22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 4 OCAK 2015 / SAYI 1502 Nâzım’ın açlık greviyle geçmişte bir yolculuk “Nâzım Hikmet’in Açlık Grevi: Entelektüel Tarihimizde Kırılma Noktası” sergisi, sadece Nâzım’ın cezaevi yaşamını anlatmıyor; Türkiye’de aydınların geçirdiği dönüşümü anlamak adına da önemli. 15 Ocak’a kadar yolunuzu düşürün. Aidiyetten savrulduğumuz kadarız ALİ DENİZ USLU M Serginin küratörü Prof. Dr. Zafer Toprak. (Fotoğraf: VEDAT ARIK) ESRA AÇIKGÖZ B oğaziçi Üniversitesi Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Araştırma Merkezi daha çok açılışında yaşanan tartışmalarla gündem oldu. Oysa üniversite bünyesinde böyle bir merkezin açılması başlı başına haber. Üstelik merkezin açılışı önemli bir serginin de duyurusu içindi; 15 Ocak’a kadar sürecek “Nâzım Hikmet’in Açlık Grevi: Entelektüel Tarihimizde Kırılma Noktası” sergisi. Açlık grevi Nâzım’ın hayat hikâyesi içerisinde en az konuşulan eylemlerinden biri. Merkez ilk aktivite olarak bu başlıkta bir sergiyi seçmiş, çünkü serginin küratörü ve merkezin yönetim kurulu üyesi Prof. Dr. Zafer Toprak’a göre Nâzım’ın açlık grevi, insan hakları ve entelektüel tarih açısından Türkiye’de bir milat. Neden mi? “Fransa’nın entelektüel tarihi 19. yüzyıldaki Dreyfus olayıyla başlar. Dreyfus, bir Musevidir, Fransa’nın antisemitik damarı onu yargılar. Bu başta Emile Zola olmak üzere Fransız aydınlarından büyük tepki alır. Türkiye’de de 1950’nin çok farklı bir önemi var. Cumhuriyet’in kuruluşunda dışa karşı bir bağımsızlık öyküsü olduğu için o tarihlerde aydınlar devletin yanında yer almıştır. Ancak bu olayla ilk defa aydınlar devlete karşı bir harekete girişiyor. İlk defa Türkiye’de sağsol ayrımı yapılmadan, haksız yere hapse atılmış bir kişiyi kurtarmak için geniş kapsamda bir eylem ortaya konuyor.” Sergi de bu sebeple Dreyfus’la başlayıp, dünyadaki önemli açlık grevlerine uzanıyor; dünyada ses getiren ilk kadın eylemi olan Emmeline Pankhurs’un 1910’lu yıllardaki açlık grevi, ulusunun bağımsızlığı için açlık grevi yapan Gandi... Toprak, sergiyi salonun ortasına yerleştirdiği bir hücre üzerine kurmuş. “Özgürlükleri sınırlayan bu hücreyi kartondan kurduk” diyor, “Düşüncenin sınırlandırılamayacağını ifade etmek için”. Hücrenin diğer duvarında Nâzım’ın özgürlüğü için Adalet Bakanlığına dilekçe veren Fransız aydınların dilekçeleri ve Tristan Tzara öncülüğünde Nâzım’a sahip çıkan entellektüeller vurgulanıyor; Albert Camus, Picasso, Sartre, Simone de Beauvoir... Daha 1950’lerde, dünya bugünki kadar birbirinden haberdar olmadığı halde, döneminin en ünlü isimleri Nâzım’ın sesini nasıl duyup destek çıkıyor? Bunun için dünya konjektörünü bilmek gerektiğini vurguluyor Toprak, “Birinci ve ikinci dünya savaşları ülkelerin sınırlarını kırıyor. O yüzden artık ben senin işine karışmam anlayışı yok. 50’lerin başında Amerika’da McCarthyizm giderek yükseliyor, cadı avı başlamış durumda. Buna karşı dünya entellektüellerinin daha duyarlı bir hale geldiğini söyleyebiliriz. Bir dünya barış hareketi var. Nâzım gibi, düşünce yapısı da enternasyonalist bir düşünüre haliyle sahip çıkıyorlar”. Hücre duvarında bir yaşam... Hücrenin dışı Nâzım için çok önemli olan Neruda’yla ilişkisini anlatan duvarla sonlanıyor. Kırılmış hücre duvarından içeri giriyoruz. Burası hem ülkenin hem de Nâzım’ın içi. Harp Okulu öğrencileriyle ilişkileri, içeri atılması, cezaevindeki yaşamı, Balaban ve Abidin Dino’nun Nâzım çizimleri, Halide Edib, Sait Faik, Sabahattin Eyüboğlu gibi aydınların Nâzım’la ilgili destek dilekçeleri... Nâzım’a her kesimden aydının sahip çıkmasının nedenine gelince; “Nâzım o günkü vasatın çok ötesinde. Şiiri, Türkiye edebiyatında önemli bir dönüm noktası. Büyük bir entelektüel birikimi var. Bunu düz yazılarında daha iyi görüyoruz, tiyatro eserlerinde. Ne kadar muhalif olsa da onun değerine vakıf oluyor insanlar. Bir de son derece haksız bir gerekçeyle içeri atılması vicdanlı insanların tepkisini çekiyor haliyle. O dönemlerde TKP’nin dışladığı biri, sırf insanlara gözdağı vermek için içeri atılıyor. Türkiye kuzeyinden korkuyor çünkü”. Nâzım Hikmet, Toprak’ın gençliğinde yasağa rağmen daktiloyla çoğaltıp okuduğu bir yazar. Bir tarihçi olarak onun hayatına vakıf. Ama buna rağmen bu sergiyle öğrendiği yeni bilgiler de olmamış değil. “Beklediğimden daha farklı bir Nâzım çıktı bu sergiyi hazırlarken” diyor, “Artık bir tür Nâzım arkeolojisine yöneliyorum. Şubat’ta Toplumsal Tarih dergisinde Nâzım’ın şimdiye kadar bilinmeyen düz yazılarını açıklayacağım. Hepsi müstear adla çıkmış. Onu tespit edebilmek için Nâzım’ın fikir dünyasını, eğitimini, tarzını, kalemini iyi bilmeniz gerekir. Buna kafa yoruyorum.” Peki bu isimler kim mi? Onları şimdi söylemiyor Toprak, Şubat’ı bekleyip göreceğiz. O zamana kadar bitmeden bu sergiyi de gezin derim. l 16 Ocak’ta Nâzım’a doğum günü paneli M erkezin yönetimden iki kişi istifa etti, Gündüz Vassaf ve Ayşe Buğra. Boğaziçi Üniversitesi Nazım Hikmet Merkezi’nin altı kişilik bir yönetim kurulu vardır. Kararlar yönetim kurulunun çoğunluğuyla alınır. Açılış konuşmasını kimin yapacağına dair bir öncelikler sorunu oldu. Nobel almış bir şahsiyetin yapmasını daha uygun gördük. Yoksa diğer adayımız Amerika’daki çok ünlü bir Nazım Hikmet uzmanı. Biz yapıcı insanlarız, umutla geleceğe bakmak durumundayız. Bence bir kaşık suda fırtına koparıldı. Basın da medyatik olma kaygısıyla biraz fazla yüklendi. Gündüz de, Ayşe de çok yakın arkadaşlarım. Atatürk Enstitüsü’nün başındaydım uzun süre, Ayşe’yi oraya alan benim. Gündüz ise, birlikte askerlik yaptığım, çok yakın bir arkadaşım. Hatta ben manga başıydım, benim mangamda erattı öyle diyeyim (gülüyor). Tabii ki farklı görüşler olabilir. Ben Gündüz’ü çok takdir ederim, ama o yurtdışında ve belki yönetim kurulu toplantılarına gelebilse kendisini daha iyi ifade edebilirdi. Biz skype’la iletişim kurmaya çalıştık birkaç defa. Ben, bu tartışmaların iletişim noksanlığından kaynaklandığını düşünüyorum. Gönül isterdi ki basına bu şekilde yansımasın. Her kurumun bu tür tartışmaları olabilir, ama kendi içinde çözüm bulur. Çözüm istifa değildir bu noktada, aksine kurum içinde kalıp mücadelesini vermektir. İstifa en kolay yöntem. Hepimiz bu işe gönüllü olmuş insanlarız. Bir çıkarımız yok bu çalışmalardan. Boğaziçi Üniversitesi olarak böyle bir merkezi açmış olmaktan gurur duyuyoruz. Arkasını da getirmeyi düşünüyoruz. Mesela 15 Ocak’ta Nazım’ın doğumgünü nedeniyle bu konuda çok uzman olan, tez yazmış bir arkadaşımızın paneli olacak. Herkesi bekleriz. Üniversite merkezleri içe dönüktür, biliyorsunuz, ancak biz bu merkezin dışa dönük olmasını istiyoruz. Mümkün olduğu kadar Türkiye’de kültür, sanat politikalarını değerlendirme, geliştirme, eleştirebilme etkimiz olsun istiyoruz. Geleceğin inşasında bir tuzumuz olsun. l ehmet Şenol Şişli hem dinlenen hem okunan nadir ozanlardan. Neyi niye yaptığını iyi biliyor, yazdıkları ıskalamıyor. Bu yüzden “biriktirdiklerimiz bize ait değil, ne şiirler ne de şarkılar. Aidiyetten savrulduğumuz kadarız” diyor yeni kitabı “Masa Tenisçisisinin Güncesi ya da Savaşçının Yolu”nda. Bir de Mehmet Şenol Şişli heyecan verici son dakika haberi ya da daha bilinen var! Unutulmaz efsane şarkısı “Bad’lik Amiri” 2015’in ismiyle MŞŞ rock sonbaharında Esen Kitap müzik ve yeraltı etiketiyle çizgi roman olarak edebiyat âlemlerinin yayımlanacak. en özel isimlerinden. “Biriktirdiklerimin zamanı Onu daha çok Kargo geldi” geldi demiştiniz grubunun efsane bas son buluşmamızda. Oyunyayınevi’ni de açtınız. gitaristi ve söz yazarı Konserler devam ederken olarak hatırlamanız “Masa Tenisçisisinin Güncesi da olası. Şişli, bir ya da Savaşçının Yolu”geldi. süredir biriktirdiklerini Nedir bu kitabın hikâyesi? aramıza salmak için Biriktirdiklerimiz bize ait demliyordu ve o gün değil, ne şiirler ne de şarkılar. Aidiyetten savrulduğumuz geldi çattı. MŞŞ’nin kadarız. Oyun Yayınevi altyeni kitabı “Masa kültürün kaynağı Kadıköy’ün Tenisçisinin sesi, burada yaşayanların ve Güncesi ya da direnenlerin kollektifi aynı Savaşçının Yolu” zamanda. Kitaba gelince her artık aramızda. şey yıllar sonra masa tenisi oynamaya başladığımda not tuttuğum bir defterle alevlendi. 2010 yazıydı sanırım, sonrası malum; Gezi ruhuna ve kaybettiklerimize saygı duruşuyla bitti. Şehirli ozan geleneğinin son kalelerindensiniz ve yazdıklarınız her zaman derin yaralar açar ya da açık yaralara şifa olur. Nasıl bir ruh haliyle yazıyorsunuz? Şairin yüreğine iğnelenmiş bir muska değil miydi şiir? Öyle değil miydi, neydi? Nefes almanın ruh hali olmaz, bizler birer köprüyüz ustalarımızla çıraklarımız arasında. Bir kere haykır adını, tam haykır “Ve en zoru: Başlamak. Başlangıcı neresi olduğu bilinmeyene başlamak.” yazıyor kitapta. Neye başlayacağımıza karar vermek de çok zor, nasıl başlar kişinin devrimi? Köleler artık köle olduklarını anlamadan, görünmez kelepçelerle tutsaklar. Kader beyaz bir sahip haliyle. İnsanın devrimi ben kimim sorusuna cevap aramakla başlıyor desek mi? Kesmeşeker, Cenk Taner ile sahne devam ediyor. Müzikte neredesiniz? Konserler devam ediyor, “Yoldan Çıkmış Şarkılar” albümü yayınlandığından beri bir buçuk yıl geçti, yeni albümler için hazırlıklar başladı. Cenk Taner, Veysel Çolak ve Gökhan Özcan ile yakaladığımız kimyayı geliştiriyoruz, yeni bir albüm için hazırlık var. Bu arada bu yılın içerisinde yayımlanmasını planladığımız solo albümümün kayıtları da sürüyor. “Mavi Sakal”ın tekrar toplanması ayrı bir güç kattı. Yıl içerisinde farklı çalışmalarda biraraya gelinebilir. Aslında sürekli birbirleriyle çalan grunge gruplarına benziyoruz. Eh, zaten bir kere haykır adını ama tam haykır... MŞŞ evreni hep karanlık. Mesela ben ve benim gibi pek çok kişi Bad’lik Amiri’ni kanımızda taşırız. Ve yine kitaptan bir cümle “dinleyen olduğunda, şarkı yuvasına ulaşmış olur.” Yazıyoruz, çiziyoruz nereye ve ne zaman ulaşacağını bilmeden. Demek ki epey kimsesiz hikâyelerimiz var değil mi? Bad’lik Amiri 2015’in sonbaharında Esen Kitap etiketiyle çizgi roman olarak yayımlanacak. Çizerimiz Murat Bozkurt. Bir şarkının çizgi romanlaşması ilginç, ne kadar tuhaf di mi? Belki yuvasına ulaşır. Bize ait olmayan hikâyelerimiz var, şarkılarımız, bedenlerimiz, ruhlarımız da diyelim mi, diyelim... Bize ait olan tek şey haksızlığa karşı dimdik durmak! l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: Utku Çakırözer Yazıişleri Müdürü: Ayşe Yıldırım Başlangıç Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi:?Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt /İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir / Yerel süreli yayın / cumdergi@cumhuriyet.com.tr / @cumdergi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle