02 Haziran 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

10 KASIM 2019 Kadınlara giydirilmiş kamuflajı çıkaran bir kadın stand up’çı o ‘Söylenmesi gerekeni söylüyorum ben’ Mustafa K. ERDEMOL Çok cesur bir kadın Seda Yüz, hemen belirteyim. Son derece keskin, akıllıca, taşı gediğine koyan esprileri yüzünden böyle söylüyor değilim elbette. O tarafı ayrıca takdire değer kuşkusuz. Bir kadın stand up’çı olarak komedide, maalesef çokça var olan, cinsiyetçi, kadın düşmanı “kültür”e meydan okuyuşu onu gözümde cesur kılıyor. Bir saatten biraz fazla süren tek kişilik gösterisinde ne kadar ikiyüzlülüğümüz varsa ortaya sererken, bir yandan da erkeklere göre tasarlanmış “showbusiness”e harika bir meydan okumaydı yaptığı çünkü. Bu yüzden cesur diyorum. Bir kadını takdir etme densizliği gibi görülsün istemem ama erkek stand up’çıların işi, bir kadın stand up’çıyla karşılaştırıldığında çok çok zor. Bir erkek stand up’çı için kolaylık şurada: Şu sözünü ettiğim “kültür”e dayandırararak onlarca espri türetebilir. Dişilik üzerine espri yapacakları binlerce malzemeye sahipler. Hepsi için değilse de çoğu için söylüyorum; erkek stand up’çının ağzından kadın üzerine kurulu esprileri çekip alın, geriye çok az şey kaldığını görürsünüz. O dil olmadan güldürmek Bir kadın olarak Seda Yüz, erkek meslektaşlarının kullandığı o cinsiyetçi dile hiç mi hiç başvurmadan izleyicilerini güldürmek gibi son derece zor bir işin üstesinden gelmiş. Gidip izlerseniz siz de göreceksiniz. Kıyaslamalar yapmak gibi bir huyum yoktur ama bizdeki kadın stand up’çılar söz konusu olduğunda ister istemez son yıllarda beğeniyle izlediğim, ortalığı kasıp kavuran Batı’daki örnekler, yani Katherine Ryan, Amy Schumer, Christina P. geliyor aklıma. Tüm bu kadınlar gerçekten birer tabu yıkıcısı durumundalar. Ryan, Parıltılı Oda adlı en son gösterisinde, kadının “haz endüstrisinde” nesne haline gelmesinin somut örneği haline dönüşmüş Kardashian kardeşlere fena vuruyor örne ğin. Schumer de yine son gösterilerinden birinde, kendi hamileliğini diline dolayıp inanılmaz güzellikte ders verici temalarla güldürüyor izleyenlerini. Christina P. de iki yıl önceki bir gösterisinde hamilelik olgusunun yanı sıra kadın yaşlanması üzerine skeçleriyle, güzellik endüstrisini yerin dibine batırıyor. Bu nedenle çok ama çok önemli kadın stand up’çılar olarak kabul ediliyorlar hepsi. Çok zeki kadınlar elbette; “hallerimize” ilişkin öylesine espriler türetiyorlar ki hayran olmamak elde değil. ‘Neden ben yapmayayım?’ “Nereden geldi aklınıza stand up yapmak” diye soruverdim. “Yanıtı, “Uzun zamandır oyunculuk yapıyorum zaten” oldu. “Bir anda gelişti” diyor. Çok önceden yapması gerektiğini de söylüyor. Aslında türe yabancı değil, yakın bir arkadaşına önermiş önceleri yapması için, hatta ona oyunlar bile yazmış. “Neden ben yapmayayım” sorusunun aklına düştüğü zamanlar bu dönemler işte. Böyle radikal sayılacak karar anları vardır herkesin. Yüz’ünki de öyle. “Kendini ortaya koyduğunuz bir gösteri sanatı stand up, kendin oluyorsun... Zor iş.. .Tek başına prova yapmak, yönetmek. Ama ben bu işe uygunum” deyişinden cesaret alarak “Amacınız ne pe ki?” dedim. “İyileştirmek” dedi yanıt olarak. Bakın neler söyledi: “İyileştirmenin yolu da güldürmek. Ben hep dışarıdan bakar durumdayım, hep gözlemciyim, iyi bir gözlemciyim. Kadın olmamın da avantajı var, kadın uyanıklığını yabana atmamalı. Sarf ettiğim sözler için cesur deniyor ama bu bana cesaret gibi gelmiyor. Söylenmesi gerekeni söylüyorum ben.” Seda Yüz’ün iki yıldır sergilediği “sıfır makyaj” adlı oyununda kadın/kadınlık olgusu elbette geniş yer tutuyor. Annelik de malzemelerinden biri örneğin. Nedenini “Ben bir kadınım ve bulunduğum yerden kadın meselesine de bakıyorum tabii. Kadınların çoğu maalesef özgüven duygusundan yoksun. Bu özgüvensizlik aslında kendinle yüzleşmeye de dönüşebilir, bu da harekete geçiren bir neden olabilir bir kadını. Buna kendim de örnek olarak katkıda bulunmak istiyorum” sözleriyle açıklıyor. Ruh örtünmesi bu Seda Yüz’e göre kadınlar “kamuflaj halinde yaşıyorlar”. Buna “ruh örtünmesi” diyor. Son derece haklı tabii. Şu sözler de onun: “Erkeklerse ‘ortaya serme’ üzerine kurulu bir yaşama sahipler. O nedenle bir kadının stand up yapması erkeklerin yapmasından bu anlamda da farklı. Kadın stand up’çı içine sokulduğu kamuflajdan da soyunuyor bir anlamda.” “Her çıktığımda yeni şeyler öğrndiğim gibi bir sonraki gösteride ne yapmam ya da yapmamam gerektiğini de öğrenmiş oluyorum” dediğine göre sürekli gelişmeyi kapsayan bir dalda uğraş veriyor Seda Yüz. 2012’den beri kendisi gibi oyuncu olan eşiyle yaşatmaya çalıştıkları Gri Sahne’de, Mezardaki Ölüler, Mikado’nun Çöpleri gibi klasik oyunlar da sergiliyorlar. Kadınların “kamuflajlarından” sıyrılmalarına tanıklık etmek isteyenlere öneririm “Sıfır Makyaj”ı izlemelerini. Orada kendinden emin, tüm kadınlar adına duvarları yıkmaya çalışan bir amazon göreceksiniz. 7 Fotoğraf: Vedat ARIK Büyüsü bozulmuş bu çağ ile baş etmek zor Uykusuzlar el kaldırsın K arşılaştığımız önemli sorunlar, onları yarattığımız sırada sahip oldu GÜLŞAH ELİKBANK ne her gün aynadan bakıyorum çünkü, derken tam da bu sahte ğumuz düşünce düzeyiyle çözüle liği kastediyordum. Peki, insan bu mez, demişti Einstein. Fakat için yalanlarla sıkıca tuttuğu silahın bir de bulunduğumuz kozayı yırtıp gün kendi suratına doğru patlaya oradan rengârenk bir kelebek ola cağını neden hiç düşünmüyor? Ço rak çıkmak da mümkün. Bizim cuklarımız neden bu ülkede yaşa eğitim sistemimizde eksik bıra mak istemiyor, hayallerini sorduğu kılan en önemli şey, düşünmeyi nuzda neden başka ülkelerin adları öğrenmek bana kalırsa. Biz da nı duyuyoruz dudaklarından? Bel ha çok ne düşünmemiz gerekti ki de Gramsci’nin dediği gibi, es ğini söyleyen, sınırları bizim için ki dünya ölüyor ve yeni dünya doğ önden çizen, katı bir gerçekliğin mak için mücadele ediyor. parçası olarak yetişiyoruz. Oysa doğru olan, ne düşüneceğinizi canavarlar zamanı... değil nasıl düşüneceğinizi öğrenmeniz. Yaratı Şimdi canavlarlar zamanı. Büyüsü bozulmuş bu cılık ancak böylesi özgür bir fikir ortamında gerçek anlamıyla yeşe Efendiler! Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz, dediğinde yeni çağla baş etmek güç. Ruhumuzu isteyen, karşılığında birkaç geçici haz rebilir. Kalabalık bir caddede yürürken etrafınıza şöyle bir ba Atatürk’e kalpten inanan kaç kişi vardı yanı başında dersiniz? Ama o gerçeği sunan bir devrin, yapayalnız insanlarıyız aslında. En büyük sorunumuz inanç kın, ne görüyorsu biliyordu, yarını sızlık ve sevgisiz nuz. Mutsuz, yüzü görmüştü. lik. Fakat bunları asık, kaşları çatık, hızlı yüksek sesli söyleyen adımlarla bir yerlere koş insanlara da tahammülüz turan, yorgun insanlar, değil mi? yok. Kral çıplak diyeni duyma Çok sevdiğim bir atasözü var, yavru mak için haykırarak yalanlar söy kuşlar, gördüğünü işler... o yalanlar patlarsa lemeye devam ediyoruz. Ne tuhaf ki, tüm bu olumsuz tabloya rağmen umut yine insanda. Çocuklarımız bizim yaşamları Zekâmızın kötümserliğini bir ke mızda ne görüyor ki, ne hayal etsin nara bırakıp irademizin iyimserliği ler geleceğe dair. Onlara söylediği ni kuşanabilirsek bu deli zamanlar miz o büyük ideallerin hangisi bi dan zaferle çıkabiliriz. İşte o zaman zim yaşamımızda sahiden var ki, bi çocuklarımızın gözlerinin içine ce ze inansınlar. Doğayı herkes sevi surca bakıp, belki yenildik ama de yorsa dünya neden günden güne ço nedik, diyebiliriz. Baştan yenilgi raklaşıyor? Emeğe herkes böylesine yi kabul eden sisteme kafa tutacak saygılıysa neden dünyanın zengin Don Kişot’lar, sahici değişimin to leri ile yoksulları arasındaki gelir humlarını atacak elbette. Dünya farkı günden güne artıyor? Aşka he da her şey zıddıyla var, savaş varsa, pimiz inanıyorsak neden hiçbir sev bir yerlerde barış da var. da yarını göremiyor? İnsan en ko Bazen bir kişinin bir düşe inan lay kendi inanıyor kendi yalanları ması, geri kalan herkese yeter. Fa na. Yıllar önce, İhtimal romanım kat artık kendimize inanma vakti da, yalancıları iyi tanırım ben, biri de gelmedi mi, ne dersiniz? Gelip geçenler farkında olmaz, sokağın sakinleri hariç Sarı şefin oteli MURAT ÇELİK Sarı tüylü şef. Lotus Otel’de köpek. Aslında, bugünlerde dolaşımda olan iki sözcükle “mekânın sahibi.” Bir restoranda sigortalı çalışsa, sözgelimi adabımuaşeret kurallarına uyan insanların kostümlerini değil de asaletlerini sergiledikleri, ama kibirlerini sakladıkları bir restoranda, ona şef garson olmak yakışır. Benekli papyon, askılarından tutturulmuş pantolon. Uzakta bir yere konuşlanıp işinde gücünde olmayan takım arkadaşlarını gözetir. Bunu sinsice yapmaz, patron jurnalcisi değildir, arkadaşlarının ve konukların memnuniyeti adına yapar. Neden o yapar? Çünkü o, bu iş için gelivermiştir dünyamıza, bazılar böyledir, işleyişin gözleridir. HHH Yanından geçersiniz hem de her gün geçersiniz. Başını okşamaya kalktığınızda size hırlar, bu küstahlığı size kim bağışladı? İnsanlardan bildiğiniz menfaat ilişki ihtisasına kafa yorarsanız, ona yiyecek bir şeyler alırsınız. Önüne bırakıverirsiniz ya da hemen asmanın altındaki gölge yere. Sevgi satın alınabilemez. Uzandığı zeminden, ekseriyetle otelin girişindedir, kaşı olsa kaşını kaldırmaz ki gözleri vardır; iki siyah iri nokta, gözlerini kaldırmaz. Siz insanlığı böyle böyle tüketmiş olabilirsiniz. Bir gün bir kedi sırnaşıverir yanına. Tırnaklarını sarı şefin tüylerinde törpüler. Aldırmaz hiç, aksine gülüyordur içten içe, gıdıklanıyordur, ama kedinin eğlencesini bozmak istemez. Belki de kediler gülsün için kurulur o yere, lobinin insanlarından haz etmiyordur. Pekâlâ olabilir. Yakıştırılanlar gerçeklerden daha mühim olabilir. HHH Martılar yiyeceklerini aralarında üleşirken onları kovalama çabasına girişir. Kanatları olan, yükseğe çıkanla baş edilmez ya. Vazgeçip kıraathane ile otelin arasındaki asmanın altına düşer. Martıların kendi aralarında kavgaya tutuşup didişmesi üzer onu. Hepsine yetecek kadar yiyecek vardır ama onlar birbirlerinin ağızlarından kapıp kaçma telaşındadır. Sesleri öyle korkunçtur bu esnada, kalkar yerinden sarı tüylü şef, çirkinliği görmeye tahammül edemez. Bir duvar bulur, duvar önü olur. Yıllar evvel okumuştum. Terasta kalp krizi geçirip ölmüş bir adamı günlerce türdeşleri aramamış. Martılar gelmiş bulmuş onu, gözlerini yemişler. Martıların sesi neden öyle tok sanıyorsun? Sana bu hikâyeyi anlatmak isterim sarı tüylü şef. Ya da boş ver, neşen kaçar. HHH Maç günleri huzursuzdur. Meşin yuvarlakla ilişkisi santra yapıp kulübeye çekilecek kadardır. Formalite bir santrafor olmak ona yakışmaz. Oyunda kalmaktan da hoşlanmaz zaten, top dayanıksızdır, patlayıve rir her defasında. İzleyicidir o fakat izleyenlerin hayhuyu rahat bırakmaz. Futbol, estetik oyun, kazanma tutkusudur sanki, kaybetme öfkesidir. Biz insanları anlamaya çalışmaz. Bundan vazgeçeli çok olmuş tur. Bizden sevdikleri vardır, o kadar. Maç günlerinde gözleri Ases’i arar, muslukçudur Ases, su tesisatçısı da diyorlar, şimdilerde teknik servis de denebilir, daha afili. Ases’in sol bek günlerini anlatmıştı ona Haldun Bey, bıyıklarını keserken usturayı taşırıp dudağının sol üst yanına yara açtığı gün. HHH Sarı şef, yarımadada, Küçük Mustafapaşa Mahallesi’nde yaşamaktadır. İnsanlar onu görmek için kuyruğa girmez. Çoğu gelip geçerken farkında olmazlar. Sokağın sakinleri, otelin konukları farkına varır. Yaşadığı için görülmeye değerdir. Hem onun kuyruğu vardır.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle