Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
11 ŞUBAT 2018, PAZAR ÇAĞNUR ÖZTÜRK Diyalog SAYFA 9 THERAPIA ALPER HASANOĞLU Bizim Hikâye’nin ‘Kötü Baba Fikri’si Reha Özcan: Böyle bir aynaya ihtiyacı var ülkenin Reha Özcan yıllardır hayatımızda, oynadığı birbirinden farklı ve başarılı karakterlerle. Usta oyuncu şu anda Shameless dizisinin yerli uyarlaması Bizim Hikâye’nin Fikri’si olarak daha fazla insanın hayatına dokunuyor. Bir yandan da babasına ve Erdal Tosun’a ithaf ettiği çingene bir boksörü canlandırdığı Uki oyunuyla tiyatro sahnesinde. Özcan ile ‘Bizim Hikâye’den kendi hikâyesine uzanan bir sohbet gerçekleştirdik. ? Shameless dizisinin uyarlanacağı duyulduğu andan itibaren, izleyiciler “Türkiye’de böyle bir di zi yapılamayacağına dair” epey tepki göstermişti. Siz ne düşündünüz? Ben de aynı tepkideydim. Çünkü ben de Sha meless fanıyım. Hâlâ seyrediyorum. 8.sezonu. Türkiye’de yapılamayacak tek dizi olarak görüyor dum. Zaten ilk görüşmede bu olmadı çünkü ben böyle bir dizinin çekilmemesi gerektiğini düşünü yordum. Aslında şöyle oldu, benden sonra Fikri ka rakterini Haluk Bilginer’in kabul ettiğini, onun da sıcak baktığını öğrendim. Ve o sırada Haluk Hoca bunu kabul ettiyse nasıl oynayabilir ki diye düşün düğüm anda, eyvah Reha neden kabul etmedin de dim. Çünkü Haluk Bilginer’in neler yapabileceği ni düşündükten sonra kendimin neler yapabileceği ni fark ettim. Aradan üç sene geçti, birçok insanla Reha Özcan Fox TV’nin hayli ilgi çeken dizisi ‘Bizim Hikâye’de en çarpıcı rollerden birini canlandırıyor. görüştüler ve sonra tekrar bana geldi rol. Ben de ilk önce yapımcısı Fatih Aksoy’a onu sordum: dünyada tın içinde bir çözümü olacak mı? Yoksa hayat böyle rinde böyle bir şey yok. Eşitlik, özgürlük denen şey bir sürü dizi var yapılabilecek, neden bu diziyi yapı bir şey mi? Tek bir şeye ait olmayan, bir sürü şeyin ler bunlar değil. İkameti Amerika’da olup Anka yorsunuz ki? O da bana çok güzel bir hikâye anlattı: içiçe yaşayacağı bir şey mi? Bence öyle hayat. Bu ra Devlet Tiyatrosu’ndan maaş alan insanlar var İşte, onun fakir bir hayattan geldiğini ve o hayatın kadar farklı şeyin bir arada yaşaması. Hayatın ken dı. Bunlara muhalefet ettim ama bir yandan da de içinde ne kadar mutlu olduğunu, paranın her zaman di içinde garip bir cumhuriyet ve demokrasi anlayışı vam ettim, memur çocuğu olduğum için verilen bü huzur ve mutluluk getirmediğini; fakir ailelerin de var zaten. Biz bir şey bulup da inşa etmiyoruz. Va tün görevleri yaptım. insanların yaşayışları ne kadar zorsa yaşama enerjilerinin çok güçlü olduğunu söylediği anda, hemen elimi uzattım, ben varım bu işte dedim. Ne para ne pul hiçbir şey konuşmadan. Çünkü bu beni ilgilendiren bir mesele, ben de gecekonduda büyüdüm, biz de altı kişilik fakir bir aileydik. Babam emekli askerdi . O eve girdiğiniz andaki o mutluluğu biliyorum. O evdeki aile bağlarının gücünü çok iyi biliyorum. O çevrenin, o gecekondunun mutluluğunu çok iyi biliyorum. Yan tarafta kuru fasulye, sizin evinizde nohut pişerken; kitaptan, öğrenmekten başka hiçbir sığınağınızın olmadığı, hayatı kendinizin keşfetmek zorunda olduğunuz süreci yaşamanın ne demek olduğunu bildiğim için. rolanın üzerine gidiyoruz. Fikri, bir inşaata gidip de 50 yaşından sonra niye çalışayım dediğinde haklı. Bu adama başka türlü bir olanak sağlanmalıydı zaten. Bu adam geçmişte çalışmıyorsa ve sistemin zaaflarından faydalandıysa, sistem kendi içinde bunu onaracak başka şeyler yapmalı. Fikri muhteşem bir aşık çok duygusal bir adam, çok hakkaniyetli. Çok güzel insan ve sistem zaaflarından faydalanan, günü kurtarmaya çalışan bir adam. Ve o kadar çok var ki. Fikri ne zaman ki bir bankayı soymaya kalkışırsa, başkasına zarar verirse ahlakını sorgularız. “Aç insanın ahlakı yoktur.”. Brecht’in lafıdır bu. İnsanları aç ve işssiz bırakıyorsan o insandan ahlak bek leme şansın yok. ? Serhat Özcan, abiniz, oyunculuğunuza ve hayatına neler kattı? Benim ilk ustam abim tabii ki. Üniversite bir tek şey öğretir. Öğrenmeyi öğretir, gerisi size aittir. Ben üniversiteye gitmeden önce bunu abimden biliyordum. Bu işte sadece öğrenmeye açık olmak gerektiğini. Sürekli kendini yenilemek, keşfetmek zorunda olduğunu, bedenini... yaş ilerledikçe bedenin şekil değiştiriyor. Bunlarla barışıp ne yapabileceğini ondan öğrendim. Çok yetenekli ve displinli bir aktör olduğunu düşünüyorum. Çok mütevazı bir adam, bundan da kaybettiğini düşünüyorum onun. Çünkü bu topraklar o kadar mütevazılığı kaldırmıyor. Ona şükran borçluyum, çok iyi bir insan, dost . Çok mut ? Fikri’ye nasıl hazır ? Sette herkes, “bizim hikâye”ye luyum öyle bir abim olduğu için. Ben bir iş tekli landınız? Shameless Türkiye’de olur mu olmaz mı tartışmasını önce kendi kafamda elimine ettim. Shameless’ta bizi rahatsız eden şeyler, çok hard şeyler: pornografik, küfür, sistem karşısında inanıyor değil mi? Sette herkes birbirini çok seviyor. Çünkü yapılan işe inanıyoruz. Bu işin Türkiye’de de gerekli olduğuna inanıyoruz hatta daha sert olması gerektiğine de. Biz zengin hikâyeleri oynayamıyoruz. Sağda üç tane çatal, önde iki tane kaşık, bıçak olduğu zaman biz oynayamıyoruz. Seyirci bakıyor bunlar fi aldığımda can kardeşim Erdal Tosun’u arardım. Sonra da babamı. Ondan icazet alırdım ve aynı sene ikisini de kaybettim. O sene korkunç bir seneydi. Ablam’la aramızda 1.5 yaş var, birbirimizin ergenliğini, bütün ilklerini biliyoruz. O da uzakta şimdi Kanada’da, özlüyorum onu da çok. Şimdi her şeyi tek başıma yapıyorum, kendim karar veriyorum. Kendim icazet veriyorum, zor oluyor. Yaş aldıkça her şey daha zor. ki o duruşun lümpen hali. Türkiye’de bu işle rol yapıyor diyor. Babam bir gün bir kitap getirmişti: adabı muhaşeret ku Emek hırsızlığını yasaklayın! mez, Türkiye’de sosyo ralları adı... orada yürüyüş dersleri, iş lojik atmosfer, mahal te çatalı şöyle tutacaksınlar vardı. Biz le delikanlılığı bu de de bir tane kaşık vardı ve öyle ortadan ğil. Ama Türkiye’de be yenirdi aslında ama babam böyle bir nim çocukken öğrendi adamdı. Üç kitap birden okurdu. Sizin ğim mahalle delikanlılı gazetenizi de herkesin terk ettiği gün ğı da çok değişti. O yüzden Shameless’in işleyeceğini düşündüm aynen Çağnur Öztürk, Reha Özcan’la hem ‘Bizim Hikâye’yi hem de onun kendi hikâyesini konuştu. de terk etmedi. Mutlaka Cumhuriyet okurdu. Reklamına kadar okurdu, öldüğü güne kadar okudu... Suskunlar gibi. Hatta, Bizim Hikâye olunca adı, Utanmazlar daha mı iyiydi acaba dedim. Ama Bizim Hikâye hakikaten bizim hikâyemiz. Bizim Hikâye’de dikkat etmemiz gereken şeyler vardı, bizim olması için. ? Nerede büyüdünüz? Bingöl’de doğdum, Ankara’da 9 sene kaldım. Kars’ta 3, İzmir’de 1 sene kaldım. Sinoplu’yuz aslen. Babam yaramaz, devrimci bir asker olduğu için çok sık Doğu’ya gittik. 12 Eylül’de Isparta’dan ? Sanat dünyamızdaki yasaklar, sansürlerle ilgili ne düşünüyorsunuz? Yasakçı zihniyet Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hep vardı. Yasaklanması gereken şeyler var. Elbette var. Mesela emek hırsızlığı, kadına, doğaya hayvana şiddeti yasaklamak gerekiyor. Ama bir kitabın bir cümlesi ya da bir oyununun bir anı yasaklanması gereken bir şey değil. Biz zaten kapalı bir toplumuz. Bir sanat eserinden, bir heykelden gocunacaklar gocunsun zaten. Ya da bir karikatür yüzünden bak bak benimle ilgili ne yazmışlar diye düşünüyorsa düşünsün. Ben düşünmem, benimle ilgili istediklerini çizebilirler. Bu gülünecek bir şey. 12 Eylül faşizminde yaşayan iki şey vardı: biri Gırgır diğeri Fırt. Biz Hayatın içinde ‘Fikri’ler çok emekli oldu. Biz İzmir’e geldik. Sonra Gemlik’e yerleştik. 12 Eylül faşizmi gelince bütün aile da bunlara gülerdik ve orada anlatılmak istenen her şey vardı. ? Baba karakteri olarak Fikri nasıl bir baba siz ğıldı. Babam tutuklandı. Sonra İstanbul’a kaçtık. Biz sağ kalanların çocuklarıyız diye bir söz var ce? Seyirci kötü bulup, kızıyor... Ben Soğanlı’da kaldım. Ablam teyzemlerde, abile Daha filminde. Biz mitinglere gidemediğimiz için, Siz diyebilirsiniz ama ben kötü diyemem çünkü rim başka akrabalarda. Oyuncu olan Serhat abim, bu dünyada başka türlü bir şey olmadığı için biz sa ben bir oyuncu olarak hiçbir zaman oynadığım ka Karagümrük’te futbol oynuyordu o sıra. Babam ce nat yapıyoruz. sanıyorlar ki edilgendir sanatçı. yok rakteri yargılama hakkına sahip değilim. Ben oyun zaevinden çıktı, Kartal’da ev tuttu, sonra aile tekrar öyle bir şey. İstediğin parti bile iktidarsa, sen ona cuyum ve işim insanla, oynadığım karakterlerin ar biraraya geldi. Ondan beri İstanbul’dayız ama ben muhalefet edemiyorsan sen sanatçı olamazsın. Çün ka taraflarını bulmalıyım. İyi ile kötü o kadar ya konservatuvarı bitirdikten sonra bölgelerde çalıştım. kü kendine muhalefetten başlar sanat yapmak. Sah kındır ki. Neyin iyi neyin kötü olduğunu bileme Devlet Tiyatrosu’ndan geçen sene emekli oldum. neye çıkmak yürek ister. Babana bile söyleyeceği yiz. Fikri’nin kendince haklı nedenleri var. İyi bir baba olmadığını, işine gelmediği zaman da olsa zaten o da söylüyor. İhtiyacı olan şeylerin önceliğini İlk ustam abimdi... ni söylersin. Ben babama bile söyleyebileceğim şeyi, iktidara mı söyleyemeyeceğim. Bundan daha yoz bir bakış açısı olabilir mi? Hangi güç bana bu koyuyor. Siz diyor çocuklarına zaten kendi başını ? Devlet Tiyatrosu döneminiz nasıl geçti peki? nu kim yaptırtabilir. Bir canımız var. Daha iyi şey za ayakta duruyorsunuz. Zaten modern bir Avrupa Kurumda öyle bir şey var ki, her şey yapılmamak ler yapmak için bu yolu seçtik. Biz daha iyi şey eğitiminde böyle değil midir, çocuğu salarlar. Elibol üzerine kurulmuş, yapmak üzerine değil. Tiyatro ler yapabilmek için bu yolu seçerken, daha iyisini ailesinde sizce de garip bir şey yok mu? Bir tehlike nun işleyişi ile devletin işleyişi aynı değil. Oyuncu yapmak için iktidara, muhalefete gelenler de bunun olduğu anda, Fikri de dahil olmak üzere birbirleri satın alamazsın sen, oyuncuyla sözleşme yapabilir hakkını vermekle yükümlüler. Yapmış olduğumuz ne kenetleniyorlar hemen. Bence bu değerli bir aile. sin. Karşılıklı haklarınızı korursunuz. Ama oyuncu iyi şeylerin havasını atamayız. Çünkü yapmış oldu Çok eğleniyorlar, eğlendikleri zaman, öfkeliler öf satın alınmış gibi yapılıyor. Dolayısıyla çok iyi bir ğunuz iyi şeylere sizi yetenek götürür, yetenek size kelerini kontrol etmeye çalışıyorlar. Ahlaksızca bir oyuncuya da çok vasat bir oyuncuya da sahip ola ait bir şey değildir. Biz onunla ne yaptığımızdan so şey yapmamaya çalışıyorlar. Bir de şöyle sağımı bilir kurum ama ikisine de eşit davranmak zorun rumluyuz. Ben Fikri’yle, bu ülkedeki insanlar ara za solumuza baksak aslında 30 tane Fikri var. Bizim da. Fakat, eğer iyi bir oyuncun varsa yılda en az 34 sında bir köprü kuruyorum, işimi yapıyorum. Şöyle derdimiz bu, zaten aynayız biz. İnsanların hayatın oyun oynar ama vasat oyuncu ise 10 yılda bir oyun bir karakter yarattım diye havasını atmam çok ayıp da bir Fikri olmasa bu kadar seyredilmez, var. Aca da oynayabilir. Ve bu ikisi aynı maaşı, aynı ikrami olmaz mı? Yetenek size ait bir şey değildir, bir tek ba buna bir çözüm olacak mı olmayacak mı? Haya yeyi alıyor, aynı haklara sahip. Dünyanın hiçbir ye şeyiniz size aittir o da niyetinizdir. Felsefe iyileştirir... Psikoterapi ile felsefe arasında olan derin ve sağlam bağ günümüzde neredeyse görünmez olmuş, hatta her iki disiplin tarafından reddedilir hale gelmiştir. Aslında felsefe tarih boyunca insana, nasıl bir yaşam sürmesi gerektiğini ve içine düştüğü ruhsal çatışmaları nasıl çözeceğini öğretmiştir. İçinde yaşadığımız zaman diliminde psikoterapi, adeta biyolojik psikiyatrinin hegemonyası altına girmiş, felsefe ise akademik duvarlar içine hapsolmuş durumdadır. Bu iki disiplin arasında temelde var olan birliktelik sayesinde felsefenin klinik bağlamda yeniden terapötik bir yöntem haline gelmesiyse mümkündür. Immanuel Kant’ın da dediği gibi, “Felsefe bir ilaç gibi etki etmelidir.” Sigmund Freud’un, “ruh eşim” olarak tanımladığı hekim ve yazar Arthur Schnitzler bir tiyatro eserinde ruhun “geniş bir toprak parçası” olduğunu söyler. Başlangıçta bu geniş toprak parçasını koruyan ve iyi durumda olmasını amaç edinen, onunla hem teorik hem de terapötik olarak ilgilenen felsefeyken, ortaçağda bu görev din adamlarına ve 19. yüzyılın sonlarından itibaren de psikoterapiye geçmiştir. Felsefesiz psikoterapi, temelsiz kalır Bu geniş toprak parçası, günümüzde sayısı 400’lere varmış psikoterapi ekolünün yanında sayısız kişisel gelişim yönteminin ve hiçbir bilimsel altyapısı olmayan spritüel tekniklerin işgali altındadır. Bu işgal altında, çevresiyle olan ilişkisinden de koparılıp yapayalnız bırakılmış birey öleceğini biliyor olmanın trajedisi içinde tüketim odaklı mutluluk vaatlerinin peşinde kaybolup gitmektedir. Özgürlüğünü ilan edebilmek için başlangıçta içinden çıktığı felsefeyi reddeden psikoterapi, 90’lı yıllardan itibaren felsefe olmadan ne sağlam bir temele sahip olabileceğini ne de insanı gerçekten anlayabileceğini fark etmiştir. Buna paralel olarak akademik duvarlar içinde can çekişen felsefe yeniden çekine çekine sokağa çıkma çabası göstermektedir. Örneğin; Alman filozof Peter Sloterdijk, “Bir yüzyıldan beri felsefe ölüm döşeğinde ama ölemiyor, çünkü henüz vazifesini tamamlamadı” demiştir. Helenistik felsefenin önde gelen düşünürlerinden Epikür (M.Ö. 341 M.Ö. 270). Epikür, 2500 yıl önce, “Hiç kimse felsefe yapmaktan genç olduğu için çekinmesin, yaşlı olduğu için yorgunluk duymasın. Çünkü ruhsal sağlığımızla ilgilenmek için vakit ne çok erken ne de çok geçtir.” diyerek bizi uyarmıştır. Elbette insan ruhundan yalnızca filozofların sorumlu olduğunu söylemek istemiyorum. Epikür’ün bu sözlerini C. G. Jung’un şu cümlesiyle tamamlamak gerekli sanırım: “Biz psikoterapistlerin aslında filozof veya felsefi doktor olmamız gerektiğini söylemeliyiz ya da aslında bunun farkına varmasak da zaten öyle olduğumuzu.” Felsefe günümüzde psikoterapiyle el ele, yolunu arayan insana değer ve anlam odaklı etik bir yaşam biçimi sunabilir. Bu anlamda felsefi psikoterapi uygulayan kişi, yalnızca hayatını öylesine yaşayan biri olmaktan çıkmalı ve kendi hayatı hakkında düşünce üreten biri olmalıdır. Öteki tarafından görünür olarak, iyi ve örnek teşkil edecek bir yaşam biçimini bulmuş, kendi yaşamını felsefi ve evrensel etik kriterlere göre sınamış ve bunu içselleştirmiş olmalıdır. Topluluk odaklı yaşam Amerikalı filozof William James insanları bir kere doğanlar ve iki kere doğanlar olarak ikiye ayırır. İki kere doğanlar olarak tanımladığı insanlar, hayatlarının herhangi bir evresinde üretken bir kriz yaşamış ve bu kriz sonrasında yeni, daha iyi bir yaşam biçimi bulmuş olanlardır. James’e göre bu dönüşüm, benmerkezci, egoist bir yaşamdan topluluk odaklı bir yaşama geçişe neden olan ruhsal bir metamorfoz içermelidir. Felsefi psikoterapi kendisinden destek alanların ruhsal doğumlarına yardım etmeli ve onların değer odaklı bir hayatı seçmeleri için yol gösterebilmelidir. Bu nedenle felsefenin psikoterapi eğitimi içinde ciddi bir şekilde yer bulmaya başlaması gerekmektedir. Bu sayede, hastalık, çekilen acılar, ölüm veya diğer sınır durumlarla karşılaştıkları için farkında olmadan felsefenin uğraş alanı olan sorularla boğuşan insanlar kendilerine bir muhatap bulabilmiş olurlar. C MY B