14 Haziran 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 24 AĞUSTOS 2014 / SAYI 1483 Maşuka eğlenerek oynanacak bir rol Demet Gül, “Ulan İstanbul” dizisinin Maşuka’sı olarak kısa süre önce girdi hayatlarımıza. Daha uzun süre de ekranlarda olacağa benziyor. Yakında bir de Ömer Faruk Sorak’ın çektiği sinema filminde çıkacak karşımıza. İstedik ki izlemekle kalmayalım, sizi onunla tanıştıralım da... ESRA AÇIKGÖZ Çoğunuz henüz adını bilmiyor olabilirsiniz. Muhtemelen siz onu şimdilik “Ulan İstanbul” dizisinin çılgın kadını, Alamancı Maşuka olarak tanıyorsunuz. Demet Gül, Maşuka’yla hayatımıza hızla girdi. Daha da kalacağa benziyor. Onu yakında Ömer Faruk Sorak’ın “Sekiz Saniye” filminde de göreceğiz. Peki bugüne kadar nerede miydi? Almanya’da! Yani dizideki o kırık aksanı rol icabı değil, gerçek. Konuşurken ara ara, “Türkçem çok kötü bilmiyorum, anlıyor musunuz?” diye sorması bundan. Ama bu konuda net; Türkçesini geliştirip aksansız rollerde de çıkacak karşımıza. Şimdilik Almanya ve Türkiye arasında parçalı bir hayat sürüyor Gül, Almanya’ya tiyatro oyunu için gidiyor. Ayrıca senaryo ve yapımcılık çalışmaları da var. Hatta senaryosunu ve yapımcılığını üstlendiği, aynı zamanda oynadığı ilk filmi “Kuintet”in dünya prömiyeri geçen hafta Saraybosna Film Festivali’nde yapıldı. Biz de Gül’le, oyunculuğu ve hayatı konuştuk. Maşuka, çok kısa sürede, çok sevilen, konuşulan bir karakter oldu. Böylece siz de hızla hayatlarımıza girdiniz. Oysa sizi hiç tanımıyoruz; kimsiniz siz? Stutgart’ta doğdum büyüdüm. İki çocuklu bir ailenin en büyük çocuğuyum. Oyuncuyum. Münih’te konservatuvar bitirdim. Okurken tiyatrolarda oynamaya başlamıştım, devam ediyorum. Okulu bitirdikten sonra ilk filmimin teklifini aldım; “Almanya’ya Hoşgeldiniz” Bayağı festival gezdi, 20 ülkeye satıldı. Sonra kendi senaryomun da içinde olduğu bir filme yapımcılık yaptım. Şimdi de “Ulan İstanbul” dizisinde oynuyorum. Ailenizin yolu Almanya’ya ne zaman, nasıl düşmüş? Annem ve babam 1960’ların sonunda Almanya’ya gitmiş, çalışmaya. Orada tanışmışlar. Sonra da gördüğünüz gibi ben çıktım. Bir de altı yaş küçük bir kardeşim var. Oyuncu olmayı hep istiyor muydunuz? Tam tarih söyleyemem. Sadece okulda tiyatro oynamayı çok seviyordum. Herkes okulunda tiyatro oynamıştır tabii ki, bu bir şey anlatmıyor. Ama bana sınıfta sen sınıfın palyaçosusun derlerdi. Hep komik şeyler yapardım. Başkalarını sevindirmeyi çok seviyordum. Sonra bir gün oyuncu olmak istiyorum, dedim. Annem doğru düzgün bir iş yapamaz mısın, dedi. Hayır, anne kesinlikle istiyorum, dedim. Kararlı biriyimdir, bir şeyi istersem peşine düşerim. Sonra konservatuvara başvurdum. Oraya girmek tiyatrosunda bir oyunum vizyonda. Ona gidiyorum. Uçakta çok zaman geçiriyorum. Neyse ki çok iyi ezber yapıyorum uçarken. Zamanımın çoğunu setlerde geçirdiğim için buradaki gündelik hayatı pek yaşayamadım. Bir de sinema filmine başladınız. Evet, Ömer Faruk Sorak’ın “Sekiz Saniye” adlı filminde oynuyorum. Çekimler yeni başladı. Türkiye ve Almanya’da geçecek bir film. Anlatacaklarım var Hedefiniz ne? Çok farklı projelerde, çok farklı karakterleri oynamak. Farklı yönetmenlerle çalışmak. Ayrıca senaryo yazmaya ve yapımcılığa devam etmek istiyorum. “Kuintet” filmiyle, yazdığım harflerin canlandığını görmek beni çok mutlu etti. Anlatmak istediğim çok şey var. Aslında hep vardı, ama kendim yapabilir miyim, diye hiç düşünmemiştim. Kendime güvenim yoktu. Ne değişti de bu güven geldi? “Almanya’ya Hoşgeldiniz” filminin prömiyerini Altın Ayı’da yapmıştık. Orada “The Berlinale Yetenek Kampüsü” diye bir workshop var. Dünyanın farklı yerlerinden film yapımcıları, oyuncular, yönetmenler katılıyordu. 2012’de ona katıldım. Bitince oradan iki arkadaşımla, workshopa katılanlar olarak neden bir film yapmıyoruz, dedik. Sonra modern dünyadaki kimlik arayışı üzerine bir şey yapmaya karar verdik, herkese mesaj attık. Bayağı senaryo geldi. “Kuintet” filmi; Zarf İçindeki Ev (İstanbul), Turist (Sarajevo), Polaroid (Aosta), Arkadaş İsteği (Berlin) ve Cuddle Atölye ( New York) isimli 5 kısa hikâyeden oluşuyor. Benim oyunculuğunu yaptığım, senaryosunu Sanela Salketic’le yazdığım bölmün adı “Zarf İçindeki Ev”. Babası ölünce ailesel sorularının yanıtı almak için Almanya’dan İstanbul’a dedesinin yanına gelen Leyla’nın hayatını anlatıyor. Neden kimlik konusunu seçtiniz? Çünkü biz workshoptayken herkesin doğduğu ülkeyle yaşadığı ülkenin farklı olduğunu fark ettik. Bu zamanlarda kendi kimliğini yaşatabilmek herkes için zor. Bana Almanya’da yabancısın diyorlar; buraya geliyorum, Almancısın diyorlar. Herkesin hayatı kendi kimliğini aramakla geçiyor. Ben aslında kimim? Nereye aidim? Bu benim için çok önemli bir konu. Siz bu sorulara yanıt verebildiniz mi? Başta nereye ait olduğumu çok düşünmedim. Aslında bunlar dıştan yapılanların yaratttığı sorular. Dışardan gelen tepkiler yüzünden insan ben burada yabancıysam, nereye aidim demeye başlıyor. Ben kendimi melez olarak görüyorum, hem Türk, hem Almanım. Almanya’da doğup büyüdüğüm için oradaki kültürü, yaşamı çok iyi tanıyorum, biliyorum. Yine de buraya gelince çok sıcak hissediyorum, sanki kökler daha çekici gibi. Salman Rüşdie’nin bir lafı var; “Etrafımızda yaşanan her şey bizi etkiler”. Onlar bizi etkilediği an biz kendimizi geliştiriyoruz. Böyle olmalı zaten. O yüzden ben her şeyi akışına bırakıyorum. Nerede olursam olayım, kendimi rahat hissediyorum. l twitter: @esraaAcikgoz Fotoğraf: VEDAT ARIK zordur. Kazanınca annem “Tamam, bundan sonra seni kesinlikle destekleyeceğim” dedi. Sonra en büyük desteğim oldu. Tamam, ama neden oyuncu olmak istediniz, oynuyor olmanın size verdiği haz nedir? Farklı karakterlere bürünmeyi ve özellikle de onlara dönüşürkenki süreci çok seviyorum. İnsanlara daha farklı bakıyorsun. Karakterleri inceliyorsun. Herşeyin arkasına bakıyorsun. Daha ne olsun. çalışmak istediklerini, şu an başka projeye çalıştıklarını, bir karakter olduğunu ve onun özelliklerini bana uyduracaklarını söylemişler. Böylece “Ulan İstanbul”a dahil oldum. Maşuka, biraz da siz düşünülerek geliştirildi yani. Siz de doğaçlamalarınızla onu geliştirmeye devam ediyorsunuz. Evet, doğaçlama çok var. Zaten en çok sevdiğim şey, doğaçlama yapmak. Ekip arkadaşlarım da öyle. Mesela yengemi oynayan Zeynep Kankonde’yle doğaçlamalar yapıyoruz. Hocamız da izin veriyor, ne mutlu ki. Bir projede böylesi bir serbestlik büyük şans oyuncu için. Bazen senaryodaki lafları değiştiriyorum. Özellikle deyimler de. Almanya’da yaşayan birinin bilmesine imkân olmadığını düşündüğüm deyimleri değişitiriyorum. Ama çok da abartmıyorum. Maşuka’yı oynamayı neden istediniz, ne çekti sizi bu rolde? Sinopsisi okuduğumda beğenmiştim. Bir çetenin mahalleye girme hikâyesi hoşuma gitmişti. Kendi bölümümü okuyunca çok daha beğendim. Zevkle oynanacak bir karakter Maşuka. Dizi ekibiyle de güzel, büyük bir aile olduk. Çok eğleniyoruz. Maşuka rolü daha da genişleyecek gibi. İnsanlar tarafından da sevildi. Neden sizce? Onu seyirciye sormak lazım, ama sanırım bazıları tanıdıklarını görüyorlar Maşuka’da. Bir de bana hep aksanına bayılıyoruz gerçek mi diye soruyorlar. Evet, gerçek. Ben Türkçe’yi böyle konuşuyorum. Küçükken geldiğimde, ay ne kadar tatlı konuşuyorsun, diyor, gülüyorlardı. İnsan her seferinde bunu duymak istemiyor. Bir oyuncu için aksan dezavantaj. Sınırlı rollerde yer almanıza neden olabilir. Tabii. O yüzden Türkçemi geliştirip aksansız rollerde oynamayı istiyorum. İki aydır buradayım, baştakinden daha iyi, ama bugünü saymayalım (gülüyor). İstanbul’a yerleşmeyi düşünüyor musunuz? Onu henüz planlamadım. Berlin’i çok seviyorum, orada hâlâ evim var. Burada da var. Git gel yapıyorum. Münih’teki devlet Oynarken eğleniyoruz Ulan İstanbul dizisine dahil olma hikâyeniz nasıl gelişti? D Yapım benden bir proje için deneme videosu istemişti. O ara, yapımcılığını üstlendiğim film için de çalışıyordum. Bayağı stresteydim. Video çekimini yapayım mı, yapmayayım diye kararsız kaldım. Sonra gönderdim. Benimle tanışmak istediler. Ancak projedeki kadın 4045 yaşlarındaydı, uymadı. Sonra ajansımı, Renda Güner’i arayıp, benimle kesinlikle Mengü Ertel’in sanat izleri DENİZ ÜLKÜTEKİN G rafik sanatçısı Mengü Ertel’in kendi kuşağından günümüze bıraktığı sanat mirası, Galeri 5’te sanatseverlerle buluşuyor. Mengü Ertel’in sanata yaklaşımını, farklı sanat disiplinleri arasında kurduğu bağlantılarla ortaya koyduğu kendi sanatsal söylemini ve farklı alanlardaki yeteneklerini ortaya koyan Tiyatrografi isimli sergi 12 Ağustos17 Ekim tarihleri arasında, ANEL İş Merkezi’ndeki Galeri 5’te olacak. Tiyatrografi’nin dikkat çeken yanlarından biri ise sergiyi Mengü Ertel’in oğlu, müzisyen, Babazula ve Zen Mengü Ertel’in farklı sanat dallarında kendine yer açan özgün sanat dili ve farklı sanat alanları arasında kurduğu bağlantı, Tiyatrografi isimli sergide izleyiciyle buluşacak. gruplarının kurucusu Murat Ertel’in hazırlamış olması. Didem Çapa’nın da küratörlüğünü yaptığı sergideki işler, sanatçının yaşamına ve yapıtlarına izleyiciyi bir adım daha yaklaştırmayı amaç edinmiş. Murat Ertel’in, babasının sanat mirasını gelecek kuşaklara taşıma amacı, bir görev bilincinin çok ötesinde, çünkü onun babasının sanatıyla olan yakınlığı henüz daha çok küçükken başlamış. Henüz üç yaşında babasının afişlerini boyamasına yardım ederek, bu dünyaya adım atmış. Bir zamanlar babasının çalışma odasında oturduğu günleri ise böyle anlatmış, “Evde bir odası vardı. Akşamları oraya girerdi, ben de masasının kenarına oturur onu izlerdim. Çalışırken kendinden geçerdi. Boyalar dökülür, kâğıtlar havada uçardı. Ortaya istediği şey çıkana kadar vahşi bir şekilde çizim yapardı.” Ancak, Mengü Ertel’in sanatla olan ilişkisi hiçbir zaman kâğıt ve boyayla sınırlı olmamış. Henüz Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi’nde okurken, dekor hazırlayarak, tiyatro dünyasına adım atan Mengü Ertel, zaman içinde yönetmen yardımcılığı ve oyunculuk da yaptı. İlk afiş deneyimi ise, Muhsin Ertuğrul’un kendisinden Kenter’lerin bir oyunu için afiş istemesiyle başladı. Sonrasında sayısız tiyatro oyunu, Mengü Ertel afişleriyle renklenecekti. 1974’te Cannes Film Şenliği Afiş Yarışması Jüri Özel Ödülünü ve 1975 Challiot Sarayı 1. Uluslararası Sinema Festivali’nde film afişleri dalında büyük ödülü kazanarak, sanatını uluslararası alanda da taçlandırdı. Bunların dışında, pek çok şiiri, hikâyesi ve daha gün yüzüne çıkmayı bekleyen eseri olan bir sanatçıydı Ertel. Elbette bu anlattıklarımız Ertel’in sanat yaşamının sadece ufacık bir kısmı, çok daha fazlasını görmek isteyenler Tiyatrografi sergisini kaçırmamalı. l İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Ayşe Yıldırım Başlangıç Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi:?Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir Yerel süreli yayın [email protected] @cumdergi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle