22 Aralık 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 17 AĞUSTOS 2014 / SAYI 1482 Dikkat “sahte” CAN YÜCEL! Arama motorları çıktığından beri şiirleri artık kitaptan değil internetten okuma alışkanlığı peydah oldu. Ancak internette pek çok sahte şiir dolaşıyor. Pek çok sahte şiir ünlü şairlere mal edilerek dolaşıma sokulmuş. Ayıkla ayıklayabilirsen. Kalibresi düşük şairlerin yazdığı şiirimsi manzumelerin çokça mal edildiği şairlerden biri de Can Yücel. Tam 31 sahte şiirin altında Can Yücel imzası var. Bu sahte şiirlerden biri de ders kitaplarına bile alındı geçen yıl. Prof. Dr. Semih Çelenk, sahte Can Yücel şiirlerinin listesini çıkarmış. Çelenk “Metafizik, guruvari laflar eden, ayyaş bir adam yaratıyorlar. Can Yücel bu şiirleri görse kahrolurdu” diyor. İşte “sahte” Can Yücel şiirleri “Bağlanmayacaksın, Kadın Dediğin, Erkek Dediğin, Seninle Olmanın En Güzel Yanı, Anladım, Herşey Sende Gizli, Eğer, Herkes Gitmek İstiyor, Sevdiğin Kadar Sevilirsin, Sağlık Olsun, Tam Zamanında Yaşamak, Tersten Yaşamak, Biraz Değiştim, Bir gün Anlarsın,Gitmek, Seninle Yaşlanmak İstiyorum, Asla Keşkelerim Olmadı, Özledim Seni, Bilmelisin ki, Aşk, Boşver ve Yaşı Başı, Olmuyorsa Zorlamayacaksın, Ben Benden Olgun İnsan İsterim Karşımda, Öyle Sabah Uyanır Uyanmaz Fırlama Yataktan, Farkında Olmalı İnsan, Bir Eşi Olmalı İnsanın, Unutma, Sevgi Emekmiş, Özleme Dair, Ömür Dediğin Bir Gündür O da Bugündür, Aşk Ayakkabı Gibidir. l İ nternette sahte şiirler dolaşıyor...“Şiir gibi (!)” ama şiir olmayan, saçma sapan, kafiyeli cinaslı mani kıvamında duygusal sözler, ucuz romantik, klişe hayat öğütleri, sözüm ona bilgelik reçeteleri “kopyalayapıştır” yöntemiyle yayılıyor. Sahte Mevlana sözleri, sahte Can Yücel şiirleri, kirli bilgi, sahte şiir, sahte söz öyle bir hızla yayılıyor ki; google tembelliğinden mustarip birçok anlı şanlı yazar da buna katkıda bulunuyor. Nazlı Ilıcak’ın bir yazısında “Mevlana der ki....” diye Can Dündar’dan alıntı yaptığını anımsarsınız! “Sahte” Can Yücel şiirleri ise ders kitaplarına bile sızmış. Milli Eğitim Bakanlığı’nın 2013 2014 eğitim öğretim yılı için ortaöğretim 10. sınıflara dağıttığı “Dil ve Anlatım” kitabında “Herşey Sende Gizli” adlı şiir Can Yücel imzasıyla girmiş! “Sevdiğin kadardır ömrün.../Gülebildiğin kadar mutlusun./ Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin/ Sakın bitti sanma her şeyi / Sevdiğin kadar sevileceksin.” dizelerinin yer aldığı bu şiir “sahte”. İnternette çok dolaşan “Sağlık olsun/Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama/ Yarım saat erkene kurulsun saatin./Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin../Pencereni aç,/ yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin...” dizelerinin yer aldığı şiir de elbette sahte... Bir başka paylaşım rekorları kıran “sahte” Can Yücel şiiri de “Ömür dediğin üç gündür/ Dün geldi geçti yarın meçhuldür/ O halde ömür dediğin bir gündür/ O da bugündür” dizelerinin yer aldığı “Farkında Olmalı İnsan” başlıklı şiir. Hatta Başbakan Tayyip Erdoğan da bu şiiri çok beğenmiş, “Duvarımıza asalım. Hayret Can Yücel’den beklemezdim” demiş. Biz de beklemiyoruz! Ailesi de beklemiyor, sahte şiirlerin peşine düşen Prof.Dr. Semih Çelenk de beklemiyor!... Güler Yücel, Kemal Öncü’nün kendisiyle yaptığı söyleşide eşine mal edilen sahte şiirlere “Bu şiirler Can’ın biçemine aykırı, espri anlayışından yoksun, zekâsına uygun değil, muhalif duruşunun zerresi yok... Bu tür ona aykırı şiirlerin böyle ve özellikle yayılması, yaygınlaştırılması, gerçek Can Yücel’i unutturup uyduruk bir Can Yücel üretmeye hizmet ediyor gibi” Prof. Dr. Semih Çelenk diye isyan etmişti. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Sahne Sanatları bölümü öğretim üyelerinden Prof.Dr. Semih Çelenk de iş edinmiş “Can Yücel’in olmayan şiirler” listesi hazırlamıştı geçen yıl. Tam, 31 şiir vardı bu listede, şimdi 40’a ulaştığını söylüyor. Prof.Dr. Çelenk’e bu sahte şiirlerin peşine düşme öyküsünü sorduk: “Ortaokuldan beri, yani yaklaşık otuzbeş yıldır Can Yücel okuruyum. Şiiriyle ilgili incelemelerim var. Can babanın sağlığında sohbetimiz de vardı. Şair tavrını korumak için hiçbir sürekli işe girmemiş, duruşunu korumak için parasızlığı seçmiş bir şair. Şimdi bu komik, uyduruk, romantik, metafizik şeylerin altında ismini koyuyorsun. Bunları görse kahrolurdu. O sahte şiirleri görünce şok oluyorum. İnternet ortamı çöplük. Bir, iki, beş derken YouTube’da onlarca video koydular, Selçuk Yöntem, Oktay Kaynarca okuyor... 50 milyon ziyaretçisi olan siteler var, 300 bin kez aynı şiir paylaşılmış. Dini içerikli bir site var, google +’ ya bakın, 47 milyon tıklanmış. Sayfanın adı Can Yücel, ama koydukları bütün şiirler sahte. Gerçek Can Yücel okuru 3 5 binse, orada milyonlarca kişi var paylaşan. Giderek korkunçlaşıyor. Sevdiğim şaire karşı bir gönül borcu bu, misyoner gibi çalışıyorum.” YouTube’da “Her Şey Sende Gizli” sahte şiirinin okunduğu birçok video var, üstelik 12 milyon dolayında ”tıklanmış” bu videolar. Son günlerde “Ülke bölünsün istiyorum: yandaş, yalaka ve yavşaklar bir tarafa. Onurlu, şerefli, üreten emekçi insanlar bir tarafa” diye bazı cümlelerin de Can Yücel’e aitmiş gibi paylaşıldığını anlatıyor Çelenk. “Alakası yok” diyor ve bu paylaşımların ortaya çıkardığı Can Yücel portresine isyan ediyor: “Can Yücel’in böyle biri olduğunu sanıyorlar. Metafizik, guruvari laflar eden, yaşlı, alkolik tatlı bir adam!... Politik bir yanı yok, sigarasını yakan, alayına küfreden, hayat hakkında bilgece sözler eden bir adam! O kadar saçma sapan laflar ki, tam bir cinayet yapılan.” Semih Çelenk’e “sahte“ şiirleri nasıl saptadığını soruyoruz. “Can Yücel şiirini bilirim. Üslubunun, kelime dağarcığının anahtarları var, müzikalitesinin belli anahtarları var, onu bulabilirsiniz. Bir müzik eleştirmeni de Debussy ile Mozart’ı nasıl ayırt edebilirse bilenler için de Can Yücel şiiri öyledir” diyor. Gerçek şiir severleri kitap okumaya çağırırken de şunları söylüyor: “Kitap alın, gerçeğini tanıyın, diyoruz. Onun o kadar uzak olduğu TÜREY bir dünya ki o sahte KÖSE şiirlerdeki. Can Yücel’de ironi vardır, ince alay vardır, bu kadar budalaca bir romantizmle yazdığı bir şiir yoktur. Adam ateist, bakıyorsunuz metafizik şeyler var o şiirlerde. Öyle bir dünya görüşü, hayat algısı yoktu ki Can Baba’nın. Uyduruk bir şey koyuyorlar. İnternet kullanıcı ortamında okur düzeyi o kadar çocuksu algılanıyor ki, çok sağlıklı, emek ürünü güzel bir şeyler yazın ama biraz uzunca bir makale olsun üç beş kişi ancak beğenir, uyduruk bir laf yazın binlerce kişi beğenir. Budalaca, ahmakça bir şey!” Sosyal medyada Can Yücel’in gerçek şiirleri, sahteleri kadar ilgi görmüyor sanki. Sahte şiirler yayanlar, örneğin Can Baba’nın “Sizmografi” şiirini paylaşsınlar: “Dünya öküzün boynuzları üstünde dururmuş,/ Her kıpırdayışında öküz, deprem olurmuş.../ Oysa dünya, halkların omzu üstünde durur/ Kıpırdasın da gör!” Ya da “Sosyalist uçurtma” şiirini, “Mare Nostrum”u bu şiir çok paylaşılıyor neyse ki sonra “Sardunyaya Ağıt”ı, “Çok Bi Çocuk”u... Can Yücel, “Poetika” şiirinin bir yerinde “Bir kahvenin hatırı vardır değil mi/ Bir kahvenin,bir şiirin hatırı?/ Dileğim sizden/ Tersine bir reklamla!/ OKUMAYIN BENİ/ Ki sizler için yazılmıştı bu sadeler...” diye seslenir okuruna. “Şiirin hatırı” varsa, Can Baba’nın hatırı varsa “sahte” şiirleri değil, gerçek kitaplarını okuyun... l Bekir Yıldız gerçekçiliği ATAOL BEHRAMOĞLU ataolb@yahoo.com Böylesine bir duygu birlikteliğimiz vardı… *** Bekir Yıldız gerçekçiliği onun kendisi gibidir. Özlü, yalın, keskin, vurucu. En unutulmaz öykülerinden “Bedrana”da kurnazca ve alçakça intihara yönlendirilen genç kadının psikolojisi olağanüstü bir irdeleme gücü, yalınlık ve acıtıcı bir gerçekçilikle anlatılır. Sadece bizim edebiyatımızda değil bütün bir dünya edebiyatında bu birkaç sayfalık öyküyle boy ölçüşebilecek çok az öykü vardır. Abartıyor olduğumu düşünenler bir zahmet bulup okusunlar. Bekir Yıldız’ın bütün ürünlerinde Çehov’un, O. Henry’nin, bizden Ömer Seyfettin ve özellikle de çok sevdiği Sabahattin Ali’nin izleri vardır. Fakat sonuçta bütün bu öyküler, kendi kendini yetiştirmeyi başarmış bu üstün yetenekli halk çocuğunun özgün ve seçkin ürünleridir. *** Her şey gibi edebiyat ürününün de metalaşmış olduğu günümüz dünyasında, “Alman Ekmeği” ile başlayıp “Bozkır Gelini” ile sonlanan yirmiyi aşkın öykü ve romanda yaşamını sürdürmekte olan Bekir Yıldız gerçekçiliği, tanıtım şarlatanlığının tutsağı günümüz okuruna, fazla bir şey söylemiyor olabilir. Fakat bu gerçekçililiğin yürek atışları, sevgili arkadaşımın kişiliği gibi, edebiyatımızın ölümsüzleri, unutulmazları arasındaki yerini hep koruyacaktır… l B ütün sanatedebiyat yöntemleri gibi gerçekçilik yöntemi de onu uygulayan sanatçının kişisel özelliklerine göre farklı görünümler alır. Daha açık bir deyişle, herhangi bir sanatsal yöntemin tek bir biçemi yoktur. Aynı yöntem (okul vb.) içinde yer alan sanatçıların yapıtları farklılıklar gösterir. Bunun nedeni ise, söz konusu yöntemle kimi kez bire bir ilişkili olmayan, sanatçının kişiselliğiyle ilgili daha öznel ve karmaşık ilişkilerdir. Böylece Bekir Yıldız gerçekçiliği derken, Bekir Yıldız’a özgü bir gerçekçi yöntem anlayış ve biçeminin varlığını dile getirmiş oluyorum. *** Neden Bekir Yıldız? Kardeşim, arkadaşım, yoldaşım, düşündaşım, duygudaşım Bekir Yıldız’ın yıllar önce Silivri’de apansız bir kalp kriziyle yaşamdan ayrıldığı haberi geldiğinde İstanbul’dan uzaktaydım. Ayrıntıya ulaşmak için çırpınışlarım, aynı gün İstanbul’a dönüşüm, yakınlarıyla birlikte cenazeyi Silivri Devlet Hastanesi’nden alışımız, Karacaahmet’te sonsuzluğa uğurlayışımız bugün gibi aklımda. Fakat tam tarihi, Öner Yağcı’nın geçen pazar Aydınlık Kültür’de yayımlanan güzel yazısıyla anımsamış oldum: 8 Ağustos 1998. On beş yılı aşkın bir zaman… Bu sürede Türkiye’de de köprülerin altından çok sular aktı… *** Kardeşlik anılarımızın ayrıntılarına girmiyorum. Birkaç öyküsünü okuyup 1970 başlarında Cağaloğlu’nda birkaç metrekarelik minicik “Asya Matbaası”nda tanıştığımızda, ününün henüz başlangıcındaydı. “Halkın Dostları”nda yayımlanan söyleşimiz onunla yapılanların belki de ilkidir. Büyük bir yazarla karşılaşmış olduğumu hemen anlamıştım. Sonraki birkaç yılda gerçekten yıldızlaşarak ülkemizin en ünlü, en seçkin yazarları arasındaki yerini hızla aldı… *** Uzun konuşmayı sevmeyen, ülkedeki ve dünyadaki haksızlıklardan söz ederken kimi kez öfke ve heyecandan tıkanır gibi olan; aynı zamanda da mizaha, şakaya, gülüşüp söyleşmeye yatkın, zekâ ve duygu dolu, çok yüksek gözlem gücüne sahip bir genç adamdı. Sözünü ettiğim o yıllarda kırklı yaşlarının başlarındaydı. İşçi olarak yıllarca yaşadığı Almanya gerçekliğini bildiği kadar, memur olan babasıyla dolaştığı Anadolu’yu, özellikle de memleketi olan Güney Anadolu’yu ve insanını çok iyi tanıyordu. En unutamayacağımız ortak anılarımızdan biri, senaryosu öykülerinden yapılan “Kara Çarşaflı Gelin” filminin çekimi için Ceylanpınar’a gidişimiz, bir günlüğüne Suriye’ye geçişimiz, İstanbul’a döndüğümüz gün ise birbirimizden ayrılırken ülkemize sonsuzca bağlı kalacağımız konusunda kendimize ve birbirimize sessizce söz verişimizdir… RIUS Çİzgİlerle LENİN İspanyolcadan Çeviren: Çiçek Öztek C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle