Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 2 atar damar Melİs Alphan Çocuklar için değişen bir şey olacak mı? Türkiye’de 1 milyon 300 bin çocuk okula gidemiyor. 2 milyon çocuk, işçi olarak çalıştırılıyor. Yüzbinlerce çocuk erken evlendiriliyor. 20022016 yılları arasında 440 bin kız çocuğu doğum yaptı. 2 bin 200 çocuk cezaevinde. Kaç çocuk cemaat ve tarikatların pençesindedir, kim bilir... Çocukların cinsel istismarını da her gün birden fazla yerden gelen haberlerden hesap edin edebiliyorsanız. Ve bunların pek çoğu çocukların kendini sözde en güvende hissedeceği yerde, aile içinde gerçekleşiyor. Aile içi istismar vakaları bize gösteriyor ki, kutsal addedilen ve iktidar tarafından sürekli altı çizilen aile, her zaman vurgulandığı gibigüvenli bir yer değil. Türkiye’nin aileyi her şeyin üstüne koyan bir zihniyetle yönetilmesinin ceremesini en çok kadınlar ve çocuklar çekiyor. Geçtiğimiz şubat ayında, aynı hafta içerisinde gerçekleşen üç olayı hatırlayın... 3 yaşında bir kız çocuğuna tecavüz edilmiş, 17 yaşında bir kız çocuğu tecavüz edilip öldürülmüş ve 3 yaşında bir kız çocuğunun babası tarafından sistematik tecavüze uğradığı ortaya çıkmıştı. Bu olaylar üzerine Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu (TKDF) Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yazdığı mektupta şöyle demişti: Kadın örgütleri senelerdir kamuoyunu uyarıyor: ‘Aile zannettiğiniz kadar güvenli bir yer değil!’ “Bu vakalar, Türkiye’de çocukların en korunaklı alan zannedilen aile içinde dahi ne denli büyük bir risk altında olduğuna dair kamuoyunda tokat etkisi yarattı. Oysa OHAL ile eylemsizliğe mahkum edilmeye çalışılan tüm kadın örgütleri senelerdir bu ülkenin kamuoyunu uyarıyor; Aile zannettiğiniz kadar güvenli bir yer değil!” Aile içinde yaşanan çocuk istismarı ve kadına şiddet vakaları birleşip bu ülkenin en devasa sorununu oluşturuyor. Çünkü ekonomiyi düzeltirsiniz ama ‘kol kırılır yen içinde kalır’ yaklaşımıyla çürüyen bir toplumu kolay kolay toparlayamazsınız. Yani, odada devasa bir fil var. Ve bunu bir tek AKP görmüyor. Odadaki filler Çocuklar, seçime giderken hiç üzerinde durulmayan konulardan biri oldu. AKP’nin seçim beyannamesinde tek başına bir ‘Çocuk hakları’ diye bir başlık bile yoktu. Çocuklar, ‘Aile, Çocuk ve Dinamik Nüfus’ başlığı altında ele alınmıştı. Bol miktarda doğurganlık, gençlerde evliliğin teşvik edilmesi lafları geçiyor; boşanmak isteyen çiftlerin yüzde 40’ının boşanmaktan vazgeçmesini sağlamakla övünülüyordu. Çocuk istismarından falan söz edilmiyor ama “Evlatlarımızın güç koşullarda kalmaları durumunda iyi eğitim alacakları, korunacakları ve kaliteli hizmetlere erişebilecekleri bir çocuk koruma sistemi oluşturduk” deniyordu. O nasıl bir koruma sistemiyse, şimdiye kadar gören yok. Çocuklara özel bir acil yardım hattı var mı? Çocuk İzleme Merkezleri neden sadece 28 ilde var? Meclis çatısı altında neden hâlâ daimi bir Çocuk Hakları Komisyonu yok? Odadaki bir diğer fil de ‘çocuk yoksulluğu’. AKP seçim beyannamesinde yoksulluğu azaltmakla övündü. Bir dolu rakam verdi, “Sosyal yardım ve hizmetlere 2018’de 50,8 milyar TL ayırdık”, “16 yılda 240 milyar TL sosyal yardım yaptık” dedi. Ama bakıyoruz, çocuk yoksulluğunda Türkiye Avrupa’nın en kötüsü. TUİK verilerine göre, çocukların yüzde 38’inin, yani 7.5 milyon çocuğun ısınma ve beslenme gibi temel ihtiyaçları karşılanmıyor. İnsanlar yoksulluk yüzünden çocuklarını tarikatların pençesindeki yurtlara vermek zorunda kalıyorlar. Oralarda olanları da hepimiz biliyoruz! Yasadışı eğitim kurumu açanlara öngörülen ceza 2013’te TCK’da yapılan düzenlemeyle ortadan kalkmıştı tabii. Yıllardır bizim çocuklara dair gördüğümüz tek şey üzerini örtme, örtbas etme. Yeni dönemde, AKP yeniden iktidarda. Çocuklar için bir şeyler değişecek mi göreceğiz. Ama bu kadar yıldır gördüğüm maalesef, AKP’nin yaptıkları yapacaklarının teminatıdır! 1 TEMMUZ 2018, PAZAR Her şey Mİrgün Cabas Gamsız bir izleyicinin dünya kupası izlenimleri Futbol güzel... Etrafı izlemek de... Dünya Kupası için Moskova’ya yola çıkarken hangi maçı izleyeceğimi neredeyse son dakikaya kadar merak etmedim. Birbirleriyle futbol dışında pek alakaları olmayan, ortak sınırları bulunmayan, ticaret yapmayan, göç alıp vermeyen, birbirlerine turist göndermeyen, farklı kıtalardaki farklı yarı kürelerden ülkelerin takımlarının karşı karşıya gelmesi fikri çok heyecan verici. Siz yukarıda yerinizi almışken dünyanın en atletik ve yetenekli birkaç yüz sporcusundan 22’sinin orada varlarını yoklarını ortaya koyacaklarını bilmek... Bu mücadelenin sonuç ne olursa olsun hem sahadakiler hem de tribündekiler için huzurla sonuçlanacağını bilmek... Sahadakiler oraya kadar ulaştıkları ve terleyerek ellerinden geleni yaptıkları için. Tribündekiler bu mücadeleye yerinde tanık oldukları ve hatırlayıp anlatacakları anlar yaşadıkları için... İzlediğimiz oyundan en fazla faydayı sağlamanın yolu tarafsız pozisyonda olabilmekten geçiyor. Hatta oyun devam ederken pozisyondan pozisyona taraf değiştirebilmekten. Gol atanın karşısında, mağlup duruma düşen için heyecanlanmak; sonra iyi bir pozisyonda yine galip olan için ayağa fırlamak o pozisyondan sonra kontratağa kalkan diğerinin golü bulmasını istemek... Yerellik değil standartlar esas Bir tarafla çok güçlü taraftarlık bağın yoksa spor karşılaşması izlemek çok zevkli. Etraftaki her şeye, her detaya uzun uzun bakabiliyorsun skor için gerilmeden. Stadın çoğunluğunu oluşturan Brezilyalıları büyük bir zevkle seyrettim mesela. Bunlar gerçek Brezilyalılar dedim kendi kendime. Hani spor basınında sambacılar diye geçen… Ta nereden kalkıp buraya gelmişler. Okyanuslar, sınırlar, iklimler filan aşmışlar... Hem öyle biri ikisi de değil, binlercesi. Sonucu belirsiz bir oyunun zevki için... Maçın başında Brezilya’yı destekliyordum, onlar öne geçince Sırbistan’a kaydı gönlüm. Üst üste birkaç atakta onlar için heyecanlandım, ikinci golü bulunca Brezilya, ben de rahatladım. Brezilya skoru garantilediği için mutlu olduğumdan değil, gelgitli ruh halinden çıkacağım, sonuç belli olduğu için. Uluslararası turnuvalarda konulan standartlar ül Dört yılda bir düzenlenen ve tüm kıtaları birleştiren FIFA Dünya Kupası, renkli tribünleriyle görsel bir şölen sunuyor. kenin yerelliğine dair her şeyi ortadan kaldırıyor. Stadyumlar standart, bariyerler, koltuklar, büfeler, yönlendirme tabelaları, stadyumdaki hostesler, billboardlar, skor tabelaları, anonslar her şey standart. Dünya kupası İstanbul’da yapılsa muhtemelen kapıda köfte ekmek olmayacak mesela. Öyle düşünün. Statları içindekilerle birlikte kaldır Moskova’dan, koy Katar’a kimse hiçbir şey fark etmez. Biraz sıcak mı oldu ne, der ancak. Turnuvanın efendisi markalar Bir de eskiden sponsorlar olmadan bu çarklar nasıl dönüyordu acaba? Devletlerin yatırımı, taraftarların ödedikleri bilet paralarıyla da pekâlâ oluyordu bu işler bir zamanlar. Şimdi izleyicilerin ev sahibi, turnuvaların efendileri markalar. Oyun ve markalar birbirinin etrafında dönüyor. Kupalar mı sponsorlar için, sponsorlar mı kupalar için... Kaldığım otele girerken kapıda onlarca genç kız bekliyordu. Uluslararası organizasyonlarda sıra dışı bir durum değil. Global ünlüleri her yerde aynı coşkuyla karşılayan bir hayran kitlesi var, şaşılacak bir şey yok. Şaşırtıcı olan, kapıdaki kızların kimleri beklediği. Otelde İstanbul’dan gelen diğer davetlileri görünce anlaşıldı durum. Genç Türk erkek oyuncuları bekliyormuş hayranlar. Sabahın köründen gecenin yarısına kadar kapıda fotoğraf çektirmek için bekleyen onlarca kız. Otelin kapıları açıldığında atılan çığlıklar, araç kapıları açıldığında uzanan eller. Beatles’ı histeri krizi geçirerek bekleyen hayranlardan farksız. Abartmıyorum. Ne sayıyı, ne coşkuyu... Sosyal medya paylaşımlarından nerede oldukları anlık takip edilen, kimle fotoğraf paylaştılarsa onun üzerinden mesajlarla ulaşılmaya çalışılan genç oyuncular.. Gerçekten iyi idare ediyorlar durumu. Kimse nedir canım bizim oyuncuların bu havalı halleri demesin, az bile yapıyorlar!.. Mİsal Adnan YILDIZ 4. Cappadox Festivali sanatseverlerin karşısında İzlenim Kapadokya’da rota, ‘Sessizlik’ Cappadox Festivali kapsamın birbirine dizmiş. da üretilen Cappadox Çağdaş Sanat Rota üzerinde Sarkis’in, biri vadide di Programı’nın dördüncüsü Sessizlik te ğeri Ortahisar’ın merkezine yakın bir masıyla açıldı. 9 Temmuz’a kadar ak güzergâhta, iki farklı çalışması sergileni tif olan sergi rotası, bir zamanlar Orta yor. Biri, eski ErmeniRum kiliselerinin Anadolu’nun turunç ve patates depo yok olmasını işaret ediyor; tarihte Hıristi su olarak kullanılan mağaralarıyla bi yanlar tarafından kilise olarak da kullanıl linen Balkanderesi Vadisi ve bölgede dığını bildiğimiz mağaraların birinde, es ki en büyük peri bacasından dönüşen ki kiliselerden topladığı 12 mimari plânı heybetli kalesiyle ünlü Ortahisar üzeri seramik tabletler olarak yeniden üretiyor. ne kurulu… Diğer çalışması, neonla üretilmiş ve sergi Bölge halkıyla toplantılarla başlayan lendiği yeraltı mağaralarından en büyüğü hazırlık süreci, atıklarla kirletilen vadi Ali Torun Kilisesi, bundan kısa bir zaman nin temizlenmesinden araştırma ziya öncesine kadar depo olarak kullanılıyordu. retlerine kadar, Ortahisar’la ilişkilen Şimdi Sarkis’in “Mavi Kalp”iyle aydınla meye çalışılarak geçmiş. tılmış olarak susturulmuş toplumların ta Bu emekler, açılış haftası etkinlik Balkanderesi Vadisi’ndeki pikniklerde Türk ve Suriye mutfağını deneyimleyen rihsel varlığını bize yeniden getiriyor. lerinde meyvelerini verdi ve “Müşterek Tatlar”, Helping Hands Türkiye ve sanatseverler, canlı müzik performanslarıyla keyifli dakikalar geçirtiyor. Fillerin ayak izleri mimar Ezgi Tuncer’in organizasyo sessizlikte atıştığı bir performansta duyabileceği nuyla gerçekleşti; Türkiyeli ve Suriyeli kadınlar niz tek ses, izleyicinin alkış sesleri. Ömrü vefa et Programın, bağlamına duyarlı bu yaklaşımı, bir araya gelerek, içli köfte, humus, yaprak sarma tikçe hakikati söylemeyi sorumluluk haline geti yaklaşık 15’e yakın projenin sergilendiği rotanın sı gibi ortak tarifleri ve lezzetleri paylaştı. Cansu ren âşıkların bugün neden sustuğu ise, sanatçıların diğer duraklarında da kendini gösteriyor. Rossella Çakar’ın “Eli Belinde” Motif Atölyesi ise gönüllü kadınlarla çalışarak, geleneksel sanat formları yerleştirmede yer alan notlarında gizli… Uzun süren bir araştırma sürecine dayalı, bir ke Biscotti bölgede 2014 yılında TOKİ yapım çalışmalarında ortaya çıkan fosillerin hikâyesinden yo nı yeniden üretti. Meydanda bulunan bir dükkânda relik bir performanstan ibaret olan ve performan la çıkmış ve 9 milyon yıl önce buralarda yaşayan paylaşılan ortak üretimler, Anadolu motifleri, Er sın kaydının kurgulanarak yaşayan belgeye dönüş gergedan, zürafa, aslan ve filin ayak izlerini bir dış ciyes Dağı, Ortahisar Kalesi gibi karakteristik öğe tüğü bir başka proje de Haig Aivazian’ın “Ey Dağ, mekân yerleştirmesine dönüştürmüş. Bu ruh ha leri de içeren bir çalışma kitabında bir araya geti İnsan Olmak”ı… Sanatçı, Nevşehir’de bulunan li, yine insanı merkeze koymayan bir perspektifle, rildi. Meryem Ana Kilisesi’nden yola çıkmış ve mü Hale Tenger’in ses yerleştirmesiyle devam ediyor. zikal mirasa odaklanmış. Kiliseden tahıl deposu Heybetli bir kaya, Lao Tzu’dan alıntılıyor: “Yap İki âşık ‘sessizce’ atışırlar na ve hapishaneye, işlevi farklı dönemlerde değişen bu tarih, bize, modernitenin yok etmeye çalış madan olabilir misin?” Açılış haftasındaki performanslarında Hollandalı Aydan Murtezaoğlu ve Bülent Şangar’ın ortak tığı müzikal geleneklerin nasıl arşivlendiğini işa kolektif RAAAF (Rietveld Architecture Art Affor üretimi “Âşık ne zaman susar?” (Arzu ve Korku), ret ediyor. “İbadet”, “tarım” ve “hapis”, bu gele dances), mağaraların iç yapılarını ve insanlar tara sözlü tarihin doğal sahnesi olan Ortahisar meyda neksel formları yeniden üretiyor. Aivazian sergi fından derinleştirilmiş oyuklarını aydınlattı. nının çay bahçesi Söğütaltı’nda bir performansla nin açılış günü, gün doğumundan sonra gerçekle Geceleri vadiyi iki yana ayıran patika boyunca başlıyor ve oradan performansın kaydıyla beraber, şen performansı için, yazarları içinde Ahmet Ka yürüdükçe insan, bir zamanlar Ortahisar’da haya eskiden kütüphane olarak kullanılan bir binada et ya, Neşet Ertaş, Ruhi Su ve Zülfü Livaneli’nin de tın merkezinin Balkanderesi Vadisi olduğunu ha kileyici bir anlatıya dönüşüyor. İki âşığın, meto olduğu, hapishanede ve hapishanedekiler için ya tırlıyor; adeta orada bin yıl önce, 500 yıl önce, hat dik olarak kusursuz bir beden diliyle ve kararlı bir zılan şarkıları toplamış, üç farklı bölümde yeniden ta 50 yıl önce yaşayan toplumları hayal ediyor. C MY B