15 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

8 “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak”, Ahmet Uluçay’ın tek uzun metrajlı filmi. Aramızdan erken ayrılmasaydı “Bozkırda Deniz Kabuğu” filmiyle de çocuk gözünden bakılan bir dünyaya davet edecekti bizi. Zira onun “bütün hayatı çocukluğuna yapılmış bir ağıt; sineması da öyle”. Güliz Sağlam’ın “Tepecik Hayal Okulu” belgeseli işte bu hayatı anlatıyor bize... 27 TEMMUZ 2014 / SAYI 1479 Bir dergi GayMag Mariah Carey röportajıyla geliyor 2008 yılından beri düzenli olarak online yayımlanan ve aylık bir dergi olarak ağustos sayısıyla müthiş bir çıkış hazırlayan ve genel yayın yönetmenliğini Fatih Kocatürk’ün üstlendiği GayMag; ilk büyük desteği dünyanın en çok satan kadın şarkıcılarından, 200 milyonluk satışı ile bir ikona dönüşen Mariah Carey’den alıyor. Billboard tarihinde en çok 1 numara çıkaran kadın sanatçı unvanıyla rekorunu kimseye kaptırmayan Mariah Carey’nin sadece GayMag için verdiği exclusive röportajı ağustos sayısı için derginin müzik bölümünü hazırlayan Cenk Erdem gerçekleştiriyor. Eşcinsel profile popüler bir yaklaşımla dünyaca ünlü benzerlerini aratmayan ve Mariah Carey kapağı ile gelen GayMag moda, bakım, müzik, sanat gibi konularda birbirinden çarpıcı konularla geliyor. Moda editörlüğünü Oben Budak’ın, mekân editörlüğünü Onur Baştürk’ün üstlendiği dergide, yazar kadrosunda astroloji yorumları ile Dinçer Güner ve daha birçok isim var. l ESRA AÇIKGÖZ S Çocukluğa ağıt yakan bir yönetmen adece tek bir uzun metrajlı filmle Türkiye sinema tarihine adını yazdıran bir yönetmen o. Halihazırda bekleyen üç senaryosu daha vardı. Kim bilir nasıl bir masal dünyasını serecekti önümüze. Ama aramızdan erken ayrıldı. Bağımsız sinemaya ilgi duyanlar kimden bahsettiğimi anlamıştır. Bilmeyenleri de tanıştıralım: “Ahmet Uluçay, 48 yaşına girdi. Sinemadan başka hiçbir iş yapmadı. Beş kuruş da kazanmadı. Ahmet Uluçay’ın emsalleri; büyükleri, küçükleri evini, damını, her şeyini yaptı. O oturdu hep bunla uğraştı.” Belgesel yönetmeni Güliz Sağlam’ın “Tepecik Hayal Okulu” belgeselinde işte böyle anlatıyor babası İsmail Uluçay “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak”ın yönetmeni, oğlu Ahmet’i. Onun hikâyesi; Kütahya’nın Tavşanlı ilçesinin Tepecik köyünde başlıyor. Bir köy çocuğuna düşen görevlerin hepsini o da yapıyor. Sonra bir gün köye bir adam geliyor. Okul duvarında kurulan çerçeveye bir dünya döküyor elindeki makineyle. “İnsanlar koşuyorlar. Gülüyorlar. Kavga ediyorlar. Sesler... Ben zaten daha önce de resimleri çok seven bir çocuktum. Büyülenmiştim. Demek resimler kımıldıyordu. O aletin yanından hiç ayrılmadım. Herkes film seyrederken gözüm hep o makinedeydi. Onu o zaman çözümlemeye başladım. Arkadaşım İsmail Mutlu ile birlikte sinema çöplüğünden bulunmuş filmlerden yararlanarak 35 milimetrelik bir sinema gösterisi yapmaya çalışırdık. 12 yaşlarındaydım o zaman. 14 yaşımdayken Metin Erksan’ın “Kuyu” flmini izleyince kesinlikle yönetmen olmaya karar verdim. Sinemanın yükünü omzunda taşıyan, yani asıl büyücünün yönetmen olduğunu kavramıştım”. İşte Uluçay’ın sinema mücadelesi böyle başlıyor. Tam bir mücadele bu, evet. Çünkü o güne kadar üniversite mezunu bile olmayan küçücük bir köyde hayallerinin peşine düşmek onu yalnızlaştırıyor. Kimi deli diye bakıyor, kimi avarelikle suçluyor. Köyde konuşabildiği nadir isimlerden Ahmet Tepe’nin onu, “Tek başına ümitsizlik ağacından meyve yemek isteyen bir insandı Ahmet” diye tanımlaması bundan. İşe kısa filmler çekerek başlıyor. Kimini de karısının yardımıyla bodrum katında çekiyorlar. İkna edeceği fazla da kimse olmadığından oğlunu oyuncu yapıyor. “Ahmet Uluçay çok yönlü bir sanatçı” diyor Güliz Sağlam, sürecinin içinde. Bunu çok önemli buluyorum ve o yüzden filmde de bunu vurgulamak istedik. Çünkü sinema kolektif bir üretim ve bunu öyle çok süslü laflar etmeden hayata geçirebilmişler”. Kısa filmleri yolladığı festivallerden ödüllerle dönünce doğru yolda olduğuna dair inancı artıyor. Bu itici güçle uzun metrajlı filmine girişiyor. “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” işte böyle çıkıyor ortaya. Borçla harçla. Belgeselin yönetmeni Güliz Sağlam’ın Ahmet Uluçay’la yolu senaryolarından bahsetmiştim. Ahmet Uluçay’ın daha çok tanınması ve filmlerini gerçekleştirmesi için yapımcı bulmasını kolaylaştırmak amacıyla Frank Masholder’la, Ahmet Uluçay’la ilgili bir belgesel çekmeye karar verdik. Niyetimiz onun Avrupa ülkelerinde de tanınması ve ortakyapım fırsatının doğup, filmlerini daha rahat koşullarda gerçekleştirmesiydi”. Biraz ön çekim yapıp, Avrupa’daki çeşitli televizyon kanallarına başvurup destek almayı planlıyorlar başta. Ancak ilgilenen çıkmayınca, mini DV kamerayla çekimlere devam ediyorlar. Tam da bu sırada, 2002’de, Uluçay’ın beynindeki ur nedeniyle ameliyat olması gerekiyor, dolayısıyla belgeselin yarısı Tepecik’te, diğer yarısıysa hastanelerde geçiyor. Yalnız bir yönetmenin devlet hastanelerinde şifa bulma çabası ve sinemaya dönme azmi... “Belgeseli tasarlarken ana izlek Ahmet Uluçay’ın sineması, sinemacılık serüveniydi” diyor Sağlam, “ama süreç öyle geliştiği için yani beyin ameliyatı gündeme geldiği için hastaneler ve ameliyat süreci de eklemlenmiş oldu. Bu tabii ki etrafındaki, en yakınındaki insanlarla da kesişiyordu. Biz o dönem, o kadar içindeydik ki sürecin, hep beraber bir taraftan belgeliyorduk, bir taraftan da Ahmet’in ameliyatı atlatması ve sağlığına kavuşması için elimizden geleni yapıyorduk. Sanırım çekimler, kamera vs. Ahmet’e de moral oluyordu o hastaneler arasında, koridorlarda uzun bekleyişlerle geçen belirsiz günlerde. Bir de tabii hastalığı ve yaratıcılığı arasında da bağlar vardı, hatta kısa filmlerinden birisi ‘Epilectic Film’ epilepsi krizi geçiren bir kamerayla ilgilidir”. Çekimler bitince yeniden destek arayışına çıkıyor Sağlam ve İlker Berke. Yıllar geçiyor. Bulamıyorlar. Yine de vazgeçmiyor, filmi tamamlıyorlar. Çünkü istiyor ki, Uluçay’ın “hem sinemasının zenginliği, hem yaşamı, hem de filmleri onu tanımayanlar ya da daha az tanıyanlar tarafından bilinsin; Uluçay hayallerinin, tutkularının peşinden koşanlara umut olmaya devam etsin.” Sağlam da bu anlamda Uluçay’dan kendi hesabına düşeni almış, “Bende bıraktığı en önemli iz” diyor, “hangi alanda olursa olsun, film yapmak ya da sanatın başka bir alanında ürünler vermek ya da her ne yapıyorsak, yaptığımız şeyi tutkuyla yapmak, engellerle mücadele etmek ve vazgeçmemek… Hayatını kazanmak için gündüzleri farklı işlerde çalışıp gecelerini okumaya, yazmaya ve film çalışmalarına ayırmıştı. Çok ciddi bir emek ve çaba vardı sanata dair hayatında, bu çok etkileyici ve ilham vericiydi.” Annebabasının, eşinin, çocuklarının, dostlarının anlatımıyla tanıyanlara bilinmeyen özelliklerini, hiç bilmeyenlere de bu sinema âşığı, azimli adamı tanıtıyor belgesel. Uzun metraj film senaryolarından “Bozkırda Deniz Kabuğu”nun çekimlerine başlıyor Uluçay. Yine bize, kendi sinema tarifiyle “çocuklaşacağımız, içinde kendimizi bulacağımız” bir film sunmak için. Ne de olsa, “Benim bütün hayatım çocukluğuma yapılmış bir ağıt. Sinemam da öyle” demesi boşa değil. Ama hastalığı ilerleyince yarım kalıyor film. Oysa Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ı düşününce bu yeni filmle bize nasıl da naif bir masal dünyasının kapılarını açacağını, çocuk ruhuyla bizi saracağını anlamak zor değil. Güliz Sağlam’ın “Tepecik Hayal Okulu” belgeselini izleyince bunu daha iyi anlayacak, onun sinema mücadelesine tanıklık edeceksiniz. l [email protected] Güliz Sağlam “Edebiyatla uğraşıyor, şiirler ve öyküler yazıyor. Resimle uğraşıyor ve sonunda sinemada karar kılıyor. Çok genç yaşta, çok da bilinçli olarak seçiyor sinemayı. Sinema tüm diğer sanatlardan fazlasıyla beslenen ve çok etkili bir anlatım olanağı sunuyor. Çok okuyan, yazan ve bunu insanlarla paylaşan, paylaşmanın ve tartışmanın önemini ve kafa açıcılığını kavramış birisi. Yaşadığı köyde de bunu az sayıda da olsa paylaşabildiği insanlar var. Komşusu ve arkadaşı İsmail Mutlu ve Şerif Akarsu’yla ilk kısa filmin hazırlıklarına başlıyorlar. Karısı Ayşe Uluçay ve çocukları İdris ve Hatice de hep o üretim da bu sırada kesişiyor. 1990’ların sonunda, Uluçay’ın filmlerinde görüntü yönetmenliği yapan, dostu olan İlker Berke vasıtasıyla. “Daha çok sinemaya, edebiyata dair uzun sohbetlerimiz olmuştu” diyerek anlatıyor o günleri Sağlam, “Ahmet Uluçay sinemayla ilgili konuşmayı, senaryolarını anlatmayı çok severdi. Ben o dönem Almanya yapımı bir filmde çalışmıştım ve orada tanıştığım Frank Massholder’a Ahmet Uluçay’dan, çok yaratıcı olan kısa film ve uzun metraj SELÇUK EREZ Karafatmaya dönüşmek “Dönüşüm” veya “Metamorfoz”, Franz Kafka’nın 1915 yılında yayımlanmış bir öyküsüdür. Öykü, Gregor Samsa’nın bir sabah kendini dev bir böceğe dönüşmüş bulmasıyla başlar: Uyandığında dörtte çalması gereken saat, 6.30’u gösteriyordur. İşine gecikmiştir, öyle gecikmiştir ki az sonra çalıştığı şirketin kâtibi gelecek, anasına ve babasına Samsa’nın nerede kaldığını soracaktır. Oysa bir karafatmanın yerinden kalkıp işe gitmesi oldukça güçtür. Samsa aslında işine gitmeye bayılmıyordur: Sevmediği bu işe babasının, patronuna olan borcunu ödemek ve ailesini geçindirmek için yıllardır katlanmaktadır. Çok erken saatlerde kalkmak, yollara koyulmak, evine geç dönmek, ona eğlenmek için bile zaman bırakmamaktadır. Rusyalı yazar ve entomolog Nabokov’a göre Samsa’nın dönüştüğü, karafatma değildir; Kafka, onu “ungeziefer” yani sadece “böcek”olarak tanımlamıştır ve karafatmalar öyküde anlatıldığı gibi kısa değil uzun bacaklıdırlar. Binbir gece masallarından “Alis Harikalar Diyarında” romanına kadar birçok edebiyat eserinde insanlar, başka şekiller alır, örneğin hayvanlara dönüşürler. Bu dönüşümler daha çok bir cadının büyüsü, beddua, bazen de Olimpos sakini bir tanrının genellikle kötü niyetle giriştiği bir uygulama sonucu gerçekleşir: Ovid’in “Metamorfoz” şiirinde Athena, kendinden iyi kumaş dokuyan Arachne’yi örümceğe çevirir. Odyssey’de Truva Savaşı’ndan dönmekte olan askerler, bir adada Circe adlı bir insanüstü yaratık tarafından domuza döndürülürler. Oysa Samsa, her ne kadar şaşırmış gibi görünse de aslında bu dönüşüm yoluyla nefret ettiği bir işten kaçmaktadır. Bir devekuşuna ya da zebraya değil de böceğe dönüşmesi, bu şekilde tüymesinin daha kolay olmasındandır. Yorumcuların çoğu, Samsa’nın, işlerinden zevk almamış yazarına, Kafka’ya benzediğini ve bu değişimi ta içinden kuvvetle isteyerek gerçekleştirmiş olduğunu söylerler. Öyleyse, çok sıkılıyorsanız, başınız dertteyse, köprüden atlamaktan, kendinizi içkiye vermekten vb. başka kaçış yollarının da bulunduğunu unutmamanız gerekir: Mesela hakkınızda birçok dosya, tutanak vb. varsa, bunlardan kurtulup kaçmak için cumhurbaşkanı olmanın türlü cefasını göze almanıza gerek yoktur. Tutmanız gereken yol basitir: Haşarat listesine bir göz atın; göreceksiniz, size en uygununu seçip huzurlu bir yolculuğa çıkmanız öyle uzun bir zaman almayacaktır! l www.selcukerez.com İmtiyaz Sahibi: Cumhuriyet Vakfı adına Orhan Erinç Genel Yayın Yönetmeni: İbrahim Yıldız Yayın Yönetmeni: Miyase İlknur Görsel Yönetmen: Aynur Çolak Sorumlu Müdür: Aykut Küçükkaya Yayımlayan: Yeni Gün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık AŞ İdare Merkezi: Prof. Nurettin Mazhar Öktel Sok. No: 2 34381 Şişli / İstanbul (0212) 343 72 74 (20 hat) Reklam Genel Müdürü: Özlem Ayden Genel Müdür Yardımcısı: Nazende Körükçü Reklam Grup Koordinatörü: Hakan Çankaya Reklam Müdürü: Beste Paydaş Ertan Rezervasyon Yönetmeni: Onur Tunalı (0212) 251 98 74/75 (0212) 343 72 74 (554555) Baskı: DPC Doğan Medya Tesisleri Hoşdere Yolu 34850 Esenyurt / İstanbul Cumhuriyet gazetesinin parasız pazar ekidir Yerel süreli yayın [email protected] @cumdergi C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle