22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

6 10 MART 2019 ŞuESNEENRA ÖZNUR OĞRAŞ Gidin, görün...ÇOLAK u Bebekler müzede İstanbul Oyuncak Müzesi, bugün ‘Bebekler Müzede’ etkinliği düzenliyor. Katılım için müzeden rezervasyon yapılmalı. Müzedeki, her pazar ve pazartesi saat 21.00’de sahnelenen tek perdelik oyunda ise periler sizi Helikon’a davet ediyor. 9 hikâye anlatıyorlar. Son hikâye Sunay Akın’ın sesinden... u Artist Talk / Sunum Performans T amamı harflerden oluşan bir ev nasıl inşa edilir, sorusunun cevabını Shulamit Bruckstein (Berlin) ve Verena Gerlach (Berlin) ile bulmak isterseniz 14 Mart’ta saat 19.00’da Salt Beyoğlu’nda ücretsiz yapılacak performansa katılabilirsiniz. Bruckstein, hayali bir Taswir Evi kuruyor... u Agnès hakkında her şey İstanbul Modern Sinema’da retrospektif serisinin beşincisi Agnès Varda’ya odaklanıyor. Varda’nın en geniş toplu gösterimi olan Agnès Hakkında Her Şey programı 24 Mart’a kadar sinemaseverleri bekliyor. Varda’nın mart ayı boyunca Sinematek/ Sinema Evi’nde 30 filmi gösterilecek. u Berlin’de bir cezaevi... Diana Nacke’nin “Benim Özgürlüğüm, Senin Özgürlüğün” belgeseli, Filmmor kapsamında, 13 Mart’ta saat 14.30’da Institut Français’de gösterilecek. Sonra yönetmen Näcke’le söyleşi var. Filmde, Berlin’de cezaevindeki 2 kadının hikâyesi anlatılıyor. u ‘Bizim Aile’ Harbiye’de Sadık Şendil’in yazdığı, “Bizim Aile” oyunu, 13 Mart’ta saat 15.00’te Harbiye Muhsin Ertuğrul Sahnesi’nde. Sevgi, saygı, birlik ve beraberlik duygularının öne çıktığı müzikli oyunda emeğin ve sevginin gücüne vurgu yapılıyor. A lternatif müziğin güçlü isimlerinden Sena Şener, 12 Mart’ta Zorlu PSM’de saat 21.00’de konser verecek. 15 yaşında internette şarkılarını paylaşarak müzik serüvenine başlayan Şener, albümündeki şarkılarını kendi yazdı. Captain Marvel’in çizgi romanda okurlarla ilk buluşması 1968 yılına rastlıyor... Kadının gücü adına Y ılın ilk Marvel filmi “Captain Marvel”in tam da 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde vizyona girmesi ilginç bir tesadüf gibi durmakla birlikte, bunda ticari bir uyanıklığın izlerini arayanları da hemen tukaka etmemek gerek. Ne de olsa, böylesi “özel” günlerin hemen hepsini alışveriş çılgınlığına çevirmekte üstümüze yok malum. 18 yaşında Bodrum’da tanıştığım bir ecnebi genç kız söyleyene kadar Valentine’s Day (Sevgililer Günü) diye bir günden haberim yoktu örneğin, şimdi bırakın haberdar olup olmamayı, o gün eşine, kız arkadaşına, yavuklusuna gül almayanı artık neredeyse Taksim Meydanı’nda sallandıracaklar (bak bakalım yapıyor mu bir daha?). Uzatmayalım, kadınların her yerde bileklerinin hakkıyla görünür olduğu bir dünyada yaşamıyoruz maalesef, ama en azından bu hafta sonu (öncesi ve sonrasıyla) erkek egemen toplum onları baş tacı etmeye razı olmuşken biz de ilginizi Marvel’in en bilindik kadın süper kahramanlarından Carol Danvers'a ve daha da çok “Captain Marvel” filmine çekelim dedik. Hor görülen kadının fendi... Oscar ödüllü oyuncu Brie Larson’ın başrolünü oynadığı ve ilk karelerinde çizgi roman âleminin mütevaffa tanrısı Stan Lee'ye kısa bir saygı duruşuyla başlayan (sahi onun ölümünün ardından izlediğimiz ilk Marvel filmi bu!) “Captain Marvel”, hemen söyleyelim, unutulmaz bir sinema deneyimi değil belki ama beklentileri fazlasıyla karşılayan ve uzun aksiyon sahneleriyle izleyiciyi sıkmaktansa mizah dozu yüksek, feminist çağrışımları bol ve zekice göndermelerle bezeli senaryosuyla akıcı bir eğlencelik. Carol Danvers'in nasıl Captain Marvel'a dönüştüğünün bir hikâyesini de barındıran filmin uyarlandığı çizgiromandan sapan kimi yanları var elbette (MarVell’in burada bir kadın olması gibi) ama sadık okurların da şikâyetçi olacağını sanmıyorum doğrusu. EMRAH KOLUKISA Marvel’in DC’nin “Wonder Woman”ına yanıtı olan film aksiyon sahneleriyle olduğu kadar kadınlığa dair tavizsiz söylemiyle de dikkat çekiyor. Filmin müzikleri ise Türk besteci Pınar Toprak’a ait. Filmin feminist yanı biraz Amerika gibi toplumlarda anlam kazanan cinsten. “Captain Marvel” bu yanıyla bizim gerçekliğimize bir hayli uzak kalıyor ama en azından bu tarz filmlerin izleyici kitlesi olan gençler üzerinde az da olsa bir etki yaratacağını umabiliriz herhalde. Filmin feminist tarafına biraz daha yakından bakalım isterseniz. Adının Vers olduğunu öğrendiğimiz ve daha ilk sahnede Jude Law’un canlandırdığı YonRogg ile kıyasıya bir dövüşe tutuşan kahramanımız geçmişini hatırlamayan ama son derece donanımlı, ona olağanüstü bir enerji veren süper güçlere sahip, ama anladığımız kadarıyla aklından çok kalbiyle hareket eden (bu yanlış bir şey YonRogg'a göre) bir kadındır. Filmin ilerleyen bölümlerinde geçmişine dair kimi kırıntılar hatırlamaya başladığında çocukluğundan itibaren baskılandığını, kız/kadın olduğu için hep horlanıp, kenara itildiğini, dışlanıp aşağılandığını görüyoruz. Daha sonra hava kuvvetlerine girip de bir pilot olduğunda ise kendisine Dr. Wendy Lawson (Annette Benning) adında son derece akıllı ve becerikli bir kadını örnek alması bizi şaşırtmıyor elbette. Şapka çıkarmak gerek Öncelikle bu iki kadın üzerinden ilerleyen kadınlık mevzusu ve Vers’in iki düzlemde birden ilerleyen kimliğini bulma mücadelesi (hem gerçekte kim olduğunu hatırlayacak, hem de bir kadın olarak benliğini bularak, kendi hayatını ve güçlerini kendi kontrolüne alacaktır) filmin asıl hikâyesi olduğu noktada “Captain Marvel”ın feminist tonu da daha bir belirginleşiyor. Bunda elbette, filmin yönetmenlerinden birinin kadın olmasının da payı büyük. Amerikan sinemasının nadir karıkoca yönetmenlerinden Anna Boden ve Ryan Fleck ikilisine, kolaylıkla aksiyona boğulabilecek bir konudan böylesi esprili, incelikli ve kadın işi bir film kotardıkları için şapka çıkarmak gerek. Bizimki gibi kadınların saat başı tecavüze uğrayıp öldürüldüğü, kadına karşı ev içiaile içi şiddetin normal görüldüğü ve kadınlara sadece çocuk yapmak, ev temizlemek, tarlada çalışmak gibi görevlerin biçildiği bir ülkede Carol Danvers’in feminist uyanışının nasıl etki edeceğini kestirmek pek kolay değil. Diapason Operamız hafifledikçe yükselecek balon mudur? ‘Öpme beni Ayşe!’KemalKüçük Ö p Beni Kate (Kiss me Kate) 1963’te Ankara Devlet Tiyatrosu (ve operası) sahnesine çıktığında yer yerinden oynamıştı. Necil Kazım Akses, Ulvi Cemal Erkin, Cevat Memduh Altar, Mithat Fenmen gibi klasik müziğin ağır topları “Bu eserin yeri Devlet Tiyatrosu ve Operası değildir, dünyanın hiçbir yerinde bunları devlet tiyatro ve operaları oynamaz” derken, Metin And, “Avrupa’da aynı şehirde ciddi opera ile operet ve müzikal oynayacak başka kurumlar da olduğu için Devlet operaları her şeyi oynamıyor. Bu müzikçilerin değil, tiyatrocuların işidir” diyerek eseri savunuyordu. 56 yıl geçti... Cole Porter’in 1949’da ABD’de sahnelenen müzikalinin bizde kopardığı gürültünün üzerinden 56 yıl geçti. Dev let Tiyatrosu’ndan ayrılan Opera ve Bale, 1970’te ayrı bir genel müdürlük oldu. İstanbul, İzmir Operaları’na Mersin, Antalya ve Samsun katıldı. Genç kurumlarda neler sahnelenmedi ki? Ancak opera kurumlarımız artık hızla operetmüzikalrevü sahnesine dönüşüyor; düpedüz tiyatrocular için yazılan ve belli bir şan eğitimi gerektirmeyen eserlere yöneliyor. KÜÇÜKDİLİMİ YUTACAKTIM Bunu Bilkent’te 4 yıl opera okuyan DOB Genel Müdürü Murat Karahan bilmez mi? Ama o, Türk operasının yükselişini 1930’ların primitif Ayşe Opereti’nde bulmuş! Haber Türk’teki şu sözlerini duyunca küçükdilimi yutacaktım: “Bugün yaratmak istediğimiz opera markasının temellerini 90 yıl önce Muhlis Sabahattin atmış ama orayı kaçırmışız. Şimdi 2019'dayız ve Dev let Opera ve Balesi sahnesinde Ayşe Opereti ilk kez sahnelenecek.” Karahan, 2006’da Gülriz Sururi’nin özel çabasıyla İstanbul MKM’deki Ayşe Opereti temsillerini sanırım unutmuş. 21 yaşında “Şeytan Görsün Yüzünü” adlı Mustafa Sandal’vâri poparabesk şarkısı ile yolunu arayan Murat Karahan’ı, Çukurova Devlet Senfoni Orkestrası’nın bir yılbaşı konserinde tanımış ve sesine hayran olmuştum. Müthiş güzel bir sese sahip. Ama bu, operanın yönetiminin gerektirdiği bilgi birikimine yetiyor mu? Arayıştaki Karahan’a, Saygun’un “en büyük eserim” dediği Gılgameş Operası ile Cemal Reşit Rey’in Çelebi Operası’nın ilk kez sahnelenmeyi beklediğini hatırlatırım. 70 yılı deviren Operamızı hafifledikçe yükselecek bir balon gibi görüyorsa, hemen Operamızın kuruluş amacına bir göz atsın. Kaçırmayın! Gürer Aykal ile 20 yıl BİFO’nun onursal şefi Gürer Aykal ile birlikteliğinin 20. yılı şerefine vereceği konser, tam bir başyapıtlar geçidi olacak. BİFO’nun ve Borusan Quartet’in yapıtlarını seslendirdiği çağdaş bestecimiz Mahir Cetiz’in Nehirin Düşleri adlı eseri ve Gustav Holst’un başyapıtı Gezegenler Süiti’nin seslendirileceği gecenin solisti Denis Kozhukhin, Edvard Grieg’in Konçertosu’nu yorumlayacak. Gecenin sürprizi ise Boğaziçi Caz Korosu bünyesindeki MAGMA Filarmoni Korosu olacak. 14 Mart 20.00; Lütfü Kırdar ICEC. Masurenko / Kuznesov T atjana Masurenko, en kestirme deyişle viyolayı keman akıcılığında kullanan tekniği ve müzikalitesi ile günümüzün önemli viyolistlerinden biri. Masurenko Albert Long Hall konserlerinde piyanist Boris Kuznesov ile Schumann, Brahms, Glinka, Glazunof eserlerini yorumlayacak. 13 Mart, 20.00, B.Ü. Albert Long Hall. 5 Besteci 5 Süit Gürer Aykal K adıköy Belediyesi Süreyya Operası’nın genç Türk bestecilerini teşvik etmek amacıyla ikinci kez düzenlediği Ulusal Beste Yarışması 2018’de ödül alan bestecilerin süit formundaki eserleri, “5 Besteci 5 Süit” başlığı altında, Lila Müzik tarafından yayımlandı. CD’de, yarışma birincisi Onur Arınç Duran, ikincisi Ba ran Doğaç Ünal, üçüncü M. Burak Soykan ve mansiyon alan Artun Hoinic ile Seyirci Özel Ödülü’nü alan Salih Kartal’ın tümü “Sinfonietta” başlığını taşıyan eserleri yer alıyor. Masteringi Can Aykal, tarafından yapılan CD’nin ses kalitesi çok başarılı. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle