22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

21 OCAK 2018, PAZAR SAYFA 5 Güncel TAYFUN ATAY ‘Muhteşem’den ‘Diriliş’e, ‘Payitaht’a, ‘Kut’ülAmare’ye Tarihin ‘üşütük’ seyri Geçen hafta Ajans Press bildirdi. Bir dönem bi “Muhteşem Yüzyıl”, yayında olduğu dönemde iktidar tarafından “tarihimizi küçük zim ekranlarda muhteşem rağbet gören ve dizi film tarihimizin artık klasik olmuş yapıtları şimdi dünyanın dört bucağında kapıbaca yıkıyor. Öy düşürüyor” iddiasıyla çok sert tepkilerin hedefi olmuştu. Ekran macerasını Türkiye’de tamamladıktan sonra o, şimdi dizi sektörümüzün en fazla dışarıya ihraç edilen ürünü le ki Türkiye dizi sektörü, ihracat oranları bakı ve dünyaya mal olmuş durumda. Türkiye ekranları ise iktidarın isterleri mından ABD’nin ardından ikinci sıraya yerleşmiş durumda. doğrultusunda yapılan tarih dizilerine mal olmuş görünüyor. Dizilerimiz ABD’den Rusya’ya, Ortadoğu’dan Balkanlar’a, Uzak Doğu’dan Latin Amerika’ya izlenme rekorları kırıyor. Birkaç yıl önce dünyanın önde gelen uydu operatörü Eutelsat’ın televizyon ödüllerini belirlemek için jüri üyesi olarak Paris’te bir araya geldiğimiz, Latin Amerika eğlence endüstrisinin devi PRODU’nun kurucu ve yöneticisi Richard Izarra’dan dolayı gayet iyi biliyorum bunu... yerek vurgu yapmıştı.) Fakat Meral Okay’ın çok önemli bir “ters vuruş”u da vardı: Bize “resmi tarih”çe ömrü muharebe meydanlarında cihatla geçmiş diye takdim edilen Sultan Süleyman’ın dönemini, harem entrikalarına endeksli “feminen” bir fantezi şeklinde ballandırarak anlatmaktaydı o. Sultan’ı da bunu bir parçası kılarak üstelik... Onunla ilk tanıştığımda Türkiye’den geldiğimi öğrendiğinde ilk tepkisi, heyecanla “One Thousand and One Nights” diye bağırmak olmuştu. Sonra Hispanik ağzında tatlı ve çarpıcı bir şaklamayla “Fatmagül” dedi. Nihayet “Muhteşem Yüzyıl”ı zikrederek sakinleşti. Erdoğan’a da, Yunan’a da yaranamadı! Dizi, Türkiye’de yayında olduğu dört sezon boyunca dindarıyla dindar olmayanıyla, muhafazakârıyla seküler yaşam sürdüreniyle olsun, hemen her toplum kesimine hitap etti. Şaka 20112014 arası 4 sezon ekrana gelen ve her daim reyting listesinde zirvede olan “Muhteşem Yüzyıl”da Sultan Süleyman’ı Halit Ergenç canlandırdı. ‘Muhteşem’ ihracat değil, bitime doğru belgeseli de yapıldı, sergisi de (“Teşhiri İhtişam”) açıldı. O yıllarda Türkiye’de yayını sona ermiş ve küresel yolculuğuna yeni başlamış olan “Muhteşem Yüzyıl”ın şimdi dünyada “hayal tacirliği”nde ikinci sıraya oturmuş dizi sektörümüzün ürünleri arasında “en fazla ihraç edilen” olduğunu yine Ajans Press’in bülteninden öğreniyoruz. Burada hemen bir sıçrama yapıp memlekete dönelim! Bugün ne “Binbir Gece”, ne de “Muhteşem Yüzyıl” gibi bir dizi yapmanın “siyaseten” imkânı var. Çünkü Türkiye’de çoktan rüştünü ispatlamış, Toplum, bir bütün olarak sevdi “Muhteşem”i. Ama iktidar, hiç hazzetmedi ondan... Burası çok ilginçtir: “Muhteşem”, iki mecrada önemli bir öfke ve nefrete muhatap oldu. Bir, bu topraklarda Erdoğan... İki, dışarıda Yunanistan!.. Başbakanlığı döneminde “Ecdadımızı ayağa düşürdüler” tarzında bir tepkiyi meydanlarda bangır bangır dile getiren Erdoğan’ın aksine, Yunanistan’da dizi, Osmanlıİslam yüceltmesi yapıp Hristiyan dünyayı zafiyet içinde gösterdiği söylenerek topa tutuldu, yayını engellenmeye çalışıldı. Bu sene 4. sezonuyla TRT1’de yayını devam eden ve yoğun bir izleyici kitlesini kendisine çekmiş olan “Diriliş Ertuğrul”da Engin Altan Düzyatan, Ertuğrul Gazi rolünde. kendisini dünyaya da kabul ettirmiş hayal endüstrimiz üzerinde “Demokles’in kılıcı” gibi bir ikti Popüler kültüre ‘Fransız’lık dar baskısı var. “Muhteşem Yüzyıl”ın hayal evrenimizde kap ladığı yerde bugün “Diriliş Ertuğrul”la, “Payitaht Abdülhamid”le devletlu bir taht oturtulmuş durumda. Elbette Türkİslamlıkla YunanHristiyanlığın aynı hoşnutsuzlukta bu “çapraşık” buluşması, siyasi tutuculukla ticari “açıklık” arasındaki farkı tespit ettiğimizde tatlı bir anlaşılırlık kazanacaktır. TRT1’de 2. sezonu devam eden “Payitaht ‘Muhteşem’den intikam alan diziler “Muhteşem”, Türklük’le de, Osmanlılık ile de, gelenekle de, dinle de barışıktı aslında. Sadece, Türk ve Osmanlı olumlamasını Abdülhamid”de Sultan II. Adbülhamid’i “Diriliş” de, “Payitaht” da, “Muhteşem Yüzyıl”dan bambaşka bir motivasyonla kotarılan diziler ama bunların üçü de “tarih”i bugünün ihtiyaçları doğrultusunda “fantezi”ye uğratma noktasında birleşiyorlar. Şu farkla ki “Muhteşem”, iktidarın öfkesini, hışmını, gadrini üzerine çekmişken “Diriliş” ve “Payitaht”, iktidarın arzusu, onayı, desteği üzerinden şekillenmekteler. Hatta bir bakıma denilebilir ki “Diriliş” ve “Payitaht”, “Muhteşem”den iktidarın aldığı intikamdır. “Muhteşem”, ticari popüler kültürün küreselendüstriyel isterleri üzerinden dışa dönük bir bezirgânlıkla şekillendirilmiş televizüel bir “tarih popüler kültürün gereği doğrultusunda (“mutaassıp” olmayan şekilde) ve onun görsel anlatım kalıplarını bihakkın kullanarak, seyri sürekli kılacak çekici, kışkırtıcı, “ateşleyici” teknikleri başarıyla işlerliğe sokarak yapmaktaydı. Politikideolojik çerçevede kanının İslam ve Türklük şuuruyla aktığından sual etmeyeceğimiz ama popüler kültüre “Fransız” bir iktidar iradesi, maalesef bunu çözümleyemedi. Ve sürece müdahil olmayı da ihmal etmedi. “Payitaht Abdülhamid”e de oradan vardık. Onun öncesinde “Diriliş Ertuğrul”a, sonrasında geçen hafta “Resmiyet” destekli tanıtımı alayıvâlâ ile yapılarak ekrana gelen “Mehmetçik Kut’ülAmare”ye varışımızın da öyle olduğu gibi... Bülent İnal canlandırmakta. “Diriliş Ertuğrul’un yapımcısından” anonsuyla tanıtımı yapılan “Mehmetçik Kut’ülAmare” dizisi, yayım hayatına geçen perşembe gecesi TRT1’de başladı. oyunu”dur. “Diriliş”le “Payitaht” ise resmi politik kültürün yerlilik ve millilik iddialı “sekter” isterleri üzerinden içedönük dinbazlıkla kotarılmış televizüel “tarih oyunları”... “Muhteşem”in karşısında dinbaz iktidar vardı. “Diriliş” ve Payitaht”ın ise arkasında dinbaz iktidar var!.. Meral Okay faktörü 2012’de kaybettiğimiz senarist (ayrıca oyuncu) Meral Okay’ın dünya dizi piyasasına hâkim bir “trend”i gayet zekice ve yaratıcı şekilde yakalamasıyla ortaya çıkmış bir yapımdı “Muhteşem”. Okay, “Tudors” başta olmak üzere Batı dizi film endüstrisinde revaçta olan tarihifantastik dizilerden esin ve etkileşimle Osmanlı’ya sardırarak “zamanın ruhu”na uyarlı, kadınmerkezli, daha doğrusu “kadın çatışması”nı merkez alan, bu arada eril fantezileri de okşayan bir hikâye çıkardı ortaya. Bugün dizi dünya çapında çok popülerse en belirleyici etken kanımca budur: Dünyada hâkim bir klişeyi bu memleketin havasından, suyundan, toprağından, toprağının derinliklerinden (tarihinden) tatlandırarak üretmiş olmak... (Buna, Latin Amerika dizi piyasasında Türkiye mamullerinin başarısını değerlendiren Izarra da “etnik tat” di ‘Payitaht Erdoğan’ “Yeni Türkiye ilüzyonu”nda Atatürk’ü Abdülhamid’le tartma gibi bir takıntıdan beslenen anlayış, bize aslında “bugünün saraylıları”na göndermede bulunan bir kurgu sundu “Payitaht Abdülhamid”le... Aslında mesela “eğitim” söz konusu olduğunda şimdiki “dinbaz” tasarruflarla kıyas kabul etmez ölçüde “modern” (Batıcı) olan; Panİslamizm ve hilafet vurgusunu sadece dışpolitik denge (ağırlık) unsuru olarak kullanan; Agresif ve maceraperest olmak ne kelime, son derece hesaplı ve ürkek olan “bir garip Abdülhamid”i; Kerameti kendinden menkul neoOsmanlıcılıklarına meze yapmaya çalıştılar. “Muhteşem Yüzyıl”a yönelik öfke nöbetlerinin odak noktasında yer alan iddia, “tarih” öne sürülerek dillere dolandırılmış şekliyle “Yok böyle Süleyman”dı. Hâlbuki, büyüleyici bir Osmanlı güzellemesiyle yetişmiş topluma, ciddi tarih kitaplarında örtülü/saklı kalmış (evlatşehzade katli gibi) noktaları dobra dobra sergileyip “büyübozumu”na uğratan içeriği açısından bakıldığında, aslında “fazlası yokeksiği var” bir diziydi “Muhteşem”... Meraklısı, milliyetçi tarihçiliğin abide isimlerinden İsmail Hami Danişmend’in “İzahlı Osmanlı Tari hi Kronolojisi” adlı eserinde ilgili bölümü okuyarak bunu görebilir. Yine de bu tartışmayı geçelim ve bugünün endüstriyelkurgusal isterleri doğrultusunda üretilmiş bir dizi olarak “Muhteşem”e binaen biz de diyelim ki peki, “Yok böyle Süleyman”. Ancak aynı doğrultuda “Payitaht Abdülhamid” söz konusu olduğunda benzeri bir lafzı biraz uzun tutmak durumundayız: Yok böyle Abdülhamid, var böyle Erdoğan!.. Tarih, ‘bugün’ü fısıldar Tarihin, daha doğrusu tarih yazımının politikideolojik stratejiler doğrultusunda geçmişi bugüne taşımaktan çok bugünden hareketle bir geçmiş kurduğu, bilinmeyen bir nokta değil. Filozof John Dewey’in 90 yıl önce gayet çarpıcı şekilde kaydettiği üzere, yeni bir “bugün” doğduğunda “geçmiş” de artık “başka ve farklı bir bugünün geçmişi”dir. Dolayısıyla “tarih” denilen metinsel ürün, bize geçmiş kadar, fısıltı halinde “bugün”ü sunar. nün Türkiye’sinde süregelen trajikomik bir dinbazpolitik iktidar macerasını 19’uncu yüzyıl sonu, 20’nci yüzyıl başı Osmanlı’sına alelacele “teğellenmiş” halde karşınızda bulursunuz. Aynı tablonun, ilk bölümü geçtiğimiz perşembe gecesi ekrana gelen “Mehmetçik Kut’ülAmare”de de bol bol karşımıza çıkacağına hiç kuşku yok. Sağlık olsun!.. Vaziyetin mâna ve ehemmiyetini gayet güzel aksettiren, “Tarih Nedir?” başlıklı Ta Şehrazad’ın Latin Amerika fethi Hele ki tarihi kendisine malzeme yapan fantastik kurgularda, romandan sinemaya ve dizilere, böyle bir sunum tam anlamıyla “tavan” yapar. rık Günersel dizeleriyle bitirelim: “hınzır bi kaleidoskop Halit Ergenç ve Bergüzar Korel’in başrollerinde olduğu, 20062009 arasında Türkiye’de izlenmiş “Binbir Gece”, 2013’te girdiği Latin Amerika’da piyasaya hâkim pembe diziler (“telenovelas”) ve mafya dizileri (“narcoseries”) karşısında deprem etkisi yaparak kendine yer açmıştı. Alt kıtanın medyaeğ lence sektörünün önde gelen yönlendirici isimlerinden Richard Izarra, çocuklarına Ergenç ve Korel’in canlandırdığı karakterlerin adını (Onur ve Şehrazad) verenler olduğunu söylüyordu. “Fatmagül’ün Suçu Ne?” yeni girmişti gösterime ve sırada “Muhteşem Yüzyıl” olduğunu da belirtmekteydi Izarra. O yüzden “Muhteşem Yüzyıl”ı izlerken, bir zamanların gözde dizisi “Dallas”ta kurgulanana benzer bir “şimdiki zaman” içeriğini de; Daha da bugünden ve bizden bir örnek olarak, kapitalistataerkil kültürel örüntü içinde damardan bir kadın çekişmesinin kurgulandığı “Ufak Tefek Cinayetler”in karakterlerini de; 16’ncı yüzyıl Osmanlı döneminden seslenircesine karşınızda bulabilirsiniz... “Payitaht Abdülhamid”e baktığınızda da bugü garip ama gariban değil hangi renkler benim hangi renkler ben’im hangi şekiller hangi hızlar hangi dönüşümler hangi zıplamalar hangi düşüşler kendisiyle oynamayı seven bi şey be tarih biraz keyif biraz kan e biraz üşütük filan” C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle