03 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 MART 2019 7 Ben de bir zamanlar kandırılmıştım Yıl 19791980 falandı. Ben de takdir edersiniz ki dünyadaki 4 yıllık tecrübemle kendimi epey büyümüş sayıyordum. Tabii tecrübe kazanmak meraktan geçiyor. Meraklıysan aklında sorular oluşuyor ve bunlara mantıklı cevaplar arıyorsun. Mesela bugün hatırladığım kadarıyla rüzgâr nasıl oluşuyor sorusu benim aklıma hayatımda ilk gelen sorulardan biriydi. Tam da 34 yaşıma denk geliyor bu soruyu kendime sormam. O güne kadar olan deneyimlerim ve gözlemlerim sayesinde bu soruyu kendim yanıtlamayı seçmiştim. Yanıtım da şuydu: Rüzgâr ağaçların sallanmasından oluşur. Bu yanıta varmamı sağlayan ise anneannemin yelpazesiydi. Çünkü o da sallanınca rüzgâr oluşturuyordu. Ve her rüzgâr çıktığında ağaçlar sallanıyordu. Yanlış da olsa kurduğum sebepsonuç ilişkisi buydu. Kolaya kaçmamalı... Aslında insanın kendi sorularına kendisinin yanıtlar bulması iyi bir şey. Çünkü başkası tarafından kandırılma ihtimalin düşüyor. Sonuçta gözlemler falan da işin içine girdiği için 4 yaşındaki kafanla bulduğun yanıtı yanlış da olsa arkadaşlarına ya da çevrendeki yaşıtlarına savunabiliyorsun bile. Kendi yanıtını bulmak yerine kolaya kaçarsan başına gelebileceklere de bir örnek vereyim. Mesela bir keresinde bir kartpostalda, ki o zaman çok vardı kartpostallar, Nemrut Dağı’ndaki Kom magene uygarlığına ait heykelleri görmüştüm. 4 yıllık hayatım için büyük bir buluşa hatta keşfe eşdeğerdi gördüklerim. Anneannemin zaferi Dünya üzerindeki kısa yaşamımda bunun üzerine kafa yoracak bir deneyim ya da gözlem fırsatım olmadığı için anneanneme koştum ve kartpostalı göstererek, o heykellerin ne olduğunu sordum. Anneannem bu, benim gibi kurtluya karşı fırsatı kaçırır mı, “Hah bak bu heykellerdekiler annesinin, anneannesinin sözünü dinlemeyip taş olanlar” deyiverdi. Ben de duyduğum bu cevapla o anda kısa süreliğine taşlaştım aslında. Sonuçta 4 yaşında çocuksun ve gözünün önündeki fotoğrafta taştan adamlar falan var. Ve en güvendiğin bilgi kaynaklarından biri de sana bu cevabı veriyor. O andan itibaren küçük aklında tek soru, “Bu adamlar annelerini falan üzdükleri, yaramazlık yaptıkları için taş olmuş olabilir mi?” İçinde bulunduğun koşullarda yanıt da sanki “Evet”e yakın gibi görünüyor. Durum riskli yani. Sonuçta anneanne zaferi kazanmış, 4 yaşındaki kurtlu da bir dağın başında taş olmamak için bir süre de olsa kendine çekidüzen vermişti bile. Kıssadan hisse: Ya aklınıza gelen sorulara yanıt bulmak için bilgi, kültür ve deneyiminizi artırın ya da bunları yapmadığınız için en yakınınızda ve güvendiğiniz kişi tarafından bile kandırılmaya hazır olun. Sonuçta benim kandırılmam masum bir amaca hizmet etti ama kimler kimler ne biçim kandırıldı bu ülkede. Bilgi, kültür şart! Güzel insandı benim Musa ağabeyim... Türkçe konuşmasına bayılırdık... Türkiye Musa’sını kaybetti kede sanatçılar için vaziyet iyi için. Türkçe’yi, Türk edebiyatını terk etmiş değil. Orada kal, bir iki sene gibi düşündüm hep. Geldiğimden beri has sonra gelirsin; o zaman tiyat retle bakıyorum Türkiye’ye. Oraya her git royu kurarız’ dedi”. tiğimde, cennete gitmiş gibi oluyorum. Da Ama olmamış işte. İşin içi ima gözümde tütüyor Türkiye. Türk ol N e zaman bir araya gelsek konu döner dolaşır Türkiye’ye, çocukluğunun geçtiği Ankara’ya, İstanbul’a gelirdi. Romanlarını tüm dünyanın İngilizce okuduğu bu pamuk saçlı, sakallı adamla ben/biz Türkçe muhabbet ederdik. Özlediği, ne mutlu ki son yıllarında sık sık da duymak, konuşmak şansını yeniden bulduğu Türkçe’yi öyle güzel, öyle yumuşak konuşurdu ki bayılırdık dinlemeye. Tüm dünya onu Moris Farhi diye bilirdi ama biz ona “Musa ağabey” derdik. Çünkü öyle seslenilmesini isterdi. Sonradan çok ama çok pişmanlık duyduğunu söylediği bir kararla ayrıldığı Türkiye’den yıllarca uzak kalan 1935 Ankara doğumlu Musa ağabey. 1954’te Amerikan Koleji’nden mezun olduktan sonra İngiltere’de Royal Academi’de eğitimini tamamlamasının ardından döndüğü Türkiye’yi terk etmeseydi, Engin Cezzar’la bir tiyatro kuracak, yaşamı bambaşka bir çizgide sürecekti belki de. ne bir de aşk girince dönememiş ülkesine Musa ağabey. Aslında aklında yazarlık da yoktur. İş için BBC’ye başvurduğunda “örnek bir senaryo yazıp getirin bakalım” demeseler belki de hiç yazmayacaktır. Getirdiği örnek kabul edilince hem BBC için hem de diğer büyük bir televiyon olan ITV için senaryolar yazmaya başlaması yazarlık yolunu açar. Senaryolarından birini ünlü bir yayınevi çok beğenince Musa ağabeyden bir kitap yazması istenir. “Peki, deneyeyim” deyip yazdığında ortaya “ The Pleasure of Your Death “ adlı kitabı çıkar, çok da popüler olur. “Ne güzel işte ağabey, Türkiye’ye dönseniz belki de olmayacaktı tüm bunlar” dedim şaka yollu. Ama o gayet ciddiydi şu sözlerinde: “Ben hâlâ suçluluk duyarım Türkiye’yi bırakıp İngiltere’ye geldiğim maktan da iftihar ediyorum.” Bunlar sadece yemek masasında muhabbet ederken sarf ettiği laflar değildi. Öyle olsaydı Young Turk romanında “Köklerinizi inkâr edemez ve başka bir yere de tohum atamazsınız” diye yazmazdı. Musa ağabeyin “Türkiye’ye karşı önyargıları yıkmak amacıyla yazdım” dediği Young Turk’ün Uluslararası IMPAC ve Amerikan Kütüphaneler Birliği “Sophie Brody” ödülüne aday gösterildiğini de ekleyeyim bu arada. Türkiye’de gayrimüslim yurttaşlarımızın yaşadıklarından da elbette haberdardı. “Tanıdığım Ermeniler, Yahudiler bir şekilde sıkıntı çektiler ve bu yüzden Türkiye’den korkuyorlar” demişti bir keresinde. “Türkiye’ye karşı antipatilerinin olması da anlaşılabilir ama bende o yok. Çünkü babam beni böyle yetiştirdi. Müslüman olsun, Hıristiyan olsun, ne olursa olsun kardeş gibiyiz. Bunu bilince ve böyle düşününce, nefret gidiyor” dediğini çok iyi anımsıyorum.. Adımını attığı ilk yıllarda İngiliz edebiyat dünyasında dezavantajlı olma ‘Ülke karışık, gelme’ sın diye İngilizcesini geliştirmek “Neden bıraktınız Türkiye’yi” diye sormuştum bir ara. “Karışıktı ülke” oldu yanıtı. “1956’da ben burada akademiyi bitirdiğim vakit, babam ‘gelme’ dedi. Çünkü o zamanlar kötü zamanlardı. Edebiyatla uğraşanlara hoş bakılmıyordu. Biz de kolejde tale için neler yaptığını da anlatır, bize de aynısını yapmamızı önerirdi. Türkçesi kendi deyimiyle “paslandığı” için Türkçe yazamamaktan yakınırdı Musa ağabey; “Türkçem mükemmel değil ama hâlâ Tür beyken Nâzım Hikmet’in şiirlerini basar, diğer mekteplere dağıtırdık. O dönemde iki de küm” derdi gülerek. Okuyanlar da görecektir yaz fa polis yakaladı beni. Karakola götürdü, bir iki tokat attılar. Babam korktu bundan. ‘Ül dığı tüm romanlarında mutlaka Türkiye’den izler vardır. Türkiye’de yaşadığı yıllarda ak PEN’in Tutuklu Yazarlar Komitesi Başkanı olarak gitmediği ülke kalmayan Musa ağabey kararlı bir insan hakları savunucusuydu. Filistin’in Hakları İçin Yahudi Girişimi’nin de öncülerindendi. Şu sözlerini kaydedelim buraya: “Dünyadaki en büyük tehlike dini fanatizm ve nasyonalizm. İkisi de birbirine bağlı. Mesela, güya çok demokratik olan İsrail’e bakın; orada din ve nasyonalizm Filistinlilere muazzam bir zulüm çektiriyor”. Moris Farhi lında kalan ne kadar adet, gelenek, görenek varsa hepsini taşımıştır kitaplarına. “Bu nedenle zaten benim yazdıklarım bu ülkede orijinal kabul ediliyor” derdi. Güzel insandı benim Musa ağabeyim; “Bir yazarın bir ödevi varsa, o da insanlığın iyi yaşaması için, zulüm görmemesi için yazmaktır” derdi. Dediğini de fazlasıyla yaptı. Çok ama çok özleyeceğim. Sina Koloğlu yılların müzik birikimini ilk kişisel albümü Geceden Sabaha’ya aktardı. Siz uyurken ortaya çıkan şarkılar Bulutsuzluk Özlemi’nin klavyecisi Sina Koloğlu ilk kişisel albümünü Gecelerden Sabaha ismiyle yayımladı. Yılların birikimi olan şarkılarını, rock seslerinin kemençe, ney, saz ve cura ile birleştiği bir tını harmonisi içinde dinleyicilerle buluşturan Koloğlu, aynı zamanda klasik müzik düzenlemelerinin olduğu şarkılara da albümde yer verdi. Kadınlar Günü’ne denk gelen, 8 Mart’ta yayımlanan albümde sırasıyla Kar Çiçeği, Bozkırın Atları, Palmira, Geceden Sabaha, Romantik, Öksüz, Kına, Rüyadan Uyanış, YNSN ve Dis topya isimli şarkılar yer alıyor. Ayrıca Bulutsuzluk Özlemi’nin gitarcısı Akın Eldeş, Kar Çiçeği ve YNSN şarkılarında Koloğlu’na eşlik ediyor. Yine aynı grubun bas gitarcılarından Demirhan Baylan şarkıların altyapılarında yerini alıyor. Birkaç yıl önce IŞİD terör örgütü tarafından yerle bir edilen Palmira için yazılan bir şarkının da yer aldığı albümün esin kaynakları arasında Pink Floyd, Phil Collins ve ünlü Rus besteci Stravinsky yer alıyor. Albümdeki şarkıların ortak özelliği ise Geceden Sabaha ismi ile örtüşen şekilde gece ile sabah aralığında üretilmiş olmaları. 10 MART 2019 SAYI: 1513 [email protected] İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına ALEV COŞKUN Genel Yayın Yönetmeni Aykut KüçükkayA Sorumlu Müdür Ozan Alper Yurtoğlu n Yayın Koordinatörü hilal köse ÖZTÜRK n Editör deniz ülkütekin n Sayfa Tasarım emine bilget n Reklam Genel Müdürü Ayla Atamer Törün Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın Baskı: DPC Baskı Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Turkuvaz Dağıtım Pazarlama A.Ş. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle