Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
10 MART 2019 Bence aşk, sadece tensel değil. Aşkın içini doldurmadığın sürece, ona saygı duymayı, hayran olmayı öğrenmediğin, kendini beslemediğin sürece bitmeye mahkum, çaresi yok. Zahmetsiz bedelsiz hiçbir mutluluk yok. El âlem, ne der var bizim toplumumuzda. Kadınların çaresizlik diye tanımladıkları ruh hali buralardan geliyor. Toplum kalabalık ya, bir şey yaptığında üstüne gelecek, yargılayacak ya seni Furuğ’a olan gibi... Bertolucci’nin belgeselinden sonra eserleri dünya diline çevriliyor. O çekimler sırasında Furuğ, Bertolucci’ye siyasi tutuklu 78 ismin kurtarılması için mektup veriyor. Sonra o mahkumlar idam mangalarının elinden kurtuluyorlar. Furuğ, arafta dile gelecek. Yaşarkenki gibi şahın sarayına da ruhbanlara da başkaldıracak Yaralarımız aşktandır N azan Kesal, İranlı şair Furuğ’u oynadığı “Yaralarım Aşktandır” oyunuyla, 18 Mart’ta izleyicisiyle buluşacak. 25 yıldır kalbinde taşıdığı hikâyeyi nihayet paylaşıyor. Şiirleri yüzünden yok edilmek istenen, oğlundan koparılan, öldükten sonra bile toprakla buluşmasına izin verilmeyen Furuğ’a ses verecek. Oyunun yazarı Şebnem İşigüzel, yönetmeni Berfin Zenderlioğlu. Şiirin ve anlatının iç içe geçtiği tek kişilik oyun, kolektif kadın çalışması. Oyunda Furuğ’un mücadelesinin yanında, aile sorgulaması da var. Kesal, “Biyografi ama kurmaca. Furuğ’un yaşamının mihenk taşlarını aldık. İki gün boyunca, norma uymadığı için ölüsü bile ortada kalan bir kadını oynayacağım, bu çok acı bir şey. Ölümün sınıfı yok. Şebnem’in deyimiyle ölüm gerçekten herkesi mağdur kılıyor. Zengini de fakiri de bir gün ne yazık ki o toprağa girecek. Furuğ için ‘gömdürmeyeceğiz’ demiş ruhban sınıfı. Oyunumuzda Furuğ, ne toprakta, ne de yaşıyor. Gidemeyen ama yaşamayan bir insanı, öyle bir kalp çarpıntısında oynuyorum. Furuğ, araftan yaşamına bakıyor. “Madem beni gömmüyorsunuz, o zaman bir daha şiir yazarım” deyip kendi hayatını anlatıyor” diyor. Ben çok asiydim, dışa dönüktüm. Çocuklukta başladı isyanım. Kadına biçilmiş elbise bana uymadı. Bana dar geliyor diyorum sen zayıfla diyorlar. Benim de ailemin içinde başladı kadın olma mücadelem. u Furuğ Ferruhzad’ı oynama fikri nasıl doğdu? Ercan Kesal’la tanıştığımızda, konularımız, sinema, tiyatro... Bir gün, kitap almış, bu kadını tanıyor musun diye sordu. Onat Kutlar ve Celal Hosrovşahi’nin çevirisi. Furuğ’un Sonsuz Günbatımı kitabı. “Bütün kadınların Furuğ’u bilmesi lazım” dedi. Furuğ, erkek egemen bir dünyada kadının şiirini yazmış, kadının dili olmuş. Haşim Hüsrevşahi, o öldüğünde, “kadınların dili kesildi” der. Bir şeyi hayal edersiniz ama hayal ettiğiniz şeyin zamanı, zemini, koşulları sizin istediğiniz hızda değildir. Aradan 25 yıl geçmesi gerekiyormuş demek ki. Berfin’le tanıştıktan iki yıl sonra, “Furuğ’u oynamalıyım” diye aradım onu. Şebnem İşigüzel’e “Bana Furuğ yazmak ister misin” dedim. Şebnem’in kalemiyle şahlandı bizim rüya. u Nasıl hazırlandınız oyuna? Şiirlerimiz Hüsrevşahi ve Kutlar’ın çevirilerinden seçildi. Hüsrevşahi’yle çok sık telefonla görüştük. “Sizce Furuğ hangi şarkıyı dinliyordur, dans ediyor mudur, şarkı söyler miydi” gibi sorularım oldu. Furuğ’un dünyasını en iyi bilen isim. Ona teşekkürlerimi iletmek istiyorum. Provalar sürerken final şiirimizi değiştirdik. Güvercinlere tane serpeceğiz u Neden değiştirdiniz şiiri? İlk seçtiğimiz şiir akışta kasvetli duyuyordu. Biraz daha umutlu bir yerden bitirmek lazım derken... Geceleri ikiye üçe kadar Furuğ çalışıyorum, bilmediğim bir şey yazılmış mı diye araştırıyorum. Oğluna yazdığı bu şiirle karşılaştım: “En küçük marşın öpücük olduğu gün ve insanın insana kardeş, evlerin kapısını artık kapatmadıkları gün, kilit söylencedir ve yürek yaşamaya değer.” En çok şu cümleye tav oldum: “Güvercinlerimize yeniden tane serpeceğiz ve ben o günü bekliyorum, belki benim bile olmadığım o günü.” u Furuğ’un en etkileyici yönü hangisi? İlk aklıma gelen, kadın olarak, insan olarak, kendini gerçekleştirmek, yaratıcılığının önündeki engelleri kaldırmak için mücadele etmiş. Kendi varoluşu, duyguları için yaşamış. Çok inatçı. Mücadeleci. Doğaya, yaşama, aşka âşık. Çocuklara âşık bir kadın. İnsan eliyle kirletilmemiş her şeyi çok seviyor. O yüzden çok saf ve masum geliyor. O yüzden ona yapılanlar çok büyük bir zulüm geliyor. İstediği tek şey insanın, insanca yaşaması. İran edebiyatında, Furuğ’dan önce hiçbir kadın bu kadar cesur şiirler yazmamış. u Şiir ona acı vermiş... Zaten o yüzden ruhban sınıfının saldırısına uğruyor. “Haddini bil, sen kadınsın” diyorlar. Bundan daha büyük bir aşağılama cümlesi olabilir mi? “Kadının yeri evidir, kocasının yanıdır.” Böyle yaşamak isteyen kadınlara bir şey diyen yok ama başka türlü hisseden kadınları ezmek, yok etmek, cadı, deli, fahişe diye bu dünyadan silmeye çalış mak zulmün ta kendisi. u 16 yaşında âşık olup bir yol çiziyor... Furuğ’un babası despot, şahın askeri. Ama entelektüel bir adam. Furuğ’a evlerindeki kütüphanenin kapılarını sonuna kadar açmış. Kitaplarını vermiş ama sevmemiş hiç. Perviz Şapur, karikatürist, İran entelektü el dünyasının önemli bir üyesi. Kendine yakın diye Furuğ Perviz’i seçiyor. Karanlık bir evden çıkıyor, karanlık bir eve giriyor. Aşkı babası gibi bir adama dönüşüyor. Yarım kalmış bir hayat u Furuğ gibi pek çok kadın aşk diye duvarlara tosluyor... Dünya erkek egemen bir dünya. Doğa nasıl yok oluyorsa, kadınların da öyle yok edilmek istendiğini düşünüyorum. Kadınlar sürekli dövülüyor, öldürülüyor, şiddete, tacize, tecavüze maruz bırakılıyor. Çok adaletsiz bir dünya kadınlar açısından. Ötekileştirmeye çok yatkın bir eril dünya anlayışı var. Kadınlar da kendi devrimlerini gerçekleştirmedikleri için mağdur oluyorlar. Kadının yok edilmek istenmesi insanlık adına utanç verici. Yok etmek istediğin kişi bazen annen, bazen çocuğunun annesi, bazen kız kardeşin... Kan bağını geç, insanın insana zulmü akıl alır gibi değil. u Kadınları genellikle en yakınları öldürüyor... Aile yapısından tutun da Türkiye’deki eğitimin, kültürün, inşa etmek istediğimiz toplumun ne olduğu ile doğru orantılı. İleri toplumlarda da mutlaka oluyordur ama oran önemli bir gösterge, bu oranı yok sayamayız. Oranların neden bu kadar yüksek olduğunu oturup düşünmek lazım, bir an önce önlem almak lazım, kadına bakışın değişmesi lazım. u Furuğ’un en büyük acısı oğlu değil mi? Kendini var etmek için yaşamış, yarım kalmış bir hayat var. Öldüğünde 32 yaşında, oğlu ise 12 yaşlarında. Şiirleri yüzünden hiçbir zaman göstermemişler. Okul yollarında hep oğlunu görmek için beklemiş. En büyük yıkımı bu. Onu büyük yapan da yaşadığı büyük acılara karşın kendini dünyaya kapatmaması. Birçok insan eleştiriyor ama bir gün oğluna kavuşabilme umuduyla aslında şiirlerine sarılmış. Oğlu Kamyar’ın geçen temmuz ayında öldüğünü öğrendim. Hep annesinin şiirleriyle yaşamış, o şiirleri resme dökmüş. Sokak müzisyeni olarak ölmüş. Çok acı. u Oyunda dönem fotoğrafı çekiyorsunuz... 1967 yılında ölmüş Furuğ. O günün Tahran’ını konuşuyoruz, o gün, bugün müdür onu seyirciye bırakıyoruz. Ülkesini, toplumun ne dediğine kulak asmadan yöneten bir sürü iktidar hâlâ var. Furuğ’un yaşadığı dönem aydınlar idam mangalarının ellerinde kalmış, çoğu kurşuna dizilmiş... u Aile sorgulaması yapıyoruz da demiştiniz... Kişisel öykünüzde ne var? O neyse aslında sizin yaşamınız o. Travmalar, inişler çıkışlar, sevgi ya da sevgisizlik, ne yaşandıysa o öyküde o. O yüzden de annelerin, babaların kendi iktidarlarını kurmalarından çok çocuğa kulak vermeleri lazım. O bir birey artık. Ezmeden, rencide etmeden, şımartmadan... u Ya çocukluk? Çocukluk bütün yaşamımızı yönetiyor. Bugün iktidar olan da çocukluğunda ne gördüyse onunla yürüyor, oyuncu da. Anneanneler, dedeler, onların korkunç da olsa hikâyeleriyle büyümüş bir çocuğum. Dedem yaşasa, ben onun dizine yatsam, saçlarımı okşasa. Gözümü kapattığımda en büyük özlemim bu. Kasabada geçti çocukluğum. 5 “Sistem sadece eril dünyaya hizmet ediyor. O yüzden adaletsiz bir dünya. Kadınsa daha adil barışçıl bir varlık.” Furuğ, büyük bir şair olmak istiyor. Babasına yazdığı mektuplar o kadar içten ki. Babası ise kulak kabartmamış hiç. Oyunda aile sorgulaması da var. Neden kuruluyor aileler? Anne olmak, baba olmak ne? hilal köse Oyunun ilk gösterimi DasDas’ta 18 Mart’ta. Sonraki tarihlerse şöyle: 21, 28 Mart ve 4,10,18 Nisan. Nazan Kesal, “Oyunumuzu Anadolu’daki kadınların da izlemesini çok istiyorum. Turneye de çıkacağız” diyor. Furuğ oğlu K amyâr ile. ‘Erkek de travma yaşıyor. Onlar da bir zamanlar çocuktu. Ne oldu da bu kadar sert, kanlı, hoşgörüsüz hale geldiler?’ 8 MART’IN ARDINDAN... Temel sorun sevgisizlik. Erkeklere bir şey söylemek lazım. Bir kalbiniz var. Kulak verin, ne söylüyor? Sevmekten korkmayın. Erkeğe kalbi unutturuldu, belki bile isteye yaptı erkek bunu, o yüzden bu kadar sert ve acımasız bir dünyada yaşıyoruz. Güm güm, güm güm atan bir kalp var orada. O kalbin sesini duyarlarsa, daha çok erkek olurlar, onların deyimiyle. EVCİLİK OYUNU... Bana yaşatılan acımtırak şeylerin üstesinden oyun duygusuyla geldim. Hiç takılmadım, o acıların evciliğini oynuyordum mahalledeki çocuklarla. Şimdi evcilik oynamak diye bir kavram yok. Oyunla sağalttım kendimi. Furuğ da gazellerle sağaltmış. İnsanın kendine inanması lazım. pERİ GAZOZU Dizimiz Halka devam ediyor. Çok iyi bir yönetmenimiz ve ekibimiz var. Ercan’ın Peri Gazozu’nu oyun yapmak istiyorum. Benim de çok sevdiğim bir kitap. Birlikte çalışacağız. Seçeceğim öyküleri tiyatro metni haline dönüştürsün istiyorum. Belki onu da oynatırım bilemiyorum. (gülüyor) Ercan’la çalışmak yaşam gibi. Düğün ve cenaze gibi. Öyle yani... C MY B