Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
21 OCAK 2018, PAZAR SAYFA 3 Müzik MÜJDE YAZICI ERGİN Yaptığı DJ’lik özel bir yetenek gerektirmiyor, sadece ağzını daha iyi oynatıyor Kerimcan kurnaz! Üzerine ‘Gülben Ergen’ yazan bir A4 kâğıdının iğneyle tutturulduğu kırmızı bir protokol koltuğu ve bu boş koltuğun sağında oturan, gururlu bir annebaba... Sosyal medya fenomeni Kerimcan Durmaz’ın Bostancı Gösteri Merkezi’ndeki şovunu en iyi aslında, anne ve babasının yanında oturan anneannesi özetliyor. Şaşkın anneannenin yüz ifadesi, “Ne oluyor (lan) burada” diyen binlerce insanın iç sesi gibi. Sosyal medya aracılığıyla ünlenen Kerimcan Durmaz, geçen pazar protokole dizdiği başörtülübaşörtüsüz ailesiyle ‘herkes’ tarafından onaylandığının altını çizdi. Kendini makyajla Mr. Spock’a çevirmesi, hiçbir şey üretmeden kurnazca milyonlar kazanması gibi konulara olası saldırı durumunda, “aile oltasına” hemen düşecek Türk halkına karşı “Anneannem onaylamış, eniştem bile gelmiş size ne oluyor?” dedi. Bir yandan tabii ki; Türkiye’de cinsel yönelimleri nedeniyle aile bireyleri tarafından öldürülen gençleri düşündüğümüzde Bostancı’daki en güzel şey, ailesinin Kerimcan Durmaz’ın yanında olmasıydı. Bir nevi ‘sanal bürünme sanatı’ Hiçbir birikimi olmadan fikir önderi olabilenlerin dünyası sosyal medyada fenomen olan Kerimcan Durmaz, çağımız ‘sanal bürünme sanatı’nın en meşhur figürü. Çocukluğundan beri tek hayali zengin ve ünlü olmak olan ve sosyal medyada çektiği kısa videolarla şöhrete ulaşan Kerimcan Durmaz, bir süre sonra Türkiye’deki “feminen erkekler sadece eğlendirir” fikrine sürgün edilip gece kulüplerini hıncahınç dolduran bir DJ’ye dönüşüyor. Bir ‘drag queen’ değil. Bütünüyle kadın kılığına girmiyor; sadece makyaj yapıyor, 5 yaşında kız çocuğu gibi davranıyor ve kendiyle gurur duyuyor. Hayatına, sosyal medyada ünlü olmuş bir makyöz olarak devam etmektense, müziği kullanarak Türkiye’deki birçok müzisyenin kazanamayacağı paraları DJ’lik yaparak kazanmaya başlıyor. İnsanlar ne ürettiğiyle ilgilenmiyor, ‘tuhaf’ medeni cesaretini canlı görmek istiyor ve çıktığı her mekân ağzına kadar doluyor. Bu piyasa dengesizliği; herkesi ikna etmek amacıyla Bostancı şovu için üç ay dans dersleri alıp en azından sahne şovunu kotarmaya gayret eden, gördüğü yoğun ilgiye karşı ‘acaba ne yapsam’ arayışında olan Kerimcan Durmaz’ın tek başına kabahati değil. Burada Kerimcan’a milyonlar kazandırıp kendi sanat algısını ve kültür hayatını ileriye taşıyamamış izleyiciyle beraber sorgulanmalı o... Kimin önüne her gece 1020 bin lira koyup, şöyle kafana göre tutmuş parçalar çal, arada dans et, şarkılarda ağzını oynat, içerde inan herkes seni ısırmak istiyor desen; “Yok ben yapmayayım çünkü ben vasıfsızım” der?.. Galiba kimse demez. Kerimcan Durmaz’ın yaptığı manada olan DJ’lik özel bir yetenek gerektirmiyor. Sosyal medyada parlayan, biraz ünlü olan herkes, DJ setin başına konduruluyor. Kerimcan, diğer DJ olmayan DJ’ler arasında; daha iyi dans ediyor ve şarkılarda ağzını daha iyi senkronize oynatıyor olabilir. Yeraltından Bostancı sahnesine Kanadalı romancı ve kültür eleştirmeni Hal Niedzviecki’nin “Ben Özelim” kitabı hakkında yazan Naomi Klein; küresel popüler kültürün alternatif, düzen dışı, marjinal olma iddiasındaki her şeyi çabucak sarıp sarmaladığını ve tüketim kültürünün emrine amade hale getirdiğini söylüyor. “Ablan star bebeğim” gibi marjinal bir sloganla bir nevi ‘yeraltından’ çıkmış olan Kerimcan Durmaz’ı anneanneli dev Bostancı şovuna götüren süreç aslında, makyaj yapıp dans eden, toplum tarafından ilgi görmüş feminen bir erkeğin Türkiye gibi bir ülkede kendini gerçekleştirme çabası hikayesinden başkası değil. Kızılcıkların tadı damakta kaldı Bombalı saldırıda ölen iki çocuk için yaptıkları ‘Zombie’ adlı şarkılarıyla 23 yıl önce tüm dünyaca tanınan İrlandalı grup Cranberries’in solisti Dolores O’Riordan, 46 yaşında Londra’da hayatını kaybetti. Ölümünün ardından daha fazla duyuldu ki O’Riordan küçük yaşta yaşadığı cinsel istismarın yarattığı depresyonla uğraşmaktaydı. 2014 yılında aşırı dozda ilaç alarak intihara teşebbüs etti. Hayata döndü. 2018’e girerken sosyal medyada iyi olduğuna dair mesajlar verse de geçmişiyle savaşan Dolores O’Riordan daha fazla dayanamadı. ‘Linger’, ‘Ode To My Family’, ‘Dreams’, ‘Just My Imaginaiton’, ‘Promises’, ‘Salvation’, ‘When You’re Gone’, ‘Animal Instict’ gibi şarkılarının olduğu albümleri tüm Dolores O’Riordan dünyada milyonlar satan grup, 90’larda radyolarda ve televizyonda en çok çalınan isimlerden biri oldu. Kendine has hüzünlü ses tonuyla çok fazla insan üzerinde iz bırakan Dolores O’Riordan, cinsel istismara uğradığı için acı çeken milyonlarca kadından biriydi. Umarım gittiği yerde daha huzurludur. İrfan Yalın Popüler Ses sistemleri bugün ne kadar gelişse de eski müzik kutuları değerini hâlâ kaybetmedi tarih Müziğin ‘kutulanmış’ tarihi Bir an, dilediğiniz zaman düğmeye basıp müzik olmasına ve ciddi yer kaplamasına beğenmişler. Gelişen teknoloji, kasna dinleme olanağınızın olmadığı yıllarda yaşadığını rağmen çok beğenilmiş, saraylar, şa ğa çarpan dişlerin miktarını 5’li, 10’lu, zı hayal edin. Pikabın, radyonun, gramofonun hat tolar ve soylu evleri için ısmarlanmış. 20’li miktarlardan, 300’lü, 400’lü sa ta elektriğin olmadığı yıllarda yaşasaydınız ne ya Bir anda dönemin en değerli eşyaları yılara çıkartmış. Bu da tabii ki, beste pardınız? O çağlarda insanlar nasıl müzik dinliyor arasına girmiş. ye birebir uygun seslerin alınabilmesi du? Tabii ki çok uzun yıllar boyunca müzik, çalınan bir enstrümandan canlı olarak dinlendi. Ama ‘Wellington Zaferi’ ve net bir şekilde müzik dinlenebilmesi olmalı... müzik kutusu icat edildikten sonra müzik dinleme konusunda günümüze değin ulaşan müthiş bir yol müzik kutusunda Edison devrede kat edilmiştir. Müzik kutuları sayesinde insanoğlu hem ilk kez enstrüman çalan biri olmadan hem de ne zaman isterse o zaman müzik dinleyebildi. Automata’dan ‘Carillon’a Aslında basit mekanik aletler tasarlama iste ği eski Yunana kadar dayanıyor. Bu basit aletle reAutomata” deniyor ve genellikle pişmiş toprak, cam, metal ve su gibi basit şeyler kullanıldığı gö rülüyor. Bilinen ilk mü zik kutusu örneği, İtal yan tasarımcı Juanelo Turriano’nun çalışmala rına Kutsal Roma İmpa ratoru 5. Charles’ın des tek olması sayesinde or taya çıkmış. İlk üreti len kendi etrafında dö nen müzikli bir alet ol muş. Sonra da trompet çalan minyatür meka nik asker. 15. yüzyılda Belçika’da ortaya çıkan Carillon Tabii ki, hem daha basit tasarım larla, hem de müzik dinlemenin keyfini halka indirerek herkesin sa tın alabileceği hale getirerek satış ları arttırma düşüncesi mucitlere uy Caliope kusuz geceler yaşatmıştır. 1780 yı lında, İsviçreli Jaquet Droz şarkı söyleyen mekanik bir kuş icadı ve 1792’de yine bir İşviçreli, Antoine Favre’nin metal şeritler kullanarak önceden melo disi belirlenmiş bir müzik parçasını daha geniş bir aralıkta çalması devrim niteliğinde gelişmeler sa yılabilir. Birkaç yıl son ra da silindir tipli müzik kutusu görülmüş. Silin dir üstüne zımbalanan iğneli diskler, döndük çe tarak üstündeki çıkın tılara çarpıyor, farklı ka lınlıkların farklı açılar dan çarpmasıyla bulu nan notalarla da müzik dinlenebilir olmuş. 1800’lü yıllar la berabe Hayden’in, Beethoven’in ve (15. yüzyıl) Mozart’ın ünlü bestele Artık Avrupa’nın lüks otelle ri, balo salonları, pastahaneleri de müşterilerine her zaman müzik zi (19. yüzyıl) yafeti sunmak için birbirleri ile yarışıyor, son çıkan müzik kutularını edinmek için can atıyorlardı. Ve bir ilk yaşandı; 1877 yılında Edison, ses kay dını başardı. Bu gelişme neredeyse imkânsızın ba şarılmasıydı. Müzik kutularının gelişim mantı ğı içinde tersten hareket edilmiş, tınıların balmumu üzerinde girintiler oluşturma sı sağlanmıştı. 1880 yılında, Almanya’nın Leipzig kentinde, senfoni tipi müzik kutu su, yani “kalliope” tasarlandı. Sis tem ucuzluyor, sesler daha da net leşiyordu. Silindiri değişebilen mü zik kutuları sayesinde, aynı müzik kutusunda farklı melodiler de dinle nebilir oldu. Hatta tizi ve bası ayarla yan özellikler sayesinde dinleyenler iki dakika için de olsa notalar arasında yolculuk edebiliyordu. Günümüze kadar gelen ve koleksiyo nerlerin büyük bir arzu ile toplamaya çalıştığı mü zik kutuları genelde bu dönemde ortaya çıktı. “Carillon”, mekanik bir şekilde çalışan ve müzik çalan ilk ciddi örnek. Ah ri müzik kutularında duyulur hale gelmiş. 1813 yılında, bir yardım konse ‘Kutu’lar her yerde! şap kasnak üzerindeki iğnelerin kontrollü olarak rinde toplananlar, Maelzel tarafından yapılmış mü 1900’lü yıllara gelindiğinde, müzik kutuları her dönmesi ve bu yolla çark üstündeki çekiçlerin yer zik kutusundan “Wellington Zaferi” isimli parçayı eve en az bir tane girecek şekilde üretilmeye baş leştirilen çanlara vurmasıyla ortaya çıkmış. Büyük mekanik trompetlerin eşliğinde dinlemişler ve çok landı. Dans eden balerinler, kafesteki kuşlar, hare ketli geyşalar ve vahşi hayvanların hareketli tasa rımlarıyla müzik tınılarıyla birleşiyor, estetikle me lodi bütünlüğü yarışıyordu. Aparatlar gittikçe kü çülüyor, alınan sesler de gittikçe netleşiyordu. Mü zik kutuları artık sevgiyi belli edecek hediyelerin başında yer alıyordu. 20. yüzyılın devinimi içinde, polifonlar, gramo fonlarla birlikte farklı ses kayıt ve müzik çalma sis temleri gelişti. Makul paralarla alınabilen taş plak lar, hem tanınmış bestecilerin, hem de ünlü seslerin sınırları aşan bir şekilde dinlenmesini ve meraklı ları tarafından takip edilmesini sağlamıştı. Taş plak çalan gramofonlar en ücra köye kadar giriyor ve et rafına topladığı kişileri neredeyse hayal âlemine sürüklüyordu. Bugünün tabiri ile sanki, küreselleş me müzikte başlamıştı! İnsanlar plaklarda duyduk ları sesleri dinlemeye gidiyor, dinledikleri seslerin de plaklarını edinmeye çalışıyordu. Ses teknolojilerinde o günlerden bu yana çok yol alındı. Ses kayıt ve çalma sistemleri ne kadar ge lişmiş olsa da, koleksiyoner ler için müzik kutuları ilk or taya çıkışından beri “beğeni” değerini hiç kaybetmemiş tir. Dünyanın birçok kentinde müzik kutularının her tipinin görülebilece ği müzeler, me raklıları için her gün ka pılarını açı yor. Kendine Gramofon (20. yüzyıl) özgü tınılarıyla, enfiye, mücevher ve puro kutularından cep saatine, büyük salonları süsleyen dönen dünya figürlerinden, cepte taşınabilecek ka dar minik tipleri bugün de üretiliyor. Tabii ki nostaljiyi yaşamak ve yaşatmak isteyen ler için... C MY B