Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA 4 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur Bgeizreeküstbiliş Son yıllarda “üstakıl” diye diye aklımızı oynattık. Oysa bize üstakıl değil üstbiliş gerek. Siyasetçilerimiz bize üstaklın ne olduğunu doğru dürüst açıklamadılar ama ben size üstbilişin ne olduğunu kısaca açıklayayım. Önce şunu saptayalım: Bütün düşünme süreçleri biliş alanında yer alır. İnsan bilişinin incelenmesi birçok araştırma alanının konusudur: Felsefe, psikoloji, dilbilim, antropoloji, eğitim, sinir bilimleri vb. Üstbilişin bilimsel bir çalışma alanı olması sanıldığı kadar kolay olmamıştır. Yirminci yüzyılın ilk yarısında davranışçı akımın psikolojiye egemen olduğu Birleşik Devletler’de davranışa zihinsel açıklamalar getirmek hoş karşılanmamıştı. İstek, inanç gibi zihinsel olgular (gözlemlenemeyeceği için) bulanık ve bilimdışı bir alan sayılmıştı. Yüzyılın ortalarından itibaren davranışçılığın bu katı tavrının psikolojiyi haksız yere sınırladığı görülmeye başladı. Davranışçı yaklaşımın yüksek zihin süreçlerini açıklamada yetersiz kalması sonucunda çağdaş “biliş bilimleri”nin ortaya çıkması (bilişsel devrim) kaçınılmazdı, öyle de oldu. Davranışçılıktan bilişselciliğe geçişi tetikleyen gelişmeler ABD dışından geldi. İsviçreli psikolog Piaget, insan zihninin biyolojik, Rus psikolog Vygotsky ise sosyokültürel etkenlerle biçimlendiğini açıkladı. Bilişsel devrim psikoloji dışından da (dilbilim ve yapay zekâ çalışmalarıyla) desteklendi. 1967’de ilk Bilişsel Psikoloji kitabının yayımlanmasıyla yeni bir alanın doğuşu tescil edilmiş oldu. Bu yeni alanda algı, dikkat, bellek, dil, anlama, akıl yürütme, sorun çözme en önemli araştırma konularıydı. Ve tabii bir de üstbiliş. Fritz ZuberBuhler (18221896). Uzak düşünceler. İsviçre. Bilişsel alandaki çağdaş araştırma eğilimleri şunlar: Öğrenilen bilginin ve çözümün yeni durumlara ve sorunlara aktarılması; özellikle matematik ve fen alanlarında uzamsal düşünme; biliş ile kültür arasındaki bağlar; ortaklaşa çalışma. Benim özel olarak ilgimi çeken bu son akım toplumsal etkileşimin öğrenmeye etkisini vurgular. Öğretmen ile öğrenciler arasındaki iletişim esas olarak toplumsal bir etkileşimdir, öğrenme de bu etkileşim bağlamında oluşur. Kalabalık sınıflarda bu etkileşim tek yönlüdür (öğretmenden sınıfa). Küçük grupların kurulması ve birlikte çalışma yoluyla bu engel aşılabilir. Yaşıtlarla birlikte çalışmanın güdüleyici olduğu kesindir. Üstbiliş, ‘üstakıl’ı önler Üstbiliş, düşünme üzerinde düşünme; biliş ve bilişin düzenlenmesi hakkında bilgi; kişi, görev ve performansı etkileyen stratejiler hakkında bilgi; bilişsel kontrol ve gözetim demektir. Bu yüksek düzeyde bilişe “üstbiliş” adını Amerikalı gelişim psikoloğu J. Flavell 1970’lerde vermiştir. Üstbiliş kendi düşünmemiz, öğrenmemiz, anlamamız üzerinde düşünme yetisidir. Üstbiliş bilişsel çabalarımızı düzenlemeyi içerir (eylemlerimizi planlama, sonuçlarını denetleme, ilerleyişimizi değerlendirme, öğrenme stratejilerimizi gözden geçirme vb.). İşin özü farkındalık, gözetim ve düzenleme. Üstbiliş çalışmalarının yapıldığı alanlar çok çeşitli: Eğitim, gelişim, klinik, sosyal, bilişsel gibi psikoloji disiplinleri; özel eğitim, konuşma bozuklukları, dil öğrenme gibi uygulama alanları. Gelişim psikologlarının üstbiliş çalışmalarına el atmasıyla birlikte konu eğitimcilerin de dikkatini çekti. Örneğin, bazı öğrencilerin okulda neden daha başarılı olduğunu açıklamak bu sayede mümkün oldu. Böylece üstbilişi geliştiren eğitim programları hızla uygulamaya kondu. Bu temel yetinin eğitim yaşamımızı, öğrenme sürecimizi etkilediği çabucak görüldü. Üstbilişiniz gelişmiş olursa kendi düşüncelerinizi kendiniz kontrol edersiniz, ülkede olup biten her şeyi “dış mihraklar”ın üstaklına bağlama kolaycılığından da kurtulursunuz. (Kaynak: V. G. Aukrust, “Learning and Cognition in Education”, Elsevier, 2011) 1 TEMMUZ 2018, PAZAR Şeker gibi yazılar Hİlal Bebek Sorun, medeniyetten, bilgelikten ve sağduyudan nasibin alınamamış olmasında Yarılmış demokrasi Hiç profesörün oyu, çobanın ki ile bir olur mu? Tabi ki hayır. Keza, çobanınki daha geçerli olabilir. “Biz, cahil dediğimiz zaman mektepte okumamış olanları kastetmiyoruz. Kastettiğimiz ilim, hakikati bilmektir. Yoksa okumuş olanlardan en büyük cahiller çıktığı gibi, hiç okuma bilmeyenlerden de hakikati gören gerçek âlimler çıkabilir” demiştir Atatürk. Hakikat iddia ve ithamları, henüz kendimiz hakikati görebilenlerden değilsek ayrıştırıcı ve aşağılayıcı bir söylem olmaktan öteye geçemiyor. Belki de “hiç bilenle bilmeyen bir olur mu” diye sormaya çalışıyoruz. Üstelik “bilen” ve “bilmeyen” kavramlarının içini henüz doldurmamışken… Bu durumda epistemolojiye uğramak zorundayız: Bilgi nedir? Bilgiye nasıl erişilir? Bilgili ya da cahil kime denir? Hangi bilgi türlerinden söz edilebilir? Çobanın “bilgisizliği” ya da profesörün “bilgeliği” derken ne demek istenmektedir? Bazı şeyleri ısrarla ‘bilmemek’ Cehalet, veri bankamızın dolu olmasından öte yaşama karşı bir duruşa işaret eder aslında. Elbette ki bilmek ve bilgi sahibi olmayı dışlamaz ancak bilginin niceliği ile de sınırlı sayılamaz. Cahil olup olmama meselesi, ne kadar geniş bir kütüphane olduğumuzdan öte verileri ne derece sağduyulu, hakkaniyetli ve esnek bir biçimde elden geçirdiğimizle ilgilidir. Analitik zihin önemlidir, ancak adalet ve hakkaniyeti analitik zihinle özdeş mefhumlar olarak kabul edemeyiz. Nitekim kendi dairesinde oldukça analitik bir zihne sahip profesör, bildiklerini “bazı şeyleri ısrarla bilmemeye” devam etmenin harcı yapabilir, çok zeki bir öğrenci her yeni öğrendiğini eski inançlarının içine yedirebilir, ciddi keşifler yapan bir dahi her fark ettiğini gerçeğe perde kılabilir. Yani bilmek var, “bilmek” var… Bilginin türleri var. Bir meta ya da eşya gibi sahip olunan bilgi, bilimsel bilgi, sağ duyusal bilgi, vesaire… Âdil ve hakkaniyetli seçimler yapmamız gerektiğinde çok iyi matematik problemi çözen ya da birçok bilgiye hâkim olan zihinden ziyade sağduyusunu kaybetmemiş zihinlere ihtiyaç olabilir. Bir Daha fazla bilgiden de önce daha fazla yalınlık lazım düşüncelerimize. Zihnin öğretilenlerle puslanmadığı, idrakin menfaatlerle kirlenmediği, muhakemenin inançlarla perdelenmediği bir ‘bilgisizlik’ evresine ‘gerileyebilmek’ gerekiyor. Bir çocuk gibi yalın, bir yabancı kadar nötr. tek bilgi, yeterli olacaktır idrak etmeye eğer hakperest ise insan ve binlerce bilgi en ufak bir kıpırtı yaratmaz eğer değilse… İronik bir noktadan hareketle… Aslında ihtiyacımız olan şey, bilgi kadar “bilgisizleşebilme”… Daha fazla bilgiden de önce daha fazla yalınlık lazım düşüncelerimize. Zihnin öğretilenlerle puslanmadığı, idrakin menfaatlerle kirlenmediği, muhakemenin inançlarla perdelenmediği, duyguların eski deneyimlerle şekillenmediği bir “bilgisizlik” evresine “gerileyebilmek” gerekiyor. Bir çocuk gibi yalın, bir yabancı kadar nötr. Sandığa gidip demokratik olunmaz Demokrasi, evet, çoban ve profesör oylarının eşit olmasıdır. Ki hangisine “ayıp olduğu” meçhuldür (!). Sorun demokrasinin bu tavrında değildir. Sorun, medeniyetten, bilgelikten ve sağduyudan nasibin alınamamış olmasındadır. Demokrasi, iyi pişmiş, sağlam yapılanmış, medeni ve bilge bir zeminin üzerinde iyi işlev görebilir. Demokrasi ancak uygun altyapı oluştuğunda kendi tabiatına ihanet etmez. O, ne bir kafa sayısıdır, ne de sandık. “Demokratik ülke” olmak, bir varoluş ve mentalite (zihniyet) biçimidir. Fuları takıp entelektüel, hırkayı giyip derviş olunamayacağı gibi sandığa gidip demokratik olunmaz. Uygun altyapı ve yeterli gelişim olduğunda bir tarafın ihya olup diğer tarafın gömüldüğü bir sistem olmaktan çıkar ve muhalefetle iktidarın diyalektiğinden gelişim devşiren bir yapıya dönüşür. Başlar değişebilir ancak zemin kaymaz. Demokrasi hep vardır ve devamlıdır. Satranç tahtası gibi yerinde durur. Üzerindeki taşlar, yenenler, yenilenler gelir ve gider. Hiçbir ta rafın galibiyeti ölümcül ya da hayati değildir bu durumda. Demok rasi için uygun yapılanma olmadığında kutupların birbiri ile temas edebildiği ve birbirini beslediği bir diyalektikten ziyade buluşamayan ve bölünmüş koskoca bir yarık doğar. Taklidi demokrasi ve tahkiki demokrasi arasındaki uçurumdur bu. Diyalog kurmak, birbirimizi evcilleştirmek Tabii “cahil profesörleri” ya da “bilgisiz çobanları” budayarak da düzelmez sistem. Bu tür ayrıştırıcı söylemler, tam da demokrasinin işlerliğini baltalayan seslerin farklı koldan akrabalarıdır. Ne iyi bir şeyi kaynaştırmadan yapay biçimde eklemlemek, ne de kötü bir şeyi aynı yapaylıkta ayrıştırmadan ve dönüştürmeden budamak, yapıda kalıcı bir değişim ve gelişim oluşturur. Milletin kendi içindeki ıslahı, faşistin ekmeğine yağ sürmemek, bölücünün bıçağını bilememek, yobazın salyalarını akıtmamaktan geçer. Diyalog kurmak, birbirimizi evcilleştirmek ve değişime kendi yarı sahamızdan başlamaktan… Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. Millet, sadece yukarıdan aşağıya değil tabandan yukarıya kendi kendini ıslah ederek en güzel demokrasisine erişebilir. Bilgili çobanları ve cahil olmayan profesörlerinin adalet ve hakkaniyet kavşağında buluşabilmesi sayesinde. Bir tarafı yıkan, diğer tarafı tencere tava oynatan ve grupları farklı uçta duygusal salınımlara sokan sistem, sahte gebelik gibi düşük yapan bir demokrasidir. En kötüsü, kardeşlerin birbirlerinin derdi ile dertlenmediği, sadistik bir haz ve sadistik bir öfkenin iki taraftan birbirine uçuştuğu yarılmışyaran bir “demokrasi”. hilalbebek@ yahoo.com; www.hilalbebek.com.tr Yurttan Sesler Yurttan Sesler bu hafta 24 Haziran seçim so çekinmeden veren Şükrü Menekşe bize aslında bu nuçlarının şok ve travmasını; içi boş “umudumuzu ülkede kadınlarını büyük aşkla seven erkeklerin de kaybetmeyelim” ya da “aslında AKP kaybetti, biz olduğunu göstermiyor mu? kazandık” gibi manasız umut tacirliği yapmak yeri Biliyorum bazı haberler zaten olması gereken ne, ülkemiz insanlarının genlerinde aslında “iyilik” standart örnekler ama onlara dahi aç kaldığımızı de olduğunu göstererek atlatma çabası içinde. Ve düşünüyorum. Aşağıdaki güzellikleri harekete geçi “Size müstahak” yorumlarının bir milletvekili tara recek siyasi irade de elbette bir gün sonuç alacaktır, fından yapılabildiği dönemde, günün birinde aşağı ama bugün ama yarın... daki haberlerde görünen “iyiliğin”, siyasal iradesi ^¡^ ni sandığa yansıtabileceği (nasıl, hangi yöntemler Antalya’da kronik böbrek yetmezliği hastası Ne le sorularının yanıtını bilmeden) iddiasında… “Kö fise Menekşe, beşik kertmesi 38 yıllık eşi Şükrü tülüğün sıradanlaştığı”, seçim gecesi eline silah ala Menekşe’nin böbreğiyle yeniden yaşama tutundu. nın saydırdığı bir coğrafyada umudumuz serçeyi Malatya’da bir polis, susuz kalan köpeğe elleriy kalp masajıyla hayata döndüren ya da ineği 5 km le su içirerek gönüllere taht kurdu. sedyede taşıyan insanların yüreğin Adıyaman’ın Tut ilçesinde polis de saklı. Yoksa elbette ki “senin ler, cama çarpıp, yere düşen serçeyi, halkın bir melek yavrum” demek kalp masajıyla hayata döndürdü. Ayni istemiyorum. Son 16 yılın tarumar ye Mahallesi’nde uçtuğu esnada bir bina ettiği bir toplumsal ahlakın, bir za nın kapalı olan camına çarpan serçe yere manlar olduğu gibi asgari bir sev düştü. Serçenin yerde hareketsiz yattığı gi, saygı ve dayanışma ruhu için nı gören polisler, kuşa, bir süre kalp ma de hareket edebileceğinin minik kı sajı yaptı. Kalp mesajının ardından kuş rıntıları bunlar. Bu haberlerin ço hareketlenerek uçtu. Ağrı’nın Karabulak ğunun hayvanlara “iyi” davranan Köyü’ne 5 kilometre uzaklıkta bulunan insanların hikâyeleri olması tesa yaylada düşerek ayağını kıran inek, köy düf değil, zira köpeklerin bacakla lüler tarafından sedyeyle veterinere taşın rının kesilerek öldürüldüğü, yavru dı. Yapılan tedavinin ardından yaralı ine kedilere tecavüz edildiği bir ülke ğin bir ay içinde eski sağlığına kavuşaca de aşağıdaki örnekleri atlarsak ka ğı öğrenildi. fayı sıyırır, hele bu seçim sonuçlarının ardından geleceğimize lanet okuruz. Kadına yönelik şiddet ayyuka çıkmışken eşine böbreğini hiç Adıyaman’ın Tut ilçesinde bir polis memuru cansız kuşa kalp mesajı yaparak hayata döndürdü. Tekirdağ’ın Hayrabolu ilçesinde kahvehane işleten Kadir Çiçek, Çıkrıkçı Mahallesi’nde 1992 yılından beri işlettiği kahvehanesine gelen her müşterinin fo Azmi Karaveli toğrafını çekiyor. Çektiği fotoğrafları da çerçeveleterek duvarda sergiliyor, fotoğraflarını duvarda gören insanlar da mutlu oluyor. “Dededen toruna bir albüm bu.” diyen Çiçek, şunları söylüyor: “Müşterilerim hayatını kaybettiği zaman onların çocukları, torunları buraya gelip yakınının fotoğrafını görünce mutlu oluyor. Dışarıda yaşayan vatandaşlarımız buraya gelince ben de onların mutluluğunu fotoğraflıyorum artık.” Sivas’ta özel halk otobüsü şoförü Ömer Taşdemir, otobüsü temizlerken bulduğu 17 bin 500 liranın sahibini bulup parayı teslim etti. Paranın, çocuğunun tedavisi için kredi çeken F.D.’ye ait olduğu öğrenildi. Osmaniye Kadirli’de anneleri tarafından terk edildiği tahmin edilen yağmurda ıslanmış 10 köpek yavrusu bulan aile, hayvanlara sahip çıktı. Osmaniye’nin Kadirli ilçesinde anneleri tarafından terk edilen yavru köpekler, yeni bir aileye kavuştu. 1 TEMMUZ 2018 SAYI: 26 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni TAYFUN ATAY Yayın Koordinatörü Gürer mut Görsel Yönetmen Ulaş ERYAVUz Sayfa Uygulama İLKNUR FİLİZ Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: posta@cumhuriyet.com.tr Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: reklam@cumhuriyet.com.tr Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Demirören Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul C MY B