22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

22 ŞUBAT 2015 / SAYI 1509 5 Yaşamımla büyüyen içimdeki ruh: Müzik Söyleşiler: ESRA AÇIKGÖZ Resul Dindar, özellikle son yıllarda iyice ilgi odağında olan Karadeniz müziğinin etkileyici seslerinden biri. Esen Müzik’ten yeni çıkan “Dalgalanan Karadeniz”le bizi Karadeniz’de bir gezintiye çıkarıyor. Müziğinin temelinde, yaprağa damlayan yağmurun sesi, toprağın kokusu var. O yüzden de “Yaşamımla büyüyen içimdeki ruhtur, müzik” diyor. K aradeniz müziği özellikle son yıllarda pek çok insanın ilgi odağında. Bu ilgiyi kendinde toplayan Karadeniz sanatçılarından biri de Resul Dindar. Bu yıla yoğun bir koşturmaca içinde girdi Dindar. Esen Müzik’ten yeni çıkan albümü “Dalgalan Karadeniz” için Türkiye turunda. “So Bulurt” adında bir grupla başlayıp “Karmate”yle devam ettiği müzik yolculuğunu 2012’den beri yalnız sürdürüyor. “Dalgalan Karadeniz” de bu yolculuktaki ikinci solo albümü. Bununla da, ilk solo albümü “Divane”deki kadar ilgi topluyor. Kendi söz ve bestelerinin de yer aldığı 14 parçayla bizi Karadeniz’de bir yolculuğa çıkarıyor Dindar. Biz de kendisiyle onun yolculuğunu, albümünü konuştuk. Dalgalan Karadeniz, ikinci solo albümünüz. Nasıl bir hazırlık sürecinden geçtiniz albüm için? Konser programımın devam ettiği süreç içerisinde dinleyiciyle bağımı koparmadan, bir yandan onlardan beslenirken öte yandan repertuvar çalışmamı, eser seçimlerini ve bir albümü var edebilecek her şeyi birlikte yürütmek oldukça verimli ve heyecan dolu bir yolculuktu. Elbette ikinci solo albüm olmasının verdiği artı bir sorumluluk vardı. Daha iyisini, her zaman Karadeniz’e yakışanını ve hep doğru olanını sunmak, paylaşmak ve birlikte büyütmek bir emeği... Neticesinde 14 esere gönül verdiğim bir albüm oldu “Dalgalan Karadeniz”. İlk albümünüz çok sevilmişti, onun üzerine yeni bir çalışma yapmanın getirdiği bir ağırlık olmuştur kuşkusuz... Aslında sevilen Karadeniz’in kendisiydi. İyi niyetli, yürekten yapılan her iş, harcanan her emek aslını ortaya çıkarmak içindir; varolan Karadeniz’i dinleyiciyle buluşturmak; anmak, hatırlamak, birlikte sahip çıkıp, birlikte gönül vermek için. Sorumluluk elbette her geçen gün büyüyor, ancak inandığınız yolda yürürken ağırlık olarak değil de, doğru bir yön olarak eşlik ediyor çalışmalarımıza. “Divane”yi de, “Dalgalan Karadeniz”i de benimsediğim bu hassasiyetle sunmak istedim. Manevi olarak aralarında bir farklılık yok aslında. Sadece “Dalgalan Karadeniz” albümü için biraz daha vaktim oldu diyebilirim, dinleyiciyle buluşturma noktasında. Parçaları neye göre, nasıl belirlediniz? Beni heyecanlandıran, ezgisine girdiğim an duygusunu yakaladığım eserleri tercih ediyorum öncelikle; sahnedeki repertuvarımda da, albüm çalışmalarımda da. Yorumlamaktan ve yarına bir adım daha hatırlanabilir bırakmaktan gurur duyduğum, yöremizin o kadar kıymetli türküleri var ki. Bunun yanı sıra kendi bestelerim de heyecanlandırıyor beni. Duygularımı bazen de yüreğimden beslenen ritimlerle anlatabilme isteği daha da kıymetli kılabiliyor dinleyiciyle olan bağımı. Müzik, nefes almanın melodik hali “So Bulurt”, “Karmate”den sonra solo çalışmalarına başladınız. Neden ihtiyaç duydunuz solo çalışmaya? Müzik içsel bir yolculuk. Büyük ölçüde kişinin kendiyle, duygulanımlarıyla var edebildiği, sahneye yansıtıp, dinleyiciye aktarabildiği biricik bir süreç olmalı. Bu sebeple daha çok kendimi bulduğumu, gönlümden geçeni daha özgürce yaşayıp paylaşabildiğimi hissediyorum. Doğrum da, yanlışım da, sorumluluğum ve var olma amacım da bana ait, arkasında durabileceğim her şey bu duruşa dayanıyor. Müzik sizin hayatınıza ne zaman, nasıl girdi? Müzik, bir yaşam biçimi, nefes almanın melodik bir yansıması benim için. Hayatıma girişi gibi bir zamanlamadan söz etmek mümkün değil, çünkü varolduğumu hissettiğim an, daima benimle oldu. Sadece sahnelerde, albümlerde değil, her alanda, her tür ve her şekilde var oldu. Nerede ve nasıl olduğu önemli değil, mesela bir tını yakalar yüreğimi, o ezgiye kapılır giderim. Yağmurun yapraklara düşerken çıkardığı sesler, dahası doğayı takip ederken hissettiklerim müziğin temelidir benim nazarımda. Yaşamımla büyüyen içimdeki ruhtur, müzik. “Büyük çoğunluğu memleketinde geçmiş olan yaşamının etkileri ve öngörüleri neticesinde Karadeniz müziğinin doğasında yetiştirmiştir kendisini” diye anlatıyorsunuz özgeçmişinizde kendinizi. O memlekette geçen yaşamın etkileri neler? Müziğin birleştiriciliği, bütünleştiriciliği ve evrensel dili hâkim kılışı bizler için bir şanstır. Hele ki doğup büyüdüğünüz, toprağından beslenip yağmurunda ıslandığınız, örfünü, âdeteni, halkının sosyolojik ve kültürel süreçlerini yürekten hissettiğiniz bir kültürün müziğini yapıyorsanız sorumluluğunuz ve şansınız bir o kadar katlanıyor. İçinde doğduğum her ne varsa, içimden sunmak gibi bir şey benim için; yöremin müziğini yapmak. Karadeniz müziği Kazım Koyuncu’yla bir yükselişe geçti. Karadeniz müziğine olan ilgi her geçen gün artıyor, ancak diğer yandan bu bir kirlenme, bozulma da getirebilir. Siz durumu nasıl görüyorsunuz? Küreselleşme süreci maalesef müziğimizi ve kültürlerimizi de farkında olmadan yozlaştırıyor. Kolay tüketime, üretmeden sahip olma arzusuna sürüklüyor. Bizlerin amacı yüzyıllık türkülerimizin, ağıtlarımızın, destanlarımızın, horonlarımızın yapısını bozmadan, yüreğimizden geldiğince yeni yüzyıla aktarmak olduğu için ve bu samimiyeti dinleyici hissettiği için seviliyor sanırım Karadeniz müziği... Aynı zamanda yaşamsal bir sorumluluk bu, hissedebildiğim için mutluyum. Bundan sonrası için ne gibi çalışmalar, projeler var? “Dalgalan Karadeniz” albümümün tanıtım konserleri devam ediyor hali hazırda. Yeni projeler ve süprizler de olacak ilerleyen zamanlarda. l Şarkılar artık benim değil; dinleyicinin emil Demirbakan, önce Yüksek Sadakat’in sesi olarak çıktı karşımıza. Sonra solo çalışmaya başladı. Bunun ilk ürünü “Karışık Kaset”i 2012’de çıkardı. Şimdi, DMC’den çıkan ikinci albümü “Ceviz Ağacı”yla karşımızda. Bu albümü hazırlamak için 17 yıllık iş hayatını bıraktı Demirbakan. Her parça üzerine uzun uzun çalıştı. Çıkan albümüyle onları dinleyicilerine bırakıyor şimdi. “Şarkılar artık benim değil; Dinleyicinin. Dinleyici ne hissederse odur!” diyor. Biz, sizi Yüksek Sadakat’le tanıdık. Şimdi ikinci solo albümünüzü çıkarıyorsunuz. Tek kişiyle müzik yapmanın nasıl olduğunu daha iyi anlamışsınızdır. Nasıl geldi? Grup ya da tek olmak arasındaki farkları olumlu ya da olumsuz diye ayırmamak lazım. Grup olmak çok keyifli. Arkadaşlarınızla hayatı algılamadaki benzerlikler ne kadar çok olursa ortaya çıkan müziğin daha iyi olma ihtimali artıyor. Beş kişi, beş ayrı yetenek birleştiğinde grup müziği ortaya çıkıyor. Ben Yüksek Sadakat’ten çok keyif C aldım... Tek kişi olmaksa hızlı, karar almak açısından iyi. Daha iyi müzikal kalite ve sound için hangisi iyidir? Bunu söylemek imkânsız. Ben bu mini albümün sonucundan her yönüyle çok tatmin oldum, mutluyum. “Ceviz Ağacı” nasıl bir çalışmanın ürünü? Bundan tam bir yıl önce beyaz yakalı kariyerimi bıraktım. Kısa bir süre sonra Gülden Mutlu ile tanıştım. Bu tanışma, bu albümün ortaya çıkmasındaki ilk ve en önemli adım oldu. Gülden’in benim için “Kırk Gün” ve “Ceviz Ağacı” şarkılarını yazmasıyla prodüksiyon süreci başladı. Haluk Kurosman, Aşkın Arsunan, Kaan Gökman, Hüseyin Çebişçi başta olmak üzere çok sayıda değerli müzisyenlerle yaptığımız bir yıllık çalışmanın neticesinde albümü tamamladık. Ne mutlu… Önce huzur, sonra başarı Albümün çıkış parçası, “40 gün”, neden bu parçayı seçtiniz? Bu şarkı bana, hem hüzün hem de tutku hissi yaşatıyor. Bulunduğunuz ruh hali üzgün ise adamı ağlatır, hayatı sorgulatır; kızgın ise gaza bastırır; her şey normal ise huzurla dinlenir (gülüyor). Bunlar tabii benim hissettiklerim. Şarkılar artık benim değil; Dinleyicinin. Dinleyici ne hissederse odur! Ekşisözlük’te sizinle ilgili yorumlarda “bu ses, bu yorum, daha iyi parçaları hak ediyor” deniyor. Bu sefer istenen oldu mu, ne dersiniz? Cemil Demirbakan, yeni albümü “Ceviz Ağacı”yla karşımızda. Bir yıldır emek verdiği; hem hüzün, hem de tutku yüklü parçaları dinleyicilerine bırakıyor. 2012’de yaptığım “Karışık Kaset” albümünden sonra bu tarz samimi ve yapıcı görüşler paylaşıldı. Tabii Yüksek Sadakat sonrası ilk albüm olduğundan şarkıların ve sound’un benzer olması gibi bir beklenti oldu doğal olarak. “Karışık Kaset” adı üzerinde, farklı formatlı ve 80’ler soundlu alternatif bir albümdü. Geçen sene 17 yıllık iş hayatınıza son verip, kendinizi tamamen albüm çalışmasına adadınız. Bundan sonra sadece müzik mi var? Bu kararı neden şimdi verdiniz? Bundan sonra sadece müzik olması için elimden geleni yapacağım. Malumumuz ülkemizde bir saat içinde her şey değişebilir. Ancak sürekli bu kaygı içinde de yaşanmaz. Yaptığınız iş ne olursa olsun önce huzurlu, sonra başarılı olmak istiyorsanız, tüm benliğinizle ve sadece o işi yapmalısınız. 17 yılın sonunda bunu kesin olarak gördüm ve bu kararı aldım. Ümit ederim her şey düşündüğümüz ve hayal ettiğimiz gibi olur. Hayatın adalet ve merhametine inanıyorum. Onno Tunç, Türkiye müzik hayatının unutulmayan isimlerinden biri. Sizin hayatınızda da önemli bir yerde durduğunu biliyoruz. Size ondan ne kaldı? Onno Tunç, bir müzisyen ve insan olarak herkesin gönlünde hak ettiği yerde. Bir akrabam, bir arkadaşım dahi olmayan İstanbul’a Ankara’dan çıkıp gelmeme ve bu hayatı kurmama vesile olmuştur Onno. Nur içinde yatsın. l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle