektiği görüşünü dile getirince “komünist” olarak bu kez resen damgalandı. Amerikan Karşıtı Çalışmaları Araştırma Komitesi’nce sorgulandı ve sonunda ABD’ye girmesi yasaklandı. Ailesiyle İsviçre’ye yerleşen Chaplin, ancak 1972’de adına verilen özel Oscar ödülünü almak için ülkeye ayak bastı. Törende 12 dakika ayakta alkışlandı. Tüm filmleri ABD Ulusal Arşivi’nde koruma altına alınan Chaplin, 25 Aralık 1977’de, 88 yaşında yaşama veda etti. Chaplin sinemaydı, sinemanın ve sıradan insanın ta kendisiydi! İmza attığı başyapıtlarla sinemacıları etkiledi, komedi tanımını şekillendirdi. Hepsi bu kadar mıydı? Kesinlikle değildi! Chaplin bu, yaz yaz bitmez! Bitmedi de zaten... gamze.akdemir @cumhuriyet.com.tr C MY B