01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

2 30 MART 2014 / SAYI 1462 Katilleri bırakan adalet, gazetecileri bırakmadı ESRA AÇIKGÖZ T Sınırlanmamış herkes yaratıcıdır! S Selçuk Erez yaratıcılığın her kişide doğuştan az ya da çok bulunduğunu, önemli olanın toplumdaki yaratıcılığı törpüleyen etkilerin giderilmesi olduğunu söylüyor. Dünyadaki araştırmalar da bunu destekliyor. Baskılar, kalıplar ve aşırı disiplin çocukların yaratıcılık şansını ellerinden alıyor. O yüzden ezber bozan, aykırı sorular sormanın ve cevapları aramanın önemi büyük! utukluluk süresi beş yıla indirilince pek çok insan serbest bırakıldı. Bunların içinde gazetemize bomba atan da, Zirve Yayınevi çalışanlarının katilleri de vardı. Ancak bazılarına “yasa işlemedi”! 2006’da “GAYE” operasyonu kapsamında gözaltına alınıp yargılanan Atılım Gazetesi yazarları Arif Çelebi ve Bayram Namaz, Özgür Radyo eski Genel Yayın Koordinatörü, gazeteci Füsun Erdoğan ile Naci Güner, Seyfi Polat, Turaç Solak, Mehmet Ali Polat, Erkan Özdemir 7.5 yıldır tutuklu mesela. Avukatların yaptığı tahliye kararı iki kere reddedildi. Karar şaşırtıcıydı; “...karar tarihi olan 5.11.2013 tarihinde sanıkların tutukluluk süresinin CMK 102/2 ve TMK 10. maddesine göre belirlendiği, karar tarihi itibariyle 10 yıllık sürenin dolmadığı” ! Oysa aynı mahkemeler, 11 Mart’ta Veli Küçük, Levent Ersöz’ü; Anayasa Mahkemesi’nin İlker Başbuğ kararına atıfta bulunarak, gerekçeli kararın yazılmamış olmasından ötürü hak mağduriyetinin doğduğu tespitiyle tahliye etmişti! Avukatlar, “Bu kararlar, Anayasa’nın eşitlik ilkesine açıkça aykırı” diyor, “Son yasal düzenlemelere karşı da bir direnç olarak gördüğümüz bu kararlar, altında özel yetkili yargı sistemlerinden gelen yargıçların imzalarının olması suretiyle de tarafımızca adil yargılanma hakkının baştan ihlali niteliğinde.” O nedenle Anayasa Mahkemesi’ne başvurulacak. Ancak hukuk sistemindeki bu eşitsizlik adalet umutlarını azaltıyor. Gazeteci, radyocu Füsun Erdoğan’ın oğlu, müzisyen Aktaş’ın “Türkiye sınırları içerisinde herhangi bir mahkemeye elçuk Erez ile en son romanı kazandırmamız gerekir. Çocuklarımızın “Öpüşmek Yasaktı Düşünmek De” için hayatta başarılı olmalarını istiyoruz ama bu buluşmuştuk. Yakın bir tarihti. Ama sonucun, salt hayır duaları ile değil, onların Erez durmak bilmiyor. Yazıyor, çiziyor, yaratıcılıklarını yani serbest, önyargısız ve düşünüyor. Şimdi de Bilgi Üniversitesi’nde dogmasız düşünebilmelerini engellememekle “Yaratıcılık” dersleri veriyor. sağlayabilineceğini çok iyi anlamamız “Yaratıcılık” dersleri fikri nasıl doğdu? önemli. Çoluğu, çocuğu nasıl daha yaratıcı Türkiye’de daima sattığımızdan fazlasını kılarız diye düşünenler, onların düşüncelerini ithal etmemiz, özgün nesneler üretmememizle açıklamalarına sınır getirilmemesi gerektiğini, açıklanır. Araştırmageliştirmeye bu güne öğretmenlerin, “Ben sadece bu çözümü dek yeterince önem vermemiş olmamıza isterim, başkasını kabul etmem!” dememesi bağlanır. Bu konu tartılşıldığında genellikle gerektiğini de vurguluyorlar. araştırmaya, geliştirmeye imkân sağlayacak Peki bu niteliğe varmanın sırlarını, binaların, laboratuvarların, atölyelerin, gerekli yaratıcılığa yatkın olduğunu bildiklerimize maddelerin sağlanması ve bu yerlerde sorarak mı öğreniriz? çalışacak kimselerin eğitim düzeyleri bahis Haydn, bestelemeye niyetlendiğinde en konusu edilir, ancak burada çalışacakların iyi elbiselerini giyip otururmuş piyanosunun yaratıcılıklarının nasıl sağlanacağı üzerinde başına. Brahms, sabahları beşte uyanır ve durulmaz, ki bu sorun çözümlenmeden koyu bir kahve içtikten sonra bestelemeye araştırmageliştirme faaliyetlerinden verim girişirmiş. Samuel Taylor Coleridge “Kubilay almak imkânsız. Yaratıcılık Han”adlı ünlü şiirini afyonlu genellikle yeni fikir ya da bir içki içerek yazmış, Francis kavramlar üretebilmek ve bilinen Bacon da resimlerini, uykusuz fikir ve kavramlar arasında yeni olduğunda ve aç kaldığında bağlar oluşturabilmek olarak çizerken yaratıcılığının daha ağır tanımlanıyor. Yaratıcılığın önemli bastığına inanmaktaymış. Haydn bir şey olduğu yüzyıllardır biliniyor gerçekten en iyi elbiselerini ama bunun bilimsel olarak ele giyince, Ressam Francis Bacon, alınıp incelenmesi oldukça yeni: cidden midesi boşken mi verimli 1950’lerden sonra.. olurlardı? Bu saplantıların ALİ DENİZ Dünyada durum nasıl? gerçekten verimliliğe yol açtığını Bu gün gelişmiş ülkelerde düşünmek güç. Kafkasya’daki USLU giderek artan sayıda üniversitede dağlarda 100 yaşını aşmış bu konuda Master derecesi veren, ihtiyarlara da “Ne yaptın da kısa süreli ve uzun süreli eğitimler uygulayan böyle uzun yaşadın?” diye sorulduğunda bölümler var. Mesela ABD’de Buffalo verdikleri cevap kadar doğrudur bu önemli Üniversitesi. Bu konuda oluşturduğu kitaplıkta sanatçıların inandıkları. Kafkasyalı ihtiyarlar, eser sayısı 400’ten fazla. İngiliz dilinde uzun ömürlerini, bol yoğurt ve et yemeye bu konuda bilimsel dergiler yayımlanıyor. ve sigara içmeye bağlarlar. Bir de belki Yaratıcılık Ansiklopedisi de bunlardan biri. de Einstein’ın dilini çıkarırken çekilmiş Yaratıcı mı doğulur yaratıcı mı olunur? resmini, filimlerdeki saçı başı dağınık, dalgın Bu konuda yapılan araştırmalar, profesörleri görüp yaratıcı olmak, dahi olmak yaratıcılığın her kişide doğuştan az ya da azıcık ya da ciddi boyutta üşütük olmayı çok bulunduğunu ama bu cevherden mı gerektirir diye düşünenler de var. Van yararlanmanın yolunun bir çocuk yetiştirilirken Gogh’un bipolar (intihar etti ), Virginia Wolf’un aile içinde, üniversiteler dahil tüm okullarda depresif olduğunu (intihar etti ), Newton ile ve toplumda yaratıcılığı törpüleyen etkilerin Marie Curie’nin Aspergen’li (otizmin hafifi) giderilmesi olduğunu ortaya koymuştur. olduklarını anımsayıp “yaratıcılık üşütük Çocuğa aşırı disiplin uygulamanın, herhangi olmayı gerektirir” demek yerine az çok beyin bir dinin ya da benzeri bir akımın aşırı özürlü olmanın yaratıcılığı engellemediğini tutucusu olmasına yol açmanın, yaratıcı olma kavramak uygun olacaktır. Bu konuda doğru şansını uzaklaştırdığı da anlaşılmış. bilgilere artık (bilişsel) bilimler alanlarında Bu törpüleme hem aile hem de mahalle ciddi araştırmalar yapılarak ulaşılmaktadır. baskısıyla geliyor değil mi? Yaratıcılık dersleri yaygınlaşır mı? Yaratıcı ortamda, çocuğun aykırı soru Bütün bunlar geçerli olduğuna göre bizim sorması tepkiyle karşılanmaz, ona “Yanlış üniversitelerimizde de yaratıcılığı konu edinen yapmak yeryüzünün en korkunç felaketidir!” seçmeli derslerle başlayıp zamanla değişik düşüncesi aşılanmaz. Çünkü anlaşılmıştır ki dallardan katılanlarla bölümler oluşturmamızın kalıpları aşabilen, akılları çeşitli ambargolarla gerektiğine inanıyorum. Bilgi Üniversitesi bu sınırlanmamış insanlar daha yaratıcı olurlar. konuda bence önemli bir adım attı; önerimizi Çocukların yaratıcılıklarını kabul etti ve şimdi orada “Yaratıcılık “ dersleri törpülememek için nasıl tavır alınmalı peki? vermekteyim. İnsanımızdaki yaratıcı yönün Aile içinde çocuklarımızın yaratıcılığını baskılanmaması, bu niteliği geliştirmek için kısıtlamamalı, onları serbest düşünebilen neler yapılması gerektiğinin bilinmesinin kimseler olarak yetiştirmeliyiz. İlkokullarda, yararını derslere katılan öğrencilerle beraber liselerde ve üniversitelerde de eğitime ve her gün daha iyi anlıyoruz. l yönetime yaratıcılığı yok etmeyen nitelikler bilgieğ[email protected] Tutukluluk süresinin beş yıla indirilmesiyle pek çok insan serbest bırakıldı. Ancak yasa kimileri için işlemedi. Gazeteci, radyocu Füsun Erdoğan ve onunla birlikte yargılanan sosyalistler, 7.5 yıldır tutuklu olduğu halde, avukatların yaptıkları tahliye talebi iki kere reddedildi. Anayasa Mahkemesi’ne de gidilecek. Ancak Füsun Erdoğan’ın oğlu Aktaş, şimdiye kadar kendilerine yaşatılanı düşününce, adaletten yana pek de umutlanamıyor. ne inancım, ne de saygım var” demesi bundan. Bu eşitsizliğe dikkat çekmek için Arif Çelebi’nin kardeşi Semra Türkiye’de, Füsun Erdoğan’ın oğlu Aktaş da Hollanda’da açlık grevi yaptılar. Biz de Aktaş Erdoğan’la annesini, çalınan yıllarını ve davayı konuştuk. Füsun Erdoğan düşünceleri ve gazeteciliğiyle tanıdığımız biri. Ama siz kimsiniz? 1987 yılının 5 Şubat’ında Hollanda’nın Rotterdam kentinde doğdum. İki yaşımdayken İstanbul’a taşındık. Orada beni babannem ve dedem büyüttü. Daha 9 yaşındayken annebabam gazetecilik ve radyoculuk faaliyetleri yüzünden tutuklandı ve işkence gördü. İşkenceci polis şefleri yargılandı ve cezaya çarptırıldı. Annem ve babam 2006’da yeniden tutuklandığında çok şaşırdım, diyemem. Türkiye’de muhalif, doğrudan ve insan haklarından yana olmanın, özellikle de sosyalist olmanın cezası çok ağır! Tutuklandıklarını öğrendiğinizde ne hissettiniz? Tutuklandıklarını duyduğum zaman hayatımın ciddi bir anlamda değişeceğini tahmin edebiliyordum. Küçük yaşlardan beri müziğe ilgim vardı, konservatuvara başlamıştım. Annemler cezaevine girdiğinde akrabalarımın desteğiyle Hollanda’ya dönüp konservatuvara orada devam ettim. Şu an Hollanda Kraliyet Konservatuvarı’nda yüksek lisansımı tamamlamak üzereyim. Hollanda başta olmak üzere pek çok ülkede klasik gitar resitalleri verdim. Kısacası tüm enerjimi müziğe ve sanata veriyorum. Tüm bunların yanı sıra hayatımın akışına ciddi etkisi olan, oğlu olduğum için gurur duyduğum, tutuklu gazeteci/radyocu olan annem var. 27 yaşındasınız ve hayatınızın 8 yılını annenizden ayrı geçirmek zorunda kaldınız. Dava bir türlü sonuçlanmadı. Adalet sisteminin size yaşattıklarını anlatmak zor, ama yine de denemenizi istesem... Türkiye adalet sistemi bana çocukluğumu, annemsiz geçirdiğim vakitleri borçlu. Annemlerin davası özel yetkili mahkemelerin ilk deneklerinden oldu. Adalet sistemindeki açıklar ve keyfiyet davanın uzamasına sebep oldu. Türkiye’de siyasiler için uzun tutukluluk 10 yıldı, dolayısıyla Yargıtay’a veya AİHM’ye gidene kadar bu süreyi kullanıp insanları yıldırmaya çalışıyorlardı. Ben bunu tutuklulara ve ailelerine karşı yapılan psikolojik bir işkence yöntemi olarak görüyorum. ÖYM’lerin kaldırılması ve tutukluluk süresinin beş yıla indirilmesiyle cinayet işleyenler dahi serbest bırakıldı. Ancak anneniz hâlâ cezaevinde. Bunu neye bağlıyorsunuz? Annemin ve diğer gazetecilerin aldığı red şaka gibi: Ceza verildiği tarihte uzun tutukluluk 10 seneydi, o yüzden tahliyenizi reddediyoruz! E, şimdi adama sorarlar; kararları mahkemede verilmiş Ergenekon ve Zirve Yayınevi gibi davalar için de aynısı geçerli değil miydi? Peki adalet mülkün temeliyse, nerede yargıda ve hukuktaki eşitlik? Bu kadar basit olmamalı… Hâkimler, “Gazetecisiniz, sosyalistsiniz; kusura bakmayın ama yasalar sizden yana olsa dahi, biz sizi serbest bırakmayacağız” deseydi en azından daha inandırıcı olurdu. Bu durumda adalet karşısındaki eşitliği savunup, çifte standarta son deyip bu adaletsizliği teşhir etmekten başka şansımız kalmıyor. Geçen hafta üç günlük açlık grevi yaptınız bu adaletsizliğe dikkat çekmek için. Sizce yeterince kamuoyu desteği var mı? Açlık grevime birçok duyarlı insan katılıp destek verdi. Hollanda’da başta NOS ve Volksrant gibi birçok önemli medya kuruluşları haber yaptı. Haberlerinde adaletsizliği ve komploya da yer verdiler. Adalet çadırımızı milletvekilleri, avukatlar ve gazeteciler ziyaret ettiler, konunun takipçisi olacaklarına söz verdiler. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raporu’na dahi annemin doğrudan adını ekledi ve paragraf ayırdı. Uluslararası Avrupa Gazeteciler Federasyonu anneme sahip çıktı ve sesini dünyaya duyurdu. Türkiye’deki otoriteler Avrupa ziyaretlerinde annemin adını duyar oldular. Ama orada da anneme terörist damgası vurmaya çalıştılar. Düşünce Özgürlüğü adlı kongrede Arınç’ın “bağzı açıklamaları” oldu. Egemen Bağış ve danışmanı Avrupa ziyaretlerinde sorulunca, annemin silah kullandığını söyleyecek kadar pervasızlaştılar. Hoş, Egemen Bağış’ın ne olduğunu “makara”sında gördük. Bu süreçte annenizle görüşebildiniz mi, bu ikili uygulamalarla ilgili düşünceleri nedir? Tahliye taleplerinin reddinden bu yana annemle görüşme fırsatım olmadı. Teyzem adalet karşısındaki eşitlik ilkesine inanıp ilk biletle İstanbul’a gitti. Çok umutlandı ve bu yüzden de çok üzüldüğünü tahmin ediyorum. O günden bu yana aklım hep onda. Şimdiye kadar yaşatılanlar, Türkiye’deki adalet sistemine, yargıya güvenmeyip, umutlanmamayı öğretti. Nitekim öyle de çıktı. Katilleri serbest bırakan adalet sistemi tutuklu gazetecileri bırakmadı! Anayasa Mahkemesi’nden adil bir karar çıkacağını da ummuyorsunuz, o halde... Aralık operasyonlarından bu yana bir çok olaya tanık olduk. Ben sadece şunu söyleyebilirim: Türkiye sınırlarında herhangi bir mahkemeye ne inancım, ne de saygım var! Asıl bu mahkemeler halk nezdinde yargılandığı zaman Türkiye’ye gerçek adaletin geleceğine inanıyorum! l [email protected] C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle