17 Haziran 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

SAYFA 4 ÇOCUK sesİ Bekİr Onur Okul daha iyi olabilir mi? Olur tabii, neden olmasın! Gel gelelim herkesin isteği bu ama niyeti başka. Eğitimi çocukları toplumun ihtiyaçlarına ve normlarına göre biçimlendirme olarak anlayan gelenekçi eğitim anlayışı bugün hâlâ geçerli. Bu anlayışta başta din olmak üzere toplumsal değerlerin korunması ve aktarılması eğitimin başlıca işlevi olarak tanımlanır. Bu tanım hem devletin hem vakıf, dernek, cemaat, tarikat adıyla eğitimi belirlemeye çalışanların canla başla görev edindiği anlayışta yansır. Böyle bir anlayış öğretmeni tek otorite, öğrenciyi pasif bir alıcı olarak görür, öğretim yöntemi olarak ezberciliği savunur, öğretimin içeriği olarak geçmişi vurgular. Aşağıdaki alıntı bu yaygın anlayışın günümüzdeki görünümünü betimliyor. Uzat bakiim elini! “Genellikle öğrencilere işlenecek nesneler olarak, sonunda kendi projelerimizden yararlanacak birimler olarak bakarız. Öğrencilere okul sisteminin ürünleri olarak bakılır. Onlara hizmet verilir, onlar korunur, izlenir, cezalandırılır, yetişkinler tarafından bir şekilde yetiştirilir. Onlar, okul toplumunun haklara sahip, planlamaya, sorun çözmeye ve değişiklik yapmaya katılabilecek üyeleri olarak nadiren görülürler.” * İster gelişmiş ister geleneksel bir ülkede olsun, sorunun temeli öğrenciyi ihmal etmek, öğrenciye söz hakkı tanımamak. Öğrencileri yeterince olgunlaşmamış, sorumluluk alamayacak kişiler olarak görmek. Sonuç olarak, öğrencileri sistemli olarak her türlü karar alma sürecinin dışında tutmak. Bu durumda başrol öğretmene verilir, öğretmenin “her şeyi en iyi bilen kişi” olduğu kabul edilir. Öğretmen kuralları koyar, öğrenci kurallara uyar. Bu kadar! İtirazı olan? Uzat bakiim elini!.. Jan H. Steen (16261679), Okul öğretmeni, Hollanda, 1665. Bu tablo en çok otoriter bir eğitim felsefesini savunan çevrelerin işine gelir. Böyle bir sistemde örneğin değerler eğitiminde “itaat”, “sabır”, “rıza” değeri savunulur ama eleştirinin, sorgulamanın da değer olduğu görmezden gelinir. Ahlak sadece dinsel ahlak olarak tanımlanır, bilim istenmeyen konular ayıklanarak sunulur. Eğitim, okulun duvarları arasına hapsedilir, dışarıdaki dünya yok sayılır. Başarı kişisel çabayla açıklanır (“Çalış senin de olur!”). Başarısız öğrenci tembeldir, haytadır, geri zekâlıdır, öyleyse kaderine razı olmalıdır. Okuldan ayrılmasına ya da atılmasına kimse aldırmaz (“Kader utansın!”). Peki, demokrasinin eşitlik ideali ne olacak? Okul değerleri tartışılabilir, geliştirilebilir Batı’da “okulu iyileştirme” hareketinin ilkeleri çoktan belirlendi: Dinamik ve etkileşimli bir vizyon geliştirmek; evrimsel bir planlama yapmak; sorumluluğu paylaşmak; öğretim kadrosunu sürekli geliştirmek; sorunları izlemek ve çözmek; eğitimin bir iletişim ve etkileşim konusu olduğunu kabul etmek vb. Araştırmayı, yenileşmeyi, yaratıcılığı, birlikte düşünmeyi, açık olmayı, konuşma özgürlüğünü de ekleyelim. Okulun değerleri felsefede ifade edilen ve açıklanan temel değerlere dayanır. Yüzyıllardan bu yana süzülüp gelmiş, demokrasinin bağrında yerini bulmuştur. Mutlak ve katı olmadıkları için bunları tartışabiliriz de, geliştirebiliriz de. Yeter ki niyetimiz, bizim ideolojimiz değil öğrencilerin gelişimi ve geleceği olsun. Ama öğrencilerin hangi okula gideceğini, hangi dersi okuyacağını, hangi sınava gireceğini bile bilemediği bir toplumda bugün de gelecek de belirsizdir, sancılıdır (“karanlık dememek için!”). Ne öğrettiğiniz kadar, hangi koşullarda, nasıl öğrettiğiniz de önemlidir. *P. Dalin, School DevelopmentTheories and Strategies. Londra: Continuum, 2005. 18 MART 2018, PAZAR Şeker gibi yazılar Hİlal Bebek Kadının gösterisi, erkeğin performans sergileyişi olarak buharlaşan cinsellik Porno kafasında ‘aşk ve kadın’ Geçen hafta pornografik uyaranlara fazla maruz kalmanın bazı etkilerinden bahsetmiştim. Artık sadece kadın değil cinselliğin kendisi de meta, satın alınabilir, mekanik bir etkinlik. Paylaşım değil bireysel bir yaşantı. Etkileşim değil ben merkezci bir anlık haz arayışı. Böyle olunca seks duygusal ve sosyal bağlamından çıkar. Ön sevişmenin eşlik ettiği ve yavaş yavaş yakınlığa ilerleyen hikâyelerden çok, çabucak sonuca varmak isteyen “sahip olma” arzuları var. Porno, bencil haz ve fiziksel cazibeye vurgu yapar ve bağı yadsır. Oysa beynimiz seksten ne kadar zevk alınacağını belirleyen organ. İçinde tutku olan, anı olan, yaşantı olan, emek olan ilişki cinsel hazın artışı için zengin bir kaynak. Partnerin çekici kişilik özellikleri, onun için harcanmış çaba, mimikleri, gülüş, dokunuş ve bakış şekilleri alınacak hazza katkı sağlar. Seksi “porno kafası”nda yaşama, erkeğin ve kadının elinden bu madeni alıyor. Onca haz kaynağı eksile eksile sadece görsel imgelere indirgeniyor. Maksimum hızda doyum ve minumum çaba dışında hiçbir vaadi olmayan bu dünya, bir süre sonra avantaj olarak verdiklerini de geri alıyor. Fazla porno, bellek kaybı yapar Gerçek seksi porno kafasında algılamak, ilişkiye, kadına, insana olan bakış açısının değişmesi demek. Bu yüzden bu problem, sadece porno videolarının izlenmesi olarak anlaşılmamalı. Sürekli porno izlemek ve enjekte ettiği mentalite, bir süre sonra bir kültüre ve felsefeye dönüşüyor. Gelelim porno müdavimliğinin daha detaylı etkilerine. Porno izlemek, uyarılma eşiğini ve mastürbasyon ihtiyacını arttırıyor. Yani eskiden daha “sıradan” durumlarda uyarılırken bir süre sonra daha “sıra dışı” uyaranlar gerekiyor. Yapılan bazı çalışmalar, fazla porno kullanan erkeklerde kısa süreli bellek problemlerinin de oluştuğunu göstermiş. Öğrenciler dersi daha fazla kaçırıyorlar ve daha unutkan oluyorlar. Porno müdavimlerinde bir süre sonra kendiliğinden ereksiyon olamama, daha önceki bir pornodan uyarılamama, daha uç uyaranlara ihtiyaç duyma, penis duyarlılığının azalması, geç boşalma, orgazm olamama ve ereksiyonun korunamaması gibi problemler görülebiliyor. Kadına dayatılan beden algısının yanı sıra erkeklere dayatılan “beklenen ölçülerin karşılanma“ şartı aslında iki tarafın da yeterlilik hissini zedeliyor. Erkekler için seks ya alacakları bir “meta” ya da ser gileyecekleri bir “performans”. Bu performansın kriterlerinde ise erkek sıkıntı çekiyor. Birçok erkek için seks ve duygusallık iki ayrı şey. Kadın beyni, bu ikisini daha iyi birleştiriyor. Erkek içinse seksî kadın ve erdemli kadın ayrı iki şey. İkisi bir arada olduğunda erkekler endişe duymaya başlıyor. Seksin sanki kişisel ve duygusal olmaması gerekiyor. Sanki kutsal olanla cinsel olan (ikisi zıt olarak kabul edildiğinden) birbirine karışmış ya da birbirini kirletmiş sayılıyor. Kaçınılmaz olarak varılan son, evlenilecek ve eğlenilecek kadın ayrımı ki bu da mutsuz evliliklerin çıkmazlarına sokuyor. Vitrin güzel, içerisi çorak Yenilik, ödül sistemimiz için önemli. Haz duymamıza neden olan dopamin yenilikle birlikte hızla yükseliyor. Bu yüzden her yeni partner ve cinsel sahne dopamini hızla arttırır. Yeni bir sahneye tıklayarak dopamininizi hemen yükseltebilirsiniz. Gerçek hayatta ise sürekli tıklanacak yeni sahneler yok. Düzenli porno, ödül sisteminizi bir süre sonra yıpratmaya başlar. Uyarılma ve erekte olma için hep daha fazlası gerektiğinden daha çoğuyla daha az haz almaya başlayabilirsiniz. Gündelik hayat ve gerçek partner sıkıcılaşır, gerçek partnerler tahrik etmemeye başlar, tatmin olmak da zorlaşır. Sanal yetişkin ortamlarında sosyal gerçeklik üzerine inşa edilmemiş bir “kendini gerçekleştirme” çabası var. Bu da sadece kendilik imajının gerçekleştirilmesi demek. Vitrin güzel, içerisi çorak. Haklar var, sorumluluklar yok. Harcanan emek olmadığında kaynağın farkında da olamıyor insan. “Değer” kaybına uğruyor kadınerkekilişki. Pornogra fideki narsisizm şefkatin düşmanı. Hayatı “benden” başkası için daha iyi yapma isteğinden uzak. Aşırı doygunluk ve aşırı mesafesizlik vaat ediyor sanal cinsellik. Oysa aşırı doygunluk ve mesafesizlik, bir süre sonra varlığı silikleştirir. Çünkü her varlık, mesafe ister. Aşırı doyulmuş her şey, kendi kendini imha eder. Sonuç “porno mentalitesi” sadece aşkı değil cinselliği de yok eder. Pornografide cinsellik, kadının gösterisi, erkeğin performans sergileyişi şeklinde buharlaşır. Sergilenen şey gerçeklikle temasını azaltır. Sergilenen haz, haz olmaktan çıkar. Sergilenme mecburiyeti olunca beden idealleştirilmesi gereken bir sergi nesnesine dönüşür, şeyleşir. Ve sergilemek, bedeni sömürmek halini alır. [email protected]; www.hilalbebek.com.tr YURTTAN SESLER Çanakkale’de E.S., aküsü biten minibüsünü traktörle çekerek çalıştırmak isterken direksiyon kontrolünü yitirdi. Minibüs, Sarıçay’a düşmekten, çarptığı balıkçı teknesinin üzerinde kalarak kurtuldu. Çarpmanın etkisiyle teknede hasar oluştu. Ayna ayna söyle bana, minibüsün balıkçı teknesine çarptığı, daha renkli bir ülke var mı şu dünyada? Kayseri’de polis tarafından düzenlenen operasyonda bulunan lahitle ilgili gözaltına alınan K.U. gazetecilerin “Kazıdan ne bekliyordunuz” sorusuna “İskelet çıktı, ne yapalım? Biz kralın tacını bekliyorduk ama şansımız yokmuş” dedi. “Gelin bindi deveye gör kısmeti nereye” atasözünün tarihi eser kaçakçısına dönüşmüş hali bu olsa gerek. Çankırı’nın Atkaracalar ilçesinde bulunan ve her savaş zamanı sayısı azalan “asker balıklar”ın Afrin’e gittiği düşünülüyor! Asker balıklara bakan Ahmet Öztürk, “Balıkların sayısının 600 oldu Adıyaman Park AVM 23 Mart tarihinde açılacak. ğu tahmin ediliyor, ama şu an sayıda bir azalma olduğunu gözlemledik. Belki Afrin’e gitmiş olabilirler” dedi. Çankırı’da deniz olmadığına göre, balıkların karayoluyla mı, yoksa havayoluyla mı Afrin’e gittiği ne yazık ki haberde belirtilmediği için bilemiyoruz. Adıyaman’ın ilk AVM’si 23 Mart’ta açılıyor. Adıyamanlılar da bundan böyle aynı bina içinde tam gün geçirip, çocuklarını havasız oyun alanları Azmi Karaveli na salarken, alışverişte kredi kartlarını son sınırlarına kadar kullanmanın tarifsiz mutluluğu içinde sinemaya da gidip patlamış mısıra 15 lira vererek modernliğin tadına varacaklar. Zaten “Her canlı bir gün AVM’yi tadacak” bu ülkede. Bu kutlu haberle ilgili, AVM’nin ortaklarından Mustafa Uslu, Türkiye’nin AVM ve inşaata dayalı kalkınma modelini bir sosyolog edasıyla pek de güzel özetlemiş: “AVM’ler bir yaşam alanıdır. AVM’ler gelişmişliğin bir göstergesidir.” Batman’ın “kayyım başkanı” anket düzenledi: “Yanan Yılmaz Güney sinema salonu, sinema mı yoksa cami mi yapılsın?” 600 camisi, 2 sineması olan bir kent için, şunu mu yapalım bunu mu diye soran dünyada başka bir yönetim var mıdır acaba? Ben cevap veriyorum AVM olsun...Sinema ya da çocuk parkı olacak değil ya... Bir Resim Bin Kelime Murat Bergi 18 MART 2018 SAYI: 11 İmtiyaz Sahibi: CUMHURİYET VAKFI adına Orhan Erİnç İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay Genel Yayın Yönetmeni MURAT SABUNCU Yazıişleri Müdürü BÜLENT ÖZDOĞAN Yazıişleri Müdürü (Sorumlu) Faruk Eren Yayın Yönetmeni TAYFUN ATAY Görsel Yönetmen Ulaş ERYAVUz Yayın Koordinatörü Gürer mut Sayfa Uygulama İLKNUR FİLİZ Yazar İlüstrasyonları CAN GÜVEn Reklam Direktörü Deniz Tufan Rezervasyon ve Planlama Koordinatörü Bülent Gürel Yayımlayan ve Yönetim Yeri: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 343 72 64 eposta: [email protected] Reklam Yönetimi: Yenigün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ. Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sk. No: 2 34381 Şişli/İstanbul Tel: (0212) 343 72 74 (20 hat) Faks: (0212) 251 98 68 eposta: [email protected] Yaygın süreli yayın. Cumhuriyet Gazetesinin ücretsiz ekidir. Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt/İstanbul Dağıtım: Doğan Dağıtım Satış Pazarlama Matbaacılık Ödeme Aracılık ve Tahsilat Sistemleri AŞ Esenyurt/İstanbul C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle