Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
17 AĞUSTOS 2014 / SAYI 1482 5 Babanı arıyorsun sürekli, böyle olunca karşı tarafa da sevimsiz ve ağır bir yük veriyorsun. Başlarda bunun hesabını soruyordum, daha çok “sahiplenilmek”, “kısıtlanmak” istiyordum. Sonra alıştım, anladım. Mutsuz bir evlilik geçirdim. Öğrendiklerimle yolumu çizdim. Sevgi ve aşk arasındak farkı da öğrendim, evlilik için hangisinin gerekli olduğunu da. Hangisi? Sevgi gerekli. Aşk şuursuz bir şey, aşk geri zekâlılık, tanımı bu. Gerekli mi dersen? Bazen özlüyor insan aşkı yaşamayı. Aşk ile sevgi uygun ortamda birbirlerine dönüşebiliyor. Twitter’da “Falanca” olarak tanındınız, sonra gerçek kimliğinizle yola devam ettiniz. Tanınmıyorken daha özgürdüm, şimdi otosansür geldi. Biraz daha edepli, düzgün yazıyorum. Kimsenin gözüne de sokmadım görünmez ve görünür olma halimi. Türkiye’de kadın olmak zaten zor, sosyal medyada da bu değişmiyor. Hem ilk başta net olmayan bir fotoğrafla gelen gizem işime yaradı. Sonra işler değişti, televizyon geldi. “Güzel kadınsın kitabın kapağına da koyalım seni” diyenlerin olduğu bir ülke burası. Yaşadıklarımdan yola çıkarak teşhisler koyuyordum Twitter’da. Yazdıklarım yaşadıklarımdan ibaretti. Twitter fenomenleri aslen marazlı ve yalnız insanlardır. İçlerinde ne varsa kustular ve bugünlere geldiler. Bana sorarsanız keşke Twitter kapansa da insanlar kuşlara, ağaçlara baksa! Peki, bu kitap acınıza şifa oldu mu, olacak mı? Paylaşmak acıları azaltıyor. Hem benim gibi düşünen insanları bulmak istiyorum. Blogumda “Güzin Abla” gibi görüyordu herkes beni, dertlerini yazıyorlardı. Ben de onlara hiç ıskalamadan yanıt yazıyordum. Kitabı yazarken orta dereceli depresyon şüphesiyle tedavi olmaya başlamışsınız. İçsel yolculuk sancılıdır. “Çocukluk suç mahalli gibi. Dönüp dolaşıp kendini ve cevaplarını orada buluyorsun” diyorsunuz kitapta. Buldunuz mu tüm yanıtları? Evet, ilaç almaya başladım kitabı yazarken. Sonra ilaçlar ağır geldi. Geçmişle hesaplaşmak öyle kolay olmadı. Ama şimdi iyiyim, daha sakin ve biraz huzurluyum. Hayatımdaki tüm travmalar çocukluğumda kaldı, çocuklukta orada... İyi, güzel her şey orada kaldı.... “Niye yazıyor bu kadın?” diyenler ve eleştirenler olacaktır. Var mı bir cevabınız? Ezgi’nin Günlüğü, Yeni Türkü dinleyip rakı içersin ya da Hande Yener dinleyip kumsalda dans edersin. Bu edebiyatta da böyle. Beni kimle karşılaştıracağın önemli, benimkinin yeri de ayrı. Benim kitabım iki gün seni başka yere götürür, bir kitap hayatını değiştirir. Hayatımız zaten olmuş üç kelime; “beğen, paylaş, yorum yap”. l Çocukluk suç mahali gibi Blogundaki yazıları ile binlerce insana ulaşan “falanca” lakablı Selcan Aydın’ın ilk kitabı “Yirmi 5” yayımlandı. Kitap Aydın’ın çocukluğu, geçmişi ve de en çok babasıyla hesaplaşmasını anlatıyor. Karanlık ve melonkolik bir kurgusu var ama arabeskten uzak. Aydın “Bu kitabı yazdım, megafonu alıp Taksim’in ortasında yaşadıklarımı bağırmışım gibi hissediyorum ve de bu bana kendimi iyi hissettiriyor” diyor. kendimi bulma çabalarım tüm bunlar onun “Babam gitti. Ben hiç büyüyemedim. gidişiyle başladı. Babası giden her kız gibi yarım kaldım. Neden gitti? Babasız kalan her çocuk gibi hep bir yanım Babamın annemi aldattığını evde resim çok daha fazla kırılgan, çok daha eksik, çok ödevimi ararken bir gazete kağıdından daha çocuk kaldı. Hep onu başkalarında öğrendim. Baka kalmıştım, hatırlıyorum. aradım. Bulamadıkça sabırsız biri oldum. Gazeteden bunu öğrenmek daha da zordu. Büyüdükçe ona benzedim. İçimde hem Çünkü benden saklıyorlardı ama karşıma 5 yaşında bir çocuk, hem 20 yaşında bir çıkmıştı. Ünlü değildik ama zengindik sanırım genç kız var ve hiç büyümüyorlar” İşte ve de bunun haber değeri varmış. Tuhaf böyle diyor Selcan Aydın “Yirmi 5” isimli hikâyeler var geçmişimde, mesela sarışın ilk kitabında. Yazmakta şifa arıyor, huzura kadınlardan nefret ediyorum. Çünkü babam yaklaşıyor. Görüşmediği babasına duyduğu annemi sarışın bir kadınla aldattı! sitem dinmese de yine de Suçlu yalnızca sarışın kadın onu kırmaktan korkuyor. İşte mı? hikâyenin gerisini de röportajda Babama yine pek anlatıyor. kıyamıyorum çünkü bir ailenin Yazmaya nasıl başladınız? ne demek olduğunu ondan daha Yazmaya başladığımı fark iyi biliyorum. Elbette benim için ettiğimde 12 yaşındaydım. baba demek de kolay değil. Belki Şiir, hikâye ve besteler vardı; de içimde bir parça yaralama dönüyordu aklımda. Ortalama bir isteği var, gerçi babamın kalbini rock grubu bunlardan iyi bir çıkış ALİ DENİZ kırmayı hiç istemedim. Bu bile yakalardı! Daha sonraları bir kitabı yazdım, megafonu alıp sürü saçma sapan işte çalıştım. USLU Taksim’in ortasında yaşadıklarımı Saçmaydı, çünkü benimle bağırmışım gibi hissediyorum ve alakasızdılar, mutlu değildim. de bu bana kendimi iyi hissettiriyor. Bir dost tavsiyesi üzerine metin yazarlığı Kitap ne kadar kurgu, hepsi için ajansa gittim ve başladım. Zaten çok yaşanmışlıklar mı? okunan bir blog yazarıydım, sonra Twitter’ın Yüzde doksanbeşi gerçek. Bazen rüzgârını aldım arkama, televizyon geldi söyleyemediklerinizi yazarsınız. Bu kitapta arada sırada. Sosyal medyadaki dönüşümün hiç hile yok. Yüzüne söyleyemediklerinizi ortasında kalmıştım, hikâyelerimi yazıyordum kitlelere haykırmak da tuhaf. Bunu yaparken ve hayat da dahil hiçbir şeyden beklentim de karşınıza alıyorsunuz insanları ama bunu yoktu. Tek şansım neyi sevdiğimi ve ne iş yapmamın zamanı gelmişti. Zaten ben yapmam gerektiğini böyle keşfetmem oldu. tartışmayı öğreneli birkaç yıl oluyor. Ben Tüm bunları kitaplaştırmak istedim ama ilk yüzyüze konuşamam, ağlarım genelde, denemem sonuçsuz kaldı, beceremedim. sayfalaraca yazarak anlaşırım. Sonra ikinci bir adım attım ve “Yirmi 5” geldi Babanız okumuştur belki de, geri İlk kitabınız “Yirmi 5”te karanlık, yarım dönüşler de gelebilir. kalmış ve melankolik bir babakız hikâyesi Okusa çok üzülürdü muhtemelen. var. Nedir işin aslı? Çünkü gerçekten ben de ne hissetiğimi Evet, karanlık ve melankolik bir ilişki bu. bilmiyorum. Babasız kızlar hiç büyümez, Arabesk değil ama hüzünlü... Genel hatlarıyla küçük kız çocukları olarak kalır. Öfkeli babasız büyüyen bir kızın hayatı. Arayışları, değilim, sitemim var. Sevdiğimi sandığım yıkıntıları, öğrendikleri, kaybettikleri, adamlara da hep baba anlamı yüklemeye kazanmayı denedikleri... Zaten onun gidişiyle çalıştım, bu da benim en büyük marazımdı. yazmaya başladım. Hayatıma girenler, Fotoğraf: VEDAT ARIK alidenizuslu@gmail.com Telaferli ünlü Türkmen şair Rıza Çolakoğlu sürgünde YAŞAR MİRAÇ K uzey Irak ve Suriye’de son zamanlarda birdenbire ortaya çıkan İŞİD adlı selefi kökenli Sünni aşırı İslam örgütünün estirdiği terör bir Türkmen kenti olan Telafer’i de vurdu. Kısa zaman içinde 56 binlik silahlı gücüyle Irak ordusunun silahlarını bırakarak terk ettiği Musul’u ele geçiren İŞİD daha sonra da Telafer’e yönelmiş yine küçük bir silahlı güçle bu Türkmen kentini kuşatıp ele geçirmiştir. Irak ordusunun Musul’da olduğu gibi doğru dürüst bir direniş göstermeden bölgeyi terk etmesi sonucu korunmasız kalan Telafer’deki AleviŞii Türkmenler, kafileler halinde evini, yurdunu terk edip önce Erbil’e doğru göç etmek zorunda kalmıştır. Ne var ki Erbil’de barınmanın yetersizliği ve gerek Kuzey Irak Kürt yönetiminin gerekse Türkiye’nin ilgisizliği nedeniyle bu kez Necef bölgesine doğru göç yolundalar. IŞİD saldırısı ve işgali yüzünden Telafer’i terk eden on binlerce Türkmen arasında ünlü Türkmen şair Rıza Çolakoğlu da bulunmaktaydı. Telafer’in Türkmen nüfusu içerisinde geniş bir boy olan Çolaklı boyuna ait olan Rıza Çolakoğlu, ailesi ve akrabalarıyla bin yıldır yaşadıkları Telafer bölgesinden göçünü yükleyenlerden. Şair Rıza Çolakoğlu 1952’de Telafer’de doğdu. İlkokulu Musul’un 20 km. kuzeybatısında Karakoyunlu Türkmen köyünde, ortaokulu ve liseyi Telafer’de okudu. Musul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü’nü bitirip öğretmen olarak tayini çıkan Çolakoğlu, Baas rejimi tarafından sosyalist görüşleri nedeniyle tutuklanıp 4 yıl 3 ay siyasi mahkumiyet çekmiştir. Daha sonra öğretmenliğe devam etmek istemişse de, Baas rejimi kendisini bu kez de öğretmenlikten men etmiştir. O dönemde büyük maddi zorluklar çeken Rıza Çolakoğlu, daha sonra Telafer’de bir kumaş dükkânı açmış ve esnaf olarak geçimini sağlamaya çalışmıştır. Şiirle çocuk denecek yaşta ilgilenen şair ilk gençliğinde Kuzey Iraklı toplumcu şair Abdüllatif Benderoğlu’ndan ve Nâzım Hikmet’ten, ayrıca Telaferli usta şair Felekoğlu’ndan etkilenmiştir. Daha sonra kendi özgün sesini yakalayan şair, çeşitli biçimler deneyerek hece vezniyle yaşadığı yörenin kültür ve geleneklerini, yaşam özelliklerini, Irak Türkmencesinin özellikle Telafer bölgesi diyaleğinin özgün söyleyiş biçimlerini, atasözü ve deyimlerini, halk deyişlerini şiirlerinde bolca işlemiş, içerik yönünden insancıl, barıştan, sevgiden, özgürlükten yana, emeği alın terini savunan, sömürüye, zulme, baskı ve işkencelere, halk üzerindeki çeşitli yasaklara karşı duran bir tavır takınmış, kuşaktaşları arasında Türkmen diline ve bu dilin Telafer ağzı özelliklerine herkesten daha çok sahip çıkmıştır. Rıza Çolakoğlu’nun ilk şiir kitabı “Yaşamak İçin” Bağdat’ta 1977’de yayımlanmıştır. Daha sonra “Ben Ölecek İnsan Değilim” (Bağdat, 1984), “Herkes İçin Şiirler” (Bağdat, 1989) ve “Mutlu Bir Yarına Doğru” (Kerkük, 2010) kitapları çıkan şairin Türkiye’de ilk şiirleri ve bir söyleşisi İstanbul’a gelişinde 21 Kasım 1979’da Sanat Emeği dergisinde yayınlandı. Yıllar sonra şiirleri kitap olarak 2011 yılında Prof. Dr. Suphi Saatçı’nın gayretiyle İstanbul’daki Kerkük Vakfı tarafından “Herkes İçin Şiirler” ve “Hızır İlyas Destanı” adlarıyla basılmıştır. Şairin yayınlanmayı bekleyen birçok şiiri, destan şiiri ve folklor araştırması, denemesi bulunmaktadır. l Kolaj: Eylem Zor IŞİD’in saldırdığı toprakların sadece halkı kırılmıyor. Kültürleri de yok ediliyor. Anıtları, müzeleri yağmalanıyor. Sanatçıları da bu yağmadan ve kırımdan nasibini alıyor. Yurtlarından kovulan Ezidiler kuzeye doğru kaçarken Şii ve Alevi Türkmenler de güneye Necef’e doğru çölde sonu bilinmez bir yolculuğa çıktı. Göçünü yükleyenlerden biri de Telaferli ünlü şair Rıza Çolakoğlu. C M Y B Hızır İlyas Destanı Hızır İlyas harplere son verilsin Top tüfengin makinesi kırılsın İlk kez Türkiye’de yayınlanan bu destanşiirde şair hem kendi yaşam öyküsüne hem de Telafer’deki Türkmenlerin gelenek göreneklerine, sosyal yaşantılarına yer veriyor, ayrıca Baas rejiminin ve Saddam’ın Türkmenler üzerine oynadığı oyunları, baskı ve zulümleri dile getiriyor. Hızır İlyas’a (bizdeki yaygın söyleyişle Hıdırellez) sesleniş biçiminde 5’li bentlerden oluşan bu destan şiir Türk şiirindeki geleneksel destan yapısı ile günümüz yaşantısının sorunlarının nasıl işlenebileceği konusunda başarılı bir örnektir. Rıza Çolakoğlu’nun Kuzey Irak Türkmen lehçesini Telafer diyaleğini şiirinde güçlü bir biçimde koruyup vurgulaması da O’nu çağdaş Türkmen şairler arasında ayrı ve özgün bir değere taşımaktadır. l