01 Haziran 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

4 23 MART 2014 / SAYI 1461 Yalnızlığım çocukluktan kalma Sıla şöhretin ve görünür olmanın marazlarından sıyrılmanın yolunu bulmuş. Artık hayattan ne istediğini daha doğrusu ne istemediğini iyi biliyor. Yaşanmışlıkların ve acı tatlı her tecrübenin değerini bilmek gerektiğini söylüyor. Beklentilerin acıyı uzattığını düşünüyor. “Bazen çuvallıyoruz bazen de her şey güzel oluyor” diyor: “Ben ise aşka her zaman varım!” S Kendiyle yarışan insanların başkalarının ıla’nın dinleyici kitlesi de her tavırdan ve her sözlerine ve yorumlarına ihtiyacı kesimden. Herkes kendisinden bir şeyler yoktur. Yırtmanın, sıyrılmanın yolu buluyor onda. Yakın zamanda Andrea bu benim için. Tabii görünmez Bocelli ile Edith Piaf’ın “La vien Rose” düeti olmak istediğim çok oluyor. yapması da bunun kanıtı. Yoğun bir temposu var İnsanlarla yalnızca konserde ama durmayı bilmek gerektiğinin de farkında. İşte buluşmak istiyorum. Zaten görünür ve yeni albüm ve hayata dair anlattıkları... bilinir olmak ne bana ne başkasına bir “Vaveyla” ile “Yeni Ay”ın farkı, ilk dinleyişte şey katıyor. anlaşılıyor. Bu bir başlangıç albümü, belki de Bir keresinde “30’larımı iple temize çekme. Nedir derdi? çekiyorum” demiştiniz. O eşiği “Vaveyla” karanlık ve depresifti. Çünkü hayatım kırdınız. Umduğunuzu buldunuz mu? öyle denk gelmişti. Yaşanmışlıklarım, kapıldıklarım Artık hayattan ne istediğimi daha karanlıktı. Hem zaten seviyorum da karanlığımı. doğrusu ne istemediğimi iyi biliyorum. “Yeni Ay” ise ışık görmeye ihtiyacım olan bir 30’dan sonra biraz durulmak var ama dönemde çıktı. Üstümdeki gölgeyi aralayıp, sakinleşmek değil bu. Aslında daha coşkulu ve perdeyi kaldırmalıydım. Bu umut benimdi ve tutkulu yaşıyorsunuz bu yaştan sonra. paylaşmak istedim. Zaten “Yeni Ay” da Yaş almak kuvvetlenmek demek, inanışlara göre başlangıç ve umudu direnci artıyor insanın. En önemlisi simgeliyor. Sözün özü kendimi şimdi parayla alamıyoruz tecrübeyi iyi hissediyorum. ya, farkına varıyorsun işte Sürdürülebilir bir karanlığınız var bunun. “Kaç yaşındasın?” aslında, yoğun ve ağır. sorusu yanlış “Ne kadar Zapt etmeye çalıştığım bir yaşadın?” sorusu melankolim var. Ruhum değişken, doğru. Yaşanmışlıkların hızlı düşüp o hızla kalkıyorum ama kıymetini bilmeli. karanlığımdan vazgeçemem. Orayı ALİ DENİZ Hayatınızın seviyorum, biraz da bir sığınak gibi, kırılmaları neler çok da kalamıyorum... Mutlulukla köşe USLU ya da ilk aklınıza kapmaca oynuyorum. gelenler? Müzik yapmasaydınız ne olurdu? En büyük kırılma noktası Yazmak istiyorum! Tabii yazdıklarımı sonra 11 yaşından ailemden ayrılıp kolay okuyamam, söylediklerimi de kolay anneannem ile yaşamaya dinleyemediğim gibi... Böyleyizdir ya çoğumuz. başlamam. Sürdürülebilir İşte bu tabularımı kırıyorum artık. En çok yazarken, yalnızlığım o günlerden kalma. mutfaktayken mutluyum ve bütün haldeyim. Yaşıtlarıma göre hızlı koştum, Alkışsız, sakin tarafını seviyorum bu işin. Elbette asla pişman değilim. Beni sahne farklı. Yalnızca yazarak varolmak için henüz ben yapan bunlar. Bir de Efe erken, buna cesaretim yok. O kapıyı açmak için Bahadır ile karşılaşmamız biraz daha zamana ihtiyacım var. ve beraber yol almamız. Peki “güzel kadın” olma hikâyesinden Güvenebileceğiniz, sıkılmadınız mı? sırtınızı karşılıklı olarak Pervazsızım o konuda, takmıyorum hiç! yaslayabileceğiniz birinin Bunu anlayanların da az olduğunu sizinle aynı yolda yürümesi düşünüyorum. Sonuçta sistemin içinde, önemli. Son olarak da ilk magazindesiniz. albüm ve sonra başıma Kapattım kendimi, içe dönük yaşıyorum. gelenler... l Magazini okumuyorum, televizyon seyretmiyorum. K Bir yarışın parçası değiliz Kanada’da bol bol ödül alan ve festivallerde boy gösteren “Minor Eprime” “Second Nature” albümünde önemli sanatçılarla çalıştı. “Her müzisyen kendi büyüsünü getirdi ve konseptimizi gerçekleştirmemizi sağladılar” diyen grubun solisti Özgü Özman İstanbul’da 12 Nisan’da bir imza günü yapacağının da müjdesini veriyor. Her başlangıç bir aşktır Korkuyla aranız nasıl? Üstüne gitmeyi seviyorum korkularımın, gidemediğim zamanda kendi üstüme gitmekten vazgeçiyorum. Belki buradan kazanıyorum belki de kaybediyorum. Aşk hayatınız sizi ne kadar savuruyor? “Olmazsa olmaz” kadar klişe, aşkı kadın erkek ilişkisi olarak sığlaştırmamak gerekli. Aşk her yerde ve her şekilde olmalı. Her başlangıç bir aşktır. Tabii büyük beklentiler acıyı uzatıyor. Bazen çuvallıyoruz bazen de iyi gidiyor. Ben her zaman aşka varım! Kaçmıyorum, üzülmüyorum da eskisi kadar. Çünkü oluyor, benim başıma geliyor. Dinleyici kitleniz de enteresan. Popülerlik genelde sınırlar ve oradan çıkamaz müzisyen. Ama sizin dinleyici kitleniz çok geniş, her kafadan insan var. Bunu nasıl açıklıyorsunuz? Bu iş benim yolumdu, hayata tutunduğum yerdi. Yaptığım müzik beğenildi ve sonra popüler oldu. Başlangıçta nereye varacağını bilmiyorduk, gittiği yeri de seçemedik. Şu an konuşmuyor ya da başka şeyler de konuşuyor olabilirdik. İşte o yüzden uçlarda dinleyicilerim var. Benim de bu anlamda şaşırdığım zamanlar oluyor. “Vaveyla”dan sonra daha anlaşılır oldum, çünkü alternatif yönüm epey öne çıktı. l Bocelli ile düet harikaydı Sürekli bir albüm, rutinin içerisine girmek yorucu oluyor mu? Müzik yapıyoruz sonuçta ticaret değil bu. Elbette bu işten çok ekmek yiyor ama istediğimizi yapmak için soluk almamız gereken zamanlar var. Mesela “Joker”de bu anlamda beni rahatlatıyordu ona devam etmek istiyorum. Her şeyi çok çabuk tüketiyoruz, emiyoruz. Kapitalizm kültür sanat ürünlerini de yedi bitirdi. “Yeni albüm ne zaman?” sorularına kulağımı kapattım, çünkü albüm süreci büyük bir savaş. Ben hep 16 ayda bir albüm yaptım, iki eksik iki fazla. Albüm raflandığı gün yenisine başlama hissi geliyor, işte bu çok tehlikeli. Çünkü durmayı da bilmek gerekli. Hepimiz deliliğin kıyısında geziniyoruz zaten. Andrea Bocelli ile Edith Piaf’ın “La Vien Rose” düeti yaptınız,102 kişilik dev bir orkestra ve 60 kişilik bir koro ile... Bundan daha ötesi ne olur ki? Andrea Bocelli’yi canlı dinlemek için sürekli takip ederdim, yine bununla meşgulken bir telefon geldi. Bocelli gittiği her ülkede, oranın bir sanatçısı ile düet yapmayı gelenek haline getirmiş. Ve işte kader! Beni önermişler. Dinleyince çok beğenmiş. Zaten bunu duyduğumda ateş bastı beni. Ben de yıllarca Fransızca okudum bari bir işe yarasın Fransızca söyleyeyim dedim! “La Vien Rose” söylemek istedim. Kayıtlar yaptık, yolladık iş bir anda büyüdü. Benim için acayip bir tecrübeydi, rüyam gerçekleşti. Sahnede onu dinlemenin peşindeyken birlikte sahne aldık... l “Gezi” umut vericiydi Gezi’deydiniz. Daha yaşanabilir bir dünyayı gördük orada. Çok az kişiye kısmet olacak bir tecrübeydi, sınırlar kalkmıştı. Özgürlüğün ne olduğunu gördük. Gezi’nin içinde bulduk kendimizi, hakkın ve özgürlüğün peşinden 7’den 77’ye herkesin koştuğu ve mücadele ettiğini görmek umut vericiydi. Çünkü çok umutsuzduk öncesinde, korku da var bir yanda. Gezi herkese yaradı, daha da iyi olabilirdi ama bu da umut ekti içimize. Gençleri, çocukları kaybettik. Berkin Elvan’ı kaybettik! “Büyümez ölü çocuklar” cümlesi dönüyor sürekli aklımda. İyi şeyler olsun artık! Uyanış başladı, gerisi gelmeli... Öfke de olmalı, çünkü diri tutan bu insanı. Elbette şiddetten bahsetmiyorum. Öfke de aşk, umut ve özlem gibi. Elbette hepsi çok kıymetli, hepsini sonuna kadar yaşamayı bilmeliyiz. Zaten bu topraklar şöyle tuhaf bir algı var ya “çok güldük çok ağlayacağız”, çok mutlusundur “kesin kötü bir şey olacak” diye düşünürsün, “nazar değer” dersin. Bu korkunç bir algı. Ağlamak da gülmek de kardeş. Aşkta kaybeden kumarda kazanır var mesela. Zaferler ve yenilgilerle yaşanmaz ki bu hayat. l anada’da yaşayan Türk müzisyenlerden oluşan müzik grubu “Minor Empire” ilk albümü “Second Nature” ile karşımızda. Bu albümde geleneksel tınılarla, Batı enstrümanlarını birlikte kullanarak özgün bir müzik yapıyorlar. Toronto’da yaşayan grubunun solisti Özgü Özman’la, Türkiye’de “Second Nature” ve müzik kariyerleri üzerine keyifli bir söyleşi yaptık. Öncelikle grubunuzdan, müziğinizden bahsedersek.. Bu albüme başlarken konseptimizi oluşturacak ana temalara karar vermiştik. Batı enstrümanlarının Doğu’ya özenmeden, kendi özlerine sadık kalarak bir arada varolmalarını sağladık. Albümün prodüktörlüğünü yapan Ozan Boz’un vizyonunun etkisi büyük. Farklı ses, tarzınız var. Nedir sizin bu kadar farklı olmanızı sağlayan? Bizi besleyen esin kaynaklarımızın çok çeşitli olması. Halk ozanlarını da, cazı da aynı heyecanla dinliyoruz. Beğendiğimiz müzikleri neden beğendiğimize, farklı müzikleri neyin farklı yaptığına kafa yoruyoruz. Bir yandan da kalıplardan kaçıp, kendi orijinal fikirlerimizi kullanmaya çalışıyoruz. Gelelim albüme... Albümde birçok önemli sanatçıyla çalıştınız, bu ayrı bir gurur kaynağı olmalı. Aklımızdaki vizyonla birebir örtüşen müzisyenleri bulmaya çalıştık. Her müzisyen de kendi büyüsünü getirdi ve konseptimizi gerçekleştirmemizde büyük katkı sağladılar. Yurtdışında daha çok gözüküyorsunuz sanırım... Toronto’da yaşıyoruz, bu yüzden aktivitelerimizin çoğu Kanada ve Amerika’da gerçekleşiyor. Ama Türkiye’de dağıtımın başlamasıyla bir ayağımızın da burada olacağını tahmin ediyoruz. CD’ye ilgi oldukça yoğun. Kanada’da aldığınız ödüllerden, hangi festivallerde yer aldığınızdan aldığınızdan bahseder misiniz? NERMİN GEYİK Kanada Folk Müzik Ödüllerinde ve Bağımsız Müzik Ödüllerinde Yılın Dünya Grubu seçildik. Kanada’nın önde gelen festivallerinde sahne aldık, Luminato, Sunfest, Hillside, Vancouver ve Calgary Folk Müzik Festivalleri gibi. Geçtiğimiz yaz da San Francisco’nun dünyaca ünlü müzik kulübü Yoshis’de bir konserimiz oldu. Neredeyse gelmiş geçmiş tüm caz büyüklerinin çaldığı sahnede çalmak bizim için çok büyük bir gururdu. Aslında toplumun sanata sahip çıkması gerekiyor. Siz böyle bir eksiklik hissettiniz mi? Uzaktan izleyebildiğim kadarıyla, Türkiye’de son dönemlerde müzikteki değişikliği olumlu buluyorum. Ben Türkiye’den ayrıldığımda bu kadar çok halk müziği dinlenmiyordu. Ama şimdi primetime televizyonda bile halk müziği dinleyebiliyorsunuz. Bir de internet müzik sektörünü çok değiştirdi. Artık müzisyenlerin müziklerini beğenecek kitlelere ulaştırmaları çok daha kolay. Grubunuza baktığımda en iyi ben olacağım iddiasından çok, kendi halinde bir grup görüyorum. Bizim iddiamız kendi vizyonumuzdan taviz vermeden, zevkle dinleyeceğimiz bir şey üretmekti. Ticari endişelerden uzak, gurur duyacağımız bir ürün yaratmak istedik. Bunu anlayan ve takdir edenler çok oldu. Biz bir yarışın parçası değiliz. l C M Y B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle