Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
17 AĞUSTOS 2014 / SAYI 1482 3 G Gördüğüm günlerden beri dağlara tutkunum O hem bir rekortmen atlet hem de profesyonel bir dağcı. Necdet Turhan gençlik yıllarından itibaren karanlığa boğulan hayatını ve güçlü karakterini sporda şekillendirerek aydınlatmış. Bundan sonraki hedefleri ise kendisi gibi engelleri aşan sporcuların görünürlüğünü artırmaya yönelik. örme engelli bir sporcu limitleri nereye kadar zorlayabilir? Bu sorunun yanıtını vermeniz zorsa, Necdet Turhan’la tanışmanız lazım. Kişiliğini, görme kaybı yaşadığı günden itibaren sporla birleştiren Turhan, yirmi beş yılı aşkın bir süre spor kariyerinde önemli başarılar kazandı. Ancak bu cümleler bile onun hikâyesini anlatmaya yeterli değil. En iyisi kendisinden dinlemek... 23 yaşından itibaren görme engelli olmanıza karşın yeni yaşantınıza çok çabuk alıştığınızı söylüyorsunuz. Bu süreçte neler yaşadınız? Görme yetimi kaybetmemin ardından psikolojik bir şok yaşamadım. Niye böyle oldu, nasıl oldu da körlüğü zorlanmaksızın kabullenebildim, işin gerçeği bunu anlaşılır tarzda şu an ben de izah edemiyorum. Her şey kendiliğinden oldu, bunalıma girmedim. Tam tersine aileme hastanede tedavi gördüğüm DENİZ ilk günlerimde ÜLKÜTEKİN metanetli olmaları için telkinler yapıyordum. Bilemiyorum, herhalde kişisel özelliklerimden kaynaklı olmalı. Yıllar sonra yine bu konu açıldığında şöyle bir ifade kullanmıştım, “körlüğün ağır yükü ezmemişti beni, pek farkında değildim o yükün...” Tabii psikolojik duruşunuz ne olursa olsun fiziki manada büyük bir dönüşüm yaşıyorsunuz. İlerleyen yıllarda sarmaş dolaş olacağınız körlüğün kucağına düşüyorsunuz. Hiç bilmediğiniz bir kucak ve ortam bu. Şaşkınsınız, olup biteni tanımlayamıyorsunuz. Görmezliğin tanımını yapamıyorsunuz. Bunalıma girmemekle birlikte uzun bir süre şaşkındım, olup biteni kavramlaştıramıyor, körlüğümü tanımlayamıyordum. Zaman geçtikçe zaten hiç küsmediğim yaşamımla iyice bütünleştim. Kör olduğumu unutur hale geldim. Böyle olmasında Ankara’daki Körler Rehabilitasyon Merkezi’nde aldığım özel eğitimin de önemli katkısı oldu. Liseyi dışardan bitirdikten sonra ODTÜ’yü kazandınız. Sporla yolunuz nasıl kesişti? 1988’de özel eğitimlerini almış bir görme engelliydim artık. Yeni yaşamıma dair kolları sıvadım. Zira o süreçlerde ablam hep yanımdaydı. Rehabilitasyon sonrasında 1989 yılında liseyi dışarıdan bitirdim ve üniversite sınavlarına hazırlanıp ilk tercihim olan ODTÜ’yü kazandım, üniversitenin dağcılık koluna gitmeye karar verdim. Zira gördüğüm günlerden dağları biliyor ve özlem duyuyordum. Spor öyküm böylece ODTÜ Dağcılık Kolu’nda başlamış oldu. ODTÜ benim spor ocağım haline geldi. Nedir sizin için bu kadar özel kılan dağları? Dağcılık kulübüne ilk girdiğinizde üyeler biraz garipsemiş sanırım. Nasıl kendinizi kabul ettirdiniz? Alabalık tutmak için giderdim dağlardaki derelere. Dağcı değildim ancak dağlara tutkundum. Kulüpte doğal bir direnç ile karşılaştım. Doğal diyorum çünkü, ilk kez dağlara gitmek istediğini söyleyen bir görme engelliyle karşılaşıyordu arkadaşlar. Doğal olarak ne yapmaları, nasıl davranmaları gerektiğini bilmiyorlardı. Bir süre beni dağlara götürmediler. Buna karşın aralarından ayrılmadım, küsmedim onlara. İyi ki de küsmemişim. Koşu antrenmanlarına katılıyordum, zaman içinde Dağcılık Kolu’ndaki arkadaşlar beni tanıdılar. Ben nasıl dağlara gidebileceğim konusunda kendimi tanıdım. Ilgaz Dağı’nda bir tesadüf sonucu, bağımsız yürüme tekniğim olan iki baton ve bir çan yöntemini buldum. Zamanla daha da geliştirdim bu yöntemi. Bey Dağları’na gittik. Yıl, 1994 olmalı. Bir hafta boyunca yürünüldü, zirveler yapıldı. Bu bir hafta tekniğimin iyice pekişmesine olanak sağladı. Koşu sizin için dağcılık yolunda bir antrenman olarak başlıyor ama Avrasya Maratonu’na katılan ilk görme engelli sporcu oluyorsunuz. Bu da çok özel bir hikâye. Ardından beş kıtada beş maraton ve beş zirve projeniz geliyor. Bunun başlangıcı da New York’taki maratonda gösterdiğiniz başarı. Yurtdışı maceranızda neler yaşadınız? Evet Avrasya Maratonu’nun 15 km. bölümüne katılıp koşan ilk görme engelli atlet oldum. Nasıl başardığıma gelince, zaten uzun süredir koşuyordum. Bu yüzden çok zor olmadı Avrasya da koşmak. Bu maratona katılışım bir tesadüf aslında. 2000 yılı Ağrı Dağı tırmanışına hazırlık olması için Bursa Atatürk Stadyumu’na gidip dağ performansımı artırmak için çalışıyordum. Avrasya Organizasyonu’na katılacak sporcular ile tanıştım orada. Ve onlardan esinlenerek 2000 yılında Avrasya’da koştum. 2002’de katılıp tam maraton olarak yani 42 km. koştuğum ilk maraton olan New York Maratonu var. Bu maraton “Beş Kıtada Beş Maraton Beş Zirve” projemin oluşmasına yol açtı. Türkiye Görme Özürlüler Federasyonu tarafından gönderildim ABD’ye. Daha sonra 2005 yılında yine Türkiye Görme Engelliler Spor Federasyonu tarafından Japonya Dünya Körler Maratonu na gönderildim. New York da İlk kez 42 km. koşuyordum, başardım da. Bu başarı bende büyük mutluluk yarattı. Bu mutluluk ve coşku ile Türkiye’ye döndüğümde Beş Kıta Projemi kurguladım. Şu ana kadar da beş maraton ve dört de dağ tamamladım. En son görme engellilere yönelik kabartma kitap kampanyanız kapsamında Sherman Zirvesine tırmandınız. Bu projede ve ilerleyen yıllarda hangi ilklerin sizi beklediğinden de bahsedebilir misiniz? Sherman Tırmanışı benim için hayli önemliydi. Bu etabı epeydir gerçekleştiremiyordum. Bu yüzden ABD’de yaşayan Türklerin oluşturduğu Bridge To Turkey Grubu’nun desteği ile 4. tırmanışı yapmış olmak beni çok mutlu etti. Tırmanışımı aynı zamanda Türkiye Görme Özürlüler Kitaplığı yararına yapmış olmak, asıl mutluluğum. Bu durum etkinliği daha da anlamlı hale getiriyordu. 19 Temmuz 2014 sabahı ulaştığımız 4280 metre Sherman Zirvesi’nde ekibimiz; Doğan Çömez, Nevzat Öntaş, Hakan İnanoğlu ve İlker Tünay’dan oluşuyordu. Ekip arkadaşlarıma, Bridge To Turkey Grubu’na ve TÜRGÖK’e canı gönülden teşekkür etmek isterim. Bundan sonra ilk hedef, Avustralya’daki tırmanışımı yaparak Beş Kıta projemi tamamlamak olacak. Tabii bu son tırmanışı yapmam sponsor bulmamla mümkün olabilir ancak. Türkiye’de engelli sporcular ne yazık ki kısıtlı imkânlarla spor yaşamlarını sürdürüyor. Nelerin değişmesini isterdiniz? Benim en belirgin sıkıntım sponsor bulamamak ya da bulmakta zorlanmak. Para talep ediyorsunuz sonuçta ve bu durum benim karekterime pek uygun değil. Bir ekip gerekiyor bu işler için. Profesyonel bir firmanın yönetmesi gereken süreçler bu aslında. Ancak ben en başından itibaren bu anlamda yanlızım. Tek başıma götürmeye çalışıyorum süreçleri. Diğer sıkıntım ise beni düzenli programlı koşturacak kılavuz sporcular bulamayışım. Bu sebeple antrenmanlarım hep aksıyor. l Düşten gerçeğe ŞEHRİBAN KIRAÇ G ökhan, Şilay, Tuana ve Orhan kimi 13’ünde kimi 35 yaşında, dinleyen ve izleyen herkesi mest edecek bir müzik yeteneğine sahipler. Profesyonel sanatçıların dahi imreneceği inanılmaz bir sahne performansları var. Tuana’yı dinlediğinizde sizi ağlatabilir, ses tonuyla Şilay sizi oynatabilir, Gökhan uzak diyarlara götürebilir sesiyle. Bu 4 genç karanlık bir tüneldeyken ışığı müzikte bulmuşlar. Grup kurmuşlar solist olmuşlar. Her birinin elinde 4 marifet var, piyano çalan da bağlama çalanda, parkisyon, mızıka çalan da ya da bu estrümanların hepsini birden çalan da var. Üniversiteyi bitiren, evlenen de var. Bu gençler 2008’de Türkiye Vodafone Vakfı çatısı altında, Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı ve Alternatif Yaşam Derneği işbirliğiyle hayata geçirilen Düşler Akademisi’nde buluşmadan önce belki de toplumun önemsemediği çoğu zaman da dışladığı birer engelli olarak kalacaktı. Ancak onlar toplumun kendilerine biçtiği evde oturma gömleğini yırtıp üzerlerinden attılar. Onların kendilerine güvenini, yeteneklerini, sürekli bir şeyler yapma isteklerini gördükçe kendi yapamadıklarınıza isyan ediyorsunuz. Müzikle hayatlarını renklendiren gençler 2010’da Social Inclusion Band grubunu kurdu. Grup toplam 11 kişiden oluşuyor. Social Inclusion Band, bugüne dek Cenevre Müzik Festivali, Akbank Caz Festivali, Rock’n Coke, İKSV Caz Festivali, Geleneksel Bebek Şenliği, Efes Pilsen One Love Festivali, Vodafone Freezone Konserleri gibi pek çok önemli organizasyonda sahne aldı. Moby, Limp Bizkit, Simon Bolivar Orkestrası, Şebnem Ferah, Bengü, Babazula, Cahit Berkay ve Kürşat Başar gibi önemli isimlerle aynı sahneyi paylaştı ve pek çoğuyla birlikte müzik yapma olanağı buldu. Grubun solisti olan Şilay Turhan 20 yaşında, görme engelli ve cam kemik hastası. Müzikle doğru hayata yönlendiğini söylüyor. Piyano ve parkisyon çalan Şilay üniversite sınavlarında başarı sağlayabilirse piyano bölümünde okumak istiyor. Düşler Akademisi’ne girdikten sonra sosyalleştiğini normal koşullarda sadece hafta sonları annesi ve babasıyla dışarı çıkabildiğini şimdi baston eğitimi aldığı için tek başına da dışarı çıkabildiğini özgüveninin arttığını ifade ediyor. Engellilerin eve kaparmaması gerektiğine vurgu yapan Şilay’a göre engellilerin mutlaka kendilerine bir uğraş bulmaları gerektiğini anlatıyor. 13 yaşında olan Tuana Şahin de Düşler Akedemisi’nde Şilay ile tanıştıktan sonra gruba giriyor. Sadece şarkı söylemekle kalmadığını Karanlık bir tünelde ışığı müzikte buldular. Şilay, Tuana, Gökhan ve Orhan 2008’de Türkiye Vodafone Vakfı çatısı altında, Düşler Akademisi’nde buluşmadan önce belki de toplumun önemsemediği çoğu zaman da dışladığı birer engelli olarak kalacaktı. Ancak onlar toplumun kendilerine biçtiği evde oturma gömleğini yırtıp üzerlerinden attı. Müzikle hayatlarını renklendiren gençler 2010’da kurdukları Social Inclusion Band grubunu kurarak müziğin starlarıyla aynı sahneyi paylaşır oldu. piyano çalmayı da öğrendiğini anlatan Tuana’nın en büyük hayali şan dersi almak. Grubun solisti Gökhan Demirhan konservatuvarı kazanmasına rağmen engelli olmasından dolayı eğitimine devam edememiş. Cenevre’ye konsere gittiklerinde Türkiye’ye dönmek istemediğini kaydeden Gökhan, “Çünkü orada hiç kimse kimseye bakmıyor. Türkiye’de sokakta gezdiğimde insanlar bana çok bakıyor bu beni çok rahatsız ediyor” açıklamasını yapıyor. Org, piyano, mızıka ve mahluka çalan Gökhan Demirhan, “karanlık bir tünelde müzik sayesinde ışığı bulduk” diyor. Su şekeri hastası olan Demirhan’ın bir gözü yüzde 15 görüyor ve hastalığı ile İngiltere’de literatüre girdi. Dört yıldır grupta olan Orhan Kıvılcım Sakarya Üniversitesi Halkla İlişkiler mezunu şu anda da Eskişehir Üniversitesi’nde Kamu yönetimi okuyor. Yüzde 90 görme engelli olan Orhan, şu anda bir danışmanlık şirketinde çalışıyor. Bir yıl önce evlenen Orhan “Engelli birinin engelsiz bir kızı tavlaması çok zor. Benim eşimin engeli yok. Ama çok severseniz ve kararlı olursanız başarıyı yakalıyorsunuz. Eğitim konusunda çok zorlukla karşılaşıyoruz. Ben ilk üniversiteyi kazandığımda ailem beni şehir dışına göndermek istemedi. Engelliler hiçbir işe yaramaz, bir şey yapamazlar diye düşünülmemeli. Ben 17 yıldır müzikle uğraşıyorum. Parkisyon ve nefesli çalgılar çalıyorum” açıklamasını yapıyor. l 2 bin 500 engelliye dokunduk Türkiye Vodafone Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Süel, Düşler Akademisi ve Social Inclusion Band ile ilgili şu bilgileri paylaştı. Düşler Akademisi projesi, fiziksel ve/veya psikolojik çeşitli engelleri ve maddi yetersizliklerinden dolayı “sosyal dışlanmışlık” yaşayan dezavantajlı gençler için sanat aracılığı ile kendini ifade etmek, yeni fikirler üretmek, topluma aktif ve eşit katılım için önemli fırsatlar sunuyor. Engelli bireyleri topluma kazandırmak üzere hayata geçirdiğimiz proje ile bugüne kadar 2 bin 500 kişinin hayatına dokunduk. Engelliler için farklı bir yaşamın mümkün olduğunu tüm Türkiye’ye gösterdik ve önyargıları ortadan kaldırdık. 2010’da Düşler Akademisi’nin alt projesi olarak kurulan ve “Herkes İçin Müzik” sloganıyla yola çıkan Social Inclusion Band Grubu, engelli ve sosyal dezavantajlı bireylerin toplumsal hayata tam ve eşit katılımını sağlama hedefine, gönüllü sanatçıların da desteğini alarak ulaşmayı amaçlıyor. Social Inclusion Band bünyesinde yer alan engelli gençlerin her biri, enstrüman ve vokal gibi alanlarda gönüllü müzisyenlerin, müzik terapistlerinin ve eğitmenlerin ücretsiz olarak verdiği eğitimlerden faydalanarak sahip oldukları “sanatçı kaşesi” ile performanslarından gelir elde ediyor. l C M Y B