22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 6 EŞİK CİNİ Mİne Söğüt OSMAN ELBEK 1 TEMMUZ 2018, PAZAR So?al?sğ?ul?ınk Adam kazandı Yenmek ve yenilmek, bir diğerinden daha iyi olmak... Kazanmak ya da kaybetmek, karşılaştırılmak... Güçlü olmak ya da güçsüz olmak, başarılı ya da başarısız olmak... Buzun üzerinde kuğu gibi süzülen patencilerle vahşi bir şekilde birbirini yumruklaya yumruklaya dövüşen boksörler sadece estetik olarak birbirlerinden farklıdırlar ama içerik olarak aynı tehlikeli duyguları köpürtürler. Biz rekabet duygusunun husumet duygusuyla kardeşliğini görmezden geliriz. Bu algının zihinlerde yaptığı kalıcı ve hatta genetik tahribatın bedelini türlü şekillerde ödemekte olduğumuzu hiç kayda geçirmeyiz. Bu sersemletici duyguların taşıdığı değerler arasında yalpalayarak ilerleyen insanlığımız, eğer girdiği yarışmaların sonuçlarını kuma yazsa, suya yazsa, rüzgâra fısıldasa ve anında unutsa hiç sorun olmaz. Yarışmaların sonuçlarını ödüllerle belgeleyen ve yular gibi boyumuza asan, bitmek bilmez müsabakalarla insanın insana üstünlüğünü kaydetme peşine düşen, çocukları, hayvanları, ülkeleri birbirleriyle yarıştırırken hırsı körükleyen ve içselleştirilmiş bir şiddet ve öç duygusunu güler yüzlü ve o yüzden de çok tehlikeli bir onayla destekleyen bu sitemi biz kurduk. Ve her sarsıntıda üzerimize yıkıldığını, altında boğulduğumuzu, kendi kurduğumuz sistemin celladımız olduğunu göremeyecek kadar da kör olduk. Müsabaka sarmalında boğulan insanlık Kazanmak ve kaybetmek üzerine yazdığımız tarihimizden utanmak aklımıza gelmiyor. Televizyonlardan evlere sızan ve kalabalıkları yarışmalara müptela kılan subliminal çabanın farkında değiliz. Sınavlara boğulan eğitim sisteminin çocuklarımıza ne yaptığını görmezden geliyoruz. Takım tutarak derin ve büyük ve kirli bir kumar sisteminin fakir ama tutkulu holiganı olmayı masum bir eğlence sanıyoruz. Değerlerimizi belirleyen ve karşılaştırmalı bir algı sistemini perçinleyen müsabaka sarmalı içinde boğulup giden insanlığımız vahşileştikçe vahşileşiyor. Birbirimizin kanını emerek semiriyoruz ve bunu fark bile etmiyoruz. Televizyonları evlerden atmak işimize, sınav sistemlerine şüpheyle bakmak aklımıza gelmiyor. Türlü müsabakalarda herkesin eğlenmediğini birilerinin üzüldüğünü fark edecek bir vicdanımız yok. Hayatı “iyi”, “başarılı”, “üstün” olumlu kodlanmış sıfatlarını taşıyan insanın tartışmasız üstünlüğü üzerinden algılıyoruz. Ve engelli, tembel, farklı, yeteneksiz, beceriksiz vesaire insanların varlıklarını bir sorun olarak kodluyoruz. ^¡^ Tarihi kazananların yazması ya da gerçeklerin ancak uzun bir zaman geçtikten sonra ulaşılan bir mesafeden bakıldığında görülebilmesi ve kayda geçirilen her türlü gerçeğin mutlak bir şaibe de içermesi bile bizdeki kazanmak ve kaybetmek kavramlarının değerlerini şüpheli kılmaya yetmiyor. Birlikte ve sorunsuz yaşamanın yollarını arayacak bir aklı çoktan yitirmişiz. O yüzden birbirine düşman ve sorunlu bir ilişkiler yumağına dolandıkça dolanan sistemleri onaylayan ahlakımız müsabaka geleneğini iktidar kavramıyla taçlandırırken de kaygısız. Yaşamak varken, hep yarışırız Neticede... Çoğunluğun tercihleriyle iktidara gelenlerin geri kalan azınlığı (o azınlığın yüzde 48 ya da yüzde 8 olması hiç önemli değildir) bir üstünlük algısıyla yok sayması kaçınılmaz. Çünkü seçim denilen şey bir ortak çıkış yolu arama modeli değil, kazanmak ve kaybetmek fiilleriyle nihayetlenen bir müsabakadır. Ve biz müsabakaların vahşetine aşılıyız. O aşı sayesinde... Bir adam kazanır, öbür adam yenilir ve bir ülkenin kaderi bir kez daha adamların kazanmaları ve adamların yenilmeleri üzerinden belirlenen tehlikeli ruh halleri ile şekillendirilir. Biz de televizyonlarımızı açmaya, takımlar tutmaya, çocuklarımızı sınavlara sokmaya ve kurumsal hayatlarımızda başarılı olmaya odaklanıp yarışırız. Yaşamak varken... hep yarışırız. Gelecek ve beka kaygısının, özgürlüğe baskın geldiği bir ortamda Ol(a)madı Samimiyetle, umutla ve büyük bir özveriyle gayret etti milyonlar; gündüzlerinde aç gezilmeyen, gecelerinde korku ile yatılmayan bir Türkiye’ye ulaşmak için. Ama ol(a)madı. Adayların bir tanesi haricinde hiç kimsenin görüşlerini topluma layıkıyla anlatamadığı; rotatiflerin, ekranların ve bilcümle ideolojik aygıtın herkesi soluksuz bıraktığı bir atmosferde ol(a)madı. Mütedeyyin insanların var olan korkularının yeterince giderilemediği bir ortamda ol(a)madı.  Gelecek ve beka kaygısının, özgürlüğe baskın geldiği bir ortamda ol(a)madı. Ancak bu olamayış, sağlığın sadece bedenen iyi olma halinin ötesinde bir varoluş olduğunu bilenler için bir son değil. Olsa olsa dünden daha zor bir ortamda yeniden bir başlangıç. Toplumun tüm kesimleriyle sahici ve eşitlikçi bir ilişki kurmak için yeni bir başlangıç.  Var olan siyasi partilerin bu topluma yetmediğini gören radikal bir başlangıç. Sağlık ve toplum  Seçim vesilesiyle bir kez daha idrak ettik ki sağ lık alanı, toplumun kılcal damarlarıyla teması sağ layan çok önemli bir alan.  O halde mevcut koşullarda sağlık alanında nasıl bir gelecek bizleri bekliyor sorusunun peşine düş mek ve demokrasi mücadelesini bu kulvardan ge liştirmek gerek.  Başkanlığı alan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP), Seçim Beyannamesi’nde, kendisine önemli oy sağlamış olan sağlık hizmetlerini “Sağlıklı Ne siller” başlıklı bir bölümde anlatmayı tercih etmiş.  geniş kesimlerinde oy getiren bir hakikate karşılık Ve bu bölümün hemen girişinde “nesil yetiştir geliyor. me” vurgusu dikkat çekiyor!  Peki ama bu hakikatten hekimlerin, sağlık ça Demek ki önümüzdeki günlerde, dünya genelin lışanlarının ve onların örgütlerinin çıkaracağı hiç de bir kontrol ve ıslah aracına dönüşmüş olan “sağlık” konusunu bu topraklarda “nesiller” üzerin Bu olamayış, sağlığın sadece bedenen iyi ders yok mu? Benzer biçimde kabul etmek gerekir ki dünün yurttaşlar ara den sıkça tartışacağız. AKP’nin Seçim Beyanname si, sağlık hizmetlerinde tüketimin olma halinin ötesinde bir varoluş olduğunu sında ayrımcılık yapan sosyal güvence sistemi yerine herkesi piyasa karşısında eşitleyen Genel artmasını önemli bir başarı olarak vurgulamış. Zaten bu başarı da seçim meydanlarına “Biz gelmeden önce MR mı vardı, tomogra bilenler için bir son değil. Olsa olsa dünden daha zor bir ortamda Sağlık Sigortası’na geçilmiş olması kendisini “öteki” hissetmiş toplumun geniş kesimleri için çok anlamlı. fi mi vardı?” cümleleri ile yansıdı ve toplumdan da onay aldı.  Kuşkusuz “Eski Türkiye”de bu yeniden bir başlangıç. Toplumun tüm Yeşil Kart’ın kapsamının genişlemesi ve halen yurttaşlara sunulan ücretsiz sağlık hizmetle hizmetlere ulaşmakta sorun yaşayan kesimler için bu vurgu çok değerli. Ama daha çok tomografi ve MR çektirmek gerçekten ta kesimleriyle sahici ve eşitlikçi bir ilişki kurmak için yeni bir başlangıç.  rinin seçim sathında özel olarak vurgulanması, ücretsiz sağlık hizmetlerinin toplumsal karşılığının ne denli yüksek olduğunun da ka nımlandığı gibi “mutluluk” ve nıtı aslında. “huzur” mu? Ne dersiniz, hekime daha çok gitmek, tomografi Başka türlü bir sağlık lerle vücuda radyasyon almak, ayda iki kutu ilaç iç mek, çokça ameliyat olmak sağlıklı bir toplum gös O halde şimdi sağlık hizmetlerinin paketlere so tergesi mi?.. kulmasına ve her bir paket için “katkı payı” altın Yine seçim süreci gösterdi ki hekim muayeneha da para ödenmesine karşı çıkıp herkes için eşit, ni nelerinin AKP döneminde kapatılması ve bu icra telikli ve ücretsiz sağlık hizmeti talep etmenin tam atın kışkırtıcı cümlelerde ifade edilmesi toplumun zamanı değil mi? 24 Haziran 2018 Ankara Geçen 15 yılda çekilen tomografiler, yapılan ameliyatlar, yutulan ilaçlar ve bunlar için harcanan paralarla orantılı biçimde Türkiye’nin sağlık ölçütlerinde neden iyileşme yaşanmadığını sorgulamanın günü değil mi? Şehir Hastaneleri’ni, sağlık çalışanlarına yönelen ölümcül şiddeti ve uygulamaya konulan performans politikası nedeniyle sağlık hizmet sunumunun ticarileşmesini açıklıkla ortaya koymanın sırası değil mi? Şeker fabrikalarının özelleştirildiği, hemen her yere termik santrallerin inşa edildiği, nehirlerin kansere yol açan ağır metallerle kirletildiği ve ulusötesi tütün şirketlerinin kazançlarını azami noktaya çıkardığı bu ülkede; “sağlığa zararlı gıda ürünlerinin yanıltıcı ve yanlış yönlendirici tanıtım faaliyetlerine tedbir” almakla, “etiket ve ambalajları, tüketicileri daha doğru bilgilendirecek şekilde düzenlemek”le, “gıda ambalajlarındaki mevcut bilgileri görünür hale getirmek”le ve “sağlık dostu işletme sertifikasını hayata geçirmek”le sağlıklı olunabileceğini düşünen AKP’nin karşısına başka türlü bir sağlık politikasıyla karşı çıkmanın zamanı değil mi? Ama dünü unutmadan, ama kendimiz için küçük ayrımcılıklar talep etmeden, ama söylemle yetinmeden!.. Söylemi eyleme, eylemi temasa, teması dostluğa ve dayanışmaya çevirerek...  osmanelbek@gmail.com Barbaros Şansal Karidesli makarna Önce bir paket salyangoz modeli makarnaya ihtiyaç duyacaksınız. Markası pek önemli değil. Neticede yemeğin ana hammaddesi o olacak. Sonra, (ben taze tercih ederim) kabuk ayıklamaktan hoşlanmıyorsanız, dondurulmuş, çok iri olmayan orta boy ama minicik de kalmayan 300 gr kadar karidese ihtiyacınız olacak. Elbette 2 adet iri domates, 1 adet kuru soğan, 2 diş sarmısak, 200 gr kadar kuru dolmalık kuş üzümü, 100 gr kadar dolmalık çam fıstığı, bir çay kaşığı karabiber, bir çay kaşığı kırmızı biber, bir çay kaşığı köri ve bir çay kaşığı tuz da gerekecek . Sonra 100 gr kadar tereyağı, bir çorba kaşığı zeytin yağı ve 1 litre kaynar su da lazım. Az miktarda ince kıyılmış fesleğen ya da maydanoz, olmadıysa dereotu da keyfe keder bulunması olanlar arasında. İsteğe bağlı olarak da sarı, kırmızı ve yeşil dolmalık ya da salatalık biberler de küp küp doğranarak karidesleri hazırlama esnasında eklenebilinir. Ancak bu biberlerin bir arada görüntülenmesi yeni düzende sıkıntı olabilir benden söylemesi!.. ^¡^ Buraya kadar her şeyi anladınız umarım. Bir derin tencere ve bir yassı tavanız da hazırsa hadi başlayalım. Şimdi malzemeyi hazırlamalısınız. Bir yandaki derin tenceredeki suyu da kaynar tutmalısınız. İçine bir tutam tuz ve bir çorba kaşığı zeytin yağını unutmamalısınız. Sonra bir kenarda kuru soğanı ince ince kıymalısınız. Katacağınız tuz, karabiber ve kırmızı biber ile iyice ovalayarak bir küçük kasede 1015 dakika bekletmelisiniz. Daha önceden ezdiğiniz iki diş sarmısak ise bir çay tabağında sonra kullanılmak üzere durabilir. Ateşte iyice ısınmış tavaya tereyağını koyduğunuzda yanmasına izin vermeden hemen soğan sarmısak ve temiz ayıklanmış karidesleri ekleyip kavurmaya geçmelisiniz. Karidesler kurumadan ve iyice ufalanmadan, taze biberler, kuş üzümü ve dolmalık çam fıstığını ekleyebileceksiniz. Bu arada ocaktaki derin tencerede makarnanız “al dante” olmak koşulu ile kaynamaya başlamış olmalı. Neticede ortam artık kaynama noktası!.. ^¡^ Haşlanma işlemi tamamlanan makarnayı dikkat Çalıntı zaman lice lavabo içindeki süzgece boca etme zamanı geldi. Aman üzerinden asla soğuk su geçmemeli, hafif bir çalkalama sonucu derhal makarnayı henüz sıcaklığını koruyan tencereye geri boca etmeli… Yassı tavanızda pişmekte olan karidesli bulamacınız artık tencereniz ile kavuşmaya hazır. Yavaş yavaş, salyangoz makarnalarını ezmeden hazırladığınız karideslisoslu kıvamı içine ilave etmeye başlamalısınız. Kırmızı beyaz bir hale geldiğinde ise artık ince kıyım taze yeşilliği de koymalısınız. Çok kısık ateşte (hani derler ya mum yak bırak) 5 10 dakika sonra karidesli makarnanız artık servise hazırdır. Çukur bir kapta servis ederek şıklık ilave edebilirsiniz. Bu tarif 4 kişilik bir reçetedir. İktisatlı kullanılır ve paylaşılır ise 6 kişilik hale de getirilebilinir. Maliyeti alışverişin yapıldığı yer ve ürünlerin kalitesine göre 100 TL ile 300 TL arasında değişebilir. Bu maliyetlere kap/kacak, doğalgaz, bulaşık vs gibi giderler değişken olarak eklenmelidir. 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı yaklaşık 1700 TL, yoksulluk sınırı ise 5000 TL civarında olduğuna gore kaç öğün yenebileceği, ne kadar besin değeri olduğu ve sonunda atık su bedeli maliyetinin de hesaplanması resmi kurumların görevidir. ^¡^ Şimdi bana neden yemek tarifi yazdığımı sorabilirsiniz. Çünkü “ileri demokrasi” bunu gerektirir! Sade makarnadan sınıf atlayan demokrasinin gerekliliğini okura ulaştırmak bir vatan görevidir!.. Dileyen peynirli, yoğurtlu, kıymalı gibi klasik tariflerle de idare edebilir. Ancak ülke genelinde sade ekmek ile tüketilmesi gerçeğin ta kendisidir. Ekmeğinizin gramından çalanlar olursa, bari makarnanızın çalınmasına izin vermeyin diye şey ettim!.. C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle